“… Kaçırılan öğretmenlerin yöre insanı gibi dindar olmaları PKK’nın kaçırma nedenlerinden biri. Hatta büyük ihtimal bu yönde. Zira PKK son yıllarda savaşını bölgedeki etkin dindarlara yöneltmiş durumda…”
Verilen linkle yazıya ulaşılamıyor. Tıklandığında Taraf aboneliği ile ilgili sayfa çıkıyor.
Emre Uslu’nun “PKK öğretmenleri neden kaçırdı” yazısı olduğunu düşünerek bir kaç noktaya değinmek istiyorum.
PKK’nın öğretmenleri neden kaçırdığına dair iki neden ileri sürüyor Uslu.
Öğretmenlerin:
Bir, dindar oldukları,
İki, Kürt oldukları için kaçırıldığını iddia ediyor.
Tabi bu tespite varmadan önce, tüm doğru bilgilerin/öngörülerin/tahminlerin kendi tekelinde olduğunu, her şeyin en doğrusunu ancak kendisin bildiğini eklemeyi de her zamanki gibi ihmal etmemiş.
Güya devlet veya hükümetin geliyorum diyen tehlikeye aldırış ettiği yokmuş. Malum, kendi dışında kalan diğer tüm meslektaşları gaflet içindeymiş ve cahilliklerini zatıalilerini kahinlikle suçlayarak örtmeye çalışıyorlarmış falan. Tabi bir de “bütün iş Kürtlerde bitiyor” mottosu var. Zira PKK’nın çıkardığı bütün bela ve musibetlerin baş müsebbibi sayın Uslu’ya göre Kürtlerdir. Neyse bu kısmına sonra döneceğim.
Önce şu saptamalara bakalım.
Başlığın değiştirilmiş halinden fikir yürütmek gerekirse PKK ve avenesinin en az Kemalistler kadar dine allerji duydukları sanırım sır değil. Daha doğrusu PKK ve diğer yan kuruluşlarının öteden beri Kürt tabanıyla bu anlamda ciddi bir kopukluk içinde olduğu ve jakoben bir tutum izledikleri zaten bilinen bir gerçek. Dolayısıyla bu tespitin doğruluğunu teslim ederek Emre Uslu’nun üzerinde durduğu olasılıklara dönelim.
Doğrusu yukarıda da değinilen tavan-taban ilişkisine dair saptama yerinde olmakla beraber, bu gerçekliğin Uslu’nun savlarını doğrulamaya yetmediğini ya da kısmen eksik kaldığını düşünüyorum.
Birinciden, yani kaçırılma nedeninin dindarlıkla alakalı olduğu savından başlarsak. Evet PKK dindarlardan, muhafazakâr Kürtler’den pek hazzetmiyor. Lakin Uslu’nun dikkatinden kaçan bir ayrıtı var: PKK aslında dindarlara değil, PKK yandaşı olmayan ya da PKK çizgisinin dışına çıkması muhtemel dindarları hedef kapsamına alıyor. Ha, sakat mı sakat bir anlayış ve böyle bir yaklaşımın ne onaylanabilir bir yanı ne de mantıklı bir açıklaması olamaz. Ne var ki PKK’nın kendilerine yakın dindarlar ile(artık nasıl dindarlıksa) muhalif dindarlara -veya aleyte olabilecek olanlara- olan mesafesini saptamaya çalışırken,salt dindarlık bağlamından bakılarak bir ilşkilendirme/analoji kurma düzeltmeye muhtaç bir bilgi kirliliğinden öte bir anlam ifade etmez. Sayın Uslu’ya sormak lazım, acaba diyanet kurumunun siyasete bulaştığı behanesiyle Diyarbakır’ın en işlek meydanında toplu namaz kılanlar PKK’nın hedefinde olan dindar kesimden miydi ve bu kesim acaba hangi dinin mensubuydu? Bol keseden sallamayı gazetecilikle karıştıran Uslu’nun bu sorulara bir yanıtı vardır umarım.
İkincisi, yani Kürtlük meselesine ise girmeyeceğim. Artık sağır sultan da biliyor PKK’nın Kürtlük üzerinden değil, hesapta adına yola çıktığı halkı etnik kimlikleri üzerinden değil kurduğu ideolojik hakimiyete yandaşlık/karşıtlık kriteri üzerinden mesafe belirlediğini. Açıkçası kendisi gibi düşünmeyen herkese düşmandır PKK ve buna Kürtler’de dahildir. Maalesef çok bilmiş kahin gazetecimiz bu gerçekliği de ıskalamışa benziyor.
Son olarak Uslu’nun engin kehanetlerinin bir bir gerçekleşiyor olması sanki müthiş bir özgüven patlamasına dönüşmeye başlamış kendisi için. Handiyse adam her Allahın günü bir felaket senaryosu hazırlıyor. Yani sırf “bakın dememiş miydim”in verdiği duygusal tatminle falaket tellallığı yapmak ne kadar isabetli bir duruş olabilir. Geçtim isabetliliğini çözüme nasıl bir getirisi olabilir böyle bir duruşun.
Ha unutmamışken Kürtlerin sürekl Uslu’nun samimiyet testine konu olması da hakikaten kabak tadı vermeye başladı. Sanki bu kirli savaşı durdurmak adına batıda sivil eylem patlaması yaşanıyor da bi tek Kürtler bu duyarlılıktan nasibini alamamış. Hem bu yarı suçlama yarı şantaj kokan “Kürtler karar verecek” korosuna kendilerini ziyadesiyle kaptıranlara da sormak icap edecek: Kürtler’den beklediğiniz nedir? Silahlanıp PKK’ya karşı savaşmaları falan mı gerekiyor? Ya da elinde silahıyla terör estiren bir güce karşı topluca kendilerini siper edip hayatlarını mı ortya koymaları lazım? Bilemiyorum, her şeyi çok şükür rahatça konuşup tartışan bir toplum haline gelebildik, bari ucuna kıyısına dokunmayarak kenarda bekleyen şu sorumsuz Kürtler, ne tür görevlerle yükümlü oldukları da bir hatırlatılsa diyorum. Öyle ya kibirle insanlık dersi hatırlatılması yerine, neler yapabilirler de yapadılar, bunu bilmek haklarıdır herhalde.
1 Yorum
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Eki 1, 2011 | Reply
Verilen linkle yazıya ulaşılamıyor. Tıklandığında Taraf aboneliği ile ilgili sayfa çıkıyor.
Emre Uslu’nun “PKK öğretmenleri neden kaçırdı” yazısı olduğunu düşünerek bir kaç noktaya değinmek istiyorum.
PKK’nın öğretmenleri neden kaçırdığına dair iki neden ileri sürüyor Uslu.
Öğretmenlerin:
Bir, dindar oldukları,
İki, Kürt oldukları için kaçırıldığını iddia ediyor.
Tabi bu tespite varmadan önce, tüm doğru bilgilerin/öngörülerin/tahminlerin kendi tekelinde olduğunu, her şeyin en doğrusunu ancak kendisin bildiğini eklemeyi de her zamanki gibi ihmal etmemiş.
Güya devlet veya hükümetin geliyorum diyen tehlikeye aldırış ettiği yokmuş. Malum, kendi dışında kalan diğer tüm meslektaşları gaflet içindeymiş ve cahilliklerini zatıalilerini kahinlikle suçlayarak örtmeye çalışıyorlarmış falan. Tabi bir de “bütün iş Kürtlerde bitiyor” mottosu var. Zira PKK’nın çıkardığı bütün bela ve musibetlerin baş müsebbibi sayın Uslu’ya göre Kürtlerdir. Neyse bu kısmına sonra döneceğim.
Önce şu saptamalara bakalım.
Başlığın değiştirilmiş halinden fikir yürütmek gerekirse PKK ve avenesinin en az Kemalistler kadar dine allerji duydukları sanırım sır değil. Daha doğrusu PKK ve diğer yan kuruluşlarının öteden beri Kürt tabanıyla bu anlamda ciddi bir kopukluk içinde olduğu ve jakoben bir tutum izledikleri zaten bilinen bir gerçek. Dolayısıyla bu tespitin doğruluğunu teslim ederek Emre Uslu’nun üzerinde durduğu olasılıklara dönelim.
Doğrusu yukarıda da değinilen tavan-taban ilişkisine dair saptama yerinde olmakla beraber, bu gerçekliğin Uslu’nun savlarını doğrulamaya yetmediğini ya da kısmen eksik kaldığını düşünüyorum.
Birinciden, yani kaçırılma nedeninin dindarlıkla alakalı olduğu savından başlarsak. Evet PKK dindarlardan, muhafazakâr Kürtler’den pek hazzetmiyor. Lakin Uslu’nun dikkatinden kaçan bir ayrıtı var: PKK aslında dindarlara değil, PKK yandaşı olmayan ya da PKK çizgisinin dışına çıkması muhtemel dindarları hedef kapsamına alıyor. Ha, sakat mı sakat bir anlayış ve böyle bir yaklaşımın ne onaylanabilir bir yanı ne de mantıklı bir açıklaması olamaz. Ne var ki PKK’nın kendilerine yakın dindarlar ile(artık nasıl dindarlıksa) muhalif dindarlara -veya aleyte olabilecek olanlara- olan mesafesini saptamaya çalışırken,salt dindarlık bağlamından bakılarak bir ilşkilendirme/analoji kurma düzeltmeye muhtaç bir bilgi kirliliğinden öte bir anlam ifade etmez. Sayın Uslu’ya sormak lazım, acaba diyanet kurumunun siyasete bulaştığı behanesiyle Diyarbakır’ın en işlek meydanında toplu namaz kılanlar PKK’nın hedefinde olan dindar kesimden miydi ve bu kesim acaba hangi dinin mensubuydu? Bol keseden sallamayı gazetecilikle karıştıran Uslu’nun bu sorulara bir yanıtı vardır umarım.
İkincisi, yani Kürtlük meselesine ise girmeyeceğim. Artık sağır sultan da biliyor PKK’nın Kürtlük üzerinden değil, hesapta adına yola çıktığı halkı etnik kimlikleri üzerinden değil kurduğu ideolojik hakimiyete yandaşlık/karşıtlık kriteri üzerinden mesafe belirlediğini. Açıkçası kendisi gibi düşünmeyen herkese düşmandır PKK ve buna Kürtler’de dahildir. Maalesef çok bilmiş kahin gazetecimiz bu gerçekliği de ıskalamışa benziyor.
Son olarak Uslu’nun engin kehanetlerinin bir bir gerçekleşiyor olması sanki müthiş bir özgüven patlamasına dönüşmeye başlamış kendisi için. Handiyse adam her Allahın günü bir felaket senaryosu hazırlıyor. Yani sırf “bakın dememiş miydim”in verdiği duygusal tatminle falaket tellallığı yapmak ne kadar isabetli bir duruş olabilir. Geçtim isabetliliğini çözüme nasıl bir getirisi olabilir böyle bir duruşun.
Ha unutmamışken Kürtlerin sürekl Uslu’nun samimiyet testine konu olması da hakikaten kabak tadı vermeye başladı. Sanki bu kirli savaşı durdurmak adına batıda sivil eylem patlaması yaşanıyor da bi tek Kürtler bu duyarlılıktan nasibini alamamış. Hem bu yarı suçlama yarı şantaj kokan “Kürtler karar verecek” korosuna kendilerini ziyadesiyle kaptıranlara da sormak icap edecek: Kürtler’den beklediğiniz nedir? Silahlanıp PKK’ya karşı savaşmaları falan mı gerekiyor? Ya da elinde silahıyla terör estiren bir güce karşı topluca kendilerini siper edip hayatlarını mı ortya koymaları lazım? Bilemiyorum, her şeyi çok şükür rahatça konuşup tartışan bir toplum haline gelebildik, bari ucuna kıyısına dokunmayarak kenarda bekleyen şu sorumsuz Kürtler, ne tür görevlerle yükümlü oldukları da bir hatırlatılsa diyorum. Öyle ya kibirle insanlık dersi hatırlatılması yerine, neler yapabilirler de yapadılar, bunu bilmek haklarıdır herhalde.