Nehirde Bırakılan Gözler…
By Suzan Nur Basarslan on May 22, 2011 in edebiyat, İnsan, Öykü
Hintli bir adam varmış zamanın birinde. Tek sevdiği şey, geçip nehrin kıyısına yıkanan hacıları izlemekmiş. Bütün gün bıkmadan usanmadan izlermiş yaptıkları ibadetin şevkiyle kendinden geçenleri. Gözlerine bakarmış tek tek her bir hacının. Hacılar rahatsız olmuşlar günün birinde. Şikâyet etmişler adamı oranın bilgesine. Bilge adamın yanına gelip bütün gün adamı izlemiş, yemeden içmeden izliyormuş adam hacıları. Gözlerini kırpmamak için çaba harcadıkça gözlerinden yaşlar akıyormuş kan renginde. Bilge adamı tam üç gün takip etmiş, adam her gün, gün batımında sessizce kalkıp köhne, tek odalı barakasına gidiyormuş. Bilge takip etmiş adamı, aç olduğunu düşünerek bir parça ekmekle varmış adamın kapısına, barakanın kapısının olmadığını fark edince, barakanın duvarına vurarak içeri girmek için izin istemiş.
Adam bilgeyi görünce buyur etmiş, içeride üzerine oturulacak tek bir şey yokmuş. Bilge adamın karşısına geçip yere oturmuş. Ekmeği uzattıktan sonra adamın ekmeği bitirmesini beklemiş. Adam ekmeği ağır ağır yemiş, her lokma bitmeyen dakikalar gibi geçmiş bilgeye. Yine de pes etmeden beklemiş adamın ekmeği bitirmesini. Adam ekmeği bitirince bilgenin gözlerinin içine bakmış.
“Sabır en zor sınavdır.”demiş.
Bilge adamın gözlerinin içine bakmış, kıpkırmızı gözlerden başka bir şey görememiş. Her baktığı gözde, her türlü duyguyu gören bilge, ilk kez bu adamın gözlerinde hiçbir şey görememiş. Merakla adamın gözlerine bir kez daha bakmış, ola ki görülmesi gereken daha derindedir de dikkatli bakmamışımdır diye, yine kıpkırmızı gözlerle karşılaşmış. Ne diyeceğini bilemiyormuş bilge. Kelimeler boğazında düğümleniveriyormuş. Adam bir tas su almış, bilgeye uzatmış. Bilge sudan alıp içmiş, sonra da adam içmiş aynı tastan.
“Sor hadi.”demiş adam.
“Ne görüyorsun?”demiş bilge. “Baktığında benim göremediğim ne görüyorsun da gözlerin böyle alev kırmızısı oldu?”
Adam anlamış ki karşısındaki herhangi biri değil, anlattığında kelimelerini eğip bükmeyecek, onlara kendince yeniden anlam yüklemeyecek kadar kelimelere saygılı biri.
“Huzuru.”demiş adam. “Sonra da huzursuzluğu. Huzurun ardından gözlerine saplanıp kalan huzursuzluğu. Yeniden arınmak için geldiklerinde bir anlık huzurun arkasından peşlerine taktıkları, peşlerinde götürdükleri huzursuzluğu.”
“Gördüğün her seferinde aynıysa, neden devamlı izliyorsun ki?”demiş bilge. Öğrenmek istediği, huzurun ardından kendisini de diğerleri gibi neden huzursuzluğa hapsettiğiymiş adamın.
“Bir gün, oradan sadece huzurla ayrılan birini görür de onun peşine düşüp sırrını öğrenebilirim diye, belki.”
“Öyleyse neden çocukların gözlerine bakmıyorsun?”demiş bilge.
“Çocukların gözlerine bakamam.”demiş adam. Bilge şaşırmış.
“Neden?”demiş sesi olduğundan fazla çıkarak.
“Gözlerimde olanı görürler diye.”
“Gözlerinde olan ne ki Ey Adam.”demiş bilge.
“Onların gözlerinde olan huzura sahip olamayan bir insanın huzursuzluğu.”demiş adam. “Huzursuzluk tüketti gözlerimin akını, alacaya çevirdi içimi, içim gözlerime yansıdı, gözlerim içimi gizlemek için kanlı damlaları saçtı etrafa. Bakamam onların gözlerine, içimi gizleyemeden. Gizleyemiyorsam ben de saklarım onları o zaman al kanlarla.”
“Gözlerinde olan ya huzursuzluk değilse Ey Adam, sadece o nehirde yıkanabilmek isteyip de içine giremediğin için seni tüketen korkuysa ve sen bunca yıl boşuna tükettiysen ömrünü?”
“Boşuna mı, bunca yıl tüketmeseydim ömrümü ya gelip geçseydin önümden ve ben duyamasaydım bana söyleyeceklerini. Ya benim görevim seni beklemekse sabırla, ya senin görevin sabırsızlıkla öğretmekse bana bildiklerini?”
“Ey Adam bir kişiyi beklemek için bir ömrü başkalarının gözlerine hapsetmeye değer mi? Kendi içini çözmeyi başkalarının gözlerine teslim etmenin adı sadece sabır olabilir mi?”
“Sabır değilse Ey Bilge, nedir seni benimle konuşturan burada?”
Bilge, adamın gözlerine bakmış.
“Gözlerinde şu anda ne görüyorum, biliyor musun, gözlerinde bir çocuğun ilk defa gördüğü bir şeye bakarken duyduğu heyecan ve korkuyu görüyorum. Gözlerinde bir çocuğu görüyorum, gözlerinde kendimi görüyorum. Gözlerinde nehrin akışında suretine dalmış bir çocuğun ak(i)sini görüyorum. Gözlerinde, gözlerimi görüyorum.”
“Öyleyse nehirde arınmanın vakti gelmiştir Ey Bilge, girebilirim ben de nehrin içine. Bakabilirim artık çocukların gözlerine, gözlerinde kendimi görebileceğimin güveniyle.”
“Huzurunun peşine huzursuzluğu takmadan gel.”demiş bilge. “Ardına kendini takmadan gel, orada bırak kendini, kendin olmadan gel, sakın iki kişi olarak dönme.”
Adam akşamın karanlığında düşmüş yola. Nehrin yanına gelmiş. Nehre bakmış koyu karanlık. Girmiş içine. Nehirden çıkmak üzereyken tek başına çıkamayacağını anlayınca bırakmış kendini nehre.
Bilge, nehirde bıraktığı gözlerine bakıyormuş, tekmiş artık, ikiden bire indiğini anlayınca ayrılmış nehrin yanından ve bir daha da hiç dönmemiş nehrin kıyısına. Görenleri göremeden ayrılmış nehrin bulunduğu ülkeden ve bir bilge terk etmiş huzurunun ardına huzursuzluğu takıp da gidenleri, kendini kendisine şikâyet edenleri, gözleri açıkken görmeyenleri…
… Bu öykü ilginizi çektiyse…
Kitap okumak… Jean Paul Sartre, Nazan Bekiroğlu, Toshihiko Izutsu, Henri Bergson, Mustafa Kutlu, Dostoyevski, Elif Şafak, Clausewitz, Sadık Yalsızuçanlar, Alber Camus ile sohbet etmek… Suyun resmine bakmakla yetinmeyen, su içmek isteyenler için var kitaplar. Mesnevî var, El-Munkızü Min-ad-dalâl, Kitab Keşf al Mânâ, Er-Risâletü’t-tevhîd var. Elinizdeki bu kitap Derin Düşünce yazarlarının seçtiği kitapların tanıtımlarını içeriyor. Bizdeki yansımalarını, eserlerin ve yazarların bıraktığı izleri. Farklı konularda 44 kitap, 170 sayfa. Zaman’a ayıracak vakti olanlar için… Buradan indirebilirsiniz.
Baudolino (Umberto Eco) Suzan Başarslan
Yazınsal bir yapıt, “basit bir obje değil, çok yönlü anlam ve ilişkilerle tabakalaşmış bir niteliğin çok yönlü organizasyonudur.”* Bu organizasyonun incelemesi de kendisi kadar zor bir organizasyonu gerektirir ki, bu yüzden bir yapıtın incelemesi adına günümüze değin, birçok kuram ve inceleme yöntemi geliştirilmiştir. Bu makalede Umberto Eco’nun yazdığı Baudolino adlı romanın incelemesi Gerard Genette’nin “Yapısal Metin İnceleme” yöntemine göre yapılacak ve yapıt, üç düzlemde incelenecektir. Bakış açısı, anlatıcı türü, ana düşünce, eserin yazılış tekniği, dil… gibi sorunlara da değinilecektir. İncelemede Şemsa Gezgin tarafından İtalyancadan Türkçeye 2003′te çevrilen Baudolino esas alınacak, tespit ve yorumlar çeviri yapıttan yola çıkılarak belirlenecek ve ifade edilecektir. İncelemeyi kitap halinde indirmek için buraya tıklayın
Roman nedir? Tarif dahi edilmesi zor bir kavram. Sanatçının İnsan’a bakışını, toplumla kurduğu ilişkiyi yansıtır sanat eserleri. Bu sebeple sanat her çağda yeniden icad edilir. Ünlü yazar Heinrich Mann’ın dediği gibi: “Bütün romanların ve hikâyelerin amacı kim olduğumuzu bilmektir, Edebiyatın önemli bir konuma sahip olmasının nedeni, sadece doğanın ve insanlar âleminin ayrıntılarını tek tek açıklaması değil, insanları hep yeni baştan keşfetmesidir.” Okuyacağınız bu eserle romanlarından da tanıdığınız değerli yazarımız Suzannur Başarslan Roman’ın derinliklerine giden bir seyahate davet ediyor sizi. Zaman’ın kullanımı, olay örgüsü, mekân, dil, üslup ve daha bir çok temel kavram edebiyatın dev isimlerinden örneklerle irdeleniyor. Buradan indirebilirsiniz.