RSS Feed for This Post

Adalet mi lâzım yoksa “statü” mü?

Kürtler hükmünü vermiştir; çözüm AK Parti’ye rağmen gelişecektir. Kürtler’in bu anlamda sabrı da, tahammüle de bitmiştir. Devletle olmuyorsa, halkımız kendi demokrasisinin kuracak ve kurduğu bu sistem içinde yaşamasını bilecek kadar örgütlüdür. Bu statüsüzlük durumu daha fazla devam edemez. Mısır gibi olur, Suriye gibi mi bilinmez. Ancak, bir statü kazanılacak ve ne pahasına olursa olsun savunulacaktır” (Aysel Tuğluk)

BDP’nin iflas eden paradigmasıAdem Palabıyık

BDP’de bazı paradigmalar değişiyor ama değişen bu paradigmaların nasıl faydalı olacağı yeniden sorgulanmaya başlandı. Çünkü paradigmayı değiştirecek kişiler de artık, BDP’nin kendi organizmasından farklı hareket etmiyor gibi. Bunun en basit örneği YSK’nın verdiği kararda görüldü. Evet, yapılan haksızlıktı ama parti içine yeni dahil olan entelektüel(!) adaylar bile aklı selim bir çağrıda bulunmadı.

Aysel Tuğluk, “Kürtler hükmünü vermiştir; çözüm AK Parti’ye rağmen gelişecektir. Kürtler’in bu anlamda sabrı da, tahammüle de bitmiştir. Devletle olmuyorsa, halkımız kendi demokrasisinin kuracak ve kurduğu bu sistem içinde yaşamasını bilecek kadar örgütlüdür. Bu statüsüzlük durumu daha fazla devam edemez. Mısır gibi olur, Suriye gibi mi bilinmez. Ancak, bir statü kazanılacak ve ne pahasına olursa olsun savunulacaktır” diye bir açıklama yaptı titrek bir sesle. Altan Tan, “Cudi kriterlerinden”, Şerafettin Elçi, “Kürtlerin kanında boğulmaktan” bahsetti. Bunlar da var denilen değişimin yeniden sorgulanması sorununu ortaya çıkarmıştır, hangi değişimleri mi: Değiş(e)meyen değişimi ve yeni sivillerin BDP içindeki “esaretini”.

 BDP’NİN STRATEJİ DEĞİŞİKLİĞİ

Bugün BDP’ye baktığımızda ise farklı bir ideolojik yapının olmadığını görebilmekteyiz, fakat oy uğruna her şeyi mübah gören ve gittikçe siyaset yapmaktan uzaklaşan bir parti niteliğine kavuşmaktadır. BDP, şiddetten medet uman bir parti olmaktadır. Özellikle Doğu ve Güney Doğu’da “oy kaybı” yaşayan BDP, istediğini elde demeyeceğini fark edince yeni stratejiler geliştirmeye başladı: ‘Kendisine oy vermeyen Kürtleri kazanmak’. BDP’ye oy vermeyen Kürtlerin ezici çoğunluğu dindar ve muhafazakâr. Geriye kalan Kürtler ise artık siyasi olaylardan bıkmış ve tepki oylarına sahip Kürtlerdir. Özellikle AK Parti’nin başlattığı ama ağır ağır devam ettirdiği “Demokratik Açılım”a oldukça umut bağlayan Kürtler, bu gruba girmektedir. Şimdilerde BDP’nin neden dine yöneldiğini anlamanın sırrı işte burada yatıyor.

Fakat BDP kendi çukuruna düştüğünün farkında değil, dindar Kürtler  TAMAMI

 

… Bu konu ilginizi çekiyorsa…

 

Türkiye bölünür mü?

“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız.  “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin”  demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*)  İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin.

 

Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?

 İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin. 

