Acıdan açıyorken Hama’nın Gülleri
By Fatma Sancak on Kas 1, 2011 in Barış, Ortadoğu
Yolcu dergisinde yayımlanmıştır
Ahireti bilemem… Dünyaya bir sorum var; kardeşim, benim payım hani? Hala kırıntılarla… O Hamalı kız, o köşede, en çok içimde oturuyor, en içlisinden söylüyor; “payıma umutların ardından el sallamak düştü”
Muştu bu; Şam’da isyandan doğan oğlanlarının muştusu!
Arap harflerini sevdim, şimdi kelimelerini de… Acıya, acıma, isyana ve isyanıma yakışıyorlar, yaraşıyorlar, yetmiyor, Firavun’la vuruşuyorlar. Kim kazanacak, payımı alacak mıyım? O Hamalı kız da alacak mı?
Hani koşan bir insan düşün, tüm gücüyle ardından koşan, tükendiğinde dizleri üstüne düşen, yıkık omuzlarına rağmen, yerden başını göğe kaldıran, yetinmeyip ellerini göğe, duaya açan o insan ve o köşede ağlayan o kızın arasında telaşsız ve yalın, o ikisi arasında, cevapsız durmak gibi bir hâl bu hâl.
Hani o kız var ya, işte onu düşün; Mahmud Derviş’in Kimlik Kartı’nı düşün, bir kez olsun kimliksiz olduğunu… Toprağında, vatanında, dünyanda kimliksiz olduğunu düşün, düşün.
Kabil’i an, Habil’i hatırla, Kasiyun Dağına düştüğünde Dimeşkli çocuğun kanı, o acılı kızın ahı; bin kez daha lanet etmek üzere, çöktüğün yerden doğrul, sakın izleme!
Hama’nın gülleri solana dek, ellerini açtığından ümidini kesme.
Şimdi 40 yaşında Hama’nın katliamdan kızı, beyazlamış saçlarıyla ah ederek yine oturuyor içime; kandan parlıyor yine aynı yerde, yine açıyor zulümden güllerini aynı ellerin, elinde.
Şam’ın muştulu oğlanları düşüyorken birer birer toprağa, her birinin başına itinayla bir gül ağacı dikiyorken dünya, değişmiyor; oturuyor içime!
Hafız, Firavun’un beyitlerini okumak üzere hortluyor doğudan, Esed saçıyor Hama’nın güllerinin toprağına zehrini, ah Hamalı kız yine için için ağlıyor içimde.
Hafız, Firavun’un beyitlerini okumak üzere hortluyor doğudan, bir çiyanın bedenine hulul ediyor; Şam’ın muştusu oğlanlar boğuyor onu, dilleriyle; “Allah, Suriye, özgürlük”
İzleyecek misin? İzleyecek misin? Barada Nehrinin sesine karışıyorken, Suriye’nin gürleyen kanının sesi; süzülüyorken muştulu oğulların kanı, sevdikleri kadınların saçlarından, izleyecek misin? O vakit bir başka cümle boğacak seni, seni ve seni; “Allah’tan başka kimseye diz çökmeyeceğiz”
Şehrin kapısında, ölüme hazır bekliyorken tanklar, Hamidiye Camii önünde haykırıyorken Suriyeli çocuklar, çocukluklarına inat “Allah’tan başka hiç kimseden korkmuyoruz”; izleyecek misin?
Hani koşan bir insan düşün, tüm gücüyle ardından koşan, tükendiğinde dizleri üstüne düşen, yıkık omuzlarına rağmen, yerden başını göğe kaldıran, yetinmeyip ellerini göğe, duaya açan o insan ve o köşede ağlayan o kızın arasında telaşsız ve yalın, o ikisi arasında, cevapsız durmak gibi bir hâl bu hâl. İsyan gibi bir hâl; çıldırası, ölesi… Kan kokuyorken, acıdan açıyorken 40 yıl sonra Hama’nın gülleri, izleyecek misin?
… Bu konuda okumak için…
Müslüman’ın Zaman’la imtihanı
Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.
İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında
Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.