Bean Cake
By Fatma Sancak on Kas 15, 2011 in Makale
Bir kar kelebeği, bir mavi boncuk, bir karanfil gibi…
Saat
23.51 kanatların değiyor.
23.52 saçılıyorsun.
23.53 kokun…
Zaman durdu.
Yalın bir harf olarak
içimde.
Unutmadan;
kokunu bilmiyorum.
Ah Sevdiceğim,
kanatların gibi kalbim.
Çırpınıyorum,
iki taneyiz
birbirimize çarpmıyoruz
ben
sana
çarpıyorum.
Ne denli naif,
bulaşıyorsun.
Ah Sevdiceğim,
boynumdan aşağı iki siyah inci,
tenimde acı,
acısın.
Kalbimse iki şeffaf kanat aralığı
Ah sevdiceğim…
Dili mıhlanmış iki makale,
geceleri gündüzlere taşıran telaş,
kaybolduğumuz haberler,
insan cesetleri…
Tüm bunlar üzere buluşuyoruz.
Boynumdan aşağı iki siyah inci daha,
buluştuğumuz yer hep aynı,
insan kokuyor.
Gerçekleşmeyen randevularımızın mekânı
ceset kokuyor.
Unutmadan;
hâlâ kokunu bilmiyorum.
Ah Sevdiceğim,
çayın kokusu,
yağmurun sesi,
kavuşunca;
mutlu son.
Ben sana yöneldiğimde;
ceset kokusu,
hayallerimin pıhtılaşan kanı,
o naif kanatların…
O
an
yalın bir harf gibi
duran zaman;
yoksun.
Kanatların değiyor
değdiği yer
karanfil yanığı.
Seviyorsun silahı
ve
ölümü
belli etmesen de
bazen öldürmeyi savunuyorsun
kanatlarını savuruyorsun
beni vur istiyorum.
Ustalıkla ıskalıyorsun.
Kanatların değiyor,
değdiği yer
Kuzey’in yaban soğuğu.
Kanatların değiyor,
değdiği yer
karanfil kokusu;
sen bazı bazı İsrail,
bazı bazı Frenkçe dillendiriyorsun
ben her daim Filistin kalıyorum.
Kudüs için
ben erkenciyim,
sen geç kalıyorsun.
O vakit kavuşma ihtimalimiz bile ceset kokuyor.
Unutmadan;
kokunu seçebiliyorum.
Ah Sevdiceğim,
bir Japon gibi
topuklarımı ezerek oturuyorum
Diktatör’ü sevmediğim için
paslı mozaikler üstünde.
Batı seni çekiyor,
Doğu beni.
Yetmiyor,
coğrafyamın nefesi,
Tiranlarını deviriyor.
Yetmiyor.
Ah sevdiceğim,
ben Kabbani’den giriyor,
sen Lesefer’den çıkıyorsun
yine mümkün olmuyor kavuşmak.
Ah sevdiceğim,
adın düşüyor, adım yanına
kanatların çarpıyor gibi
nefessiz kalıyorum
yine
yine mümkün olmuyor kavuşmak.
Unutmadan;
kokuna dayanamıyorum.
Bir kar kelebeği, bir mavi boncuk, bir karanfil gibi…
Bir Japon gibi
topuklarımı acıtarak oturuyorum
paslı mozaikler üzerinde
atıldığım sınıfın kapısında
Diktatör’ü devirmeni bekliyorum.
Ve bekliyorum:
“Dünyada en sevdiğin şey nedir?”
Sensin, sensin ve sensin.
Unutmadan;
kırmızı fasulyeli kek gibi
masum kokuyorsun.
Ah Sevdiceğim,
“Bean cake mi, ben mi?”
Ekim 2011/ Samsun
* Bean Cake – David Greenspan
… Sanat üzerine okumak için…
Elinizdeki bu kitabı Sinema’nın programlanmış ölümüne karşı bir direniş olarak görebilirsiniz. İnsan’dan vaz geçmeye yeltenen, Güzel’i, Sanat’ı,İnsan’ı kâr-zarar tablolarına sıkıştırmaya çalışan endüstriye “Hayır!” demenin nazik bir yolu. Sinema bütün “teknik” karmaşıklığına rağmen insansız olmaz. Sinema insanlar tarafından yine insanlar için yapılan bir sanattır.
Derin Düşünce yazarları izledikleri 28 filmi anlattılar. İnsanca bir perspektiften, günlük hayatlarındaki, iç dünyalarındaki yansımalara yer vererek… İran’dan Arjantin’e, Fransa’dan Afganistan’a, Rusya’dan Türkiye’ye uzanan bir yolculukta, İnsan’dan İnsan’a… Umulur ki bu kitap Andrei Tarkovsky, Semih Kaplanoğlu, Mecid Mecidi, Nuri Bilge Ceylan ile buluşmanın farklı bir yolu olsun… Buradan indirebilirsiniz.
“…Benim öyküm bir rivayetten ibaret, bu yüzden benden miş’lerle bahsediyor diğerleri. Beni, yaşamadığım sandıkları kocaman bir hayatı geri çevirmekle yargılıyorlar. Sorsalardı bana, derdim ki, beni yaşamadığım sandıkları kocaman bir hayatı geri çevirmekle yargılayanlara, evinden ayrılmayan/ayrılamayan, öyküsünü değil, hayallerini anlatır elbet, ya da masalları. Oysa bilmek yaşamak değildir her zaman, yaşamanın bilmek anlamına gelmeyeceği gibi her daim. Gözlerimde; bir şeyler yaşamış olanların, yaşamadıklarını sandıklarına olan o kendini beğenmiş, o her şeyi bilen bakışına rastlayamazsınız bu yüzden…”
Son romanı Bela’dan da tanıdığınız DD yazarı Suzan Nur Başarslan’ın öykülerini derlediği bu kitabını ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
Roman nedir? Tarif dahi edilmesi zor bir kavram. Sanatçının İnsan’a bakışını, toplumla kurduğu ilişkiyi yansıtır sanat eserleri. Bu sebeple sanat her çağda yeniden icad edilir. Ünlü yazar Heinrich Mann’ın dediği gibi: “Bütün romanların ve hikâyelerin amacı kim olduğumuzu bilmektir, Edebiyatın önemli bir konuma sahip olmasının nedeni, sadece doğanın ve insanlar âleminin ayrıntılarını tek tek açıklaması değil, insanları hep yeni baştan keşfetmesidir.” Okuyacağınız bu eserle romanlarından da tanıdığınız değerli yazarımız Suzannur Başarslan Roman’ın derinliklerine giden bir seyahate davet ediyor sizi. Zaman’ın kullanımı, olay örgüsü, mekân, dil, üslup ve daha bir çok temel kavram edebiyatın dev isimlerinden örneklerle irdeleniyor. Buradan indirebilirsiniz.
İnsan gözü daha verimli kullanılabilir mi? Aş, eş ve düşmanı gören Et-Göz’ün yanı sıra Hakikat’i görebilecek bir Derin-Göz açılabilir mi? Sanatçı olmayan insanlar için kestirme bir yol belki de Sanat. Çukurların dibinden dağların zirvesine, Yeryüzü’nden Gökyüzü’ne…Sanat’a bakmak için çeşitli yapıtlardan, ressamlardan istifade ettik: Cézanne, Degas, Morisot, Monet, Pissarro, Sisley, Renoir, Guillaumin, Manet, Caillebotte, Edward Hopper, William Turner,Francisco Goya, Paul Delaroche, Rogier van der Weyden, Andrea Mantegna , Cornelis Escher , William Degouve de Nuncques.
Peki ya baktığımızı görmek, gördüğümüzü anlamak? Güzel’i sorgulamak için çağ ve coğrafya ayırmadık, aklımızı uyaracak hikmetli sözlere açtık kapımızı: Mevlânâ Hazretleri, Gazalî Hazretleri, Lao-Tzû, Albert Camus, Guy de Maupassant, Seneca, Kant, Hegel, Eflatun, Plotinus, Bergson, Maslow, … Buradan indirebilirsiniz.
Sanat karanlıkta çakılmış bir kibrittir…
”…Neden bir natürmorta iştahla bakmıyoruz? Tersine ressam “yiyecek-gıda” elmayı silmiş, elmanın elmalığı ortaya çıkmış. Gerçek bir elmaya bakarken göremeyeceğimiz bir şeyi gösteriyor bize sanatçı. İlk harfi büyük yazılmak üzere Elma’yı keşfediyoruz bütün orjinalliği, tekilliği ile…”
Bu kitapta Derin Düşünce yazarları sanatı ve sanat eserlerini sorguluyor. Toplumdaki yeri, siyasî, etik ve felsefî yönüyle… Denemelerin yanı sıra son dönemde öne çıkan, ekranları, kitap raflarını dolduran eserlere (veya ürünlere?) dair eleştiriler de bulacaksınız. Buradan indirin.
Baudolino (Umberto Eco) Suzan Başarslan
Yazınsal bir yapıt, “basit bir obje değil, çok yönlü anlam ve ilişkilerle tabakalaşmış bir niteliğin çok yönlü organizasyonudur.”* Bu organizasyonun incelemesi de kendisi kadar zor bir organizasyonu gerektirir ki, bu yüzden bir yapıtın incelemesi adına günümüze değin, birçok kuram ve inceleme yöntemi geliştirilmiştir. Bu makalede Umberto Eco’nun yazdığı Baudolino adlı romanın incelemesi Gerard Genette’nin “Yapısal Metin İnceleme” yöntemine göre yapılacak ve yapıt, üç düzlemde incelenecektir. Bakış açısı, anlatıcı türü, ana düşünce, eserin yazılış tekniği, dil… gibi sorunlara da değinilecektir. İncelemede Şemsa Gezgin tarafından İtalyancadan Türkçeye 2003′te çevrilen Baudolino esas alınacak, tespit ve yorumlar çeviri yapıttan yola çıkılarak belirlenecek ve ifade edilecektir. İncelemeyi kitap halinde indirmek için buraya tıklayın
2 Yorum
Yazan:suzannur Tarih: Kas 15, 2011 | Reply
Güzel bir şiir, en güzeli de sorabilmek, bean cake mi ben mi, diye sanırım. Ellerine sağlık
Yazan:cemile b. Tarih: Kas 15, 2011 | Reply
Bazen insan herkese soru sormasını telkin ederken, kendi soramayabiliyor. Teşekkür ederim Suzan.