 

 

Kendi ülkesini işgal eden ordu

Hiç bir yeri işgal edemeyen ordular kendi ülkelerini işgal ederler. Çünkü bir ordunun ayakta durması için insan emeği ve maddî destek gereklidir. Beceriksiz ordular disiplinsiz olduklarından YABANCI DÜŞMAN ile savaşamazlar. Kolayca yenebilecekleri İÇ DÜŞMANLAR uydururlar ve bu bahane ile kendi ülkelerini işgal ederler. Başbakan asarlar. Milletvekillerini hapse atarlar. Korumakla yükümlü oldukları halkı işkenceler altında inletirler.  İşgalciler kimseye hesap vermezler. Halkın isyan etmesine engel olmak için “etrafımız düşmanla çevrili” diyerek  KORKU PROPAGANDASI yaparlar. Eleştirilerden uzak kalmak için farklı inançlardan ve kültürlerden olan insanların birbirine düşman olması da bu eşkiyaların işine gelir. Bu sebeple terörü destekleyebilir hatta teröristlere silah ve para yardımında bulunabilirler. Okuyacağınız kitap kendi ülkesini işgal etmiş bir ordunun kısa tarihidir. Buradan indirebilirsiniz.

 Zorunlu Askerlik Gerekli mi?

Zorunlu Askerlik bir çok insanımız için bir görev ama aynı zamanda bir çile. Ülkemizi savunmanın daha akıllıca bir yolu yok mu? Bu konuyu yaklaşık bir yıl boyunca tartıştık. Üç makale işaret fişeği görevi yaptı. Yüzlerce okurumuz değişik önerilerde bulundu. Kimileri “aman dokunmayın, böyle çok iyi” derken askerliğini yapmış olan arkadaşlar tecrübelerini paylaştı. Evet, belki de ilk defa bu konu gerçekten muhatabı olanlara yani Türkiye’nin vatandaşlarına soruluyor. Zorunlu askerlik gerekli mi? Bir yıllık kolektif çalışmanın ürünü olan bu 276 sayfalık kitap konuyla ilgili herkes için birinci elden bir bilgi kaynağı. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 1 Yorum

  2. Yazan:bsm Tarih: Haz 22, 2011 | Reply

    Başlıkla benzer anlamlar taşıyabilecek (veya benzer anlamlara çıkabilecek)sorular çoğaltılabilir.

    Adalet mi lazım yoksa Devlet mi?

    Adalet mi lazım yoksa rejim mi?

    Adalet mi lazım yoksa ideoloji mi?

    Adalet mi lazım yoksa din mi?

    Adalet mi lazım yoksa insanların kutsallık atfettiği soyut kavramlar mı?

    Adalet mi lazım yoksa insanların uğrunda ölüme ve öldürmeye hazır olduğu aidiyetler mi?Liste uzar gider.

    Önemli ve gerekli bir sorgulamadır bu.Zira yer yüzünde halıhazırda sürmekte olan toplumsal çatışmaların,savaşların,tüm hızıyla süren uluslar arası diplomasinin,oluşturulan lobilerin,güç ve iktidar kavgalarının…kaynağında,insan topluluklarının bu adalet/insanca yaşam ile bahsi geçen soyut kavrmalar arasında sıkışıp kalma durumu vardır.
    Elbette adalet,hak ve hakkaniyet her şeyin üstünde olmalı,her şeyin üzerinde tutulmalı.Aslolan budur.Ve insanların asıl ihtiyaç duydukları da budur.Devlet,sistem,rejim ideoloji vs adaleti,hakça yaşamayı sağlayamadıktan sonra,bütün bu insan düşüncesi ürünü yapılar birer kavga nedeni olmaları dışında bir anlam ifade etmezler.

    Ancak ne var ki bugün “büyük insanlık” adalet yerine,insan topluluklarını birbirine düşman eden bu bölücü/ayrıştırıcı soyut değerlere itibar etmiş durumdadır.Sınıf,etnik kimlik,milliyet veya herhangi bir mensubuyet uğruna kıyasıya çarpışıyor,ölümüne savaşıyor insanlar.İlginçtir bu bitip tükenmek bilmeyen savaş hep adalet içindir…Adalet için adaletin yok sayıldığı ironik bir savaş!

    Oysa adalet ve demokrasi gibi ideallerle gerekçelendirelen bu yıkıcı ilişkilerin temelinde sadece ve sadece güvensizlik duygusu yatmaktadır.Devletler,sınırlar,tel örgüler bunun için vardır.Keza ordular,silahlanma yarışları,oluşturulan lobiler,birbirinin ayağını kaydırmaya yönelik sıkı diplomasiler,paktlar bu güvensizliğin bir sonucudur.Birer tedbir olarak kurulmuşlardır.Neden?Çünkü yaşadığımız dünya-yine biz insanların bir eseri olarak-artık güvenli bir yer değil.

    Bu duruma nasıl geldi “büyük insanlık”?Bunu anlatmaya kitaplar yetmez.Konuya hiç girmeyeyim.Sonuçta bu güvensizliğin yarattığı tedirginlikler bugün artık yer yüzünde kanıksanmış bir düzene,kurulu bir sisteme,tüm insanlığı peşinde sürükleyecek bir “temel yasa “ya dönüşmüş.Sanırım insan toplulukları da bu yasaya”göre hareket ediyor.Her bir topluluk kendini güvenceye almak adına,ama kendi gücü ölçüsünde varolmaya çalışıyor.Kimi başa güreşiyor,ipleri elinde tutuyor,hakimiyet kurmaya çalışıyor.Kimi bu düzen içinde ve yine bu yasaya uyarak ben de varım diyor,direniyor.

    İşte günlerdir tartışılan statü hadisesi de bu yasanın bir tezahürüdür.Kürtler statü istiyoruz diyor.Kürtler değil, aslında onların adına birileri karar veriyor.Bu statü Kürtlere ne verecek?Bunu saatlerce oturup tartışabiliriz.Adalet getirecek mi,hakkaniyet getirecek mi?Bence tartışılır.

    Ancak garip olan,sanki yukarıda anlatmaya çalıştığım dünyada değil de ütopik bir yer yüzü cennetinde yaşıyoruz da bi Kürtler çıkıp yeni adetler getiriyormuş gibi tepki verilmesidir.Sanki yer yüzünde hiç devlet, sınır,statü vs yokmuş gibi bir linç kampanyası başlatılmış Kürtlerin bu talebine.Neredeyse recm edilecekler.En demokratı,en hümanisti,en dindarı…birlik halinde nasihat ve telkinlerle maşallah Kürtlerin aklını,vicdanını,samimiyetini sorguluyorlar.

    İşte bu yazı da bana göre bu koronun bir versiyonudur.İşin ilginç yanı ise yazarın bilim adamı oluşu.Hadi bildiğimiz köşe yazarı olsa gam yemeyeceğim,alışık olduğumuz kara propaganda deyip geçeceğim.Yazık,gerçekten aklım almıyor,bir bilim insanı olaylara böyle mi yaklaşır?Akp aşağı,Akp yukarı!Yazı boyunca Kürtlüğü çağrıştıracak her şeyi değersizleştirmek,aşağılamakk,gözden düşürmek adına nesi var nesi yok dökmüş ortaya.Sormak icap eder,eğer amaç, olay ve olguları tarafsız yaklaşmaksa neden acaba Akp’ye dil ucuyla dahi olsa hiç toz kondurulmamış?Hiç mi hatası yok Akp’nin,hükümetin veya devletin?Yani yazının her yanından Akp yanlılığı ve Kürt düşmanlığı kokuyor.Bu mudur bilim insanlığı,bu mudur adalet arayışı?
    Ayıp ya hu!Bir statü lafı geçti diye ne Kürtlerin din düşmanlığını bırkakıldı,ne ırkçılığı,ne Kemalistliğ!Allaha havale ediyorum milliyetçilikle kafayı bozmuş bu taraflı zihniyet sahiplerini!Kim ırkçılık yapıyor,kim yüzyıllardır güçsüz bir halkı tankla topla tüfekle eziyor yüce Allah görüyor.Kürtler OHAL’den,sıkı yönetimlerden,istiklal mahkemelerinden,faili belli cinayetlerden kurtuldu diye özgür olduklarını mı sanıyorsunuz?Eğer bir parça özgür olabilselerdi acaba “statü mü istiyorlar?”diye bu hezeyan olur muydu?Onlara ait ne varsa faşist TC devleti tarafından üzerinden silindirle geçilip yok edilmedi mi?Ve şimdi de benzeri yapılmıyor mu?Kıçı kırık bir kürtçe kanalı verildi diye Kürtlerin haklarına kavuştuğunu mu zannediyorsunuz?Bakın,statü dediler diye kıyamet kopuyor.Her sözün başı “sözde”ile başlıyor…Sözde Kürt Parlamentosu,Sözde Kürt kürt sorunu,sözde Kürt bayrağı,sözde Kürt devleti!Neden Kürtlerinki sözde oluyor?Sizin devletiniz,bayrağınız,bilmemneyiniz varken neden Kürtlere çok görüyorsunuz?Neden onların adına felaket senoryaları kuruyorsunuz?Türkiye Cumhuriyetinden çektikleri dururken neden onların adına gelecekte oluşabilecek kötü senaryolarla bunca paralıyorsunuz kendinizi?Ve neden sizinle göbek bağıyla bağlı kalmalarına Allah Kelamı gibi kendinizi inandırıyorsunuz?Bunların cevabını verebilir misiniz?Veremezsiniz.Çünkü en doğrusunu siz bilirsiniz.Çünkü Kürtler doğuştan birer canavar,başlarından sopanızı eksik ettiğiniz anda birbirlerini yiyecekler!
    Çekin ellerinizi Kürtlerin üzerinden!İlelebet sizin esiriniz olmaya mahkum kalmalarını beklemekten vazgeçin!
    Cezayirliler Fransa’dan,Libya İtalya’dan,Hindistan İngiletere’den,Pakistan Hindistan’dan,Bengladeş Pakistan’dan,nasıl ayrılmak istemişse Kürtler’in de ayrılmak istemesi kadar doğal bir şey yoktur.Eğer bugün Kürt hareketinin gücü ve imkanı olsaydı muhtemelen bağımsız bir devlet de isteyecekti.Kaldı ki biz ayrılmak istemiyoruz,kendi kendimizi yönetebilecek özerk bir yönetim istiyoruz diyorlar dünyanız yıkılyor.Neden?E efendim bir Yugoslavya olacağız,daha çok kan dökülecek,bir sürü yıkım olacak vs.Tamam,elbirliğiyle bu yıkıma yol açabilecek gidaşatı durduralım.Durduralım ama benim dediğimden çıkma demekle de olmuyor.Madem bütün endişe olası bir parçalanmışlık ise bunu onaracak,telefi edecek bir şey koyacaksınız.E buna da hazır değilsiniz,peki ne olacak?Tutun ki şu bölücü,din düşmanı,Kemalist vs.Kürtler bu taleplerinde ısrar ettiler,sizce “n’ayır,n’olamaz”demekle daha olumlu bir manzara mı oluşacak?
    O halde şu milliyetçi reflekslerizden,kırmızı çizgilerinizden önce bi kurtulmayı deneyin.Bir Kürt bayrağı,bir özerk yönetim dünyanın sonu değil be kardeşim.Dil için de 30 yıl bu ülkenin çocuklarını feda ettik.Ne oldu,Kürtçe serbest olmakla değerleriniz zarar mı gördü?Peki nedir bu tekçilik mantığı?
    Ha adelet derdine düşmüşseniz önce Kürtler üzerine kurduğunuz bu bariz hakimiyetin yarattığı adetsizliği sorgulakla başlayın.Buna hazır değilseniz Kürtler için “doğru yolu”telkin eden sözleriniz bana asla inandırıcı gelmeyecek.İnandırıcı olmadığı gibi etik de değil,bu da böyle biline.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin