RSS Feed for This Post

BDP’nin istediği statü bu mudur? Değilse nedir?

Trackback URL

  1. 24 Yorum

  2. Yazan:MY Tarih: Tem 16, 2011 | Reply

    İcini dolduramadiklari bu kavram uğruna kan döküyorlar, sivil itaatsizlik dediler sivil serserilik yaptılar, masum insanların evlerini dükkanlarını yaktılar şimdi yeni bir soyut zafer var, somut talep yok

  3. Yazan:Berivan Tarih: Tem 16, 2011 | Reply

    Koyun sürüsü gibi işaretlemek istiyorlar halkı
    Bedepeli diilim artık

  4. Yazan:aryg Tarih: Tem 17, 2011 | Reply

    Elbette kafalarındaki düşünce budur. Adamlar öyle bir uçuşa geçtiler ki Hz. İbrahim’i bile Kürt ilân eden canlılar var içlerinde. İnsanlığın kök hücresi bir halktır Kürtler 🙂

    Takip edebildiğim kadarıyla Kürt Tarihi 5000 yıldan 10.000 yıla çıktı en son, bakalım daha ne kadar uçacaklar 🙂

  5. Yazan:Katrina Y. Tarih: Tem 17, 2011 | Reply

    Bu şema bana iki şeyi hatırlattı
    1) Hitler’in Alman ırk saflığını korumak için yaptıgı nurnberg yasası
    2) Mübadele yıllarında aileme yapılan eziyet haksızlık

    Melezlerin statüsü ne olacak? BDP neden proje üretmiyor bu konuda?

  6. Yazan:parrhes Tarih: Tem 17, 2011 | Reply

    Kürt siyasi hareketinde alternatiflere ihtiyaç var.. Alternatifler olmazsa bir sürü saçmalığı veri kabül ederiz..
    BDP “biz”e katkı yapamayacak marjinallikte ve akıl noksanlığında olduğunu ispatlayalı hayli oldu.

  7. Yazan:arzu yılmaz Tarih: Tem 18, 2011 | Reply

    statü kelimesi hafızalarda negatif bir imge yaratıyor,dahası bdp bu tanımı dillendireli beri müthiş bir şok etkisi oluşmuş. bunu anlayabiliyorum. statü nemenem şeydir bunu bilmiyorum. bir kürt olarak bana bir faydası olacağını da hiç mi hiç düşünmedim.
    yalnız anlamadığım bir şey var, anlamlıdır veya değildir acaba 30 yıldır neyin kavgası sürüyor? kürt sorunu olarak bilinen sorunun temelinde ne vardır? benimkisi sadece merak,acaba pkk’sı,bdp’si ve bir şekilde kitlesel desteğe dönüşmüş bu hareket işsizlik ve yoksulluk için mi mücadele ediyor?ya da ne bileyim çevreyi korumak adına mıdır yaşanan bunca kaos ve çatışma?
    kısaca bence gerçekçi olmak lazım,infiale yol açmış olan bu tatsız tutsuz terimden beterini zaten çatışan,düşmanlaşan ve gittikçe birbirinden uzaklaşan bir toplum olarak hep yaşıyoruz. yok biz buna alışıkız yeter ki milli hasasiyetleri kaşıyacak sivri kavramları dillendirmeyelim diyorsak o başka tabi.

  8. Yazan:BDP'nin tehlikeli yolu: Yahudi statüsü, Alman Statüsü Tarih: Tem 18, 2011 | Reply

    Nazilere göre Alman Statüsü ve Yahudi Statüsü

    bdp statü

    tehlikeli bir yol bu BDP yolu, solcularin suç ortagi olmasi da ayri bir sorgulama meselesi:

    Nürnberg Yasaları
    Yasalar, Alman ve Yahudi insanlarını sınıflandırdı. Bu kanuna göre, ari ırktan olmayanlar alt sınıf insanlardır ve ari ırkına ait insanlar ile evlenmeleri yasaklanmıştır.

    Yahudi karşıtı kampanyanın dikkate değer başka bir örneği olarak 1 Nisan 1933’de Yahudi işyerleri SA tarafından boykot edildi ve Alman halkının artık Yahudilerden alışveriş yapmamaları istendi. Bu Boykotu Yahudi dükkânlarının yağmalanması ve işyeri sahiplerinin acımasızca dövülmesini izledi. Yahudilerin doktorluk, eczacılık, askerlik ve birçok diğer meslekleri yapmasıda yasaklandı. Yahudiler artık sadece Almanların evinde işçi olarak çalışabileceklerdi.

    ingilizce detayli bilgi: http://en.wikipedia.org/wiki/Nuremberg_Laws

    Statü “kazanmis” insanlar

    bdp statü

    Alman Statülü bir insan ile Yahudi Statülü insan nasil ayird edilir?

    bdp statü

  9. Yazan:arzu yılmaz Tarih: Tem 19, 2011 | Reply

    bdp’nin izlediği yol tehlikeli,evet.ama izlenen bu tehlikeli yol yeni değil ki.yani tehlike olarak telekki edilecekse bu tehlike zaten vardı ve bu az çok biliniyordu. yukarıdaki şemayı bizlerle paylaşan katılımcı arkadaşın haklı kaygılarını paylaşmakla birlikte bence atlanmış önemli bir ayrıntı var. nedir bu ayrıntı? şöyle izah edeyim:şu anda gittikçe tırmanan ayrışma ortamı olsun,şiddetle beraber yükselen kutuplaşma açısından olsun, yaşadıklarımızın her yanından tehlike saçıyor,bu doğru.böyle devam ederse korkarım karşı karşıya olduğumuz tehlike daha da vahim boyutlara ulaşacak.bu kısmına bir itirazım yok.açıkçası toplum olarak sürüklendiğimiz kaotik şiddet ortamı amansız,ölüm riski yüksek bir hastalık gibi karşımızda duruyor. ancak görebildiğim kadarıyla bu hastalık’a yanlış teşhis konuyor.daha anlaşılır bir ifadeyle, hipertansiyon hastasına kanser teşhisi konuyor. zira tehlikeli bir süreç yaşıyor olmakla bereber şemada anlatılmak istenene benzer bir durum göremiyorum.
    dolayısıyla bdp’nin gittiği yol tehlikelidir.şiddete yaslandığı ve şiddetten medet umduğu için tehlikelidir…demokratik yollarla düzeltmede katkısı olabilecek sistem yanlışklarını inatla yanlış yollarda aradığı için tehlikelidir.ve,politik hırs uğruna insan yaşamını hiçe saydığı,”kazanımlarını”insan yaşamını fede edecek denli ölümcül bir oyuna giriştiği için tehlikelidir.ne var ki bütün bu tehlikeler sanki statü kelimesinin telaffuz edilmesiyle başlamış gibi bir hava var.oysa dediğim gibi,yanlış bulsak bile statü talebinden hiç de aşağı kalmayan bir mücadele zaten vardı.
    peki ne değişti de,bu anlamsız kavganın önceden pekala ne için verildiği gayet ortayken birden “yeni”doğmuş bir tehlike olarak görülüyor?

    ha,değişen pek çok şey var.ahmet altan’ın bugün tarafta yazdığı yazdığı gibi:artık katı inkar politikası,kültür katlıamı,asimilasyon vb. eski uygulamalar yok artık.yeterli değilse de demokrasi ve dolayısıyla kürtlerin varlığı ve kimliği noktasında olumlu pek çok gelişme var.bu gelişmelere karşın maalesef bdp hala eski ezberler üzerinden kürtleri düşmanlığa yöneltecek söylemlerden vazgeçmiyor.daha anlaşılır bir ifadeyle bugün üzerinden konuşup süreci doğru okumak ve bu perspektifle sürece uygun açılımcı bir dil kullanmak yerine geçmişin yıkıntıları üzerinden kamplaşmayı derinleştirmeyi seçiyor.kısacası geçmiş acılar üzerinden kürtlerin bilinçaltında düşmanlığı diri tutacak akla hayale gelmeyecek her türlü ahmakça yolu deniyor.
    dolayıyla bdp’nin içine düştüğü bu basiretsizliği,siyasi sığlık ve çapsızlığı statü söylemine indirgenen bir tehlikeyle ilişkilendirmek bana isabetli bir analiz gibi gelmiyor.kısacası bdp’nin asıl hatası 1920-30’lara takılan ulusalcıların durumuna düşmüş olmasıdır.henüz barışa ve çözüme gidecek yolu keşfetmenin de çok uzağındalar.ancak bu statik yaklaşımı izah etmenin yolu yine de genetik tahlillerle olmamalı diye düşünüyorum.

  10. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Tem 21, 2011 | Reply

    Bence de statü kavramı üzerinden konuyla alakasız çıkarımlar yapılıyor. Sitede uzun uzun tartışıldı bu konu, amacım tartışmayı yeniden alevlendirmek değil, ancak bu tartışmalardan okuyabildiğim kadarıyla BDP’nin statüden neyi amaçladığı üzerinde duruldu ve bu yönde sorular soruldu çoğunlukla. Ve şu kısa başlıkta da yine aynı soru sorulmuş(ki sorulmasında bir mahzur yok). Peki, bilinmeyen, gerçekten hangi amaca hizmet ettiği anlaşılmayan bir durumdan nasıl oluyor da Nazi Almanyasını çağrıştıracak bir kafatasçılık eğilimi sonucuna varılıyor?
    Tamam BDP’nin saptığı yol yanlış olabilir, statü, federasyon, özerklik ve benzeri Türkiye toplumu için yarardan çok zarar getirebilir, bunu tartışalım. Ve ayrıca mevcut koşullar böyle bir talebin hayata geçmesine elverişli olmadığı, binbir çabayla gelinen barış ve uzlaşı ortamını zedelediğinden haraketle zamansızlığı da eleştirilebilir.Ki BDP içinde de buna dair itirazlar yükseldiği basına yansıdı.
    Dolayısıyla nereden bakılsa statü hadisesi epey sorunlu bir kavram ve sorgulanmaya değer. Lakin bu sorgulama yapılırken kimi haklı kaygıları kafatasçılığa doğru gidiyoruz diye abartılmasını yine de anlaşılır bulamıyorum.

    Kıyas yapmak doğru olmayabilir, yarım asırdan fazla bir süredir Türkiye’yi uluslar arası alanda sıkıntıya sokan bir Kıbrıs sorunu yaşanıyor. Tabi Türk tarafı tamamen haksızdır gibi bir mana anlaşılmasın söylediklerimden. Lakin iki toplum arasında bir türlü mukabata varılamayan bu sorun süreç içerisinde çeşitli aşamalardan geçerek bugün farklı boyutlara ulaşmış durumda…Güney Kıbrıs artık AB üyesidir ve muhtemelen 2012’de AB dönem başkanlığı yapacak. Türkiye başbakanını bu gelişmeleri de hesaba katarak, şayet sorun çözülmezse Rum kesimiyle aynı masada yer alamayacaklarını ve gerekirse AB ilişkilerinin tamamen dondurulabileciğini beyan etti. Başbakan haklıdır veya değildir, bunu tartışmıyorum. Anlamakta sıkıntı çektiğim, Türk tarafının talep ettiği eşit yasal statünün BDP’nin ortaya attığı statüden hiç de farklı olmadığı halde neden bu kadar farklı noktaya çekildiğidir? Statü talep etmek Türkler için gayet doğal da bir Kürtler isteyince mi olay olabiliyor? Misal BDP’nin bu siyasi talebini Nazi kafatasçılığı gibi değerlendiren katılımcı acaba Türk tarafının yıllardır ısrar ettiği talebi nasıl değerlendiriyor? Biz de Rumlarla eşit siyasi statüye sahip olalım diyen Türkler için de kafatasçı analizler yapabilecek mi ben şahsen merak ediyorum.

  11. Yazan:Mehmet H. Tarih: Tem 21, 2011 | Reply

    Kıbrıstaki durumla ülkemizdeki durumu kıyaslamak gerçekten de doğru olmadı. Herşeyden önce elmalarla armutları karıştırmayalım,Kıbrıs sorunu daha önce adada egemen olan bir toplumun azınlık statüsünde görülmesi hatta daha da ileri giderek tasfiyesi sorunu. Dolayısıyla ülkemizdeki Kürt sorunuyla hiç ilgisi yok. Doğrusu BDP nin tam olarak neyi amaçladığı konusu da oldukça karanlık çünkü barış için ne zaman ufak bir umut doğsa hemen BDP tahrik edici bir dil kullanarak herşeyin önünü tıkıyor. Bence sorunun çözümü önündeki en büyük engel BDP nin kendisi. Kürt aydınlar ve Kürt kardeşlerim bu kadar çaresiz mi, neden başka bir parti,başka sivil toplum kuruluşları çıkaramıyorlar,neden bizleri BDP’ye mahkum ediyorlar, ben de bunu anlamakta zorlanıyorum.

  12. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Tem 22, 2011 | Reply

    Sayın Mehmet H,

    Dikkat ederseniz Kıbrıs örneğini,Kürt sorunuyla birebir kıyaslamaktan çok statü konusuna dair oluşan algıların farklılığına işaret etmek istediğimi göreceksiniz. Yani kesinlikle sorunları yarıştırmak gibi bir amaç peşinde değilim. Elbette Kıbrıs sorunuyla Kürt sorunun ayrıldığı pek çok nüans farkı var. Hangisi meşrudur/değildir’i de tartışmıyorum. Dolayısıyla elmalarla armutları karıştırdığım falan yok, aksine bana göre karıştırılan elmelarla armutları ayırmaya çalışıyorum.
    Bakın anlamadıysanız tekrarlayayım, BDP’nin yanlış politikalarını eleştirmek ayrıdır, statü de dahil bir takım taleplerden ilginç çıkarımlara vermek apayrıdır. Şimdi diyelim ki BDP, statü değil de bağımsız bir devlet amaçlamış olsun, ben de sizinle beraber bunun doğru bir tercih olmadığını söylerim…Aklı başında hiçbir Türkiye vatandaşı bunu benimsemez ve doğru bulmaz(tabi bir takım marjinal kesimleri saymazsak). Ancak itibar edilmesi gereken bir talep olmamakla birlikte ulusal bağımsızlık talebinde bulunmak ne ırkçılıktır ne kafatasçılık! Ha, meseleye yorumunuz içinde yer verdiğiniz “egemenlik” çerçevesinde bakmayacaksak bana göre devletler, sınırlar, tel örgüler vs insanlık için bölücü ve ayrıştırıcı olmaktan öte bir anlam ifade etmiyor. Ne var ki bugün mevcut dünya düzeni pek çok devletten, özel statülerden, özerk bölgelerden vs oluşarak sürmektedir. Peki bu uğurda ordular kuran, binbir türlü silah üreterek savaşan bunca devlet ırkçılık yapmıyor da bir tek Kürtler bu talepte bulununca mı kafatasçılık oluyor?

    Ayrıca şu egemenlik meselesi nedir? Kim egemen, kim değil? Bunun kriteri nedir, kim karar veriyor buna, buna dair fikriniz nedir? Misal farklı insan topluluklarını egemenliği altına alan güçlü/muktedir devletler acaba dokunulamaz hak ve imtiyazlara mı sahip oluyorlar? Değilse, bir açıklaması olmalı bunun. Ama tabi şu egemenlik dediğiniz şey kapanın elinde kalan bir şeyse o ayrı.

    İkinci bir husus, benim bazı noktalar daha net anlaşılsın diye verdiğim örnekleri “doğru olmamış” kıyas olarak değerlendirmişsinişz ama meseleyi egemenliğe indirgeyerek asıl gereksiz kıyaslara taşıyan da sizsiniz.
    Bakın kim haklı kim haksız gibi polemiklere girişmeye niyetim yok. Ancak biz n’apsak haklıyız diyorsanız beni bu “haklılığa” ikna edecek argümanlarınız olmalı. Kıbrıs Türklerini egemenlik payesine uygun görüyosunuz da Kürtlere neden çok görüyorsunuz? Neden şu statü lafı edilir edilmez dünyanız başına yıkılıyor, bir açıklamanız var mı? Sanmıyorum, doğru bildiğiniz tek şey Kürtlerin asla sizinle eşit haklara sahip olamayacağıdır. Budur telaşınız. Ama inanın bir gün buna da alışacaksınız. Yıllarca nasıl dillerini, kültürlerini yasakladınız ve sonra bu hak gaspının farkına varıp kabullendiniz, statü istemenin de dünyanın sonu olmadığını anlayacaksınız.

    BDP’yle ilgili geri kalan eleştirinize gelince, inanın sizden daha çok muzdaribim BDP’nin yürüttüğü sığ ve çapsız siyasetten. N’aparsınız tam da dediğiniz gibi Onlar da Kürt halkı üzerinde bir ideolojik egemenlik kurmuş. Ben ve benim gibi yüzbinler bu egemenliği kırmaya çalışıyor ama gelgelelim şu dünyada “güçlülerin” borusu ötüyor. Umudum odur ki sizin de beklediğiniz o alternatif siyaset oluşur da ülkece özlemini duyduğumuz barış inşa olmuş olur. Kısaca kimi katılmadığım görüşlerinize karşın temmennilerinizi paylaşıyorum. Zira bu coğrafyaya huzur ve barış gelecekse bu kesinlikle BDP’nin anlayış ve mantalitesiyle olmayacak. Ama dediğim gibi sizler de artık olaylara şu egemenlik pencerisinden bakmaktan vaz geçmeniz lazım. Yoksa bu işin sonu bir 30-40 yıl daha sürecek bir çıkmaz sokağa çıkacak. Peki egemenlik uğruna Türküyle, Kürdüyle insanlara bunca acı ve çile çektirilmesi reva mıdır?

  13. Yazan:MY Tarih: Tem 24, 2011 | Reply

    BDP’nin “statü” talebi ister istemez nazi almanyasini çagiristirdi. Tipki kemalistlerin yaptigi gibi bir fisleme talebi bu. “Makbul vatandas” tahayyülü ister istemez ZIDDINI DA TARiF EDER.

    1) Türk, Müslüman, Beyaz, Seküler
    2) Kürt, Esmer, Dindar,
    3) Safkan Alman,
    4) Bozuk(!) kanli melezler (Yahudiler, Romanlar…)

    “Bizim sorunlarimiz bunlardir: a, b, c,..” diye saymak ve TBMM’de çareler aramak gerekirken BDP’lilerin KAN, SOY, IRK siyaseti yapmasi bir kaç seyi “factual” olarak ispat ediyor:

    a) BDP’nin ne kisa ne de uzun vadede siyasî projesi yok, çözümsüzlük ve siddet ortaminda bir mesruluk ariyor,
    b) BDP Kürtleri tapulu mali hatta sürüsündeki koyunlar gibi görüyor, “öteki” koyunlarla(!) yani Türkler, Araplar, Süryaniler, Ermeniler vs ile karisMAmalari için “STATÜ DAMGASI” ile isaretlemek istiyor.

  14. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Tem 24, 2011 | Reply

    Selam Mehmet bey,

    DD’de Bdp’nin “statü” talebi tartışmaya açıldığından beri, benimle yorumlaşan katılımcılardan statünün ne olduğu, bundan tam olarak ne anlaşıldığı/ne amaçlandığı sorusuyla karşılaştım hep. Aslında cevabını net olarak bilemediğimden kısmen sıkıntıya düşmekle beraber haklı bulduğum bir sorgulamaydı bu. Ancak dediğim gibi net bir yanıtım yoktu. Şimdi de yok. Kısaca Bdp statü talep etmekle şunu şunu hedefliyor diyebileceğim sağlam argümanlara sahip değilim. Değilim, çünkü Bdp’nin siyaset tarzına eleştirel bakan benim gibileri geçtim, Bdp bu noktada ne yaptığının pek farkında değil. Ve ayrıca bir hizpleşme görüntüsü vermemeye itina göstermekle beraber kendi içinde de bu noktada-statü talebi/”demokratik özerklik ilanı”na dair- farklı görüşler var. Basından takip etmişseniz, bu tür söylemleri aceleci ve zamansız bulan Bdp’lileri “ikna etme” ye yönelik bazı hazırlıklar tasarlanmış. Yanılmıyorsam bu kez kamp adresi bir Kürt şehri seçilmiş. Daha önce Mersin’de yapılıyormuş. Muhtemelen batı illerinde tepki alınır kaygısıyla bu karara varılmış. Neyse biz konumuza dönelim. Diyeceğim o ki, Bdp de aniden “kuyuya attığı taşın” ne tür sıkıntılı bir sürece yol açtığının farkında ve muhtemelen bu “ikna”nın içinde, kendi ani kararını tekrar gözden geçirerek bunu bertaraf edecek orta bir yol bulmayı deneyecek. En azından bunu umud etmekteyim. Tabi bütün bunlar birer gözlem, tahmin ve mantık yürütme. Süreç olumlu da işleyebilir, tersine daha çok içinden çıkılmaz bir noktaya da gelebilir.
    Ancak şu da var: Türkiye’de siyaset dediğimiz şey maalesef tamamen günlük taktikler üzerinden gelişiyor. Muhataplar adate birbirini yoklayarak siyset icra ediyor. Birbirlerini yoklamakla kalmayarak bazen bir de toplumun nabzı yoklanıyor. Sanırım Bdp de ani çıkışlarıyla biraz bunu denedi. Bu safhayı geçtikten sonra muhtemelen tepkinin şekline göre ortaya yeni bir yol haritası çıkacak. Zira kendileri de deyim yerindeyse kendi kendine gelin güvey olmakla bir sonuç alınamayacağının pekala farkındadırlar.

    Bu gözlemlerden hareketle, Bdp’nin statü talebinin ne anlama geldiğine dair sorulan soruya da açıklık getireyim. Bakın başından beri bu ve benzer inatlaşmaların çıkmaz sokak olduğunu belirttim hep. Hala da aynı fikirdeyim. Şu statü denilen fomülün en başta Kürtlerin yararına olabileceğini hiç mi hiç düşünmedim ve düşünmüyorum. Ayrıca tabanın talebi de değil. Sadece var olan etnik gerilim sonucu ister istemez bir cepheleşme yaşanıyor. Doğrusunu isterseniz meydanları dolduran kalabalıkların çoğunluğu statünün gerçekten kendilerine ne getireceğinin bilincinde değil…Tepkisel bir refleks etrafında dönüyor her şey ve Bdp bu psikolojiyi çok iyi kullanıyor. İkincisi devletin Kürtlere bakışı ve geçmişteki kötü sicili de bu psikolojinin sıcak kalmasında diğer önemli bir etmen. Dolayıyla Türk milliyetçiliğ de,Kürt milliyetçiliği de “yukarıdan” dayatılan yönlendirmenin sonucudur. Korkarım bu pskolojiyi besleyen zihniyet değişmedikçe de elitlerin iktidar savaşında Türkler de Kürtler de taraf olmaya devam edecek.
    Bdp’ye tekrar gelirsek, yanlış veya doğru hepimiz biliyoruz ki bu parti Pkk’nın sivil uzantısıdır. 30 yılı aşkın süren iç çatışma bu gerçeği net olarak açıklamaya yetiyor. Çatışmanın nedeni de tamamen etnik kimliğin tanınmasına dayalıdır. Sanırım bu da bilinmeyen bir şey değil. Dolasıyla açık konuşmak gerekirse Pkk veya Bdp meseleye hep Kürt etsitesini merkeze alan bir bakışla yaklaştılar. Bu, dün de böyleydi bugün de böyle. Özetle, eğer TC devletiyle başedebilecek güç ve imkanları olsaydı değil statü özerklik, bağımsız bir Kürt devletini çoktan ilan etmiş olurlardı. Ancak bunun koşul ve zemini imkansız olunca benzer talepler, kısmen “yumuşanacak”/anlaşılır kılınabilecek bir çizgiye çekildi. Dikkat ederseniz bu “yumuşama” belirtileri önce “eşit vatandaşlık” olarak dillendirildi. Ardından “anayasal vatandaşlık” tanımı devreye sokuldu ve şimdi de “statü”, “demokratik özerklik” ve benzerinden konuşulur oldu. Açıkçası ne koparsam kârdır mantığıyla debelenip duruyor Bdp. Hadise budur. Bir sonuç çıkar mı bilmiyorum. Aman aman çok can attığım bir projedir de demiyorum. Ancak buna karşın öyle ne amaçlandığı bilinmeyen bir bilmece de değil şu statü hadisesi. Çok çok adamlar içindeki uhdeyi dışa vurmuş oldular. Ama kızım Arzu’nun da belirttiği gibi öyle bilinmeyen yeni bir talep ve beklenti de değil nihayetinde.

