Benim Sana Verecek Bir Oğlum Yok Paşa!
By Ayla Chignardet on Haz 20, 2011 in İnsan Müzikleri, Vicdani red, zorunlu askerlik
Benim Sana Verecek Bir Oğlum Yok Paşa! by Ozan Ekin
TMK mağduru çocuklar ve Pınar Selek için bestelediği şarkılarla tanınan vicdani retçi Aygül Erce’nin vicdani retçiler için bestelediği ve ilk kez Halil Savda’nın TCK 318’den aldığı cezanın kesinleşmesi üzerine yapılan basın açıklamasında dinletisi yapılan “Benim Sana Verecek Bir Oğlum Yok Paşa!” eseri, İnan Süver’e maddi destek bulmak amacıyla hazırlanan DVD’de dinleyicileriyle buluşacak.
“sen bilmezsin paşa
ne çilelerle büyüttüm bu oğlanı
istersen sor annene
anlatsın sana, iyice dinle
çok iyi dinle
benim sana verecek
bir oğlum yok paşa
al bombanı sür tankını
kolaysa sen öl
oğlumu bana bırak
al silahını kur savaşını
istersen oyna
oyna bu oyunu
tek başına
ama tek başına”
… Bu konu size dert oluyorsa…
Zorunlu Askerlik bir çok insanımız için bir görev ama aynı zamanda bir çile. Ülkemizi savunmanın daha akıllıca bir yolu yok mu? Bu konuyu yaklaşık bir yıl boyunca tartıştık. Üç makale işaret fişeği görevi yaptı. Yüzlerce okurumuz değişik önerilerde bulundu. Kimileri “aman dokunmayın, böyle çok iyi” derken askerliğini yapmış olan arkadaşlar tecrübelerini paylaştı. Evet, belki de ilk defa bu konu gerçekten muhatabı olanlara yani Türkiye’nin vatandaşlarına soruluyor. Zorunlu askerlik gerekli mi? Bir yıllık kolektif çalışmanın ürünü olan bu 276 sayfalık kitap konuyla ilgili herkes için birinci elden bir bilgi kaynağı. Buradan indirebilirsiniz.
Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu
Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor. Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.
Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?
İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin.
2 Yorum
Yazan:özlem Tarih: Haz 20, 2011 | Reply
Bugün öğrendiğim şu olaydan sonra bundan daha anlamlı bir şarkı düşünemiyorum. Söyleyenin diline yüreğine sağlık.
Göç Der Diyarbakır’da zorunlu göçle ilgili bir araştırma yaparken ailelerden birinin çocuğunun isminin canalan olduğunu öğrenirler. Neden canalan diye sorar araştırmacı. Köyleri yakılırken orada mülakat yaptıkları kadının bebeği evde kalmış. Kadın bebeği yanacağı için feryat figan bağırmaya başlamış. Askerlerden birisi koşup bebeği evden dışarı çıkarmış bunun üzerine. Ve komutan o askerin başına tek kurşun sıkarak öldürmüş. Bunun üzerine kadın bebeğinin ismini (ya da lakabını) canalan olarak koymuş.
Benim sana verecek bir oğlum yok paşa!:(
Yazan:a.gürkan Tarih: Haz 21, 2011 | Reply
Fikir ve inançlar, kültürel sembollerle bir değer halini almadıkça toplumsallaşamazlar. Devrimci ya da askeri marşlar, milli marşlar, ilahiler, tüm ideolojiler için -Plehanovcu diyebileceğimiz- romanlar, epik şiirler vs. hep bu maksatla vardırlar.
Milliyetçilik hastalığından mustarip ve demokrasi geleneği şekilci olan yahut bireyciliğin sindirilemediği bizim gibi memleketlerde bu tür insani haklar -toplum geneline mugayir olarak- azınlıklarca savunulduğu için maalesef üretimler de hemen hemen aynı azınlıklarca paylaşılmakta. Grup yorum, Kızılırmak, Yaşar Kurt ve diğer protest isimler sık sık gazetelerde/televizyonlarda yer bulamayan toplumsal sorunlara eğiliyorlar ama medyanın sırtını dönmüşlüğü nedeniyle marjinal kabul ediliyorlar. (İşte, ülkede muhaliflere baskı var imajı adına Grup Yorum’un her albümünde yaşanan “sıradan” tutuklamalar bu yıl kullanıldı bolca!)
Ancak Bob Dylan’lar yetiştikçe “ses”ler duyurulabilir! Ama o vakit de “Vay Şerefsiz” manşetleriyle sürgün yolları gösterilir….