Hostesler, Ceylanlar, Geniş Araziler…
By Konuk Yazar on Haz 27, 2011 in Amerika, Toplum
ABD’ye ilk yolculuğumda Hollywood vitrininden yayılan imajlarla gerçekler arasındaki uçurumu önce uçakta, hostesler karşısında algıladım. Hemen hepsi, biraz önce bir aile mutfağından çıktığı izlenimi veren, moda ve reklam sektörünün gündemde tuttuğu saplantılı kadın ölçülerinin uzağında, yaşını başını almış, tavırlarıyla da sahiden de mutfak hizmetlerine yabancı olmadığı izlenimi uyandıran kadınlardı. New York’un ardından West Virginia’ya doğru giderken karşılaştığım obez nüfus oranı ise milimetre hesaplarıyla kadın ölçülerini belirleyen ve kırkını aşan oyuncuyu yıldız tozuna çevirmekte tereddüt etmeyen Hollywood vitrini üzerine başka bir açıdan düşünmemi sağladı. Daha sonra Amerikalı bir tanıdığımın, Japonya’da bilgisayar alanında eğitim gören Nathan’ın ilk kez ABD dışına çıkarken bindiği yabancı bir firmanın uçağında hostesleri gördüğünde, bunlar mankenleri mi işe alıyorlar, diye düşündüğünü öğrenecektim.
Davis yolunda ikide birde ceylan ölüleri çıkıyor karşımıza, öyle ki, bir noktadan sonra yola bakmayı istemiyor insan. Hızla ürüyor ceylanlar, bu yüzden de kalabalık nüfusları; ana yola dalıp canından oluyor kimileri, aynı zamanda sürücülerin de canından olmasına sebep oluyor. Yılda iki kez av yasağı kaldırılıyor, nüfusları seyrelsin diye.
Ormanlık arazideki konferans merkezinde de adım başı ceylanlarla karşılaşacağımı söylemişlerdi. West Virginia geniş ormanlık alanlarla kaplı, yol boyu pek az insana rastlıyorsunuz, yerleşim birimleri arasında uzun mesafeler var. Fırtınalı bir havada, gece yolculuk yapıyorsanız hele bir de, gözlerinizin önünde Stanley Kubrick filmlerini çağrıştıran sahneler geçebilir. Çünkü işte bir de iri bir çam ağacı devrilip kaplamış yolumuzu ve saat gecenin üçü, ortalık zifiri karanlık, bardaktan boşalırcasına yağan yağmur cabası. Filmde olan filmde kalıyor ve yollara serili ceylan ölülerine karşılık, Kemal Birtek’in çabasıyla Canaan Konferans Merkezi’ne ulaşmayı başarıyoruz, gecenin bir vaktinde.
İlk günden itibaren ABD eyaletlerinden Wisdom Net üyeleri konferans merkezine gelmeye başlıyorlar. Benim 14. Toplantısına katıldığım Wisdom Net Inc. Amerika’da yaşayan Türkiye kökenli bir kısım Müslüman aydın tarafından Türkiye-Amerikan toplumunun manevi ve kültürel değerlerinin yaşatılması için oluşturulmuş bir düşünce platformu. Topluluğun yaz konferans programlarının yanı sıra, kış konferans programları, kitap çevirileri, Türkiye – Amerikan toplumu arasında kültürel değisim aktiviteleri, cocuklar icin bilgi yarışmaları düzenleme gibi faaliyetleri de var. İnternet ortamında e-posta listesi etrafında başlayan kuruluş 2006 yılında Florida Eyaletine kayıtlı bir vakıf olarak resmi statü kazandı. E-posta grubunda dünyanın her kıtasından üyeleri bulunan kuruluşun resmi üyeleri ABD de ikâmet ediyor.
Wisdom Net yönetimi bu yıl 14. Kez gerçekleşen programı için Türkiye’den Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır’ı ve beni davet ettiler. Toplantıya katılanlar içinde bulundukları gündemle anavatanın gündemi arasında bir bağ kurmayı önemsiyorlar, amaçlanan derin analizlerin gerçekleşmesi, “wisdom”, yani “hikmet” ismi bu açıdan seçilmiş.
Üç gün süren programda Levent Baştürk’ün önerilerini de dikkate alarak “Türkiye’de 80 Sonrası İslamcılık”. “İran’da Siyasal Sosyal ve Kültürel Değişim” ve “modern dünyada aile kurumu üzerine yeniden düşünmek” gibi konular etrafında konuşmalar yaptım. Sonuncu gün akşam üzeri ise USA Sabah’tan İsmihan Yılmaz’la birlikte, Bilgin Erdoğan’ın yönettiği “sosyal medyanın sosyal hareketler açısından işlevselliği” başlıklı bir panele katıldım. Fırsat buldukça da Prof. Bayındır’ın modern dünyada Müslümanların meselelerine cevap arayan konuşmalarını dinlemeye çalıştım. Prof. Shair Abdul-Mani’nin Afroamerikan Müslümanlar, Abdurrahman Malcolm X ve Keith Ellison bağlamında yaptığı metaforik analiz bir hayli dikkat çekiciydi, ABD’deki Afro-Amerikan Müslümanların yapısal ifadesi açısından. Levent Baştürk’ün yönettiği, Nuh Yılmaz’la Baha Erbaş’ın katıldığı “21. Yüzyılda Küresel Düzen ve Türk Dış Politikası” başlıklı panelde katılımcılar bölgedeki olayları, bu olaylar etrafında Türkiye, İran ve ABD’nin rolünü irdelediler.
Seyrek nüfuslu arazide pek çok açıdan erişimlerde sıkıntı yaşanıyor, geliş yolunda biraz da acele ettiğimiz ve geceyarısına kaldığımız için yol üzerinde meyve satan bir markete rastlamadık. Benim gibi fast food tarzından, mısır şekeri tadı veren ekmek ve çörekler den hoşlanmayan biri açısından iç açıcı bir durum değil. Ama ne oldu, ertesi gün Washinton’dan, Pittsburg’tan torbalarla elma yağdı konferans merkezine, Wisdom üyeleriyle birlikte.
“Rahat ve kullanışlı olsun”; New York dışındaki Amerikan vatandaşının Tanrı’dan, hayattan ve devletten taleplerinin genel ifadesi işte bu cümlede özetlenebilir. İlle de estetik açıdan harika olması gerekmiyor, tabiat manzaraları yeterince cazip. İçinde ceylanların gezindiği, atların koşturduğu geniş araziler, elma ve mısır bahçeleri, geniş evler… Hizmet konforu sağlamalı, görünüşün önemi bir yere kadar… Hollywood belki bu telakkinin bir ödünlemesi olarak, abartıyor cemiyetinin ölçülerini… Amerikan hayat tarzının bu telakkisi hostes seçimindeki kıstaslar gibi, kırsal alana açıldıkça çoğalan obeziteyi de açıklayan başlıca sebeplerden biri.
Öte tarafta ise “iyi komşu, sorumlu vatandaş ve dindar birey” olarak Amerikalı, daha geniş kaynak arayışına düşerken ülkesine sığmaz oluyor. Ailesine düşkün, ayağını topraktan kesmek istemeyen Amerikalı , paradoksal bir şekilde yakın çevresindeki iyilik ideallerinin gerçekleşmesi için dışarıda sürekli kan akıtılmasını onaylamanın açıklamalarını üretmek zorunda. Bush ilk Irak işgali sırasında kendisini protesto eden vatandaşlarına, “Benden geniş araziler, bu geniş araziler içinde büyük evler, büyük arabalar istiyorsunuz. Ben bunları size nasıl bulacağım?” demişti ya…
Oto yolda karşımıza çıkan ceylan ölüleri, ABD hayat tarzındaki çelişkinin ölümcül yönünü simgeliyor sanki: Rahatlık ve genişliğin temini için iç genişliğini de bir tür ıssızlaşma şeklinde kavrarken, güzelliğin ve doğanın ölümüne seyirci kalmanın yollarına açılıyor olmalısınız.
… Bu konu ilginizi çektiyse…
Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.
İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında
Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.