RSS Feed for This Post

Özgün Değeri Olmayan Laikler ve Sokak İftarları

star açık görüş’te yayımlanmıştır

Arap alfabesinin, Latin alfabesine, tesettürün şapkaya, dini değerin milli değere idamlar eşliğinde, jakobence evrildiği Türkiye’de herhangi özgün bir değere sahip olmayan ulusal laiklerimizin, kendi başlarına var olmaları mümkün değildir. İşte bu nedenle bir gün özgün dindarları, bir başka gün Kürtleri, olmadı Ermenileri, fırsat buldukça Alevileri, ırksal-mezhepsel-şekilsel farklılıklarını bahane ederek değillerler ve bu sayede var olma savaşı verirler.

  Düne kadar Müslüman dindar kesimin ne giyeceğine, nasıl konuşacağına, ne iş yapacağına, nerede yaşayacağına kadar müdahil olma, sınıflandırma, değilleme hakkına sahip olduğunu zanneden ulusal laiklerin yeni müdahale alanı, Müslüman dindar kesimin neyi, nerede, ne kadar yiyeceği. Lakin bu kez yalnız değiller, yanlarında Ebu Zer’in kulağını, Şeriati’nin burnunu, İslam’ın ciğerini sökmüş, kendini yek doğru, hakkaniyet ölçüsü ilan etmiş, çekinmeden Allah’ın alanına dahi müdahil olmuş devrimci-Solcu Müslümanlar var!

  “Solcu Müslüman, Liberal Müslüman” bahsine çok girmeden; elbet inanan bir insanın, inancı yanına ideolojik değerler eklemesi mümkündür, bunu sorgulamak abesle iştigal, sorun zaten bu değil. Sorun “İslam+ideolojinin” Allah’ın emrettiği olduğunu iddia etmek. Zira Allah Kur-an’ı Kerim’de, ek bir ideolojik dinamiğe ihtiyaç duymaksızın, insana dair ölçüyü kusursuzca, açık ve net ifade etmiştir.

  İslam Tarihine baktığımızda, Peygamber sonrası dönemde fikirsel ayrılıklara düşüldüğünü, bu uğurda savaşlara girişildiğini, siyasi ve itikadî mezhepsel ayrılıkların ortaya çıktığını görürüz. Her ne kadar olumsuz sonuçlar doğurmuş olsa dahi bu ayrılıkların taraflarındaki asıl nedenin “sahip olduğunu kaybetme korkusu” olduğunu görürüz. Yani İslam’ın özüne dair yitirme korkusu taşıyanların taşkınlıkları.

  İnkâr edilemez bir “yeni Türkiye” gerçeği var; zenginleşiyoruz. Zenginleşmenin kötü bir tarafı olduğunu düşünmüyorum, buna mukabil, bir Müslüman için araç olması gereken zenginliğin, amaç olduğu, göz kararttığı da bir gerçek. Lüks iftar davetlerinden, milyon dolarlık camilere, israfın kol gezdiği İslami otellere, aklını şaşmış tüketim alışkanlıkları noktasına geldiğimiz bir gerçek, şu durumda bu gelişmelere muhalefet eden, israfa buğz eden Müslüman dindarları anlamamak, hak vermemek mümkün değil, ancak…

  İsraf menşeili bu gelişmelerden rahatsız olan Müslüman dindarlara yoğun bir destek mevcut, bu destek özgün bir değeri olmayan, değilleyerek kendini var eden ulusal laiklerden geliyor!

  Bir Türkiye tipolojisi olarak ulusal laiklere baktığımızda, çoğunun Müslüman olduğunu görürüz; Müslüman ve laiktirler. Yani laikliğin bir sistem olarak mümkünatı yanı sıra bireysel olarak da laik olunabilir. Mesela, “bir Allah var, ona inanıyorum ancak benim sosyal düzenim içerisinde keyfi, dünyevi ve modern kurallarım geçerlidir, misal bir kamusal alanım var” derler… Yere ve duruma göre muhkem bir ayeti dahi çekinmeden, üstelik bilmeden ret edebilenler de mevcuttur. Ancak laiklikleri, laik olmayanlar üzerinde tahakküm kurma ve onları yönetme arzularındaki başat argümandır.

  Her hangi bir özgün değeri olmayan laik Müslüman prototipe de oruç farz, israf haramdır. Ancak bu ekol, tüm dünya nimetlerinin kendi emrinde olduğuna, en lüks semtlerin, en iyi arabaların, en manzaralı evlerin, en çok katlı binaların kendilerine layık olduğuna inanırken, bir Müslüman dindarın bunların hiçbirisine sahip olmaması gereğine inanır. Onlar için haklı “sokak iftarları” eylemi bu nedenle en âlâ ortamdır. Zira onlar için zenginlik ve israf sorun değildir, Müslümanın zenginleşmesi sorundur. Aynı, kendileri için müstahdem başörtülünün sorun teşkil etmeyip, doktor başörtülünün sorun teşkil etmesi örneğinde olduğu gibi.

  Düne kadar İslam üzere yaşamsal haklarına müdahale eden ulusal laiklerimizle, iftar sofrasında, fakirin hâlinden çok, zenginin haline dikkat kesilmiş, bu nedenle kusur edinmiş Müslüman Solcu, sokak iftarları gönüllüsü kardeşlerimize sormak isterim; Allah’ın ölçüsüyle ölçtüğünüzü iddia ederken, üslubunuzdaki sertlik ve şiddet yanı sıra, size zorba laikliği dayatanların, İslam’ın özüne dair hiçbir endişesi yokken, yek niyetleri zengin Müslüman avlamakken, onlardan esirgemediğiniz anlayış ve hoşgörüyü, yurt yaptıran, öğrenci okutan, iş-istihdam sağlayan, burs veren, zekât dağıtan, kurban kesen, Müslüman dindarlardan neden esirgiyorsunuz?

  Sokak iftarlarına Müslüman dindarların yanında katılan ulusal laiklerimizin, ünlülerimizin, Sol İslam modelini, ideal İslam olarak savunanların-ünlülerin acaba kaç tane gariban, fakir, fukara arkadaşı, eşi dostu var? Kaç kez fakir semtlere, gecekondulara uğradılar, lüks arabaları, dar sokaklara sığamıyorken, lüks alışkanlıkları, mütevazı sokak iftarlarına nasıl sığıyor ve hatta neden sığıyor? Müslüman dindarlara haram olan cipler, neden laik Müslümanlara helal? Paris’ten gelen parfümler, Milano’dan alınma pabuçlar neden bir onların bedenine helal, hiç düşündünüz mü?

  Çünkü onların fakir zengin arası uçurum gibi bir sıkıntıları yok salt sıkıntıları Müslümanların zenginleşmesi. Tek tipçiliğin toprağa gömüldüğü şu günlerde, kendilerini var etmek için yeni bir değillemeye muhtaçlar, bunu da eksik olmasın Sol İslam fikriyatının, sokak iftarcıları sağlıyor.

  Can-ı gönülden desteklediğim sokak iftarları katılımcılarını, bir de köşe yazılarından, televizyon programlarından, kitap teliflerinden aldıkları “yüksek” meblağları, fakir fukara ile paylaşırken görmek isteriz. Zira devrim ötekinin sofrasına çamur atmakla değil kendi nefsine ambargo ile başlar yani kendinden başlar.

 

… Bu kitaplar ilginizi çekebilir…

 

Müslüman’ın Zaman’la imtihanı

Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî  tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.

 İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında

Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü  sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 

Türkiye’de ve Dünyada Başörtüsü Raporu-2009/2010

 ”Türkiye’de ve Dünyada Başörtüsü Raporu-2009/2010″ adlı bu çalışma son iki yıl süresince en çok konuşulup, tartışılan temel sorunlarından biri olarak karşımızda duran başörtüsü yasağına dönük bir dökümantasyon çalışmasıdır. Raporun ana omurgasını, iki yıllık süreçte başörtüsü eksenli yaşanan hak ihlalleri ve buna karşı sergilenen tutumların, davranışların ve tavırların kronolojik bir sırada aktarıldığı almanak tarzı bir arşivleme çalışması oluşturmaktadır. Raporun sadece yasak uygulamalarından ibaret kalmaması; soruna dair gösterilen tepkilerin, politik aktörlerin demeçlerinin ve yasak karşıtı çeşitli etkinliklerin de yer alması; konu etrafında oluşan gündemin ana hatlarıyla aktarılarak, dönemin genel fotoğrafını çerçeveleme kaygısıyladır. Böylece araştırmacılar, bugün ve ileride başörtüsü sorunu etrafında yapacakları çalışmalarda, Türkiye’de ve dünyada başörtüsü sorunu etrafında 2009 ve 2010 yıllarında yaşanan gelişmeleri, oluşan gündemi izleme imkânı bulabileceklerdir. Raporu buradan indirebilirsiniz.

Kendi ülkesini işgal eden ordu

Hiç bir yeri işgal edemeyen ordular kendi ülkelerini işgal ederler. Çünkü bir ordunun ayakta durması için insan emeği ve maddî destek gereklidir. Beceriksiz ordular disiplinsiz olduklarından YABANCI DÜŞMAN ile savaşamazlar. Kolayca yenebilecekleri İÇ DÜŞMANLAR uydururlar ve bu bahane ile kendi ülkelerini işgal ederler. Başbakan asarlar. Milletvekillerini hapse atarlar. Korumakla yükümlü oldukları halkı işkenceler altında inletirler.  İşgalciler kimseye hesap vermezler. Halkın isyan etmesine engel olmak için “etrafımız düşmanla çevrili” diyerek  KORKU PROPAGANDASI yaparlar. Eleştirilerden uzak kalmak için farklı inançlardan ve kültürlerden olan insanların birbirine düşman olması da bu eşkiyaların işine gelir. Bu sebeple terörü destekleyebilir hatta teröristlere silah ve para yardımında bulunabilirler. Okuyacağınız kitap kendi ülkesini işgal etmiş bir ordunun kısa tarihidir. Buradan indirebilirsiniz.

 Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”

Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin