RSS Feed for This Post

12 Öfkeli Adam

İnsanın kendisi adına karar alamayacağı, hakkında gelişebilecek bütün olayların başka birinin ya da birilerinin elinde olduğu anlarla karşılaşabilir. Hastaneye yolumuz düştüğünde en iyi doktoru isteriz; çünkü bizim hakkımızda karar verecek, bize bir tanı koyacak kişinin işinin ehli olduğunu bilmek isteriz ya da bir avukata ihtiyaç duyduğumuzda cevvalinden olsun deriz, “ipten adam alan” tabiri boşuna türememiştir. Şairin: “insan acizdir, muhtaçtır, çok artistlik yapmamalıdır” dediği noktaya hepimiz bir gün geliyoruz. İşte buna dair bir film; 12 Öfkeli Adam. Filmin başında sadece bir kaç saniye bakışlarını gördüğümüz bıyıkları bile terlememiş gencin bir jüri odasında hakkında çıkacak kararın usta bir yöntemle perdeye aksettirildiği bir şaheser.

 Jüri yapısının yer aldığı filmler ve diziler oldukça rağbet görür yedinci sanatta. Dar alanda, bir çok oyuncuyu hapsederek, kamera oyunları kısıtlıyken seyircinin ilgisini düşürmeden yapıtını izletebilmek her yönetmen için zordur. Burada devreye senaryo giriyor. Tek bir mekanda çekilen, tıpkı bu gibi filmleri taşıyan ana kolon, ne oyuncuların yeteneği, ne yönetmenin zekası, ne de müziğin etkisidir. Doğrudan doğruya en etkili silah senaryodur. Her geçen gün gazetelerin üçüncü sayfalarını süsleyen haberlerinin mahkeme koridorlara düşen aksinden hikaye sıkıntısı çekilemeyeceği de herkesin malumu olsa gerek. Burada dipnot düşmek gerekirse Türk Sineması’nın en zayıf yanı senaryodur, yönetmen olarak çok büyük isimlere ev sahipliği yapmış olmasak da, oyuncular konusunda dünyanın sayılı ülkelerinden biriyiz.

Jüri’ye girmişken kısa bir not düşmeli. Türk Hukuk Sistemi, Franco-Germen Hukuk Sistemi’nin bir parçasıdır. Bu sistemde, avukat sanığı savunur, savcı hem sanığı suçlayacak deliller bulur hem de sanığın lehine deliller bulup dosya hazırlar, hakim de savcının iddiasını, savunma makamının yani avukatın savunmasıyla birlikte deliller ışığında değerlendirip kanunların kendisine çizdiği alanda karar verir. Burada önemli olan şey Franco-Germen sisteminin ezberci bir sistem olmasıdır ve “Hakimlerin takdir yetkisi” ve “kanun yapma yetkisi” sınırlıdır. Oysa Anglo-Saxon Hukuk Sistemi’nde de savcı, hakim, avukat üçgeni benzerdir. Fark ise hakime tanınan geniş alanıdır. Anglo-Saxon Hukuku, emsaller hukukudur. Hakimler karar alırken kendisinden önceki davalara göre karar verirler, Franco-Germen Sistemi’nde ise bu alan oldukça dardır. Parlemanto daha çok karar almak için toplanır, kanun yapma peşinde koşmaz. Amerika’da ise duruma oldukça etkili bir ek sağlanmıştır; jüri. 12 kişiden oluşan bu ekip karar noktasının son odağını oluşturur. İddia ve savunma makamının asıl muhatabı artık sıradan insanlardır, zengin veya fakir fark etmeyen insanlar, sıradan insanlar jüri sandalyelerinde oturduğunda artık adaletin halk katındaki vicdanı haline gelirler. Teoride muhteşem olan bu sistem, pratikte aynı etkiyi sağlayamamakta malesef. Adaletin vicdanı olan kişiler, şahsi olayları ile davalı arasında bağ kurup intikam arayışına girebilmekte ya da hukuk eğitiminden çok tiyatro uzmanlığı yapan avukat parçalarının göz boyamalarına kanabilmektedir. Bu kadar hukuk dersi yeter. Sadece filmde dikkat edilesi bir durum söz konusu; bütün jüri üyeleri erkek, farklı kültürden insanlar, ama aralarında siyahi yok. 1957 yılı Amerika’sını tanımak için güzel bir argüman.

İnsanlar genelde klasik filmlere uzak dururlar, siyah beyaz filmlerde kendilerine yabancı bir şey hissederler belki de. Bu filmi izlemiş birinden kötü film dediğini duymadım ve bu film insanların klasik filme olan bakışını değiştiren filmlerin başında gelir. Hikayeyi az biraz anlattık satır aralarında. Yine de düzgünce bir açıklamayı hak ediyor. Genç bir çocuk babasını öldürmekten dolayı tutuklanıp ardından yargılanır, kendisi hakkında karar aslında çoktan verilmiştir. Jüri üyelerine bakarken gözündeki çaresizlik aşikârdır. Avukatı kendisini iyi savunamamış, kendisi hakkındaki deliller yeterli görülmüştür. Bunların çoğunu film ilerledikçe jüri üyelerinden dinleriz. 12 adam bir odaya toplanır ve karar almaları istenir. Farklı farklı tipte 12 kişi aslında kararı vermiştir, belki de biri hariç, bir masa etrafında toplandıklarında “tiz urun kellesini” kıvamındalardır. Henry Fonda, ki filmin yapımcısıdır da, oynadığı beyefendi mimar karakteri ile çocuğun biraz daha konuşulmayı hak ettiğini belirtir. Avukatının acemi olduğundan da bahseder. Üyeler acelecidir eve gitmek, bu güzel günde mahkemelerde vakitlerini ziyan etmek istemezler. Bir tanesi vardır ki tek derdi beyzbol maçıdır, çocuk falan umurunda değildir, tek derdi çabucak karar verilmesi ve maça yetişebilmektir. Bu arada çocuğun cinayet günü yaşadığı olaylar bir mizansene çevrilir. Bıçak kullanmayı bileninden göçmenine hepsi oradadır aslında, bütün ihtiyaç duyulan araçlar hafızada mevcuttur. Zamanla kesin olan karar sorgulanmaya başlanır ve her birini ikna edecek bir karar çıkar.
12 Öfkeli Adam aslında bir tiyatro oyunudur, Henry Fonda bunun film yapılmasını istemiş ve yapımcılarından biri olduğu filmde başrolü oynamıştır. Henry Fonda’nın dışındaki tüm oyuncular tanınmış sinema aktörleri değildir, tiyatro kökenli oyunculardır ve filme doğru duyguyu verip senaryoyu ustalıkla taşımışlardır. Yönetmen koltuğuna ise Köpeklerin Günü (Dog Day Afternoon), Şebeke(Network), Serpico gibi filmlerin usta yönetmeni Sidney Lumet oturmuştur. Tek mekanda geçen film sürükleyici, zeka dolu bir hikayeyi seyirciyi sıkmadan ve ustalıkla anlatır. Filmin bütün yapı taşları işini ustalıkla yerine getirmişlerdir. Bize de seyredilesi bir başyapıt bırakmışlardır. İzlemeyenlere izlemeleri tavsiye olunur. İzlemiş olanlara ise tekrardan zarar gelmeyecek bir filmdir.

 

 … Sanat üzerine okumak için…

 

İnsan’sız Sinema Olur mu?

Elinizdeki bu kitabı Sinema’nın programlanmış ölümüne karşı bir direniş olarak görebilirsiniz. İnsan’dan vaz geçmeye yeltenen, Güzel’i, Sanat’ı,İnsan’ı kâr-zarar tablolarına sıkıştırmaya çalışan endüstriye “Hayır!” demenin nazik bir yolu. Sinema bütün “teknik” karmaşıklığına rağmen insansız olmaz. Sinema insanlar tarafından yine insanlar için yapılan bir sanattır.

Derin Düşünce yazarları izledikleri 28 filmi anlattılar. İnsanca bir perspektiften, günlük hayatlarındaki, iç dünyalarındaki yansımalara yer vererek… İran’dan Arjantin’e, Fransa’dan Afganistan’a, Rusya’dan Türkiye’ye uzanan bir yolculukta, İnsan’dan İnsan’a… Umulur ki bu kitap Andrei Tarkovsky, Semih Kaplanoğlu, Mecid Mecidi, Nuri Bilge Ceylan ile buluşmanın farklı bir yolu olsun… Buradan indirebilirsiniz.

Öyküler (Suzan Nur Başarslan)

“…Benim öyküm bir rivayetten ibaret, bu yüzden benden miş’lerle bahsediyor diğerleri. Beni, yaşamadığım sandıkları kocaman bir hayatı geri çevirmekle yargılıyorlar. Sorsalardı bana, derdim ki, beni yaşamadığım sandıkları kocaman bir hayatı geri çevirmekle yargılayanlara, evinden ayrılmayan/ayrılamayan, öyküsünü değil, hayallerini anlatır elbet, ya da masalları. Oysa bilmek yaşamak değildir her zaman, yaşamanın bilmek anlamına gelmeyeceği gibi her daim. Gözlerimde; bir şeyler yaşamış olanların, yaşamadıklarını sandıklarına olan o kendini beğenmiş, o her şeyi bilen bakışına rastlayamazsınız bu yüzden…” 

Son romanı Bela’dan da tanıdığınız DD yazarı Suzan Nur Başarslan’ın öykülerini derlediği bu kitabını ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

Roman nedir? Nasıl Yazılır?

Roman nedir? Tarif dahi edilmesi zor bir kavram. Sanatçının İnsan’a bakışını, toplumla kurduğu ilişkiyi yansıtır sanat eserleri. Bu sebeple sanat her çağda yeniden icad edilir. Ünlü yazar Heinrich Mann’ın dediği gibi: “Bütün romanların ve hikâyelerin amacı kim olduğumuzu bilmektir, Edebiyatın önemli bir konuma sahip olmasının nedeni, sadece doğanın ve insanlar âleminin ayrıntılarını tek tek açıklaması değil, insanları hep yeni baştan keşfetmesidir.” Okuyacağınız bu eserle romanlarından da tanıdığınız değerli yazarımız Suzannur Başarslan Roman’ın derinliklerine giden bir seyahate davet ediyor sizi. Zaman’ın kullanımı, olay örgüsü, mekân, dil, üslup ve daha bir çok temel kavram edebiyatın dev isimlerinden örneklerle irdeleniyor. Buradan indirebilirsiniz.

Derin Göz

  İnsan gözü daha verimli kullanılabilir mi? Aş, eş ve düşmanı gören Et-Göz’ün yanı sıra Hakikat’i görebilecek bir  Derin-Göz açılabilir mi? Sanatçı olmayan insanlar için kestirme bir yol belki de Sanat. Çukurların dibinden dağların zirvesine, Yeryüzü’nden Gökyüzü’ne…Sanat’a bakmak için çeşitli yapıtlardan, ressamlardan istifade ettik: Cézanne, Degas, Morisot,  Monet, Pissarro, Sisley, Renoir, Guillaumin, Manet, Caillebotte, Edward Hopper, William Turner,Francisco Goya, Paul Delaroche, Rogier van der Weyden, Andrea Mantegna , Cornelis Escher , William Degouve de Nuncques.

Peki ya baktığımızı görmek, gördüğümüzü anlamak? Güzel’i sorgulamak için çağ ve coğrafya ayırmadık, aklımızı uyaracak hikmetli sözlere açtık kapımızı: Mevlânâ Hazretleri, Gazalî Hazretleri, Lao-Tzû, Albert Camus, Guy de Maupassant, Seneca,  Kant, Hegel, Eflatun, Plotinus, Bergson, Maslow, … Buradan indirebilirsiniz.

Sanat karanlıkta çakılmış bir kibrittir…

 ”…Neden bir natürmorta iştahla bakmıyoruz? Tersine ressam “yiyecek-gıda” elmayı silmiş, elmanın elmalığı ortaya çıkmış. Gerçek bir elmaya bakarken göremeyeceğimiz bir şeyi gösteriyor bize sanatçı. İlk harfi büyük yazılmak üzere Elma’yı keşfediyoruz bütün orjinalliği, tekilliği ile…” 

Bu kitapta Derin Düşünce yazarları sanatı ve sanat eserlerini sorguluyor. Toplumdaki yeri, siyasî, etik ve felsefî yönüyle… Denemelerin yanı sıra son dönemde öne çıkan, ekranları, kitap raflarını dolduran eserlere (veya ürünlere?) dair eleştiriler de bulacaksınız. Buradan indirin.

 

Baudolino (Umberto Eco)  Suzan Başarslan

Yazınsal bir yapıt, “basit bir obje değil, çok yönlü anlam ve ilişkilerle tabakalaşmış bir niteliğin çok yönlü organizasyonudur.”* Bu organizasyonun incelemesi de kendisi kadar zor bir organizasyonu gerektirir ki, bu yüzden bir yapıtın incelemesi adına günümüze değin, birçok kuram ve inceleme yöntemi geliştirilmiştir. Bu makalede Umberto Eco’nun yazdığı Baudolino adlı romanın incelemesi Gerard Genette’nin “Yapısal Metin İnceleme” yöntemine göre yapılacak ve yapıt, üç düzlemde incelenecektir. Bakış açısı, anlatıcı türü, ana düşünce, eserin yazılış tekniği, dil… gibi sorunlara da değinilecektir. İncelemede Şemsa Gezgin tarafından İtalyancadan Türkçeye 2003′te çevrilen Baudolino esas alınacak, tespit ve yorumlar çeviri yapıttan yola çıkılarak belirlenecek ve ifade edilecektir.  İncelemeyi kitap halinde indirmek için buraya tıklayın

Trackback URL

  1. 7 Yorum

  2. Yazan:suzannur Tarih: Eyl 18, 2011 | Reply

    Efendim, enfes bir yazı olmuş. Sadece filme odaklanmayarak hukuk sitemlerinden de bahsetmiş olmanız ve karşılaştırmaya girerek farklı bir perspektiften değerlendirme yapmanız çok iyi bir bakışı yansıtıyor. Filmin teatral yapısının dile getirilmesi de çok iyi. İzlerken bu eleştiriden mutlaka yararlanacağım. Yeni yazılarınızı da bekliyorum. Selamlar.

  3. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Eyl 18, 2011 | Reply

    Sinema filmleri, sanat derinlikleri açısından değerlendirilmeleri noktasında benzerlik taşırlar.” Çok okunanlar” listesinde olanlar, yazarı markalaşmış ya da klasikler içindeki yerini alarak başyapıt düzeyinde kült haline geliş edebiyat yapıtları gibi, sinema filmleri de genelde gişe rekoru kıran, yönetmen ve oyuncularının ününe ve aldıkları ödüllerle öne çıkarlar.

    Diyeceğim o ki 12 Öfkeli Adam filmi, arada unutularak kaynayan ve üzerinde çok da tartışılmayan filmlerden biri. Öncelikle sayın Evran’ı, daha fazlasını hakkeden bu filme dair kapsamlı değerlendirmeleri için haddim olmayarak tebrik ediyorum.

    Ayrıca sanatın kitlelerle buluşması meselesi her zaman yukarıda değindiğim tanıtım merkezli yönlendirmeler ve bu yönlendirmelerin okuru/izleyiciyi belirli tüketim kalıplarına yöneltmesiyle de sınırlı değil. Sinema ve edebiyat eleştirmenlerinin sanata değer görme kriteri okur/izleyiciden farklı olduğundan kimi yapıtlar hak ettikleri değere ulaşamıyor.

    Bu film bu yönüyle de çok talihli değil. Yazar arkadaşımızın da satır aralarında değindiği gibi, sağlam senaryosu dışında sinema yazarlarının dikkatini celbedecek stantartlara sahip değil ya da bu yönüyle değer biçilmiş gibi görünüyor. Oysa Nünberg Duruşmaları gibi bu filmin anlattıkları ve vermek istediği mesaj hiç de yabana atılır cinsten değil. Hukuk işleyişindeki kimi açmazlar ve bu açmazların yaslandığı önyargılar sade bir anlatımla ve sanat kaygısından uzak bir dille izleyiciye buluşuyor.
    Evet, iki kez izledim filmi ama denk gelirsem bir daha izleyeceğim.

    Yazara emek ve katkıları için teşekkür ediyor, yazılarının devamını bekliyorum.

  4. Yazan:ZemheriBuzağısı Tarih: Eyl 18, 2011 | Reply

    Yeşilçam film yapımcıları kendi yeteneksizliklerini şöyle bahane ile savunurlardı :— Hollywood film yapımcılarının ,sahip oldukları milyon dolarlık bütçe ve teknik alt yapı bizde yok ki ,biz de şaheser filmler yapalım.
    12 öfkeli adam filmi ;bu bahaneyi boşa çıkaran bir film bence .Çok düşük bütçe ve hemen-hemen ; bütün sahneleri bir odanın içinde geçen bir film.
    Böyle olduğu halde bir şaheser.Demek ki, hiç bir mazeret ,mazeret değilmiş.

  5. Yazan:bhabeş Tarih: Eyl 19, 2011 | Reply

    teşekkür ederim Suzan Hanım. Hukuk Sistemleri sıkıcı gelebilir diye düşünmüştüm; ama hoşunuza gitmiş demek, çok sevindim. Yeni yazılar içinse inşallah efendim.

  6. Yazan:bhabeş Tarih: Eyl 19, 2011 | Reply

    Yorumunuz ve iltifatlarınız için teşekkür ederim Aziz Yılmaz Bey.
    Bazı yapıtlar ister roman olsun, ister film, hatta şiir bile hakettiği ilgiyi göremeyebiliyor. Yoğun bir dönemden geçiyoruz, her gün yüzlerce olay oluyor ve artık bazılarını takip edemiyoruz. Yakında çoğunu takip edemeyeceğiz belki de. Bundan sebeplenen gazeteler, dergiler, insanlara nasıl yaşamaları, ne giymeleri, ne okumaları, ne izlemeleri… hûlasa nasıl yaşamaları gerektiğini tavsiye eden isimlerle doldu. Kitle bu yoğunlukta hayatlarını idame ettirirken o isimlerin sözlerine güvenip, onları dinleyerek yaşıyor. Ucuz, klişe, basit hikayelerin, romanların, filmlerin kitlesi oluyorlar. Birer taklid hayatlar sürüyorlar. Yeni birşey keşfetme arzusu içinde olan insanlar, sahte güzellikler içinde buluyorlar kendinlerini. Bir de bu yaşam koçlarından daha masum olmayan sinema eleştirmenleri var ki, onlar da ne kadar anlaşılmaz ve radikal olursa o kadar iyidir gözüyle bakıyor eserlere. Kendi egoları ve dar bakış açıları ile kendilerinden birşeyler öğrenmeye ve aldıkları tavsiyelerle boşa geçen vakitlerini doldurmaya çalışan insanlar, sahte bir entellektüel hayal aleminde geziniyorlar. İki kitle de izleyicileri/okuyucuları yanlış yerlere çekiyor. Elbette aralarında işini doğru yapan insanlar var; ama onlar da azınlıkta.
    Ben zaman içinde bu tür yapıtların hak ettiği ilgiyi göreceğine inanıyorum. Çok sade ve anlaşılabilir bir film, 12 Öfkeli Adam. Her izleyicinin beğenisini celbedecek kadar da müthiş. Sadece biraz daha özgür bir izleyici/okuyucu kitlesine ihtiyacı var, o kadar.

  7. Yazan:bhabeş Tarih: Eyl 19, 2011 | Reply

    Sayın ZemheriBuzağısı.
    O dönemki sinemamızın para kazanmadığına inanmıyorum; ama kazandıkları paraları sinemaya yatırmadılar, seyircinin gidecek bir yeri yoktu çünkü. Müşteri sadece bu dükkandan alış-veriş yapabilirdi ve mecbur görünüyordu. Ne vakit televizyon geldi, seyirci salonlara mecbur kalmadı, ardından sinemada yaşanan deprem ve hâlâ sinemamız toparlanamadı. Elbette az parayla da bu işler koparılabilir; ama bazı filmlerin ciddi bütçeye ihtiyacı var. Bunu kabul etmeli. Hem sizin sözleriniz hem de benim naçizane sözlerim, onların bu savunmalarını çürütüyor. Önümüzdeki dönem ne getirir bilinmez. Benim görüşümse, sinemaya tutkuyla bağlı yapımcılara ve de ciddi senaristlere ihtiyacımız olduğu yönünde. Ancak bu şekilde sinemamız ayağa kalkabilir. Yoksa her sonbahar, gazeteler: “bu sene sinemamız ayağa kalkıyor” türü yazılarla ruh çağırıcılığı yapmaya devam edecekler.

  8. Yazan:N.Narda Tarih: Tem 15, 2012 | Reply

    yazımda yazınıza link verdim efem,selametle.

  1. 1 Trackback(s)

  2. Eki 8, 2011: Son 30 günde en çok Paylaşılan Yazılar : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin