Sırrı Süreyya Önder’e düşen görev
By Mehmet Yılmaz on Eki 7, 2011 in BDP, Kürtler, PKK, şiddet
Sırrı Süreyya Önder’in babası evde oturuyormuş. Birden kapısı çalınmış. Maskeli tipler yaşlı adamı sorgusuz sualsiz beyaz bir rönoya tıkmışlar. Saatlerce yol gittikten sonra zavallı adam kendisini TBMM’nin önünde bulmuş. Kapıdan gerine gerine öz oğlu geliyormuş : Sırrı Süreyya Önder :
- – Hoş geldin baba. Bana hep « sen adam olamazsın » derdin. Bak, milletvekili oldum!
- – “Oğlum ben sana milletvekili olamazsın” demedim ki. “Adam olamazsın” dedim. 80’lik babanı sürükleye sürükleye ayağına getirdin. Adam olsaydın elimi öpmeye bizim eve gelirdin.
Cemile Bayraktar son yazısına başlarken Sırrı Bey’in Einstein’dan cımbızladığı sözü hatırlattı:
“Ahmaklığın en büyük kanıtı aynı şeyi defalarca yapıp farklı sonuçlar beklemektir“
Sınır ötesi harekâtların terörü çözmediğine dikkat çekmek için kullanılan bu fikir (cımbızlandığı için) sorunlu bir duruşu temsil ediyor. Hem ahlâkî hem de stratejik olarak. Önce Sırrı Bey’in ahlâkî duruşundaki sakatlığa dikkat çekelim:
” 14 Haziran 2011 tarihinde Sivas İmranlı ilçesinde çıkan çatışmada yaşamını yitiren 3 HPG gerillasıdan biri olan Coşkun Doğan ölümünün kırkıncı gününde İstanbul Gazi Cem evinde yapılan etkinlikte ” Böyle bir ölüm hepimize nasip olsun “ diyen Sırrı Süreyya Önder ise “ölmenin ve öldürmenin” nedenlerinden ve sonuçlarından bahsedecek en son insandır. Zira hala ölmenin ve öldürmenin acısına vakıf olamamıştır.” (Ahmaklığın Kanıtı ve Başkaldırı)
Sırrı Bey kanaatimizce Türk kanı ile Kürt kanı arasında fark gören, insanları değil ırkları önceleyen, özetle IRKÇI bir duruş sergilemekte. Ahlâken ÇİRKİN olan bu duruşu gelecekte düzeltmesi iyi olur. BDP’nin, ulusalcı Kürtlerin, Müslüman Kürtlerin ve hatta bütün Türkiye’nin bu düzelmeye ihtiyacı var.
Gelelim stratejik boyutuna. Gerçekten aynı hareketi tekrar etmek ahmaklık mıdır? Hafızanızı bir yoklayın. Meselâ Cherokee denilince bir jip markası mı geliyor aklınıza? Apache veya Comanche Amerikan helikopterlerini mi hatırlatıyor size? Bunlar gerçekte ticarî marka değil yok olmaya mahkûm edilmiş halklardır:
“Amerika Birleşik Devletleri Kuzey Amerika’nın yerlileri ile yüzden fazla yazılı anlaşma yapmış, hepsini ihlâl etmiştir. Soykırım ve zorla göç ettirme de dahil olmak üzere bütün yöntemleri kullanmıştır.” (Howard Zinn, ABD Halkları Tarihi: 1492’den günümüze)
“Haklıyız kazanacağız” gibi zırvalarla uyutulmuş ve zalime karşı kaybetmiş nice halk vardır dünyada. Siyasî taleplerini insan öldürerek ifade eden PKK, KCK, TAK ve saz arkadaşları Türkiye’nin şahinleşmesine hizmet ediyorlar. Devletin 1990’larda yaptığı gibi masum Kürtleri öldürmesini, bu yolla bütün Kürtleri PKK bayrağı altında birleştirmeyi istiyorlar. Bu soğuk savaş dönemine uygun bir stratejidir. Mao Zedong, Ernesto Che Guevara gibi liderlerin gerilla kitaplarında bu yöntem tavsiye edilmiştir. İki kutuplu bir dünyada, iki kutuplu bir Ortadoğu’da NATO ülkesi olan Türkiye’ye Komünist Rusya’nın desteğiyle kafa tutabilirsiniz. Marxist/Leninist PKK da zaten bu şema içinde oluşmuştu. Oysa soğuk savaştan sonra tek kutuplu bir dünya kuruldu. ABD’nin mutlak egemenlik dönemiydi yaşanan. PKK bu döneme uyum sağlayamadığı gibi bitişini de fark etmedi. Şimdi çok kutuplu bir dünya oluşuyor. Ancak BDP ve genel olarak ulusalcı Kürt aydınları içinde yaşadıkları dünyayı çözemiyorlar hâlâ. 1950’lerin siyasî ve teknik kuralları içinde hareket ediyorlar. Bu yüzden PKK gittikçe batıdan soyutlanıyor.
Sırrı Bey’e ve ulusalcı dostlarına önemli bir görev düşüyor şimdi. Sürekli ertelenen mutlak(!) zaferleri beklemek yerine gerçekten siyaset yapacak bir BDP’yi kurmak ve yaşatmak:
“Bu bakımdan yeni anayasa yapım sürecinde BDP’nin alacağı rol, özellikle kendisi açısından altın anahtar değerinde. BDP’yi her fırsatta PKK’nın dümen suyunda siyaset üretmekle suçlayanlara da iyi bir yanıt olur bu. Ama bunun için BDP’nin anayasa yapım sürecine altı boş, afaki, sloganvari taleplerden kaçınması gerekiyor. Bu türden afaki talepler yerine, somut, muhalif, kendi tabanının demokratik beklentilerine değen önerilerle gelmesi BDP’nin meşruluğunu, PKK’dan devşirdiği gücün dışına çıkarabilir.” (Bejan Matur; BDP ve muhalefet anlayışı)
… Bu konu ile ilgili kitaplar…
Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?
İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin.
Asimilasyon ile Şiddet Kıskacında Ulusalcı Kürtler
Etnik kökenimiz benliğimizin bir parçası, rengarenk insanlığımızın gerçek bir rengi. Ancak bu renk üzerinden yapılan bir baskı, bu renk “yüzünden” çekilen büyük bir acı sonucu diğer bütün renkler silinebiliyor. Bir başka deyişle IZDIRAPLAR ÜZERİNE YAPAY BİR KİMLİK İNŞA EDİLİYOR. Bir halka yapılabilecek en büyük kötülük bu belki de. Sadece Türk ya da sadece Kürt olmaya mahkûm edilen insanlar giderek insanlıklarını perdeliyorlar. Böylesi halklar ırkçılığa, her türlü şiddet çağrısına kucak açıyorlar. Zira duydukları kin ve nefret onları bıçak gibi bilerken bir yandan da tektipleşiyor, şeyleşiyor. Kürt aydınları kadar Türk aydınlarına da büyük iş düşüyor. İnsan olmadan “Türk” ya da “Kürt” olmanın imkânsızlığını halklarına anlatmak. Okuyacağınız bu kitap aydınların dikkatini tam da bu noktaya çekmek için hazırlandı: Asimilasyon ile şiddet kıskacı içindeki Kürt halkına… Buradan indirebilirsiniz.
“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız. “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin” demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*) İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin.
Kendi ülkesini işgal eden ordu
Hiç bir yeri işgal edemeyen ordular kendi ülkelerini işgal ederler. Çünkü bir ordunun ayakta durması için insan emeği ve maddî destek gereklidir. Beceriksiz ordular disiplinsiz olduklarından YABANCI DÜŞMAN ile savaşamazlar. Kolayca yenebilecekleri İÇ DÜŞMANLAR uydururlar ve bu bahane ile kendi ülkelerini işgal ederler. Başbakan asarlar. Milletvekillerini hapse atarlar. Korumakla yükümlü oldukları halkı işkenceler altında inletirler. İşgalciler kimseye hesap vermezler. Halkın isyan etmesine engel olmak için “etrafımız düşmanla çevrili” diyerek KORKU PROPAGANDASI yaparlar. Eleştirilerden uzak kalmak için farklı inançlardan ve kültürlerden olan insanların birbirine düşman olması da bu eşkiyaların işine gelir. Bu sebeple terörü destekleyebilir hatta teröristlere silah ve para yardımında bulunabilirler. Okuyacağınız kitap kendi ülkesini işgal etmiş bir ordunun kısa tarihidir. Buradan indirebilirsiniz.
44 Yorum
Yazan:ali duman Tarih: Eki 8, 2011 | Reply
süleyman sırrı önder; atamalı milletvekili olmak “adam gibi adamlıktan” istifa etmeye değer miydi? bu topraklarda yaşayanlar için gönül adamlığı, çelebilikten daha üst bir makam var mıdır?
yakıştı mı? sana “atamalı milletvekilliği” be sırrı? bari atamalı olmaktan istifa et, zira kürt halkının temsil etmek için atamalılıktan azade olmak gerekir.
bdp ve kürt aydınlarının zamanın ruhunu kavrayamadıkları iddia edilmektedir, bence tam olarak durumu açıklayacak bir tez değildir, esasında zamanın değişimci ruhunu kavranmaktadır da, “taşeron”luk bu değişimin gereğini yerine getirmeye engel teşkil etmektedir. bir diğer ikinci hastalık ise, tıpkı kemalistlerin halka tepeden bakma, halka dayatma ve halkı figüran görme hastalığı, kürt ulusalcılarında da aynen mevcut olup, kürt halkına “demokratik özerklik” dayatması yapılmış olup, kürt halkının büyük çoğunluğunun hiçte onayladığı ve tercih ettiği bir seçim değildir bu, zira pkk ve avanesinin hızla marjinalleşmesinin de en büyük nedenlerinden biridir bu. “demokratik özerklik” kürt halkının tercihinin bir sonucu değil, akp’yi zor düşürmeyi kendine problem edinen ergenekoncu yaklaşımın bir sonucudur.
demokratik bir türkiye mücadelesi yaptığını iddia eden bdp ve kürt ulusalcılarının samimiyetsizliği ortadadır, zira anayasa değişikliği için takındıkları olumsuz tavır, ergenekon/balyoz ve jitem davalarına fransız kalmaları samimiyetsizliklerinin en büyük göstergesidir, özellikle de JİTEM davasına karşı ÜÇ MAYMUNU oynayan bdp ve kürt ulusalcılarından DEMOKRATİK TÜRKİYE taleplerinin samimi olduğunu düşünmek olsa olsa saf dilllik olurdu.
eyyyy Sırrı; 3 yıldır devam eden bir JİTEM DAVASI var, haberiniz oldu mu? bu JİTEM bölgede faaliyet göstermiş ve sayısız kürt kardeşlerimizi öldürmüştü….ha duymadınız mıydı? pardon…ben yanlış biliyor olmalıyım….belki de ben bir film izledim, oradan karıştırmış olmalıyım, hani başında “olaylar ve olayların geçtiği yerler tamamen hayal mahsuludur” yazan bir film olmalı. Senarstinin kim olduğunun ise bir önemi yok, filmin figüranlarını biliyoruz ya…bu yeterli. (senaristlikten figüranlığa tenzil-i rütbe edinmiş olmak nasıl bir duygu acaba)
şayet “atamalı milletvekilli”ğnden istifa edebilecek cesarete sahipseniz sanırım ilk göreviniz sürmekte olan jitem davasına izlemek olmalıdır, bir ihtimal olsa da bu ümidimi korumak istiyorum, hadi hayırlısı bakalım.
Yazan:kemal aydin Tarih: Eki 9, 2011 | Reply
ali duman bi şeyi de bilme be kardeşim
Yazan:ali duman Tarih: Eki 9, 2011 | Reply
Sırrı Süreyya Önder’e düşen görev;
Sırrı, bizi JİTEM davasını izlemeye götür…Sırrı bizi Ergenekon davasını izlemeye götür….Sırrı bizi Balyoz davasını izlemeye götür….Sırrı yeni Anayasa’ya bir omuz ver….
(önceki yorum ile sözü fazlasıyla uzatmışım, dostlar laf değil icraat görsün…hadi Sırrı göster kendini ve mahçup et bizi)
Yazan:öngörü Tarih: Eki 9, 2011 | Reply
kürtlerin sonu kızılderililer gibi olmayacak. zaten kızılderililer de sizin dediğiniz gibi, “Haklıyız kazanacağız” gibi zırvalarla uyutulduğu için zalime karşı kaybetmiş bir halk” değildir. Kızılderililerin başına gelen soykırımın kendi hatalarından kaynaklandığını daha önce hiç duymamıştım. Acaba, siz WASP bir cumhuriyetçi amerikalı mısınız? Oysa, kültürel soykırıma direndiği için maddi olarak imha edilen halklar denince, kürtlerin eski komşuları bence çok daha isabetli bir örnek olurdu. Kürt halkı demokratik özerklik kazanılana kadar PKK’yı desteklediği için sonu ermeniler gibi mi olacak? Bence yanılıyorsunuz. Çok yanılıyorsunuz.
Yazan:MY Tarih: Eki 9, 2011 | Reply
Sn Öngörü,
Kizilderililer, Eskimolar, Bulgaristan’da özellikle komünist dönemde eziyet görmüs olan Türkler, Dogu Türkistan Türkleri, Sovyet Rusya döneminde sürgün ve soykirima tabi tutulan Tatarlar vardir. Bu liste böyle uzar gider. tabi ki Ermeniler de var.
Bu halklarin basina gelen felaketler ile HAKLI olmalari arasinda NE TERS NE DE DÜZ bir iliski yoktur. Kürtlerin, özellikle de ULUSALCI KÜRTLERiN anlamasi gereken budur.
Kürtlerin basina ayni sey gelmeyecek ama Türkiye’nin sahinlesmesi için yangina benzinle giden BDP kendisini siyaseten öldürecek bu gidisle.
Kürtler kendi siyasî hareketlerini kuramadiklari müddetçe AKP bayragi altinda siyaset yapmaya devam edecekler. 20-30 yil bu böyle gider. Bu müddet içinde ancak AKP’nin müsade ettigi kadar Kürt olabilecekler. Bu elbette bir kayiptir.
Yazan:FatihTaşkıran Tarih: Eki 10, 2011 | Reply
Hakikati sadece bir parçasından yakalayıp “işte hakikat, işteee!” diyerek ‘çemkirmek’ en büyük yalancılık olsa gerek. Hakikat sahibine hakkını vermeden yapılan hakikat çığırtkanlığı kafirlerle birlikte, oruc tutan müslümanları protesto etme şenliklerine dönüşüyor.
Ama bazen Sırrı beyin hakikati hiç yakalayamadığı da oluyor tabi.
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1044459
“Ey muminler!
Bu yazıyı sadece size yazdım
Yıllarca Kürdü Müslümandan bile saymadığınızı biliyorsunuz.”
Pardon?
Yazan:şivan Tarih: Eki 12, 2011 | Reply
T.C.’nin bizi sömürdüğü yetmemiş gibi bir de BDP sömürüyor şimdi. Önce referandumu boykot ettiler halbuki o referandum sayesinde Kürtlere işkence yapanlar yargılanıyor. Sonra oylarımızı aldılar meclisi boykot ettiler. TC bize « Kürdüm » demeyi yasak etmişti. BDP yüzünden « Kürdüm » demeye utanır hale geldik.
Sırrı Süreyya efendi hazretleri hedef şaşırtmaca oynuyor. Kürtlerin hakkını savunmayı unuttu? Milletin başörtüsünden önce PKK’ya ve KCK’ya silah bırakma çağrısı yapsa nasıl olur? Ve tabi BDP’ye de teröre desteği kesme çağrısı yapsa?
Yazan:ufuk tan Tarih: Eki 12, 2011 | Reply
Yukardaki yazıyı ve yorumları okuduğumda kendimi uzaydan Türkiyeyi seryedermiş gibi buldum.Biz nasılda görememişiz,ulusalcı Kürtleri.Türkler ulusalcı olur,hatta ulus devlet kurarlar.Kürtler uluslaşmaya başladıklarında kötü.Dört devlet tarafından bölünmüş durumdaki Kürtlerin uluslaşması birleşmesinin neresi kötü.Keşke Amerikadaki kızılderililer-ki bu beyazların onlara verdiği addır-uluslaşabilselerdi,tok yekün beyaz istilacılara karşı koyabilselerdi.
Sırrı Sürayya Önder’e gelince en namuslu,en dürüst adamlardan biridir.Elbette ezilen Kürt halkının yanında olacaktır.Şimdi iktidara geldik cebimizi dolduralım,karşı çıkanlarıda ya ergenekoncu,yada kck’li ilan edip susturalım diyen insanların yanındamı olacaktı.
Bir önerge verdi,mecliste kravat takmak zorunluluğu kalksın,Müslüman kadın m.vekilleri Başını rahatça örtsün diye.Ne oldu akp’liler önergeyi geri çektiler.hepsi pragmatist,kendilerine faydası varsa insan hakları özgürlükleri savunurlar.
Bulgaristandaki Türklere,Çindeki Türklere ağıtlar yakanlar burunlarının dibindeki Kürtleri görmezden geldiler.Şimdi birisi günah çıkartıyor.Kürtleri ezemeyince tutuklayarak susturmaya çalışıyorlar.
Demokratik özerklik birlikte yaşamanın asgari koşuludur diyor Kürtler.Kabul etmeyen bölücüdür.Siz istediğiniz kadar iftira atın,ancak Türkün Türke karşı propagandasını yaparsınız.Gidin bölgeye halkla konuşun dayatma varmı yokmu.Kürtler var olma savaşı veriyor,sizde gururunuz kırılıyor diye iftira atma savaşı veriyorsunuz.Bir zamanlar hürriyet gazetesi devlet gazetesiydi,şimdi bu işi zaman gazetesi yapıyor.sadece devlet gazeteside değil,resmen polis gazetesi.
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Eki 12, 2011 | Reply
Sırrı Süreya Önder’e öyle bir görevleri hatılatıldı ki, adam en sonunda edindiği kötü imajı düzeltmek adına meclise baçörtüsü yasağına ilişkin önerge verdi:))
Ha gayret, biraz daha üzerine gidelim, belli mi olur, bakarsınız kötü şöhretinden kurtulmak için bir iki çıkış daha yapar:)
Yazan:MY Tarih: Eki 13, 2011 | Reply
Aziz Bey ALLAH sizden razi olsun, gülmekten kirildim walla, harikasiniz :))
adam sayemizde tek basina kurtaracak demokrasiyi 🙂
Yazan:öngörü Tarih: Eki 13, 2011 | Reply
Allah’tan mecliste AK Partili vekiller var da başörtüsüne özgürlük getiren tasarıyı son anda geri çektiler. Yoksa Sırrı neredeyse tek başına “kurtarıyordu”. artık Akpnin keyfi gelip de kurtarmak istediği zamana kadar daha bu iş bekler.
demokratik özerklik talebi türkiye Kürtleri için “şahince” bir talep değil. Irak Kürdistan’ında çoktan fiiliyata geçmiş durumda. bu koşullar altında akpden daha demokrat bir alternatif üretemeyen türklerin kaybı daha büyük. rte hala 1920lerin “tek devlet tek millet tek bayrak” edebiyatına saplanıp kalmış. dünya artık o dünya değil. kürtler de uyandı artık.
Yazan:ali duman Tarih: Eki 13, 2011 | Reply
yukarıda bir yorumcu “ergenekoncu”, “kck’li” tabirlerini yan yana kullanmış, bence çok isabetli olmuş, zaten çok yakın zamanda ergenkon ile irtibatta ispatlanacaktır bundan şüphem yok.
zira pkk içerisinde savaş çığırtganlığı yapan ve kendilerine “Ankaralılar grubu” denen, cemil bayık, mustafa karasu, duran kalkan hizibi mevcut. Esasında pkk kendi içerisinde çok anlamlı bir isimlendirme yapmış “ankaralılar grubu” esasında pkk içerisindeki “ergenekon uzantısıdır” zira bu grubun savaş çığırtkanlığı yapıyor olmaları, ergenekon değirmenine su taşıma gayretlerinden kaynaklanmaktadır, zira hain ve satılmış ergenekon paşaları içeri tıkılınca “terör azıttı, çünkü terör ile mücadele eden paşalar içeri tıkıldı” zortlaması yapan, ulusalcı ve ergenekoncu zombilerin son günleri bunlar, zira pkk tarihin çöplüğüne gönderilecek ve içimizdeki hainlerin kimler olduğu da çok daha net olarak gün ışığına çıkacaktır.
murat karayılan’ın taraf’a göndermiş olduğu mektup aynı zamanda savaş çığırtkanlığı yapan ankaralılar grubunun (ergenekon uzantılarının) yenilgisini teyid etmektedir, murat karayılan mektubundaki gizli kodları çözmek gerekirse muhtemelen bu ergenekoncu gurubun “devrimci halk savaşı” kofluğunun da, kürt halkının bu pkk zombilerine yüz vermediğinin de kanıtıdır, zira pkk zombileri devrimci halk savaşı zortlaması için kendini yırtıyor, ancak ne varki kürt halkını sokağa dökmeyi bile sağlayamıyor, pkk’nın durumu nafile SON ATIMLIK MERMİYE dayanmıştır, bu savaşı ankaralılar grubu ya da başka bir deyişle kemalist kürt ulusalcı ve ergenekon zombileri tırmandırmışlar, ancak hayal-i sukuta uğramışlardır. Son hüsranı bekleyeceğiz ve göreceğiz.
Sırrı bizi JİTEM davasına götür,
Sırrı bizi ERGENEKON davasına götür,
Sırrı bizi YENİ ANAYASA’ya götür,
Sırrı bizi DEMOKRASİYE götür,
Sırrı chp’leşme, Sırrı Ergenekonculaşma, Sırrı siyaset yap, anti-siyaset değil,
Sırrı anti-AKP’lik, anti-ABD’cilik bir siyaset tarzı değildir, aksine anti-siyasettir. İlla anti-ABD’ci olacaksan o halde anti-kapitalist de olmalısın, anti-ABD’cilik tek başına bir şey ifade etmez, bir sosyalist önce ANTİ-KAPİTALIST olur, anti-kapitalist olan TUSİAD ile aynı safta yer almaz, anti-kapitalist önce JİTEM davasına, ERGENEKON davasına destek verir, darbelere ve askeri vesayete karşı çıkar, bunlar anti-akp’cilikten daha öncelikle ve daha elzemdir, bilmem hatırlatmama gerek var mı?…
haydi sırrı halk senden görev bekliyor, atamalı değil, halkın milletvekili ol, ol da ister kürt halkının olsun, ister çerkez, ister laz, yeter ki lügatında halk olsun, zira Türkiye’de solcu geçinenlerin bir halk sorunu bulunmaktadır, (arızalı olan halk değil, aydın/sol geçinenlerin bizatihi kendileridir) zira onlara göre halk “göbeğini kaşıyan ayıdır” ya da “bidon kafalı” aptallardır, biliyorum sen bu arızalı aydınlardan değilsin, aslına geri dön, çünkü milletvekilliği adamlıktan istifade etmeyi gerektirmez…
(not:kadın m.v.leri için pantolon giyme değişikliği de geri çekildi, sanırım halkın bilmediği bazı şeyler var, acaba bu işin altından şu meşhur “devrim yasaları” olabilir mi?)
Yazan:Kürtler KCK özerk bölgesinden koşarak kaçacaklar! Tarih: Eki 13, 2011 | Reply
KCK anayasasi tarzi belgeleri okudunuz mu? Ben okudum. Ulusalci Kürtlerin çogunun okuMAdigindan da eminim 🙂
ALLAH korusun, KCKci anlamda bir özerklik kurulursa basta Kürtler kosarak kaçacaklar o özerklikten, çok da hakli olacaklar. Neden? Okuyalim:
KCK’yi destekleyen Kürtler Dogu Almanya tarihini incelemelidir ve tabi Murat Karayilan’in “KCK Sistemi” dedigi seyin ne oldugunu da anlamalidir:
Yazan:bi de bu var Tarih: Eki 14, 2011 | Reply
sirri bey buna ne diyor bakalim?
Oya Eronat
Yazan:sevim Tarih: Eki 14, 2011 | Reply
Sırrı bey buna ne der bilmiyorum ama BDP’nin gerek Türkiye’nin farklı bölgelerinden gerekse G.Doğudan tüm oyları baskı sonucuyla aldığı argümanı doğru bilgi değildir. Bakın bu tür iddiaların sadece propaganda amaçlı olduğunu söylemiyorum ancak oldukça yanıltıcı bilgilerdir ve gerçeği yansıtmaktan uzaktır. Zira BDP’nin iddia ettiği “başarının” tersine, bölgede AKP’nin ciddi bir temsiliyet gücü var. Dolayısıyla burada bu iki tercih arasında bir nitelik kriteri aramıyorum ama; BDP’nin başarısızlığına mazaret üreterek “oylar çöpe gitti”, “dipçik zoruyla oylar AKP’ye aktarıldı”, “seçimlere hile karıştırıldı” vs söylemler, bunun yanı sıra yine “halk bir paket makarna, bir torba kömür ile kandırıldı” türü gerekçeler gerçeği nasıl yansıtmıyorsa, BDP’nin tüm oylarını sindirme yoluyla aldığını iddia etmek de o kadar gerçeklerden uzaktır. Gerçekçi olalım, evet PKK, BDP ve diğer yan kuruluşları bölgede müthiş bir ideolojik hakimiyet kurmuş, kendileriyle aynı görüşü paylaşmayan kesimler üzerinde korku ve sindirme ile bir hegemonya yaratmışlardır. Bu sitede defaatle bu noktaya dikkat çekmiş biri olarak yine söylüyorum: böyle bir baskı inkar edilemez. Ve elbette bu anlayış ne demokrasi ile ne insan haklarıyla ne de düşünce ve ifade özgürlüğüyle bağdaşan bir tutum olamaz. Ancak böyle bir baskı ikliminin varlığından ötürü de kendimizi kandırmayalım diyorum. BDP bütün oyları silah zoruyla elde etti diyoruz. Peki hiç akla mantığa uyar mı,D.Bakır gibi nüfüsü bir milyona dayanmış bir kentte seçmenlerin tercihlerini korku sonucu belirlemeleri…Hadi küçük beldelerde neyse de, İstanbul’a, Mersin’e, Adana’ya ne diyeceğiz? Sonuçta milyonların yaşadığı bir kentte kabinde oy kullanılıyor. İnsaf yani seçim barajı nedeniyle bir vekil işin 75 bin civarındaki oy oranı aranıyor,peki her bir seçmenin başına kendilerini tehdit edecek biri mi tayin edildi nedir?
Kısacası, tamam PKK’nın şiddetini eleştirelim ve evet PKK ulaşabildiği, gücünün yetebildiği herkesi korku ve sindirme ile kendi saflarına çekmeye çalışıyor. Ama insanları salak yerine de koymayın. Tercihleri doğrudur veya değildir, bu seçmen kitlesi BDP için başarıdır veya değildir ya da bu tablo ne ifade ediyor hepsini tartışabiliriz. Lakin öyle yok hepsi namlunun ucundaydı, korkudan oy verdiler falan çok ucuz argümanlardır. İster kabul edin ister etmeyin, her halükarda BDP’yi tercih eden bir seçmen kitlesi var ve bu bir ralitedir. Dolayısıyla bu realiteyi ters yüz etmekle hiçbir yere varılmaz. Aksine hiçbir getirisi olmayan kısır tartışmalara yol açar, düşüncem budur.
Yazan:öngörü Tarih: Eki 15, 2011 | Reply
sandıkta yenildiği zaman savunduğu siyasetleri gözden geçirerek öz eleştiri yapmaktansa sonuçları komplo teorileri ile mazur göstermeye kalkışmak türklerin klasik tavrı. chplilerin yıllarca, para ile satılan oylardan şikayet etmeleri ne kadar aptalca idiyse, onbinlerce asker-polis-korucu gözetiminde yapılan seçimlerde bağımsızların hala birinci gelmesinin nedenini örgüt baskısı olarak göstermek de bir o kadar ahmakça.kürt hareketinin partileri jitemin en güçlü olduğu dönemlerde dahi diyarbakır, hakkari, şırnak gibi şehirlerde hiçbir zaman yüzde 40’ların altına inmediler ki şimdi yüzde 60 alabiliyor olmalarına şaşırırsınız.
Yazan:MY Tarih: Eki 15, 2011 | Reply
mantikli görünüyor bu sözleriniz. Ama aklima takilan bir soru var:
Hakkâri’de bir PKK kampi varmis ve eski G.Kurmay baskani Ilker Basbug kesinlikle üzerine gitmemis. Zaten bir sürü “tuhaflik” çikiyor zaman zaman, PKK ile JiTEM vb kurumlarin isbirligi üzerine. Daglica baskini gibi “sikeli” durumlar çok.
Basinin söylediklerini de bir kenara koyalim. G.Doguda 1990’lardan beri askerlik yapan bir sürü akrabam, arkadasim var. Hemen hepsi sunu söylüyor: “Ne zaman büyük bir grup PKKli kistirdiysak geri çekilme emri aldik”
Bu yüzden arkadaslarini kaybeden, akil hastahanesine yatanlar taniyorum. Yani PKK “kahraman” halk savasçisi degil de JiTEM’i mesru gösteren “kötü adam” rolü oynuyor gibi geliyor bana.
insansiz gözlem uçaklari “fazla iyi çalistigi için” sikayet eden komutanlarin oldugu bir ordu/polis seçim sandiklarini nasil koruyabilir?
Kendi ülkesini isgal etmeyi aliskanlik haline getirmis bir Türk ordusu varken seçmenlere PKK adina baski yapmak hatta insanlari kaçirip sorgulamak, kepenk kapatmayan esnafi tehdit etmek vs oldukça kolay gözüküyor.
Yazan:sevim Tarih: Eki 15, 2011 | Reply
Örgüt baskısı olmadığı söylenemez.Ben tersini söyleyemem mesala. A hiç olur mu böyle şey demek yanlış. Açıkçası söylediklerinizi şaşırtıcı bulmuyorum. Gerçek şu ki bölge halkı üzerinde örgüt baskısı da sürüyor devlet baskısı da. Ayrıca bizden olan olmayan şeklinde örtük bir mahalle baskısı da cabası.
Toparlamak gerekirse evet işaret ettiğiniz tuhaflıklar, farklı kanallardan gelen tehditler gırla. Misal köye dönüş projesi ile köylerine dönen insanlar devlet baskısıyla korucu olmaya zorlanıyor hala. Diğer yandan örgüt talimatıyla esnaf kepenk kapatmaya zorlanıyor. Ancak kepenk kapatma, gönülsüz eylem çağrıları, koruculuk dayatması vesair türü diktaları seçim ile karıştırmamak gerekir. Bu iki durum çok farklı. Önceki yorumumda da belirttim, baskı kurarak seçim tercihlerinin değiştirilmesi- en azından iddia edildiği kadar- pek mümkün değildir. Zira PKK halkı eylemlere katılmaya zorlar, devlet ise korucu olmaya. Ama ne örgütün ne de devletin, kalabalık şehirlerde halka zorla oy attırması sanıldığı gibi mümkün değildir. Kısaca her türlü baskı var fakat seçim sonuçlarını bu baskıyla açıklamak pek mantıklı değil.
Yazan:ali duman Tarih: Eki 15, 2011 | Reply
sn. öngörü,
sandıktaki başarı jitem’e rağmen değildir, jitem sayesindedir.
jitem’in varlığı da, diyarbakır işkençehaneleri de pkk’yı doğurmak için, yani vesayetçi faşist sistemin illelebet sürdürülebilmesi için gerek duyulan “düşmanın” yaratılması içindir.
komünizm tehlikesi bitince yerine bir başka tehlikenin konulması gerekiyordu, bölücülük tehlikesi bitince de yerine “şeriat tehlikesi” konulacaktı.
bu senaryoları artık 10 yaşındaki çocuklar bile çözdüler, günaydın diyeyim de belki uyanırsınız.
derin devletin yarattığı pkk, isteyerek veya istemeyerek te olsa kürtlere bir “kürt kimliği” vermiştir, verebileceği başka bir şey yoktur, şimdi bunun hazzını ve onurunu duymak varken, kürt halkının sırtına binerek kendilerine makamlar talep etmeleri öngörüsüzlüktür, Öcalan akıllı bir adam ki,tam da burada sonlandırmak ve barışmak istiyor, zira biliyor ki bundan sonrası yoktur, deniz bitmiştir. Türkiye çoğulcu, katılımcı ve insan haklarının üstün kılındığı bir demokrasiye yelken açmışken, saddamlı ırak, esad’lı suriye, kaddafili libya örneğinde bir düzeni ne kürtlere ne de başkasına yutturmak mümkün değildir, bu ucubeler utanmasalar açık açık benzer sistemi savunacaklar da utançlarından niyetlerini açık etmemektedirler.
türkiye kürtler dahil tüm yurttaşlarını birinci sınıf olmaya doğru götürüyor, bu yol kaçınılmaz ve doğru bir yoldur, kürtler dahil tüm ezilenlerin türkiye’nin geleceğine dair güvenleri yükselmiştir, bu saatten sonra kürt kardeşlerimiz kendilerine kan ve gözyaşından başka bir şey veremeyecek olan pkk diktatörlüğüne prim vermeyeceklerdir, işte bdp ve pkk/kck gibi kürt önderliğine soyunmuş avanelerin kuyruklarının sıkıştığı yer tam da burasıdır, aynı zamanda burası sonun başladığı yerdir. Kendi entellektüellerini dahi yok etmiş silaha tapan bir hareketten kimse özgürlük ve demokrasi beklemesin, en bilge kürt entellektüeli olan kemal burkay dahi pkk olduğu sürece kürt sorunu çözülemez diyorsa buna bir kulak vermek gerekir. Ahmet Türk, Leyla Zana konuşmuyor, etliye sütlüye karışmıyorlar, karıştırılmıyorlar, sadece bir iki cümle konuşan Osman Baydemir sorguya çekildi, Orhan Miroğlu açıkca tehdit edildi, Süleyman Sırrı kendine oto-sansür uyguluyor, Şerafettin Elçi, Altan Tan vb.leri konuşabilecek mi? özgürce fikirlerini söyleyebilecek mi? bilmiyoruz.
Kendi enellektüellerini dahi yok etmiş ve fikir yerine silahı merkezine almış bir örgüt misyonunu tamamlamıştır, bundan sonrası hem kürt halkına hem türkiye halklarına zarar vermektedir, zira aynı zamanda şemdin sakık’ın “kurtarmak için adına yola çıktığımız halkın başına bela olduk” deyişine de kulak vermek gerekir.
bdp’li kürt ulusalcılarının akp’den çok chp’ye yakın görünüyor olmasından bile bir şüphe duymuyor musunuz? zira “şikeli” durumun pisliğinden ancak o pisliğe bulaşmışlarla temizlenebileceklerine olan inanıştan dolayıdır, aksi olsaydı kürt halkının büyük bir çoğunluğunun oy verdiği akp’ye en azından chp’den daha fazla güven ve yakınlık duymaları gerekirdi, ayrıca bir başka yalan ise kürt illerindeki bdp’nin aldığı oyların fazlalğına dair olandır, oysa genelde aldığı oylar akp’nin gerisindedir, kürt illeri sadece 6-7 ilden ibaret değildir, (zımbızlayarak işine gelen illeri göz önüne almakla) gerçekleri saptırmanın kimseye bir faydası olmayacaktır, gerçekleri saptırmak bir kemalist hastalığıdır ki, bu hastalık kürtlerin bir kısmına da fazlasıyla sirayet etmiş bulunmaktadır, bu durum göstermektedir ki, hangi ırktan ve etnisiyeden olunursa olunsun, ırkçı ırkçıya benzemektedir.
(not:5 milyona yakın kürt nüfusuyla dünyanın en büyük “kürt ili” Istanbul’dur, bdp’nin aldığı oy oranı Istanbul’da niye yerlerde sürünmektedir? Istanbul’da bir pkk baskısının olmayışı bunda etkendir, ya da Istanbul, kürt ırkçılığının “mahalle baskısı”ndan azade kalmıştır diyebilir miyiz? ya da doğru olan nedir? – Istanbul’daki kürtlerin oyunu almayı başarabilecek bir kürt partisinin zaten baraj sorunu olmayacaktır, bu da işin cabası)
Yazan:MY Tarih: Eki 15, 2011 | Reply
Sevim Hanim selam,
seçimlerden bagimsiz olarak, siddetin bitmesi ya da azalmasi AKP’ye puan kazandirir degil mi? Hem bölgede, hem de Türkiye genelinde. O halde siddet neden bitmiyor? Bu bile PKK’nin hakim oldugunu göstermez mi?
Diyelim ki halk çogunlukla askere ve polise gicik, onlari hedef aliyor. Ama bir sürü sivil de ölmekte. PKK’nin siddeti siyasi bir plan çerçevesinde yapilmis gibi degil, daha çok rasgele, “bedava” bir siddet gibi. Sanki sunu demek istiyorlar: “Hay, bakin, burada bizim sözümüz geçer, devlet yok burada, sizi koruyamiyor iste, görüyorsunuz”
Yazan:öngörü Tarih: Eki 15, 2011 | Reply
Kütlerin demokratik özerklik talebi,dünya konjenktüründen bakıldığında, türkiyenin toprak bütünlüğü konusunda hassas olan türkler için de azami bir taleptir. Artık paradigma çökmüştür. Kemalsiz kemalizme hiç kimse heves etmemelidir. tek bayrak, tek millet, tek devlet siyaseti ile 80 yıl geçti. kürtlerin artık bunlara karnı tok. birlikte barış içinde yaşamanın formülü dünyadaki diğer başarılı örneklerde aranmalıdır.Sevan Nişanyan güzel özetlemiş:
http://nisanyan1.blogspot.com/2011/08/ne-demisim.html
Yazan:öngörü Tarih: Eki 15, 2011 | Reply
PKK’ye bağlı bazı unsurların seçim dönemlerinde halka baskı yapıp yapmadıkları konusu meselenin özünü bulandırmamalıdır. Bu tür olaylar PKK güçlerince yapılabildiği gibi en az onun kadar hatta daha fazla korucular ve asker eliyle yapılmaktadır. Ancak velev ki asker ve korucular hiç baskı yapmıyor olsun. Baskı ile yönlendirilen oylar sadece PKK güçlerince yönlendirilmiş olsun ki bu doğru değildir, ancak böyle bir durumda bile baskı sonucu seçim sonuçlarında ne kadarlık bir oynamadan bahsedilebilir ki? PKK’ye sempati ile bakan ve bağımsızlara oy veren kitlenin milyonlarla ifade edildiği bir durumda dahi baskı ile sonuçlar yüzde 1 oynasa 2 oynasa büyük resimde önemli bir değişiklik olmamaktadır.
Yazan:MY Tarih: Eki 15, 2011 | Reply
@Öngörü,
çok kesin bir dille konusuyorsunuz, “OLMAKTADIR, OLMAMAKTADIR” vs. Yani biz ne dersek diyelim sonunda yine de siz mi hakli olacaksiniz? Neden %1 olsun ki baskilarin etkisi? PKK’nin yasakladigi bir gün dükkanini açan adamin karisina, kizina kursun sikiliyorsa bu “hafif” bir baski sayilmaz ki.
1990’larda OHAL zamaminda devletin yaptigi baskiyi bugün PKK yapiyor. Bunu da inkâr etmeyin artik. “Benim gibi düsünmeyen ölsün” diyor adamlar. KCK’nin sivil direnis çadirlarindan molotof kokteyli çikiyor. Onlari da “POLiS KOYMAKTADIR” mi diyecegiz? Sizin tezlerinize hizmet etmeyen bilgiler yalan, ötekiler de dogru mu olacak?
Biraz(!) kemalistlerin diliyle konusuyorsunuz gibi geliyor bana. Yaniliyor muyum?
Yazan:MY Tarih: Eki 15, 2011 | Reply
Seçimleri “ezici” farkla kazanacagini bilen bir partinin taraftarlari neden öteki partilerin seçim bürolarini yakmaya çalisir ki? Tersine siddetten uzak durur, hakli olduklarini daha NET göstermeye çalisir. Burada BDP’nin rakibi olan bir partinin seçim bürosuna molotof atan ulusalci Kürtler neyin pesindeler?
Siyasi talelmerini insan yakarak dile getiren(!) bir ekip size cazip geliyor mu? Kendinizi gerçekten bu insan yakicilarin tarafinda mi hissediyorsunuz?
Burada da kendilerini yakiyorlar yanlislikla. Siddetin gözü kör. Siyasi program yok, siddet bir yöntem degil amaç olmus. Yani baris saglaninca terk edilecek bir siddet degil. Siddet için siddet yapan, Kürtler de dahil her masumu yakabilecek, kör bir siddet 🙁
Tarif dahi edilemeyen bir “Özerklik” için insan yakiyorlar. TBMM “evet” diyecek olsa neye “evet” diyecek? Bu belli degil. Ama dese ki “buyrun, beyaz bir kagit, altini imzaladik, BDP üzerine istedigini yazsin, kanun olsun” yine olmaz. Siddet yine durmaz. Hatta bagimsiz Kürdistan kurulsa bu kez siddet “fazla” Müslüman Kürtleri hedef alir, Diyarbakir’da yasayan Araplari, Türkleri hedef alir. Neden? çünkü iç düsman avina koyulacaklar. Inanmiyorsaniz T.C.’nin kurulus yillarina bakin. Ne Türkler rahat etti ne de diger etnik gruplar. çünkü ulus-devletlerin tektiplestirme politikalari böyledir 🙁
Yazan:öngörü Tarih: Eki 15, 2011 | Reply
Benim savunduğum tezlere kaynak olan “bilgiler”, tc devletinin resmi seçim sonuçlarıdır. Üstelik bu sonuçlar, tıpkı ak parti ya da chpnin oy oranlarında olduğu gibi seçim öncesi farklı şirketlerce yaptırılan anketlerle de büyük ölçüde örtüşmektedir.
Siz ise bu sonuçların baskı ile alındığını öne sürüyor ve (kaynakları bölgede askerlik yapan akrabalarınız gibi kişiler olan)çeşitli “söylentileri” aktararak bu seçim sonuçlarının gerçeği yansıtmadığını savunuyorsunuz.Hatta bırakın PKK’yi, söylentilerden yola çıkarak, bölgedeki korucu-asker-polis gibi devlet güçlerinin bile bağımsızlara oy verilmesi için baskı yaptıkları iddia edilebiliyor.
Ancak ben karşılıklı baskı ortamın mevcudiyetini kabul ettiğimi yukarıda belirtmiştim. Bir ak partili düşünün ki, oy verdiği partisinin aldığı seçim sonuçlarının aslında çok daha düşük olduğunu, sizin gibi söylentilere dayanarak iddia eden birisi tarafından ikna edilebilsin. bu söylemlerinizle bağımsızlara oy vermiş seçmenin iradesini küçümsemiş olmaktasınız. bu şekilde sadece beni değil, diğer bağımsız seçmenleri de ikna etme şansınız çok zordur.
Yazan:sevim Tarih: Eki 15, 2011 | Reply
İzninizle yorumunuzdan alıntılanan paragrafı bölümler halinde yanıtlamak istiyorum.
Seçimlerden bağımsız olarak…demişsiniz. Zaten benim de söylediğim budur. Seçim sonuçları üzerinden de mesele tartışılabilir elbet. Ancak bölgede ağırlıklı olarak AKP ve BDP arasında paylaşılan oy oranlarının komplo teorileriyle açıklanması bana sağlıklı bir analiz gibi gelmiyor. Yorumlarda izah etmeye çalıştığım budur. AKP kömür ve makarna dağıtarak bölgeden oy alıyor tezi ne kadar ciddiyetten uzaksa, BDP’yi tercih eden seçmen kitlesi için “bunlar korkudan BDP’ye oy veriyor” demek de o kadar gayrı ciddi bir iddiadır. Ayrıca bu yöndeki eleştilerim tek taraflı değil, bu, yenilgi/başarı endeksli teori üretme, mazaretlere sığınma durumu AKP’liliğe, BDP’liliğe bakmıyor. Kısaca özeleştiri yerine “gönlündeki aslana” göre herkes kendince bir gerekçe üretme derdinde. Ki böylesi bir taraf hisiyatı ile gerçeklerin ıskalanabileceğini düşünüyorum.
Şiddetin bitmesi ya da azalması AKP’ye puan kazandırır-mı?
İşte burası çok mühim. AKP iktidara geldikten sonra BDP bütün sratejisini AKP karşıtlığı üzerine kurmaya yoğunlaştı. Hatta bu strateji üzerine kurduğu sığ siyaseti ile diğer AKP muhaliflerini solladığını dahi söylemek mümkün. Bu siyaset(!) biçimi öyle bir noktaya geldi ki, BDP, derin devletle kısmen hesaplaşmayı göze alan AKP’yi birinci hedefine koyarken, ulusalcı ve Ergenekoncu derin devlet ile aynı kulvara savruldu.
BDP’nin bu politikasıyla, sorun yaşadığı derin devlete karşı AKP’yi güç durumda bırakarak zayıflatmayı amaçladığını düşünüyorum. Zira bu stratejinin bir parçası olarak, AKP’nin kaybedeceği her bir mevzinin kendi(BDP)başarı hanelerine artı puan kazandıracağını düşündüler.
Plan bu hesaplar üzerinden ne kadar işliyor bilemiyorum.Zira tersi sonuçlar doğurması da muhtemel. Neticede bunun adı kirli siyasettir ve Kürt halkının bu gerçekle yüzleşmesi gerekir.
Sanırım bu açıklamalar aynı zamanda, “şiddet neden bitmiyor?” sorusunun yanıtını da karşılıyor.
Ancak bununla da bitmiyor. Şiddeti tercih olarak koyan PKK’dır. Bu noktada PKK ile BDP’nin amaçları örtüşüyor. Zira PKK, son gelişmeler ile -halk savaşının sona erdilirmesi, siyasi müzakerelerin başlatılması vs.- dışlanma kaygısıyla kendi derdine düşmüş ve kendi önderleriyle dahi bir yol ayrımına gelmiştir. Dolayısıyla PKK’nın şiddete duyduğu ihtiyacın nedeni budur; varlığını sürdürmek adına şiddeti en üst sınırda tutmaya çalışmaktadır.
BDP ise bu noktada AKP’yle tutuştuğu hırslı rekabetin sonucu olarak şiddetle arasına mesafe koymayı göze alamıyor. Çünkü her ikisi de başarı ve hedeflerini “AKP mağlubiyetine” endekslemiş durumdalar. Kısaca rakip ortak olunca amaçlar örtüşüyor. Ki bu da siyasi çıkar ve iktidar hesaplarının nasıl kirli ittifaklar üzerine bina edildiğinin ibretlik kanıtıdır.
Lakin bu acı gerçek, “Kürtler korkudan BDP’ye oy veriyor” argümanını yine de doğrulamaya yetmez. Her koşulda oyunu BDP’ye verecek kemikleşmiş bir seçmen kitlesi olduğu unutulmamalıdır. Özetle yorumlarımda dikkat çekmeye çalıştığım ayrıntı budur. Yoksa “PKK’nın hakim (BDP üzerinde) olmadığı”nı söylemiyorum…Halıhazırda BDP’nin tüm politikalarını yönlendiren PKK’dır elbet. Ve BDP’nin acilen bu vesayetten kurtularak gerçek misyonuna dönmesi yani siyasi bir aktör olarak Türkiye siyaseti içindeki yerini alması gerekiyor.Zira – temsil gücü az veya çoktur bu ayrı konu- kendisini destekleyen milyonlarca seçmenin talebi ve isteği de bu yöndedir.
Yazan:Gariban bir kürd Tarih: Eki 15, 2011 | Reply
ya gariban ameleden ne istediniz ya? amele kanı döken komünist olur mu ya? böyle mi kuracaksınız demokrasiyi yok bilmemneyinizi ya? sizi de size oy verenleri de Allah’a havale ediyorum. Ama şahidim! yaptığınız bu halka zulümdür!
al, radikal’de okudum daa yeni:
Olay, bugün öğle saatlerinde Hozat’ın Yenibaş Köyü yakınlarında meydana geldi. Jandarma karakoluna ekmek götürmek için çalıştığı fırının kamyoneti ile yola çıkan Veli Sarısaltık’ın yolu, ormanlık bölgede bir grup PKK’lı tarafından kesildi. PKK’lılar araç sürücüsü Veli Sarısaltık’ı yanlarına alarak ormanlık alana doğru gitti. İşyeri sahibi ve yakınları, Sarısaltık’tan uzun süre haber alamayınca, durumu jandarmaya bildirdi. Bölgede arama çalışmalarını başlatan güvenlik güçleri, aracı terk edilmiş halde buldu.
Güvenlik güçleri, aracın patlayıcı ile tuzaklandığını fark etmesi üzerine bölgeye, bomba imha uzmanları çağrıldı. Araca tuzaklanmış patlayıcı, kontrollü olarak imha edildi.
Ormanlık alanda arama çalışmalarını sürdüren güvenlik güçleri, Veli Sarısaltık’ın öldürüldüğünü belirledi. Sarısaltık’ın cesedi, otopsi için Hozat Sağlık Ocağı’na kaldırıldı.
Bölgede hava destekli operasyon başlatan güvenlik güçleri, helikopterlerle olay bölgesine jandarma özel hareket timlerini indirdi. Bu arada, Yenibaş Köyü Jandarma Karakolu’na giden yola PKK’lıların patlayıcı döşemiş olma ihtimaline karşın mayın araması yapıldı.
Yazan:sevim Tarih: Eki 15, 2011 | Reply
Sayın Ali Duman bey,
Sorularınız çok isabetli. Özellikle BDP’lilerin şapkalarını önüne koyarak üzerinde düşünmeleri ve özeleştiri yapmaları gerekir kuşkusuz.
Aynı şekilde son cümledeki tespitinize de harfiyen katılıyorum. İstanbul’da yaşayan Kürtlerin oyları sanırım BDP’nin baraj sorununu ziyadesiyle aşmaya yeter. Bu da BDP’nin üzerinde kafa yorması gereken bir diğer husus tabii.
Ancak- İstanbul örneğinin görüşlerimden sadır olduğu hasebiyle- notunuzun yorumuma bir gönderme olduğu varsayarak ek bir açıklama yapma gereği duyuyorum. Tabi bu açıklama görüşlerinize değer vermediğim manasında anlaşılmasın. Bilakis yorumlarınızdaki tarafsız duruşu her zaman örnek almış, bu duruşun aydınlık bir Türkiye, gelecek güzel yarınlar için ufuk açıcı bulmuşumdur hep. İnandığı doğrulardan, fikir namusundan ödün vermeyen bu aydın duruşunuza dair yargılarım bugün de değişmiş değildir. Dolayısıyla bu açıklamayı, yanlış anlaşılmış bir noktayı düzeltmek adına sizle paylaşmak istediğimi bilmenizi isterim.
Hemen sadede geleyim. BDP’nin İstanbul ve diğer batı illerinde aldığı oylara ne demeli derken, bunu bir başarı ölçütü olarak sunmadım. Dikkat ederseniz konuya “baskı ile alınan oy” iddiası üzerine tartışmaya müdahil oldum ve bundan haraketle de gözlemlerimi ifade ettim. Dolayısıyla miktarı tartışmalı ve beklenenin altında olduğu düşünülse dahi, -BDP’ye oy veren seçmenlerin- İstanbul gibi ucu bucağı belli olmayan bir mega kentte tehditle yönlendirilmiş olmaları oldukça uzak bir ihtimaldir. Ha, bu beş milyon Kürt nerede diyorsanız sizinle beraberim. Bu, BDP’nin vizyonsuzluğuna, çapsızlığına işaret eder ve elbette üzerinde tartışmaya da muhtaç. Lakin BDP başarısızdır- ki aynı fikirdeyim- demek ile, her oyu baskı zoruyla alıyor demek farklı şeylerdir. Birinci tespit doğru ve yerindedir, ikincisi ise sübjektif bir değerlendirmedir.
Anlatmak istediğim hususu düzelttiğimi umuyor selam ve saygılarımı iletiyorum.
Yazan:MY Tarih: Eki 16, 2011 | Reply
Bakin bu yazi demek istedigimi benden daha iyi anlatiyor, Kürtçü Terör ile Türkçü Terör aslinda iki basli bir yilanin kafalari gibi:
Birkaç gün önce Dağlıca baskınına katılan bir teröristin ifadeleri ortaya çıktı. Baskından sonra Irak’ın kuzeyine kaçan ve geçtiğimiz günlerde Türkiye’ye giriş yapan Felek Alp isimli terörist; istihbarat ve terör birimlerinin takibiyle yakalandı ve sorgulandı. Teröristin ifadesi ve o dönem yaşanan olaylar silsilesi birlikte değerlendirildiğinde; 21 Ekim 2007′deki Cumhurbaşkanlığı referandumunun yapıldığı güne denk gelen Dağlıca baskını hakkında havada duran taşlar yerine oturuyor.
Yakalanan örgüt üyesi; baskının 500 teröristle gerçekleştirildiğini ve amacın Cumhurbaşkanlığı referandumunu sabote edip Türkiye’nin gündemini değiştirmek olduğunu söyledi.
Terörist; eylemden önce 1 hafta süreyle Dağlıca’ya katırlarla silah ve mühimmat taşıdıklarını, Doçka silahını karakolu gören uygun bir mevziiye yerleştirdiklerini anlattı. Saldırıdan 1 hafta önce karakola hakim bütün tepelerde örgüt mensuplarının mevzilendiğini söyledi.
Terörist; 1 hafta içinde bölgede hiçbir askeri hareketlilik olmadığını, ara sıra gördükleri Heronları da, çömelip hareketsiz bekleyerek atlattıklarını, saldırı emri verildiğinde de farklı kollardan karakola yoğun bir ateş başlattıklarını, saldırı sırasında Türk askerinin ağır silahlarla karşılık vermediğini, hatta buna bir anlam veremediklerini, askerin ağır silahlarının bozuk olduğu yönünde kendi aralarında yorum yaptıklarını söyledi.
Terörist sorgusunda saldırı anı ve sonrasında hiç Heron görmediklerini, işleri bitince de ormanlık alana bıraktıkları katırlara silahları yükleyip geri döndüklerini anlattı.
Türkiye; 21 Ekim günü önemli bir demokrasi eşiğini aşmak üzere sandık başına gidecekken Dağlıca’dan gelen 13 vatan evladının şehadet haberini aldı.
İşte o baskında şehit olan bir asteğmen de günlüğünde teröristin ifadeleriyle örtüşen satırlar yazmıştı.
Asteğmen Mehmet Bozkuş; teröristlerin saldırıdan günler önce katırlarla yığınak yaptığını günlüğünde şöyle anlatıyordu:
“Bugün var ya aşkım… Bu terörün bitmeyeceğine bir kere daha şahit oldum. Gözümüzün önünden on katır, on kişi geçiyor, ‘gidelim öldürelim’ diyoruz göndermiyorlar. Helikopter çağırıyoruz yollamıyorlar. Elimizi kolumuzu bağlı tutuyorlar, çıldırıyoruz. Adamlar resmen önümüzden geçiyor. Biz de öyle salak saçma dağ başında bekliyoruz, neye kime hizmet ettiğimizi bilmiyoruz, ilk defa burada bulunuşumuzun boş olduğunu anladım.”
Şehit asteğmen günlüğüne yazmaya devam ediyor;
“O sabah sana demiştim ya; terörist ve dolu katırlar gördük bir şey yapamadık diye, şerefsizler ellerini kollarını sallaya sallaya gittiler, yüklerini boşaltıp geri döndüler ve biz gene bir şey yapamadık. Emir vermedi üstlerimiz. Gene ‘gidelim’ dedik ‘bırakın gitsinler’ dediler. Elimizi kolumuzu bağladık. Ne kadar saçma bir şey. Çıldırdık çaresizlikten.”
Dağlıca baskını referandum günü Türkiye’yi yasa boğdu.
Ve bu baskından sonraErgenekonbağlantıları gündeme damgasını vurdu.
Baskın sırasında düğünde olduğu ortaya çıkan Dağlıca’nın komutanı Yarbay Onur Dirik’in, baskın öncesinde taburun stratejik fotoğraflarını Ergenekon sanıklarından Asuman Özdemir’e gönderdiği iddiası Ergenekon iddianamesinde yer aldı.
İddiaya göre Dirik’in Özdemir’e gönderdiği fotoğrafların üzerindeki notlarda, askerlerin konuşlandığı tepeler, stratejik noktalar ve intikal yolları gibi ayrıntılı bilgiler yer alıyordu.
Şimdi bu tabloya; o günlerde peş peşe yaşanan bazı olayları hatırlatarak yeniden bakalım.
Hatırlıyor musunuz geçen Temmuz’da iki üst düzey subayın birbiriyle yaptığı iddia edilen bir konuşma ortaya çıkmıştı.
Bu konuşmada iddiaya göre biri üsteğmen diğeri yarbay iki havacı subay; teröristlerin korkulu rüyası olan insansız hava aracı Heronların düşürülmesinden bahsediyordu.
Bu ülkenin ordusunun iki subayı, bu ülkenin ordusunun uçağını düşürmekten söz ediyordu.
Niçin mi ?
Bu uçaklar Pkk’lı teröristleri vurduğu için.
Bu iki subay; Pkk’lı teröristler için “bizim adamlar” diyor ve kendi adamları yani teröristler çok kayıp verdiğinden Heronların düşürülmesi gerektiğini konuşuyorlardı.
İşte 3 yıl önce; Türkiye o iki subayın, Heronların düşürülmesinden bahsettiği günlerde teröre çok ağır kayıplar veriyordu.
MİT’in tespit ettiği bu ihanet konuşması Dağlıca baskınından 11 gün önce yani 10 Ekim 2007′de yapılmıştı.
21 Ekim 2007′de ise Dağlıca baskınında 13 askerimiz şehit olmuştu.
Sadece Dağlıca mı ?
Heronların düşürülmesinden bahsedilen konuşmanın yapıldığı 10 Ekim’den 3 gün önce 7 Ekim’de ise, Şırnak Gabar’da operasyondan dönen birliğimize saldıran teröristler yine 13 askerimizi şehit etmişti.
Hatırlarsanız; Dağlıca’da teröristlerin gelişi ve karakola saldıracakları, olaydan 9 gün önce Jandarma İstihbarat raporuylaGenelkurmaydahil tüm birimlere bildirildiği halde, saldırının olacağını neredeyse bilmeyen duymayan kalmadığı halde askerlerimiz şehit olmuştu.
Şimdi siz ne düşünürsünüz ?
Pkk’lılara “bizim adamlar” diyen bir komutan, teröristler ölüyor diye Türk uçağının düşürülmesini istiyorsa ve diğer komutan da bu isteğe “bakarız çaresine” diye cevap veriyorsa; bu konuşmadan 3 gün önce ve 11 gün sonra iki büyük saldırı yaşanıyorsa ve iki saldırıda toplam 26 askerimiz şehit oluyorsa sizin kafanızda koskoca bir soru işareti oluşmaz mı ?
Bu ihanetin yaşandığı tarihte İlker Başbuğ,Kara KuvvetleriKomutanıydı ve skandal konuşmadan 18 gün sonra soruşturma başlattı. İki subayın ifadeleri alındıktan sonra soruşturma kapatıldı.
Soruşturmayı yürüten ve kapattığı iddia edilen kişi de; yine TSK içindeki ihanet şebekeleriyle adı anıldığı belirtilen bir askeri savcı.
Üstelik “Heronları düşürün” diyen üsteğmene, “çaresine bakarız” cevabını veren yarbayın, TSK içindekiİşçi Partisioluşumu olan Karargah Evleri bağlantısı sebebiyle tutuklanıp daha sonra serbest kaldığı bilgisi var.
2007′de bu ihanet konuşması yaşandığında Kara Kuvvetleri Komutanı olan İlker Başbuğ, olayın ortaya çıktığı 2010′da Genelkurmay Başkanıydı.
Ve Başbuğ; Heron ihanetini ortaya çıkarıp konuyu tartışanlara ‘kanı bozuk’ demişti.
Şimdi tabloya bir daha bakalım.
Dağlıca baskınını gerçekleştiren terörist hiçbir dirençle karşılaşmadık diyor.
Baskında şehit düşen asteğmen günlüğüne “elimizi kolumuzu bağlı tutuyorlar, çıldırıyoruz” diye yazıyor.
Terörist “heron görmedik” diyor heron ihaneti konuşması tam da o döneme denk geliyor.
Üstelik bu ihanet konuşmasının öncesinde ve sonrasında peşpeşe baskınlar yapılıp askerlerimiz şehit ediliyor.
Türkiye tam da o günlerde çok kritik bir süreçten geçiyor, terörist ise “amacımız gündemi değiştirmekti” diyor. Ergenekon sanıklarından ise teröristlerin işlerine yarayacak Dağlıca’nın fotoğrafları çıkıyor.
Sizce bunlar normal mi ?
Fotoğrafa biraz yukarıdan bakınca taşlar nasıl da yerine oturuyor değil mi ?
ABDULLAH ABDULKADİROĞLU
Yazan:burak Tarih: Eki 16, 2011 | Reply
Bir karar verin sn. Ali Duman, hangi görüşünüzü baz almamızı istersiniz? Demokratlığın Turnusolu diye atıp tutacağınıza turnusol testinden kendizle başlamanızı öneririm.
Yazan:burak Tarih: Eki 16, 2011 | Reply
TERÖRİST NEŞE
http://www.taraf.com.tr/haber/terorist-nese.htm
Yazan:burak Tarih: Eki 16, 2011 | Reply
Dini Zerdüştlük olan bir anlayışın böyle bir derdi olabilir mi?
Yanlış anlamayın bu saptama görüşlerinden ötürü insanlara ırkçı/terörist damgası vuran sıradan bir milliyetçiye ait değil. Bu ülkenin başbakanına aittir bu sözler. Bdp başörtüsü önergesi verdi diye “böyle buyurmuş” kendisi.
Zihniyete bakar mısınız?
Başörtüsü sorunu varsa onu da ancak biz konuşur, biz çözeriz demeye getirmiş. E ne de olsa Nevzat Tandoğan’ın meleketidir burası şaşılacak bir şey yok. Müslümanlık da, demokratlık da, komünistlik de hepsi kendi tekellerindedir. Normaldir, yetki böyle sınırsız olunca insanları böyle şaşırtır! Kürsüde ayet okumakla olmuyor işte.
Yazan:Zerdüşt değil İslâm düşmanı! Tarih: Eki 16, 2011 | Reply
Haklısınız, başbakan hata etmiş, DTP / BDP tayfası aslında dinimize ve peygamberimize düşmandır. Bunların tesettür yasağını kaldırmak istemesi elbette riyakârlık. Okuyun Taraf bile bunu fark etmiş :
PKK’nın hiç atlamamız gereken “ideolojik” bir yönü var. Bu yöne ışık tutan enteresan bir anekdot, bir ay kadar önce büyük bir gazetecilik başarısı göstererek Kandil Dağı’na çıkan Ahmet Altan ve Yasemin Çongar’dan gelmişti. Taraf gazetesi adına PKK’nın yönetim kadrosu ile konuşan bu ikiliden ilki, terör örgütünün “laiklik” anlayışı konusunda şu ilginç notu düşmüştü:
KAYNAK: http://www.derindusunce.org/2011/05/12/islam-tamamen-iyilesmemis-eski-bir-hastalik/
Yazan:burak Tarih: Eki 16, 2011 | Reply
Ben size hiç katılmıyorum. Ne demek istediğimi anladığınızı da sanmıyorum. Kusura bakmayın burada kimsenin pkk’yı ak pak gösterdiği yok. Konuyu propaganda heveslerimize kurban etmeyelim lütfen.
Başbakan hata etmişmiş. Ardından da bakın daha ne tuhaflıklar var deyip konuyu saptır,tencere meselesi:tencere dibin kara, seniki benden kara, bu mudur?
Amacınız konuyu saptırmadan tartışmaksa bana şunun cevabını verin Pkk’nın kandil açıklamasının arkasına sığınmadan. Şimdi bdp’li diye pkk şiddetine dur diyecek birisi çıktığında pkk şiddetini göstererek ret mi edeceksiniz?
Tutun ki dinsizliklerinden dem vurmaya çok da teşne olduğunuz bütün bdp’liler ateist, ne yapacaksınız, başörtü yasağı gibi bir ayıba dair size söz düşmez mi diyeceksiniz?
Geçin ya, işinize gelmeyen her görüşe Kemalizm damgası yapıştırıyorsunuz ama bu yaptığınız Kemalistlikten beter bağnazlık kokuyor. Körü körüne bu akp yandaşlığıyla nereye kadar?
Yazan:ali duman Tarih: Eki 16, 2011 | Reply
sn. burak bey,
malum Türkiye’nin çok hızlı değişmekte olan bir gündemler dizisi var, ayrıca samimiyetlerin test edildiği MASKELERİN DE ÇOK HIZLI DÜŞTÜĞÜ bir dönemden geçiyoruz.
yakın zamana kadar HADEP/DTP vs. çizgisindeki siyasi yapılanmanın yaptığı siyasette samimi olduğunu düşünmekteyim.
oysa bu konuda YANILMIŞIM……… YANILMAK GAYET İNSANİ BİR ŞEYDİR….
meğer ola ki, samimi olduğunu düşündüğüm kürt hareketinin siyasi parti(leri) tam da statükonun panzehiri olacak bir rolü oynuyor, türk ittihatçılığının simetrisi kürt ittihatçılığı yapıyormuş, müesses nizamın illebet iktidarda kalma siyasetinin bir parçasıymış, yapılan savaşta şikeli bir savaşmış (bu savaşın ŞİKELİ olduğuna dair ilk tariflemeyi bu sitede yapmak suretiyle ilk kez ben kullandım, benim ŞİKELİ SAVAŞ tanımı çok yerinde olmalı ki -bu tanımlamayı yapmamdan sonra- Ahtmet Altan’da bu tabiri bir çok yazısında kullandı)
bana sorarsanız AKP’nin bu ülkeye en büyük katkısı yürüttüğü “sahici” siyaset sayesinde ülkedeki -halka rağmen- sahte siyaset yürütenlerin MASKELERİNİ DÜŞÜRMÜŞ olmasıdır.
Zira bu -sahte siyasetin sahibi- tüm partilerin ORGANİZE bir şekilde AKP’ye saldırmalarının sebebi de budur.
Ayrıca her şeye rağmen kemalist asimilasyon politikalarına karşılık, PKK’nin kürt halkına “kürt kimliğini” kazandırmış olduğunu yadsımıyorum, ancak hepsi bu kadardır, daha ötesi yok, bundan başka kazandıracağı bir şey olmayacağı gibi bundan sonrası kürt halkının sırtına yük olmaktır, bu pkk ve tüm avanesi için geçerlidir.
ister beğenin ister beğenmeyin Türkiye’nin “hakiki” bir iktidar partisi vardır, eksik olan “hakiki” bir kürt partisi ile “hakiki” bir muhalefet partisidir/partileridir, ancak er geç bunlar da gerçekleşecektir, Türkiye’nin hak ettiği yere gelebilmesi için bu elzemdir, malum fizik kuralıdır “BOŞLUKLAR DOLDURULUR” “sahte” mufalefet partileri de, “sahte” kürt partisi de tarihin çöplüğündeki yerine alacak, yerlerini halkın olanına “hakiki” olana terk edeceklerdir.
neymiş mesele bir “atıp tutma” meselesi değilmiş? anlayabildiniz mi? lütfen biraz seviye, gerçi kemalistliğin çamuruna bulaşmışlığınız varsa seviye sorununuz olmayacaktır da, benim bir beklentim de olmayacaktır, zira kemalist olanın benim nazarımda kıymet-i harbiyesi yoktur.
Yazan:burak Tarih: Eki 16, 2011 | Reply
Sayın Duman,
Öncelikle her görüşün Kemalistlikle özdeşleştirilirek savuşturulmasının entelektüel yoksunluğun işareti olduğunu hatırlatayım size. Kemalist olduğumu kanıtı sayılacak ne söyledim söyler misiniz? Bakın demogojiyi, lafı eğip bükmeyi sevmem. Söyleyeck sözüm varsa çalının arkasından dolanmadan ifade etmeyi yeğlerim. İki yorumunuz arasında bariz çelişkiler var. Atıp tutmadan kastım budur. Tutarsızlığınızı hatırlatmak Kemalistlik ise varsın nasıl istiyorsanız öyle tanımlayın. Seviye meselesine gelince, kusura bakmazsanız bundan şikayet edecek son kişi sizsiniz. Lakin doğrudan kişilik haklarına saldırı olmadığı sürece kimseye seviye ve üslup dersi vermeyi doğru bulmam.Neyse konuya dönelim.
Yanıldığınızı söylemişsiniz. Siz nasıl anlamdırırsınız bilmem ama inanın sizden daha çok yanıldım ve hala yanılıyorum. Ergenekon davası başlamadan önce solculuk kisvesi altında ağzı laf yapan herkesi özgürlükçü, demokrat bilirdim. Allahtan, az da olsa derin devlet sorgulanır oldu da bugün artık o solcu bildiklerimin (bir çoğunun)Kemalizm kuyrukçusu, İttihatçı olduğunu anladım, anlayabildim. Akp’yi dünya görüşümle aynı paralelde olmasa da Türkiye için bir umut olarak görmüştüm, bugün yine yanıldığımı görüyorum.
Ve Kürt partileri, sizin gibi ben de Kürt halkının savunucusu olarak düşünmüştüm bunları,bugün sizden daha çok hayal kırıklığı yaşıyorum. Konu Kürt siyasetindeki derin açmazlar olduğu hasebiyle, bakın birbirinden farklı bulduğum görüşlerinize dair bir yorumum bulunmuyor. Ne bdp’yi (dtp, hadep, dep vd. hiç farketmez) yermenize, ne de övmenize dair bir karşı argüman sunmuş değilim.
Ancak unutmayın ki, yanıldığımızı anlamak, bugün doğru bildiklerimize dair yarın hiç yanılmayacağımız anlamına gelmiyor. pkk, bdp, kck, dtk herneyse, bunların bugün çok farklı çizgilere savrulmuş olmalarının farkına varmakla doğru noktadasınız. Ne var ki artık Kürt ulusalcılarının,çocukların dahi farkına vardığı bariz çelişkiler, pkk tarafından işlenen cinayetler,kürt siyasetinin sisteme ve kemalizme eklemlenme biçimi vb pespaye siyaset akp’yi sahici bir parti yapmaya yetmiyor ve yetmeyecek. Eğer umut ettiğiniz siyasi boşluklar, gerçek özgürlükçü bir sol parti, kürt halkının hakları adına mücadele edecek sahici bir parti akp benzeri bir model olacaksa kendi payıma söylüyorum:olmaz olsun.
Ayrıca hazır zemin de müsaitken iktidar olan ve yaşadığımız sorunların birinci derecede sorumlusu olan akp’ye toz kondurmayarak Sırrı Süreyya Önder üzerinden bdp’yi linç etme kampanyasına katılmayı demokratlıkla bağdaştıramıyorum. Eleştirye evet ama büyük resmi kaçırarak tek yanlı linç kampanyasına hayır diyorum.
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Eki 16, 2011 | Reply
Benim ayrıca bir sıkıntım var. Vekilimizin ismi yanlış yazılmaya çok müsait. Hem uzun hem mükerrer harfler içeriyor. Bu yüzden yorum yazmaya dahi üşeniyorum, daha doğrusu harflerin biri eksik yazarım diye endişeleniyorum. Neyse ayıp kaçmıcaksa SSÖ olarak kısaltayım. Galiba biraz Nazi subaylarını çağrıştırdı bu da. Sırrı bey mi diyeyim bilmem ki? Bu da Kılıçdaroğlu’nun “Tayyip bey”ni çağrıştırdığından pek içime sinmiyor. Sitede samimi olarak yorumlaştığım bir dostum olsa sorun olmayacak ama adamı tanımam etmem. Yok yok SSÖ’de karar kıldım ben çok sevimli durmasa da.
Bu kadar gevezelik yeter. Biraz da ciddi konulardan konuşalım. Aslında SSÖ’nün Einstein’dan aşırdığı söz güzel ve anlamlı. Sorun sözün anlamında değil, yanlış yer ve zamanda kullanılması. Ve SSÖ’nün atıfta bulunduğu bu sözün tam da içinde yer aldığı siyasi gruba uygun bir söz olduğunun farkında olmayışı.
Zira “Ahmaklığın en büyük kanıtı aynı şeyi defalarca yapıp farklı sonuçlar beklemektir“ sözünün, sonuç alınamayan bilmem kaçıncı küsür gerçekleştirilen sınır ötesi harekatlarının sil baştan tekrar yeniden şevkle “çözüm” olarak dayatılmasına atıf olduğunu bimeyenimiz yok. Hakkını teslim edelim, bu sözle taş gediğine konmuştur: her kaçıncısı olacaksa, yangından mal kaçırır gibi bir an önce izin teskeresi çıkarılmaya çalışılan yeni bir sınır harekatının farklı sonuçlar getirmeyeceğini bilmek için medyum olmaya gerek yok. Bu boş beklentiye kapılmanın “Ahmaklık” kelimesiyle tanımlamak ne kadar doğru bilemiyorum ama sanırım Einstein bu öngörüsünde çok da haksız değil.