    Sonuca geleyim. Bdp’nin izlediği yol yanlıştır. Türkiye halkına bir yarar getirmeyecek şu statü denen şey. Lakin anlamsız bulunsa dahi,bu talebin nazi almanyasıyla kıyaslanacak bir yanı olduğunu da görmüyorum açıkçası.
    İkincisi bu taleplerin dillendirilmesine alışalım diyorum, keşke ortada silah,molotof, şiddet dönmeden özgürce her konuyu tartışabilecek bir zemin oluşabilse. Yani asıl sorun statü talebinde değil bu talebin yarattığı gerilimdedir. Sonuçta “biz demokratik özerkliğimizi ilan ettik” demekle geriye dönüşü olmayan bir girdaba teslim olacak değiliz. Varsın konuşulsun, ne var bu kadar abartacak? Ayrıca bunun eğrisini doğrusunu tartışalım, gerekirse eleştirelim ama “fişleme” diye kestirip atmak da pek doğru değil. Merak ediyorum bu “fişleme” nereden çıktı? Etnik kimliğin yaşatılmasını,bunun yasal güvence altına alınmasını talep etmek neden diğer toplulukları fişleme anlamına gelsin doğrusu anlamakta güçlük çekiyorum.

  15. Yazan:Mehmet Kaya Tarih: Tem 27, 2011 | Reply

    Bdp milletvekili Bengi Yıldız’ın Neşe Düzel’e verdiği röportajdan aslında statü talebinin ne kadar soyut bir söylemden ibaret olduğu çok net anlaşılyor. Yani aslında tartışmakta olduğumuz statü, hiçbir somut dayanağı olmayan boş bir söylem olmaktan öte bir anlam ifade etmiyor. Röportajı okuyun anlayacaksınız, Bengi Yıldız, Neşe Düzel’in hiçbir sorusunu doğru dürüst yanıtlamayarak bildik retorikte ısrar ederek kendini bir hayli gülünç duruma sokmuş. Düşünün, “sizce statü nedir?” sorusuna, wikipedi’yi adres gösteriyor. Yer yer hırçınlaşarak soruları kışkırtıcı buluyor. Baransu’nun Hanefi Avcıyla yaptığı röportaj geldi aklıma. O da sorulan soruları yanıtlayacak mantıklı yanıtları bulmakta zorlandıkça sinirlenip saldırganlaşmıştı. Yazık, idari yapıyı değiştirme iddasında olacaksın ama bunu nasıl gerçekleştireceksin sorusuna yanıtın olmayacak! Bu kapasiteyle bağımsızlık ilan edilse ne yazar? Bence ciddiye alınacak bir yanı yok. Bdp’ye has patavatsızlaklara bir yenisi daha eklendi, hepsi bu kadar. Yakında kendileri de bu tutarsızlığın farkına varacak ve gündem değişektir. Yani siz değerli katılımcılar, bana kalırsa bu kof söylemle vaktinize yazık etmeyin derim. Yoksa gerçekten bir halt yaptıklarını sanacak bunlar, benden söylemesi.

  16. Yazan:Zeyneb Karataş Tarih: Tem 27, 2011 | Reply

    Mehmet Kaya Bey,

    Bahsettiğiniz Taraf’daki röportajda, Bengi Yıldız aslında “Vergi vermeyeceğiz” mealinde bir söz sarfederek ilginç bir noktaya değinmiş ve statü talebini biraz somutlaştırmak istemiş gibi görünüyordu. Hoş sonrasında, Taraf yönetimine tepki vermiş ve sözlerinin cımbızlandığını, çarpıtıldığını iddia etmişti. Eğer BDP’nin algısı bu ise, makul mu?

    Güneydoğu’yu vergiden muaf tutmak ve bununla beraber devlet yardımlarının da kesilmemesi talebi statü isteğiyle örtüşüyor mu, merak ediyorum..

  17. Yazan:Azizi Yılmaz Tarih: Tem 27, 2011 | Reply

    Yo bence en küçük ayrıntısına kadar, daha doğrusu her boyutuyla tartışılmalı konu. Zira her ne kadar temeli/somut dayanakları olmaksızın ortaya atılmış olsa da; statü, demokratik özerklik gibi taleplerin yarattığı/yaratabileceği olumsuz sonuçların dikkate alınması gerek. Açıkçası cidiyetten uzak ve altı doldurulamamış olmakla birlikte, inşa edilmeye çalışılan ve kısmen umut vermeye başlayan çözüm girişimlerine büyük bir darbe vuruyor bu tür söylemler. Biraz klişe olacak lakin Bdp’nin bu ani çıkışları Türkiyeyi 90’lı yıllara geri getirmek gibi tehlikeli bir risk barındırıyor. Dikkat edilirse bunun işaretleri geldi bile. Bir yandan bu kritik süreçle eş zamanlı yoğunlaşan pkk eylemleri, diğer yandan hadisenin güvenlik boyutuna indirgenerek devletçe planlanan “önlemler”, adım adım nasıl “eski günlere” dönebileceğimizin somut örnekleridir. Bu gerilimi yumaşatacak bir gelişme yaşanmadığı takdirde korkarım durum daha da vahim boyutlara ulaşak. Ki yeniden hortlayan linç girişimleri, batı ilerine sıçrayan etnik çatışmalar, bizi nasıl bir kaos beklediğinin alarmınını veriyor. Veriyor vermesine ama bu harlanan ateşe ne Bdp’nin ne de devletin pek aldırış ettiği yok. Aksine tansiyonu daha da yükseltecek karşılıklı restleşmelere tanık oluyoruz.
    Oysa hiçbir şey bilmiyorsak, karşılıklı restleşmeyle bu ülkede neler yaşandığını çok iyi biliyoruz. Ve gene çok iyi biliyoruz ki kan davası mantığıyla ne devlet pkk’yı bitirebildi ne de pkk, devleti kendi talep ve istekleri doğrultusunda ikna edebildi. Durum bu kadar netken eski üsul çözümlerde(!) maalesef ısrar ediliyor.
    Aslında bu ısrar salt basit bir psikolojiden veya bir kısır döngüye sürüklenişten ibaret değil. Kısmen çözümsüzlüğün etkisiyle kimi hatalar kaçınılmaz gibi görünse de, olayların seyrine bakıldığında, kaosun bizzat bilinçlice tasarlandığı görülecektir. En başta pkk, terör ve şiddetin dozunu arttırarak çözümü barışta ve uzlaşmada değil olası bir toplumsal kargaşada arıyor. Bir başka deyişle kendisinin yer alamayacağı bir çözüme hazır değil ve kabullenmiyor.E elinde şiddete sarılmak dışında somut bir alternatifi de yok, dolayısıyla şiddetle varolmaya çalışıyor. Tabi bu tutum beraberinde güvenlik merkezli katı tutumu üretiyor, devlet şahinlerine haklılık zemini doğuruyor.Dolayısıyla bu şiddet ısrarı,hem devlet içinde hâlâ otorite sahibi olan ulusalcı kesimlerin ekmeğine yağ sürüyor, hem de Kürt tarafı adına pkk’nın meşruiyetini(!) güçlendirmeye yarıyor. Yani işi silaha havale eden zihniyetler ayrı tarafta görünseler de aslında ortak bir çalışma ve gizli bir mutbabakat içersindeler.Kısaca şiddeti sürdürmek adına birbirini besleyerek karşıtını üretmekte, birbirinden “ilham” alarak birbirini güçlendirmekteler. Çünkü birbirlerine ekmek ve su kadar muhtaçtırlar. Bu gizli mtabakatın ayrıntılarına girmeyeceğim. Aday vetosundan Hatip dicle olayına, 1993’te 33 erin öldürülmesinden Aktütün,Dağlıca,Han Tepe, Reşadiye…baskınlarına kadar bir dizi gizli,karanlık ve şaibeli olay, nasıl organize şer güçlerinin tehditi altında olduğumuzu açıklamaya yetiyor. Silvan olayı ise bu kirli senaryonun son halkasıdır. Düşünün, devlet bile bu danışıklı dövüşün farkına vararak sivil müfettişlerle olayı mercek altına alıyor.

    Diyeceğim o ki sandığımızdan çok daha karmaşık, çok daha komplike olaylarla karşı karşıyayız. Dilim döndüğünce tehlikenin bu asıl boyutuna işaret etmeye çalıştım. Tekrar ediyorum, bdp’nin statü ve özerklik talebi; Ermenileri, Arapları, Zazaları ve diğerlerini dışlamak/fişlemek gibi eğilimlerin çok daha ötesinde büyük tehlikelerin habercisidir.Yani bu eğilimler muhtemel olmakla birlikte çok daha büyük tehlikeler kapıda bekliyor. Bu anlamda, statü ve diğer uç taleplerin dillendirilmesiyle asıl nelerin tetiklenebileceği daha derinlemesine sorgulanmaya muhtaç olduğunu düşünüyorum.

    Peki ihtiyacımız olan şey nedir? Bu yumağı nasıl çözeceğiz? Bence en başta bilinçaltımıza yerleşen algılardan kurtularak bu ülkenin evlatlarını birbirine kırdırmak isteyen şer ittifaklarının oyunu bozmakla başlanabilir. Devlet nasıl sorgulanmaya başlanmışsa artık Kürtlerin de pkk denen ucube örgütle yüzleşmesinin zamanı gelmiştir. Kabul etmek gerekir ki Kürt halkı bu sınavda başarılı olamamıştır. Bunun da bir takım nedenleri var. Devlet başedemiyorken bunu Kürtlerden beklemek eşyanın tabiatına aykırı. Pkk karşısında Kürtlerin pasif kalışı bir eksiklik mi? Evet, büyük bir eksiklik ve kayıp! Lakin bu haklı elştiri yapılırken varolan koşullar gözardı edilmemelidir. Ve ayrıca şaşırtıcı gelse bile bu örgüte duyulan bir sempati var, bunun da bir arkaplanı var ve değerlendirmeye alınmalı. Zira pkk, hakimiyetini baskıyla sürdürmesine karşın toplumun bir kesiminin desteğini alabiliyorsa bunun bir değil iki kez sorgulanması gerekir.

    Bu sözlerimin ardından değerli okurların “ama pek çok şey değişti” dediğini duyar gibiyim. Doğrudur, devletin Kürtlere bakışında devrim sayılabilecek gelişmeler var, bu inkar edilemez. Ancak ne yazık ki devletin kısmen değişen bu katı tutumu sorunu çözmeye yetmedi. Tabi devletin inkarcı ve baskıcı zihniyetinin değişmesine Kürtler ayak uyduramadı deniliyor, ki anlaşılır bir eleştiridir. Lakin unutulmamalıdır ki bu yakınlaşmayı sağlayacak her türlü girişim yukarıda da değindiğim gibi her barış girişimi sabote edilmekte, daha başlamadan akamete uğratılmaktadır ve bu da bilinçli yapılmaktadır. Özetle Kürtler iki ateş arasında sıkışmıştır. Dolayısıyla silahların, türlü provokasyonların, her türlü hileli hurdalı oyunların döndüğü bir coğrafyada bir “Kürt aydınlanması” beklenemez. Olayların seyri maalesef akıl yerine duyguları harekete geçiriyor ve toplum, oluşturulan bu kaos ortamı içerisinde doğal bir sürükleniş yaşıyor.
    Tabi ki bizlere dayatılan bu senaryolara sürükleniyor olmamız mazaret haklı bir gerekçe olamaz. Elbette daha fazlasını yapmak, üzerimizde oynanan bu kirli oyunlara insanca direnmemiz ve boşa çıkarmamız gerekir.
    Fakat ne yazık ki henüz bunun uzağındayız… Türküyle, Kürdüyle kendimizi ya devlet ağzı ya da pkk ağzıyla konuşan çaresiz bireyler olmanın dışına henüz çıkmayı başaramıyoruz. Bilerek veya bilmeyerek,-bu lanet olası çatışma kızıştıkça- ait olduğumuzu düşündüğümüz tehlikeli sığınıklarda buluyoruz kendimizi. Bilinçaltımıza hep böyle işlendi çünkü, ekilen zehirli ideolojilerin sonucudur toplumca sürüklendiğimiz bu akıl tutulması, başka da bir şey değil. Tek çare bunu aşmaktan geçiyor. Beynimize kazınmak istenen ezberlerden kurtuldukça da başaracağız.

  18. Yazan:Mehmet Kaya Tarih: Tem 28, 2011 | Reply

    Zeyneb hanım,tam anlamadım kusura bakmayın, bdp’nin statü talebi ile Bengi Yıldız’ın ilginç vergilendirme talebinin örtüşüp örtüşmediğini neden bana soruyorsunuz? Çok aşikar olan bu tutarsızlığı teyit etmemi mi istiyorsunuz? Yoksa bu yönde çelişkiye düştüğüm noktalar gözlemlediniz de fikrimi mi yokluyorsunuz?
    Üzgünüm,amacınız birincisi ise soru pek anlamlı gelmedi bana,zira sizin de farkında olduğunuz çelişkinin aksini beyan etmiş değilim.

    Yok ikincisiyse bence dolaylı yollarla değil,görüşlerim arasında çelişki bulduğunuz noktaya doğrudan eleştiri getirerek tartışmaya yeni bir pencere açmanız daha isabetli olurdu.Neyse belki de ben detaylara fazla takılıyorum,sandığım gibi kasıtlı olmayabilir sorularınız.

    Baştan alarak yanıtlayayım şimdi.
    1-Bdp, öncülü ve daha önce bir şekilde kapatılmış diğer muadil partiler(hep,dep,hadep,dehap,dtp),pkk ve diğer yan örgütleri KCK,TDK vb oluşumların siyaset tarzını,mücadele biçimini yanlış buluyorum. Bu örgüt ve partilerin genel olarak izledikleri yolu benimsemiyorum ve bu anlamda muhalifim.
    2-Katılmama nedenlerime uzun uzadıya değinmeyeceğim. Bu konudaki görüşlerimi bu platformda sık sık değindiğim. Gerekirse yenileyeceğim. Açıkçası tabela enflasyonuyla şu an iş başında olan BDP,PKK,KCK,DTK… benim nazarımda Kürt halkınının acılarından iktidar devşiren totaliter örgütlerdir. Bu imajı değeştirecek elle tutulur bir işaret gelmediği sürece de benim için hep böyle kalacakladır.
    3-Dolayısıyla eylem ve söylemleri arasında en ufak bir tutarlılık olmayan bu yapılar sivil itaatsizlik kararında da, statü talebinde de, demokratik özerklik ilanında da sınıfta kalmışlardır. Ayrıca dillendirdikleri barış söyleminde de samiyetten eser yok.
    Kısacası neresinden bakılsa tutarsızlık ve ahmaklıktan başka BDP’de Kürt halkının haklarını savunabilecek çap ve kalibreyi göremiyorum. Kürt halkının öncelikli taleplerinin savunulması şöyle dursun,her kafadan bir ses çıkıyor.Ayrıca bu garebet anlayış bununla da sınırlı değil;örgütlenme biçiminden parti kadrolarına,aldıkları kararlardan benimsedikleri yöntemlein şekline kadar,neresinden tutsan elinde kalıyor.Zira hem Marksist-Leninist geçinen,hem içinde ağa ve şeyh barındıran,hem de statü isteyip savaştığı devletten ekonomik alanda pozitif ayrımcılık bekleyerek yardım dileyen bir başka siyasi yapı enderdir. Eşit vatandaşlık talebinde bulunup bunu dağda savaşarak elde etmek isteyen bir başka örgüt de bilmiyorum ben.
    Bilemiyorum daha neler anlatmam gerek?

    Ha, bütün bu garabetine karşın statü dedi diye milliyetçi koronun hezayanlarını paylaşarak hedef saptırma yanlısı değilim bu arada. Bdp’yi ve kankası pkk’yı eleştiriyorsam,başta Kürt halkı olmak üzere bu ülkenin tüm insanlarına çektirdikleri acılardan dolayıdır. Barış diye diye barışın içine ettikleri, statü dediklerinde ne istediklerini bilmedikleri ve dokundukları yeri yaktıkları için eleştiriyorum. Çünkü içim yanıyor,vicdanım zızlıyor kendi siyasi hesapları uğruna bir halkı fırında yakılacak odun gibi gören hayasızları gördükçe. Tepkim,öfkem,eleştirim ve feryadım budur. Lakin bu feryat öyle putsal ve kutsal devlet yanlılığıyla değildir…Statü denince sırf banal milliyetçilikleriyle kimyası değişen gruptan değilim ve olmayacağım. Akp ne yapıyorsa doğru yapıyorculardan da değilim.
    Fakat ne hazindir ki bdp’nin ahmakça statü talebi bahane edilerek kin ve öfke hortlatılmak isteniyor. Hayır,bu koroya katılmayacağım. Bu kırmızı çizgi fetişizmi bana çok yabancı.Ne Kürtlük takıntısıylayla,ne devlet kutsayıcılığı ne de Türk milliyetçiliğiyle bakmıyorum olaya.
    Ne düşündüğümü anlatabildiğimi umud ediyorum.

  19. Yazan:sevim Tarih: Tem 28, 2011 | Reply

    konuyla ilintili alternatif bir makale

    http://www.taraf.com.tr/nabi-yagci/makale-denklemdeki-sir.htm

  20. Yazan:berfin Tarih: Tem 29, 2011 | Reply

    sitede konuyla ilgili yazı ve yorumlarda pdp statü demekle ne istediğini bilmediğinden dem vurup sonra da bu tarz sonuçlara ulaşılması hakketen ilginç.bdp’ye karşı müthiş bir propaganda kampanyası yürütülüyor anladık da bari biraz tutarlı olsa. demek propaganda da mantık aramamak gerekiyormuş,salla salayabileceğin kadar.

  21. Yazan:sevim Tarih: Tem 30, 2011 | Reply

    konunun farklı boyutlarıyla irdelendiği iki makale.

    http://www.taraf.com.tr/ferhat-kentel/makale-hala-yere-cakilmadik.htm

    http://www.taraf.com.tr/nabi-yagci/makale-iki-ayri-birlik-anlayisi.htm

  22. Yazan:ali duman Tarih: Ağu 2, 2011 | Reply

    feodoliteye ve ağalık sistemine muhalif olarak kurulmuş olan PKK/BDP, bugün geldiği son nokta ile tam da karşı olduğu AĞALIK düzeninin temsilciliğini üstlenmiştir.

    Türk para ağalığının temsilciliğini -kurulduğu günden beri- CHP yaparken, güneydoğu toprak ağalığının temsilciliğini BDP üstlenmiştir. Her ikisi de birbirine denk düşecek şekilde (türk/kürt) statükocu burjuva partileri haline gelmişlerdir.

    her iki parti de bu anlamda takiyyecidir, oy aldığı kesimleri temsil etmek yerine statükonun temsilciliğini yapmaktadırlar.

  23. Yazan:KowaRaman Tarih: Ağu 10, 2011 | Reply

    Sayın Aziz Ylmaz a yaptığı haklı savunma ve eleştirileri için teşekkür ederim.Beni büyük bir yükten kurtardı konuyu doğru yere çekerek.

    Öncelikle neden BDP’nin tek siyasal temsilcisi olduğu konusunu belirtmem gerekiyor. Hayır bu yanlış,Kürtlerin tek bir siyasi partisi yoktur. Hakpar gibi partiler de vardır. Sadece Hakpar olsa dahi neden Hakpar değil de BDP yi tartışıyoruz diye düşünmek gerekiyor. Türkiye’ de nüfusa göre değerlendirdiğimizde,sadece 3 tane partinin normal yollardan meclise girmesi yanlışlığını önce sorgulamamız gerekiyor. Ki zaten en temelde 4 parçaya ayrılmış Kürtleri daha ne kadar bölmeyi amaçlıyoruz ki?

    Ayrıca 7 temmuz tarihinde Suriyedeki 11 siyasi parti tek çatı altında birleşti. Tek bir muhatabım uzlaşı konusunda daha iyi olacağı kanısındayım. Ki zaten AKP nin benimsediği ret politikalarından dolayı BDP nin ne yapması gerektiğini beklediğinizi anlamadım. İçerinde bulunun 30 civarı milletvekilini 10 arlı olarak farklı 2 partiye göndermesini mi?

    BDP nin ne yapmaya çalıştığı konusuna gelince,bunu anlamamanız çok normal.Çünkü olayları coğu yorumcu cok taraflı değerlendiriyor…

    Ben d tam olarak ne olduğunu bilmemekle birlikte,demokratik özerklik bir bütünün parçası. Ve sanırım şu anda dünya üzerinde uygulanmayan bir sistemin abdullah öcalanın tanımıyla demoktarik modernitenin bir çok basamağındna birisi. Ve bu siteme göre de BDP nin yaptıkları ikinci şekl daha uygun tabi türkiye de yaşayan diğer etnik unsurların da dahil edilmesi şartıyla.

    bu konuyu anlamaya çalışan değerli insanlardan ricam, hitlerin kavgam kitabını nasıl coğu insan anlamaya çalıştıysa,aynı şekilde aponun demokratik modernite kavramını araştırıp burada paylaşmalarıdır.

    Saygı ve Derin düşüncelerle.

  24. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Ağu 12, 2011 | Reply

    Sayın KowaRaman,

    Konu oldukça hassas. Bu nedenle ilkesel açıdan Ramazan ayı boyunca yorum yazmamayı daha uygun görüyorum. Lakin yorumunuzda ismime yer verdiğiniz halde sessiz kalmamın nezaketsizlik olacağı düşüncesiyle yine de bu kısa açıklamayı zorunlu buldum. Bayramdan sonra konuyu daha detaylı munazara etme dileğiyle şahsınıza ve tüm DD ailesine selam ve saygılarımı iletiyorum.

  25. Yazan:sevim Tarih: Ağu 13, 2011 | Reply

    http://www.taraf.com.tr/nabi-yagci/makale-acik-muzakere-cagrisi.htm

  1. 2 Trackback(s)

  2. Ağu 1, 2011: Son 90 günde en çok paylaşılanlar : Derin Düşünce
  3. Ağu 10, 2011: Son 60 günde en çok paylaşılanlar : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin