Atatürk’ten selâm olsun CHP’ye…
By İbrahim Becer on Tem 6, 2011 in atatürkçülük, CHP, Kemalizm
Lâfı eğip bükmenin hiç gereği yok. Türk siyasetinde oy getirecek alanlar üç aşağı beş yukarı Partilerimiz tarafından parsellenmiştir. Türklüğün de, Kürtlüğün de propagandasını yapacak olan bellidir, dindarlığın hamiliğine soyunacak olan da bellidir, Atatürk’ün mirasından nemalanacak olan da bellidir. Bunu yapmak da bahse konu siyasilerin analarının ak sütü gibi helâldir. Buna rağmen biz sade seçmenin beklentisi, temayül gösterilen ideolojide samimiyettir. Herhangi bir Milletin üstün özelliklerinden dem vuran bir milliyetçilik anlayışının, kendi gibi olmayana saygı göstermesini bekler biz sade insanlar. Ya da dindarların hamiliğine soyunan bir siyasi hareketin Ayet, Hadis, İçtihat üçlemesine tam riayet etmesini beklerler. Aksi takdirde ‘Kur’an’ın bir kısmına inanıp, bir kısmına inanmamak‘ meselesinin anlatıldığı Bakara-85’le muhatap olurlar ki hoş bir durum değildir.
Madem ki konumuz topyekûn imandır, müntesipleri tarafından bir din haline getirilen Kemalizm için de aynı kriterler esastır. Hele ki şu günlerde Silivri mukimlerinin tahliyesi uğruna kendine oy veren on bir milyon insanın hayallerini yıkan CHP’yi daha da ilgilendiriyor şimdi anlatacaklarım. Anlatmakla da iş bitmiyor bahse konu müntesiplerin içinde bulabileceğimiz “omurgalı inanmış sayısı” da çok önemli. Geçende bir Alevi Dedesinin beyanatını okudum, ‘yanlış anladım’ zannıyla döndüm bir daha okudum. Aklınca iktidarı eleştirdiğini sanan Dede ” Türkiye asla ve asla bir şeyhler, dervişler, müritler ülkesi olmayacak” diyordu. Sözün müellifinin Atatürk olması bir yana, kendisi geçmese bile dedelerinin ‘Dersim tezgâhından” geçmesi bir yana, kendisinin de şikayetçi olduğu bir ünvanı taşıması bir yana… İnsan böyle durumlarda erken kaybettiğimiz Ahmet Kaya’yı daha bir arıyor. “Nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan ahmakça !” diyen bir Ahmet Kaya’yı.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun şahsında CHP’nin “darbeci zannıyla tutuklu bulunan” insanlara düşkünlüğü herkesin malumudur. Hatta CHP bu işi o kadar ileri götürdü ki son seçimde bu olağan şüphelilerden Milletvekili yapmayı bile denedi. Yapar veya yapmaz beni ilgilendirmiyor. Aynı şekilde vekil olur veya olmazlar hukukun meselesidir, o da beni ilgilendirmiyor. Beni ilgilendiren mesele yapılmak istenen fiiliyatın Kemalizm’in umdelerine ne kadar uygun olduğudur vesselam.
Falih Rıfkı Atay’ın “Çankaya” adlı kitabını okuyorum şu günlerde. Bir tevafuk eseri olarak da aradığım içtihadı orada buldum. Bahse konu kitabı okuyanlar bilir şüphesiz. Falih Rıfkı Atatürk’ün yanında uzun yıllar kalması hasebiyle hemen hemen tüm sırlarına vakıf biridir. Yazdıklarının ne kadarına oto sansür uygulamıştır bilemem ama ben okurken zevk aldım.
Bir gece yine Çankaya’nın meşhur sofralarında söz dönüp dolaşıyor ve İttihat ve Terakki’nin namlı silahşoru, darbeci geleneğin büyük ismi Yakup Cemil’e geliyor. Atatürk, Yakup Cemil’in cesaretini her zaman takdir etmesine rağmen üslubunu pek beğenmez. Hatta ona atfedilen bir sözün de müellifidir kendisi: ” Bir ihtilâl yapacak olsam yanıma alacağım ilk adam Yakup Cemil’dir. Fakat ihtilalden sonra asacağım ilk adam da Yakup Cemil’dir”.
Yakup Cemil’e herkesin bu kadar mütereddit davranmasının da bir sebebi vardır elbette: Bab-ı Âli baskınında Enver Paşa’yla beraber, Erkânıharbiye-i Umuminin bile kendisine bağlı olduğu Müşir Nazım Paşa’yı gözünü bile kırpmadan öldürmüştür Yakup Cemil. Kendisine; “ne yaptın Yakup Cemil, buna ne gerek vardı ?” diye soran Enver Paşa’ya verdiği cevap, “bu herife lâf anlatılır mı” olmuştur. Hoş, Enver Paşa’nın cevabı da “ihtilâldir, kan dökülür. Biz vazifemize devam edelim olmuştur” ya neyse.
İşte o Yakup Cemil konuşulmaktadır o gece masada. Dünya Savaşının kaybedildiğini anlayınca darbe yapmaya karar verir Yakup Cemil. Planı basittir. Bab-ı âli’yi basacak, hükümeti devirecek, Sadrazam ve Harbiye Nazırını da azledecektir. Bu amaçla yandaş da toplar kendine. Harbiye Nazırı adayı da Mustafa Kemal.
Fakat o devirlerde şimdiki gibi tolerans yok. Durumu haber alan Enver Paşa (ki kendisi de Yakup Cemil’le meclis basmıştır) tereddüt etmez ve bu darbe heveslisi arkadaşını öldürür. Olan bitenden sonradan haberi olan Mustafa Kemal’in sözlerini ben biliyorum da Kemalizm umdelerinin bir kısmına inanıp, bir kısmına inanmayan Silivri Sevdalılarına hatırlatmakta fayda var: “…Yakup Cemil asılmış. Sebebi de ben başkomutan vekili ve Harbiye Nazırı olmadıkça kurtuluş yoktur, demiş. Dediğini yapmış bile olsaydı ben İstanbul’a gittiğimde ilk iş olarak Yakup Cemil’i cezalandırırdım. Eğer ben o ve onun gibiler tarafından iktidara getirilecek adamsam, adam değilim…”
Şimdi bir hak dinin karşına tahayyüllerini zorlayarak ancak bu kadarını koymayı başarabilen, kendi “Dede” namını kullanıp elin müridini beğenmeyen a benim gafillerim! Yoksa siz Kemalizm’in bir kısmına inanıp, bir kısmına inanmayanlardan mısınız? İstikbalin göklerde olduğunu söylemesine rağmen halâ planör uçurarak kemiklerini sızlattığınız Atatürk’ün “adamlık kriteri” Falih Rıfkı’nın şehadetiyle yukarıda yazılıdır. Uymak ya da uymamak sizin imanınıza kalmış.
İşte iman etmek bu kadar zordur…
Evet… Tarih şaşırmaktır. Atatürk’e şaşırmak, Kürtlere şaşırmak, Lozan’a şaşırmaktır. Geçmişe hayret edip bugüne eleştirel bakabilmek, yarını hazırlamaktır Tarih. Geçmişe değil geleceğe dönüktür amacı. Özetle siyasî bir propaganda aygıtı değildir. Gaz vermek, “Asker millet” üretmek, atalarımızla gurur duymak için tarih araştırılmaz. Eğer resmî tarihin beyin yıkamasından bıktıysanız bu kitap ilginizi çekecektir… Buradan indirebilirsiniz.
Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”
Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.
Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu
Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor. Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.
“Kemalizm Türk kadınına özgürlük verdi” gibi sloganlarla düşünmeye daha doğrusu ezberlemeye itildiği için sık sık şaşırmaya mahkûm bir kuşak bizimki. Tarihi, belgeleri, siyasî söylemleri ve sloganları aklın imtihanına tabi tutan herkes hayretler içinde kalıyor. “İyi de biz bunu bunca sene nasıl yuttuk?” diye sormaktan alamıyoruz kendimizi. Kemalist düşüncenin, çağdaşlığın ve Atatürk devrimlerinin yılmaz bekçisi “çağdaş Türk kadını’nın sesi” Cumhuriyet Gazetesi’nin başyazarı olan Yunus Nadi kadınların siyasete atılmasına nasıl tepki vermiş meselâ? “Havva’nın kızları, Meclis’e girip yılın manto modasını tartışacak” Kadınlar Halk Fırkası kapatılınca yerine Türk Kadınlar Birliği kurulmuş. O da kapatılınca Cumhuriyet Gazetesi’nde şu başlık atılmış: “Türk Kadınlar Birliği kapatıldı, fesat çıkaran hatun kişilere haddi bildirildi.” Derin Düşünce Fikir Platformu yakasını resmî tarihten kurtarmak isteyen okurlarına ezber bozan bir kitap öneriyor : Kadın hakları ve Kemalizm ilişkisine alternatif bir bakış
1 Yorum
Yazan:Devrim Evrim Tarih: Ara 17, 2013 | Reply
Şimdi böyle çokbilmiş bir yazı yazmışsınız tamam… Ama yazarken o kadar gaza getirmişsiniz ki kendinizi, çok basit gerçeklikleri bile gözden kaçırmışsınız…
Yakup Cemil’i astıran kişi Enver Paşa değil, Talat Paşa’dır: Ayrıca Enver Paşa, Yakup Cemil’in asılmasına “tereddüt etmemişlik” yapmamıştır, Talat Paşa’ya rağmen asılmasına onay vermemiştir, ertelemiştir. Talat Paşa da, Enver Paşa’nın yurtdışında olmasını fırsat bilerek kurşuna dizdirmiştir Yakup Cemil’i…
Hah şimdi derin derin düşünmeye devam edebilirsiniz ama öyle iki kitap okumakla tarihçiliğe ve tarihsel olayları yorumlamaya çok kalkışmayın…