Einstein’ı şimdilik bir kenara koyarak tekrar SSÖ’ye dönelim. Anadoluda güzel bir deyiş var,”Gözündeki merteği görmeden başkasının çöpünü görmek” diye. Sözün mucidi kim bilemiyorum ama SSÖ’nün farkında olmadığı veya oralı olmak istemediği gerçekliği herhalde bundan daha güzel izah edecek bir söz olamaz diye düşünüyorum. SSÖ varsın aynayla arası olmasın, aşırdığı söz üzerinden bakalım hadiseye. Acaba SSÖ, eleşetirdiği duruma ziyadesiyle saplandığını hiç akıl etmiş midir? Etmediğini düşünüyorum. Durduğu zeminin çürüklüğünün farkında olsa eminim hoşuna gitse de bu sözü ifade etmede acale etmezdi. Misal S.Ötesi operasyonların sonuç getirmeyeceğini bildiği kadar, çiçeği burnunda yeni arzı endam ettiği partisinin ısrar ettiği sığ siyaset anlayışıyla sonuç alınamayacağını da bilmesi gerekirdi. Acı ki bilememiş, ya da bildiği halde bu kısmı atlamış, niyet okuyarak adamın günahını almayayım. Lakin bilerek ya da bilmeyerek yanlışa ortak olmanın mazeretini bulamıyorum. Bilerek yanlışa ortak olmak aynı zamanda suça ortak olmak demektir. Bilmeyerek yanlışa ortak olmak ise maalesef (dilim varmıyor ama) ahmaklıktır. Ne diyeyim,umarım en kısa zamanda yanlış yerde durduğunun farkına varır.
Ancak yorumcu dostlarım kızmasın, bu adam bir şekilde bu işe karıştı. Hatası var mı? Var. Hatasını eleştirilmeli ve doğru olanı hatırlatmalı mıyız? Tabi ki EVET. Yalnız bu adam sonuçta mehdi falan değil. Spıderman falan hiç değil, hepimiz gibi hataları ve sevaplarıyla İNSAN. İkide bir imanın şartlarını hatırlatır gibi şunu yap, bunu yap demekle de olmuyor.Mübarek sefer görev emri değil ki bu:) İlkoldaki çocuklara okumayı söktürmeye yarayan fiş çalışması da değil, Sırrı topu at, Sırrı bak bu kitap, Sırrı ip atla…
Adam şaşkınlıktan da olsa başörtüsü önergesiyle “baba ben dalgıç oldum” diyerek kanıtlamak istedi kendini, iyi de ne başbakanı ne hükemeti nedense omuz vermedi. Ciddiye bile alınmadı. Geçtim ciddiye alınmayı başbakan pişkince “bunlar zerdüşt filandır, üzerlerine vazife değil” diye kestirip attı.
İmdi, çözüm bekleyen yığınla sorunumuz var, doğru. Bunların çözülmesi gerekiyor, doğru. Ve meclise gönderdiğimiz her vekili sorunlarımıza çözüm bulsun diye gönderiyoruz, bu da doğru. İyi de kardeşim onca yüklü sorunu neden tek başına bir “kurtarıcının” çözmesini bekleyelim. % 50 destekle iktidara gelmiş hükümet ne güne duruyor?
Yazan:Radikal de gazete mi? Tarih: Eki 17, 2011 | Reply
Burak Bey,
rica ediyorum, şu radikal denilen pespaye gazeteden referans vermeyin. Radikal gazetecilerinin burunları milletin apış arasında, bu kadar terbiyesiz, bu kadar edepsiz gazetecilik olur mu ? Bugünkü radikal’den iki haber :
Şimdi bunları “haber” diye yazan düdük makarnasına, onun şefine, yazı işleri bilmem nesine, editörüne güven olur mu? Kadınları resmen kasaplık et yerine koyup teşhir ediyorlar. Yok mu daha güvenilir bir haber kaynağınız?
Yazan:Sinan Tarih: Eki 17, 2011 | Reply
Simdi bir adam cikip “hristiyanlik bir hastaliktir” dese, ardindan da kiliselerle ilgili bir meseleye dahil olmak istese demez misiniz “ne ayak?”
Burak bey, kacak guresiyorsunuz, BDP bize “ben ateistim” demiyor, islam’a “hastalik” diyor. Dinimize acikca hakaret eden bir guruh nasil olurda tesettur yasagi veya bir baska benzeri konuda soz edebilir?
samimi degiller iste. Ama siz biraz safsiniz. kusura bakmayin. Ya da AKP karsiti herkesi otomatik olarak hakli goruyorsunuz. Eger bu ikinci durum gecerli ise “BAGNAZ” diye azarlamaya hakkiniz yok yorumculari. ESAS BAGNAZ SIZSINIZ!
Yazan:burak Tarih: Eki 17, 2011 | Reply
Yorumcu ismi bölümüne “Radikal de gazete mi?” diye yazan sayın katılımcıya,
Radikal gazetesine dair eleştirilerinize katılıyorum. Ciddi habercilik iddasında olan bir gazetenin pornografik sunumlardan medet umar hele gelmesi kuşkusuz yozlaşma, çürümüşlük ve ahlaksızlıkla açıklanabilir. Radikal uzun bir zamandır maalesef bu anlamda ciddi bir eksen kayması yaşıyor, yerlerde sürünüyor. Dediğiniz gibi bütün gazete ekibinin bu bariz sapmada sorumluluğu var.
Ayrıca bu gazeteden yapılan haber linklerine dair rahatsızlığınızı da anlıyor ve hak veriyorum.
Ancak bu hatırlatmanın kim tarafından yapıldığı da önemlidir benim için. Benim gibi bir site okuru iseniz, uyarınızı eleştirel yönüyle tartışmaya değer bulmakla beraber hangi gazeteyi okuyacağıma dair beni yönlendirme hakkınızın olduğunu düşünmüyorum. Kaldı ki alıntı yaptığınız pespayeliklere dair referans yapmış değilim. Haber değeri taşıyan ve diğer gazetelerde de yayımlanabilen alıntılardır. Ayrıca dikkatinizden kaçmış olacak, bu başlık altında tarafımdan Radikal linki verilmiş değildir. Zira bu gazeteden bir iki refarans yaptığımı hatırlayıp/bildiğimden yorumlarımı tekrar gözden geçirdim, bana ait Radikal linki mevcut değil. İki haber linki var, biri Fatih Taşkıran isimli katılımcıya, diğeri de “Gariban bir kürt” mahlasıyla yazan bir diğer katılımcıya ait. Siz de tekrar gözden geçirebilirsiniz. Şayet isimlerini zikrettiğim yorumcuların ben olduğumu düşünüyorsanız bir şey diyemem. Ki bu iki yorumcunun görüşlerinin tamamen birbirine zıt olduğunu,aralarında en ufak bir paralellik olmadığını da ayrıca belirtmek isterim.
Bir okur olarak eleştiriye açık olduğumu söyledim. Tekrar ediyorum, lehte yahut aleyhte olabilecek tüm eleştirileriniz baş tacımdır.
Peki, bana gazetenin güvenirliliği hakkında telkinde bulunurken, bu gazeteden yapılan diğer bir haber alıntısı(Gariban bir kürt mahlasıyla yapılan değerlendirmeden sözediyorum) sizce güvenilir midir?
Nedir güvenirliliğin kriteri? “İşimize geldiği gibi” değilse yukarıda verilmiş linkler dururken bana telkinlerde bulunmanız sizc biraz tuhaf değil mi?
Yok eğer bir site yetkilisi olarak bu hatırlatmayı yapıyorsanız, yukarıda yer verdiğim açıklamaların dışında hadiseye bakmakla yükümlüyüm. Yayın politikıza, neyin yayınlanmaya değer olup olmadığına karar verecek olan sizlersiniz. Dolayısıyla yayın anlayışınıza ters düşen bir gazeteden referans yapılması yönündeki hassasiyetinizi anlayışla karşılar ve saygı duyarım.
Yazan:burak Tarih: Eki 17, 2011 | Reply
Samimiyetsizliğini hatırlatırım. Bu hatırlatmayı farklı bir inanca mensubiyet üzerinden yapmam. Çünkü bana göre başörtüsü yasağının kalkmasına bir ateist, agnostik, budist, zerdüşt ,yahudi, hırıstiyan da destek verebilir. Vermelidir de. Zira başörtüsü yasağı başlı başına bir sorun, bir hak ihlali. Kilise, cami, sinagog vs meselesi değil. Binlerce insanın haklarından yoksun bırakıldığı bir despotizmden, zulümden bahsediyoruz.
Kaçak güreştiğim yok. Tersine sizin gibi(çoğul değil hitap doğrudan sizedir) atgözlükeriyle yanlışa ortak olanları sağlıklı düşünmeye davet ediyorum. Siz başbakanı savunacağım diye olayı çarpıtmakla meşgülsünüz. Kendisini, kendine ait sözlerle savunmaktan bile acizsiniz. Sizin itiraz şekliniz dahi başbakanınkinden daha mantıklı, ve siz bunu bile göremiyorsunuz. Kaldı ki müslümanlığa dil uzatan, bu dinin mensuplarını rencide eden densizlerin varlığı, başbakanın başörtüsü yasağına dair sorumluktan kaçmasının gerekçesi olamaz. Erdoğan siyasi rekabet uğruna en başta partisine oy veren başörtüsü mağdurlarını hayal kırıklığına uğratmıştır, mağdur olan insanları kaderine terketmiştir. Ama ne fayda ki yandaşlık ağır bastığından derin bir körlüğe mahkum olmuşsunuz.
Samimiler veya değiller, akp sorundan kaçıp sıvışacağına çözüm iradesini ortaya koymalıydı. Koymamıştır işte.
Ayrıca hiç de sandığınız gibi saf değilim, hele hele akp’nin mışıl mışıl uykuya yatırdığı saflardan hiç değilim. Akp karşıtlarını otomatik olarak haklı gördüğüm falan da yok, açık ve net olarak akp başörtüsü meselesinde çark etti ve yanlış yoldadır diyorum.
Bağnazlık konusuna gelince, yorumcuları bağnazlıkla suçlamış değilim, akp’nin her yanlışını kayıtsız şartsız onaylayanlara, alkışlayanlaradır sözüm. Genelleme söz konusu değil, yorumumda “siz” diye çoğul aldığım bire bir yorumlaştığım muhatabımdır yorumcular değil.
Yazan:burak Tarih: Eki 19, 2011 | Reply
Peki ya Taayip Erdoğan’a görevlerini kim hatırlatacak?
Yazan:MY Tarih: Eki 19, 2011 | Reply
yakin bir zaman önce diyarbakir’da demokrasi ve baris için(!) kadinin evini yakiyordu hayvan herifler 🙁
Sirri Süreyya Efendi simdi göbek atiyor olmali. Kan kokusuna dayanamiyorlar. Zaten TBMM’de yangina benzinle gitmisler yine. Aysel Tugluk desen ayni sey. ismini hatirlamadigim öteki BDP’liler de öyle. Hangisiydi “kan döküldü, açilim bitti, hahayyt” diye kahkaha atan?
Yazan:Mehmet Çetin Tarih: Eki 20, 2011 | Reply
Valla bunların hakkı itlaf edilmek de… Arkalarından gelen neslin de çok farkı yok. Hepsi devlete düşman. Bir şekilde bunu önleyici eğitim verilmesi lazım. Yoksa bu sadece ağacın budanması gibi olacak. Ağacı yıkmak istiyorsan köküne hamle edeceksin. Terör ağacını da anca kökünden kesebiliriz.