Her Komplo Tecavüz Değil mi?
By Fatma Sancak on May 19, 2011 in Kadın, medya, Politika, Toplum
Olayların içeriğini, nedenini ve hatta sonucu kavrayabilmenin derecelerini belirtmek için pekâlâ “büyük resme ve küçük resme” bakmak ayrımına dikkat çekilir.
Eğri oturalım doğru konuşalım ve hatta başımıza gelecekleri göze alalım; Türkiye’deki gündeme gelen serbest yazarların ve köşe yazarlarının büyük çoğunluğu ideolojik yakınlık ve kayırıcılık gibi nedenlerle bulundukları yere gelmiştir. Ortamı işgal eden kalemlerden ancak çeyreği mesleğini-görevini hak etmiştir ve hakkıyla yerine getiriyordur, kalan kısım karanlık işlerin döndüğü bir çukurda debelenenlerden ibarettir, bu budur.
Ahlaki ve etik bulmadığımızda, siyasetin kirliliğine eleştiri getiririz, bu eleştiriye cevaben, bu kirliliğe legal diyebilen ağızlara dahi rastlayabiliriz… Hayır, olmaz öyle şey, demeyiniz, zira mevcut örnekleri var…
“Siyasetçinin evlilik dışı ilişkisi” dediğimizde sanırım akla gelen ilk isim Bill Clinton’dur. Daha yakın bir tarihten hatırladığımız isim Deniz Baykal, bugün MHP’li isimler ve en son İMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn’dır.
Clinton’un, Baykal’ın ve MHP’lilerin evlilik dışı cinsel ilişkilerinin ortaya döküldüğü kasetleri yorumlarken maalesef Kahn’ın taciz iddiaları aynı torbaya konuluyor, bu kesinlikle olmaması gereken bir durum, algıda yanılmaya yol açıyor, küçük resimle yapılan yanlış yorumlama, büyük resmi gölgeliyor.
Taciz-tecavüz çok ciddi bir suç ve kesinlikle cinsellikle-cinsel arzularıyla açıklanmayacak kadar üzerine düşünülmesi gereken bir olay. Ancak tecavüz gibi sadece kadınları, bütün bir hayat boyu mağdur eden, neredeyse yaşam dışı bırakan bir realite erkek egemen siyasetin kirliliğinde “komplodur” başlığında görmezden geliniyor. Rızaya dayalı cinsel birliktelikler ile aynı potada yorumlanıyor.
Siyasi ayak oyunları ve komplolar içerisinde, rızası dahilinde girdiği cinsel ilişki sonucu, tek taraflı olarak mağdur edilen kadın kimliği, tecavüz iddialarının komplo olarak yorumlanmasıyla bir kat daha artarak mağdur ediliyor. Kasetleri ortaya çıkan kişilerden erkek olanlar, hayatlarına kaldıkları yerden devam ederken, kadınlar o hayatın dışında kalıyor.
Mesele tek kadın kimliği-kişiliği mağduriyetinde, evlilik dışı ilişkiye giren kadınların mağduriyeti ile bitmiyor, evli olan kadınlar yani eşlerinin-kocalarının kasetleri ortaya dökülen kadınlar da mağdur ediliyor. Clinton’un eşi, Baykal’ın eşi ve hatta Kahn’ın eşi, tüm mağduriyetlerine, kırgınlıklarına, kırılan gurularına rağmen, sırf kamuoyu önü ikiyüzlülüğünün baskısıyla, belki istemedikleri halde eşlerinin-kocalarının yanlarında duruyor ve savunuyorlar, savunulacak neresi varsa?
Siyasi erki elde bulundurmak için, kadın ırkına(?) teması cinsellik olan bir girişimle, rolü metres olsun, rolü eş olsun, rolü tecavüz-taciz mağduru olsun her şekilde zaten önce zihnen tecavüz ediliyor. Zihinlerdeki tecavüz gerçekleştikten sonra bedensel tecavüzler, tacizler sadece “komplo” başlığında eritiliyor, konu bile edinilmiyor.
Kahn olayında kesinlikle taciz-tecavüz vardır demiyorum, olayın komplo olma ihtimalini de göz önünde bulunduruyorum ancak bir tecavüz iddiasının sadece “komplodur” şeklinde yorumlanmasına eleştiri getiriyorum.
Dünyada her yıl 700 bin kadın tecavüze uğruyor, eminim birçok tecavüz mağduru çevre etkisi nedeniyle bunu gizliyor. Böyle bir vahşet karşısında, yeni bir vahşet iddiası çürütülüyor. Bu yetmiyor, kasetler üzerinden siyaset yapılıyor…
Acaba kaset skandallarında, bu gizli görüntüleri kaydeden ve yayımlayanları bulup, cezalandırmak yerine, sırf siyasi rant nedeniyle “salt” kasetleri ortaya dökülenleri hedef alanlar, yarın 16 yaşındaki kız çocuklarının aynı muamele ile şantaja mağdur kalabileceklerini sağladıklarını biliyorlar mı?
Küçük resim erkek egemen siyaset eliyle gözlerimizi ve zihinlerimizi boyarken, büyük resim kadınların olmadığı-saf dışı bırakıldığı bir şekilde yeniden çiziliyor.
Aslında her komplo bir “tecavüz” değil mi esasen? Kadın, erkek ayrımı gütmeden, insan hakkına, mahremiyet hakkına, tecavüz değil mi?
5 Yorum
Yazan:çuvaldız Tarih: May 19, 2011 | Reply
Kısa bir süre önce rahmetli olan bir tanıdığımız oldukça küfürbazdı. Eşi de kendisinin ağzı bozuk, düşünmeden söylenmiş sözlerinden kaynaklanan sorunları daha vuku bulmadan engelleyebilmek için zaman zaman kendisini yumuşakça uyarma gereği duyardı. İsyan ettiği hastalığıyla birlikte küfürbazlığı daha da artmıştı. Bir ziyaretimizde kendisi yine bir küfür-uyarı sonrasında “bir tek küfürbazım, onun dışında bir günahım/yanlışım yok” dedi. Kendisinin küfür etmek dışında hatası olmayan bir insan olduğunu düşünüyor ve buna da inanıyordu. Ablalarının, eşinin ve çocuklarının yaşadığı sıkıntıların onun adaletsiz tavrından kaynaklandığının farkında bile değildi. O zaman bende dank etti; Tövbe de bir nasip işi! İnsanın farkına varmadığı ya da haklı, doğru olduğunu vehmettiği hatalarından sadece birilerini uyarıp, göstermeye çalışmasıyla dönmesi çok zor. Bu insanın yapıp ettiklerinin mağdurları ortadayken inkarcı biri gibi ikiyüzlü davrandığını söyleyebilmek mümkün mü?
İkiyüzlülüğü ve baskısını fark etmeden hakkı ve doğru olanı savunduğumuzu sanabiliriz.
Teşhis edil(e)meyen ikiyüzlülük nedeniyle olayları doğru analiz edebilmek mümkün olmayacaktır. Eksik parça tespit edilip ortaya koyulmadan bildiğimiz kadarıyla yapılan her açıklama bir komplo teorisi olmaya ya da- muş gibi algılanmaya mahkumdur.
Siyasiler ve kaset özelinde bir soru; Bir görev ve icra sorumluluğu sadece mesleki liyakate bakılarak mı emanet edilir? Genele hakim ahlaki değerlerin bu tercihte hiçbir etkisi yok mudur? İnsanlar, bazı görevlerin taliplileri olduklarında ikrar ettikleri yeterli gelmiyor ve kendilerinden diploma, özgeçmiş, referans, mal beyanı talep edilebiliyor. Neden?
İkiyüzlülüğün baskısı!
Ahlaksızlık ve veya suç olarak kabul edilen bir fiili, kamuoyu önünde olan bir fail, kamuoyundan neden saklar? Kamuya vekaleten kamuoyu önünde icra ettiği faaliyetlerinden(görev) olmadığı, kendisinin kamuoyunun bilgisi dışında olması gereken “özel hayatı”na ait olduğu için mi? Cevap açık; ikiyüzlülüklerinden! Baskı dışardan değil içerden ne yazık ki!
Neden onları mağdur kabul edelim ki?(Aldatan erkeğin elinin kirini yıkarken kullandığı genele hakim kılınan kanı; Eşlerden biri aldatıyorsa bu diğer eşin kusurundan/eksikliğindendir!!!)
Niçin mağdurlar? Aldatılan eşler olarak, sadece aldatan eşlerinin kariyeri/geleceği düşündürtülerek ikiyüzlü olmaya zorladıklarından mı yoksa sadece içlerinden geldiği için “kol kırıldı yen içinde kalsın bari” diyerek bildiklerini bilmemezlikten geldikleri için mi? İşte bu da “özel hayat” ikiyüzlülüğüdür!
Bazı eşler çeşitli sebeplerle bildiklerini bilmemezlikten gelmişse şayet orada kırılan gururdan(!) söz etmek abes olur. Kırılan gurur olduğu zannedilen şey muhtemelen varsa bir nebze utanç emaresidir belki! Hatırlamak gerek mhpli kaset mağdurunun kamuoyu önünde “özel hayat kılıflı” savunusunu yapabilmek, zedelenen onurunu tamir edebilmek için iğrenç bir girişimle birlikte olduğu kadının bilip tanıdıkları “imamlı nikahlı eş=aile!” olduğu iddia edildi.
İkiyüzlülük yapılarak saklananların önündeki karagöz perdesi kazara ya da kasten yıkılınca ortaya çıkanların üzerini bu kez de komplo perdesiyle örtmeye çalışmak, ikiyüzlülüğe bile isteye ortak olanların tarafgir bir inkar/kendilerini aklama çabasıdır sadece.
Kamuoyu önü ikiyüzlülüğü; bile isteye, bir tercihte bulunarak başkalarının pisliği üzerine kendi pis yollarını inşa edenlerin kamuoyu önünde milletin gözünün içine baka baka başkaca pis inkarlarla kendilerini “aklama gayreti”!
Ve sorunun cevabı evet ”her çirkin/ahlaksız/suç unsuru taşıyan olayı komplo adı altında izah etme gayreti bir tecavüz’dür!” Toplum vicdanı (askerinden, siyasetçisinden, din adamından, polisinden, hukukçusundan, bilim adamından, gazetecisinden) bu kadar çok tecavüz olayı yaşadıktan sonra kolay kolay kendine gelemez. Tecavüz, tecavüz olmaktan çıkar, kanıksanır/meşrulaşır; rızaya dayalı yozlaşma!
Not: İlişkili bir konu olduğu için cevabını merak ettim.Cemile sence aldatılan eş olarak kadının gururu neden kırılır? Evli kadın olmanın verdiği bir gurur mu acaba söz ettiğin? Ve sence kamuoyu önü ikiyüzlüğünde(ki deşilmesi gereken oldukça isabetli bir tanım)kadın ve gurur da yer almıyor mu zaten? Kadının ve kadınlığın bu tip olaylarda araçsallaştırılmasına karşıyken kadın ve gurur vurgusu yapmak çelişkili bir durum değil mi?
Yazan:cb Tarih: May 19, 2011 | Reply
çuvaldız, sorunu pek anlayamadım desem, biraz açar mısın?
Yazan:çuvaldız Tarih: May 19, 2011 | Reply
biraz mı? Oysa ki soruyu açabilmek için o kadar da uzun yazmıştım 🙁
Aldatılan eş olarak kadının gururu neden kırılır?
Kamuoyu önü ikiyüzlülüğüden sadece erkek ırkı(?) mı muzdarip?
Yazan:cb Tarih: May 24, 2011 | Reply
selamlar sevinç, geciken cevabım için lütfen kusura bakma…
gurur-onur kırılması gibi travmalar aslında her konu için geçerli ve ırk-cinsiyet ayrımı yapmıyor… ancak genellikle kadının “kalbi”, erkeğin ise “gururu” kırıldı üzerinden açıklamalar yapılır, kadına ruhsal, erkeğe sosyal rol biçilir, bu bir nevi erkek için yüceltme ve kadın için softlaştırma gibi bir yanılgıyı doğurur…
mevzu, eşi tarafından aldatılan kadınları, siyasi kaygı nedeniyle sosyal ortam&medya önünde “eşinin yanında-arkasında durmak” olarak örneklendirdiği için “medya önü iki yüzlülüğünde” bu cümleyi seçtim buna ek olarak hayal-onur-gurur kırılmaları tüm cinsler,roller,yaş gurupları için elbet geçerli…
Yazan:çuvaldız Tarih: May 25, 2011 | Reply
Merhaba,
Est.ne kusuru? Oldukça sevinçli günler yaşıyor olmalısın Allah daim etsin.Bu sevincin sırrını belki bir gün ddyi takip eden yazılarını zevkle okuyan bizlerle de paylaşmak istersin!:)
Bu aldatılan eş olan kadınlar neyi savunuyorlar?
Aldatılan kadın, siyasi kaygı nedeniyle medya önü ikiyüzlülüğüne zorlanmış, eşinin(!) yanında-ardında durmaya boyun eğmişse şayet açığa çıkarılan aldatılma olayı kadını zorla yüklenmek zorunda kaldığı bir yükten(mağduriyetten) kurtarır.
Aldatılan kadın, eşinin siyasi kaygılarını kişisel çıkarlarını gözetebilmek için kullanmış “medya önü ikiyüzlülüğünde bile isteye rol almışsa” şayet aldatılmamış aksine aldatmıştır.
Yukarıdaki her iki durumda da kadının kırılan gururundan söz etmek zor.
Aldatılan kadının onuru, haksız bir şekilde aldatmanın sorumlusu/nedeni olarak itham edildiğinde çiğnenir; toplumdaki genel kanı (kanıksanmış ikiyüzlülük) aldatan erkeğin mutlaka eşinden yana haklı olduğu bir şikayeti olduğu yönündedir; aldatanda değil de aldatılandadır sorun! Bu sebeple de toplumumuzda pek çok kadın aldatıldığı halde aldatıldığını inkar eder, saklar ve mutlu bir aile hayatı olduğu izlenimini vermeye çalışır. Bu mudur evlilikten/sadakatten anladığımız!
Kısacası siyasi kaygı olmasa bile toplum, kadına şartlar ne olursa olsun hadsizlik edip aldatanı ifşa etmemesini telkin eder. Evlilik kumunun, silahlı kuvvetler kurumunun vs vs ispiyoncusu dolayısıyla yıkanı/zarar vereni/ güven kırıcısı olma; İkiyüzlülük! Böylelikle kabahat eden kollanır çaresiz/çözümsüz kaldığı için kabahati ortaya koyan sadece açık ettiği için suçlanır. İlke nedir? İstemediğin halde bir yalana ortak olmak mı?
Şimdi de cdlerle ortaya dökülen pisliğe sapla saman özellikle karıştırılarak aynı muamele yapılıyor; belden aşağı vuruluyor, özel hayat, insanların evine(!) girip gizlice çekmek suç, şantaj yapan suçlu..
Kardeşim ortadaki asıl pislik aldatan, ikiyüzlü, menfaatlerini her şeyin üzerinde tutan insanlara ait. Kendileri pisliklerini gerektiği gibi temizlemedikleri aksine kedi köpek gibi üzerini örterek sakladıklarını düşünseler de amereler ortada olup rahatsızlık verince temizlemek maksadıyla yaklaşan herkese bulaşıyor.
Özetle söylersem gurur ve kibir arasında kıldan ince ama kılıçtan keskin bir sınır var. Aldatan eşlerle ne olursa olsun denilerek yürütülmeye çalışılan evlilik, bir gurur/başarı vesilesi değildir. Evlilik, çıkar birliği ortaklığına dayanarak kurulmuş (orta/kısa/uzun vadede kar beklenen) bir yatırım şirketi değil. Böyle bir ortaklıktan aldatılarak kovulan ortağın gururundan bahsetmek toplumun kolayına/işine geldiği için benimsediği ikiyüzlülük değirmenine su taşır sadece. İnsanın dürüst kalabildiği için onur duymasını başarıyla yalan söyleyip, çalıya çubuğa dolanmadan bu yalanını devam ettirebildiği için gurur duymasında tercih ederiz öyle değil mi? Doğru ilkeler üzerine inşa edilen mutlu huzurlu bir evlilik hayatı arzu edilen her türlü başarıyı beraberinde getirir diye düşünmeyip, siyasette başarı için evli olmak aran şartlardan olduğu müddetçe şikayet ettiğimiz ikiyüzlülük de devam edecek demektir. Konu uzun yer bol ama artık nokta koymam gerek.
Bu yorumun mevcut sevincine sekte vurmaması için elimden geldiğince dikkat edip, özen gösterdiğimi bilmeni isterim.
Not:Birgün bir asansörde meşhur İSKİ skandalının ortaya çıkmasına sebep olan kadınla asansörde karşılaştım.Kadın hatırlanmak istemiyor gibi başını öne eğik tutuyordu.Bence gurulan gurur orada tam karşımda duruyordu.