RSS Feed for This Post

“Aslında piç olmak iyi bir şey Hocam! Bir kere hiç akraban olmuyor, bu çok iyi bir şey…”

Mecliste Sırrı Sakık ve Şamil Tayyar bir konuda ağız dalaşı yaparlarken Sırrı Sakık’tan veciz bir cümle geliyor: “Kürtler olmasa gazetelerinizde yazacak bir şey bulamazdınız”.

Çok değil, 24 saat geçmeden dünya durdukça başımızda kalası CHP ve onun ahtapot gibi kollarından biri olan Ulusalcı koldan, “Dersim” konusunda bir çıkış oluyor ve yazacak yeni bir şey çıkıyor. Aslında her ikisinin de sorunu aynı ama görmek ve duymak istemiyorlar. Buna sebep de adına “aidiyet” denilen bulaşıcı, cahil hastalığı.

Yılmaz Erdoğan’ın “Deli Emin” karakterine can verdiği o filmi hatırlarsınız: “Vizontele Tuuba”. Filmde akılda kalan çok sayıda replik olmasına rağmen bir tanesi vardı ki çok ilgimi çekmişti. Deli Emin kendisinden bahsederken şöyle diyordu: “Aslında piç olmak iyi bir şey Hocam! Bir kere hiç akraban olmuyor, bu çok iyi bir şey…”

Dünyaya bakarken piç olmak büyük oranda hiçbir yere intisap etmemek, hiçbir zümreye aidiyet hissetmemekle eşdeğer benim için. “Cahil rahatsızlığı” dememdeki kasıt da bu zaten. Hangi kanattan olursa olsun, kimden gelirse gelsin bir fikri delicesine savunan, bir defoyu körlemesine görmeyen, bir haksızlık karşısında lâl kesilip konuşamayanı takip edin iki durak sonra bir izm’in koynunda bulacaksınız onu. İntisap ettiği fikre ana gibi, yâr gibi değerler atfettiği için de o saatten sonra ne ona bir lâf anlatabilirsiniz, ne de o bir laftan anlar. Çünkü meftun olduğu değerleri eleştirdiğiniz anda anasına, karısına küfredildiği gibi bir hissiyat içine girecektir. Oysa muhatabınız objektif olsa, hır güre gerek kalmayacak ve her şey daha kolay olacak.

Bu Ülkenin adına “Kürt sorunu” denilen vakıayla yatıp kalkmasının sebebi konusunda Sırrı Sakık’la ben aynı paralelde düşünmüyorum mesela. Bu meselenin kendince bir müntesibi olan Sırrı Bey PKK’ya bakıyor ama göremiyor, KCK’yı duyuyor ama söyleyemiyor, dört tane kıza iki yüz tane mermi sıkan bir yapı hakkında şifa niyetine kuracak iki tane derli toplu cümlesi olmayan bir adam var karşımda.

Aidiyet hissinin bu derece yükselmesi, insanlık onurunu bu kadar aşağıya çekebiliyorsa bin kere değil, on bin kere değil, yüz bin kere yaşasın benim gibi kimseye bağlı olmadan ayakta kalabilen piçler. Keşke bu ülkenin o sarp coğrafyasında insanlar mayına basmasa, kurşunlar havada uçuşmasa, metropollerinde, işinden evine dönen genç yaşında elleri nasırlaşmış genç kızların da içinde bulunduğu Halk Otobüsleri Molotoflarla yakılmasa da biz de bunları konuşmasak. Yine de ne kadar şükretsek azdır; çünkü zülfü yâre dokunmasın diye konuya giremeyenlerin, üç maymunu bu ülkede yıllar yılı kapalı gişe oynatanların mevcudiyeti nispetinde, hiçbir izm’in tasallutunda olmayan insanların da nefes alıp verdiği bir ülke Türkiye. Bu insanlar ki bıkmadan, usanmadan yazdılar, çizdiler ve askeri vesayeti büyük ölçüde hal yoluna koydular. Aynı insanlar şimdi de PKK’nın vesayetinden Kürtleri kurtarmak için yazıp, çizmekteler.

Bu noktada sorulacak soru; tepeden tırnağa bir müntesip mi faydalıdır meselenin hallinde, yoksa dışarıdan bakan bağımsız, hiçbir izm’le aidiyet bağı kurma ataletine bulaşmamış, ikbal beklentisi olmayan bir çift göz mü?

CHP’nin durumu da pek farklı değil aslında. BDP, CHP’nin bir üst modelidir o kadar. “Dersim Meselesi” hakkında konuşamıyorlar farkında mısınız? Tövbe, bir kişi konuştu, dokuz kişi de ona itiraz etti. Ortaya çıkan tablo “kara mizah” olarak Güzel Sanatlar Fakültesinde okutulacak boyutta: Şikâyetçi olan milletvekili aynı zamanda şekvacı olduğu zihniyete müntesip! Yazarken dahi cümle düşüyor ama bu insanlar makamlarıyla beraber ayakta kalabiliyorlar. Bırakın üst perdeden eleştirileceğiniz korkusunu, ortalama bir insan bile ” iyi de kardeşim, o zaman neden orada siyaset yapıyorsun” demez mi? Adı İstanbul’da bir hava alanına verilen Sabiha Gökçen’in Tunceli’yi bombaladığı bir vakıa değil midir, Ya orijinali Trabzon’da bir müzede saklanmakta olan ve bizzat Atatürk tarafından üzeri işaretlenmiş bölgenin kabartma haritasına ne diyeceğiz?

Aidiyet hissi bu kadar tehlikeli bir ruh halidir işte. İntisap ettiğin anda gözün vardır görmezsin, kulağın vardır duymazsın. Çünkü bir müntesibin zannınca, kötüye ait ne varsa aralarında barınması söz konusu değildir. Onun gibi düşünenler, ona rehberlik edenler ortalama insana yakıştırılacak tüm suçlamalardan azadedir. Peki, bu “şeyh uçmaz, mürit uçurur” yaklaşımının toplumda karşılığı var mıdır? Olmaz mı, hem de en mümbit örneklerini bu topraklarda bulursunuz. Neresinden tutsanız elinizde kalır; alnını secdeden kaldırmadığını bildiğiniz halde birkaç bin TL verip torunu yaşındaki kızları kendine üçüncü, dördüncü eş alanları hatırlayıp yaramızı biraz kanatalım isterseniz. Bizim de alnımızın secdeye varması, aynı dinin müntesibi olmamız mıdır bu konu hakkında konuşmamıza engel.

Aidiyet Meselesi, sadece Kürtlerin Irkçı kanadının ya da Türklerin Ulusalcı kanadının meselesi değildir. Yeteneksizliğimizin, seviyesizliğimizin, idraksizliğimizin temel sebebidir. Tek olarak ayakta kalamayan insanın tipik “arada kaynarım” şark kurnazlığıdır. Şairin “bir ağaç gibi tek ve hür / ve bir orman gibi kardeşçesine” sözünün tekzibidir bu ülkenin Aidiyet Meselesi.

Sözün özü, Deli Emin’in dediği gibi, piç olmak iyidir hocam. Bir defa muhatabının da muarızının da gözünün içine bakabilmek kolaylığı sağlar adama. Adına “suçun kişiselliği” denilen evrensel hukuk normuna rağmen kimsenin günahını yüklenmek ve onu bir kambur gibi sırtında taşımak zorunda kalmazsın. Daha az insana selam verirsin, daha az insandan selam alırsın belki ama bu senin anti sosyal olduğun anlamına da gelmez. Atatürk’ü yine seversin belki ama Dersim’de en hafif tabiriyle orantısız güç kullanıldığını kabul edersin, İskilipli Atıf ve nicelerinin yok yere öldürüldüğüne dair günah çıkartırsın. Ya da ne bileyim bir Kürt gibi yaşamanın, kimliğine sahip çıkmanın yolunun öğrenci yurtlarına Molotof atmaktan geçmediğini, patlayıcı ve yanıcı maddelerle bu kadar haşır neşir olmanın neticesinde elde edeceğin sonucun bir popülarite değil, Kazan Vadisine yağdırılan bombalar olduğuna iman edersin.

Ya da gelin adına serseri mi dersiniz, hergele mi dersiniz, piç mi dersiniz, ne derseniz deyin ve adaleti esas alarak olaylara bu minval üzere bakın. Belki yine isminizin önünde bir titr ‘iniz olmayacak ama isminin önünde bir titr’i olan adamdan çok daha dürüst olacaksınız.

“İzm’ler, idraklerimize giydirilmiş deli gömlekleridir” diyen Cemil Meriç’in önünde bir defa daha saygıyla eğiliyorum…

 

… Bu konu ilginizi çekiyorsa…

Asimilasyon ile Şiddet Kıskacında Ulusalcı Kürtler

Etnik kökenimiz benliğimizin bir parçası, rengarenk insanlığımızın gerçek bir rengi. Ancak bu renk üzerinden yapılan bir baskı, bu renk “yüzünden” çekilen büyük bir acı sonucu diğer bütün renkler silinebiliyor. Bir başka deyişle IZDIRAPLAR ÜZERİNE YAPAY BİR KİMLİK İNŞA EDİLİYOR. Bir halka yapılabilecek en büyük kötülük bu belki de. Sadece Türk ya da sadece Kürt olmaya mahkûm edilen insanlar giderek insanlıklarını perdeliyorlar. Böylesi halklar ırkçılığa, her türlü şiddet çağrısına kucak açıyorlar. Zira duydukları kin ve nefret onları bıçak gibi bilerken bir yandan da tektipleşiyor, şeyleşiyor. Kürt aydınları kadar Türk aydınlarına da büyük iş düşüyor. İnsan olmadan “Türk” ya da “Kürt” olmanın imkânsızlığını halklarına anlatmak. Okuyacağınız bu kitap aydınların dikkatini tam da bu noktaya çekmek için hazırlandı: Asimilasyon  ile şiddet kıskacı içindeki Kürt halkına… Buradan indirebilirsiniz. 

Türkiye bölünür mü?

“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız.  “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin”  demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*)  İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin. 

Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?

 İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin. 

 

Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor.  Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

Trackback URL

  1. 2 Yorum

  2. Yazan:taxi driver Tarih: Kas 19, 2011 | Reply

    Yazının başındaki fotoğraf çok anlamlı.Değişik kalibredeki mermiler ama hepsinin yaptığı şey aynı öldürmek…Savaşın sonunu ancak ölüler görür sözünü akla getiriyor.

  3. Yazan:MY Tarih: Kas 20, 2011 | Reply

    sanirim Kürt Siyasi Hareketi diyebilecegimiz olayin birinci perdesi kapandi. PKK’nin müsade ettigi gibi Kürt olma/ol-DUR-ma davasi güdenler canina okudular. Türkçülerin Kürtlere yapaMAdigini Sırrı Sakık gibiler yapti.

    Standart, normalize, “makbul Kürt” üretimi ile ancak buraya kadar.

    Belki bebek öldürmelerden daha fazla zarari bu “melek yüzlü” ekip verdi. Kürtlere ve Türklere geçmis olsun. Baska bahara kaldi bu is 🙁

  1. 1 Trackback(s)

  2. Ara 14, 2011: Son 30 günde en çok paylaşılanlar : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin