Avrupa batmayacak, çoktan battı çünkü…
By Mehmet Yılmaz on Ara 22, 2011 in Ekonomi, Kapitalizm, Kriz Çıkarma Özgürlüğü, Liberal Totalitarizm, Liberalizm
Nasıl ki Türkiye’de bir askerî vesayet belâsı varsa Avrupa’da da finansal bir vesayet belâsı baş gösterdi. Ama bu “sadece” bir başlangıç! 2008’de ABD emlâk sektörünün 300 milyar dolarlık “küçük” bir alt sektöründe başladı kriz. Akıl dışı, ahlâk dışı ve yasadışı olan bir faaliyet -geliri olMAyanlara emlâk kredisi vermek- yasallaştı, yasa-içi hale getirildi.
Böylece yapay olarak üretilen kredi krizi (güven krizi) önce likidite krizine dönüştü, yatırım bankalarından mevduat bankalarına bulaştı ve en sonunda dış ticareti de vurdu. Spekülatif kumar ekonomisiyle ile ilgisi olmayan gerçek sektörlere sirayet etti. Nihayetinde gelişmiş ülkelerden BRIC ülkelerine, Türkiye’ye ve dünyanın geri kalan kısmına yayıldı, hiç bir sektör, şirket, ülke ve insan bu krizden kaçamadı. Tabi kriz üreticileri hariç, onlar kaçmak şöyle dursun krizin içinde bol bol yüzdüler, eğlendiler, yediler, içtiler ve sıçradılar.
Ancak bu ekonomik fırtına sadece siyaseti değil demokrasiyi de vurdu. Avrupa’nın “batması” bu. Türkiyeli aydınların (henüz) göremedikleri bir gerçek. Güneş gibi FAZLA aşikar, göremiyorlar çıplak gözle. Hemen her konuda olduğu gibi iki aşırı uca savrulanlar çoğunlukta. Bir yanda “Avrupa dağılıyor” vb çıglıkları; diğer yanda “ah yok, batmıyormuş, bak anlaştılar adamlar” diyenler (Ahmet Altan, Temel İskit, vs)
Bir sabah uyandığında Avrupa’nın okyanus suları altında kaybolacağını zannedenler elbette yanıldılar. Ama Avrupa’nın “eskisi” gibi devam ettiğini zannedenler de yanılmaktalar… Geriye kim kaldı? Zaten Türkiye hiç kimseden çekmedi çeyrek aydınlardan çektiği kadar. Geçelim…
“Avrupa’nın batması” elbette bir metafordu. Böyle anlaşılmalıydı. Avrupa halkları yönetim üzerindeki söz haklarını kaybediyorlar. Siyasî bir “aktör” olarak ise Avrupa dünya güç pastasında işgal ettiği yeri kaybetmekte. Bunlardır “batış” olarak anlaşılması gerekenler. Yoksa “açlıktan ağaç kabuklarını kemiren, gözlerine sinekler konan sarışın bebekler görülecek eyfel kulesinin dibinde” demek değildir. Avrupa bir Somali olmayacak. Korkmayın (= sevinmeyin).
Avrupa’yı bizim hayran(?) olduğumuz anlamda “WAY BE!! AVRUPEAAA!” yapan şey dağlar, ovalar değil demokrasiydi. Yani kollektif imkânları kullanmaktaki maharetiydi bu adamların. Ne demek?
Özelde Batı Avrupa ülkeleri kollektif fırsatlar ve kollektif tehditler karşısında çatışmayı önlemenin bir yolunu icad etmişlerdi demokrasiyle. Aslında bizim “istişare” dediğimiz kültürün alafranga biçimde kurumsallaşmasıydı bu. Her hangi bir grubun eline sopayı alıp kemalistler gibi geri kalanlara kendi tercihlerini dayatması yerine “bizim” frenkler bazı kurumlar ihdas etmişlerdi:
- Yönetici belirlemek için serbest seçimler,
- Seçileni eleştirebilen hür basın,
- Kuvvetler ayrılığı ilkesi,
- Bağımsız yargı,
- Seçimi beklemeden derneklerle, sendikalarla yönetime baskı yapma imkânı,
- Vs.
Avrupa toplumlarını ilerleten bu “fikrî çatışma” ortamı idi. Yani iç anlaşmazlıkları fizikî şiddet zemininden uzaklaştırmaktı. Halk sokaklara dökülmeden, sarayları yakmadan, kralları asmadan gücünü kullanabilmeliydi. Halkın iradesinin, tercihlerinin “her an” ifade bulması, KAN DÖKMEDEN eyleme dönüşmesiydi amaçlanan. Büyük ölçüde başarıldı bu… 2ci dünya savaşından 2008’e kadar en azından. Ya sonra? Sonrası biraz acayip. Halkın çıkarları ile bazı yatırım bankalarının çıkarları arasındaki çizgi bulanıklaştı. Nasıl ki Türkiye’de bir askerî vesayet belâsı varsa Avrupa’da da finansal bir vesayet belâsı baş gösterdi. Ispatı?
Le Monde, New York Times, the Independent ve The Guardian gazetelerinin derlediği bazı bilgilere ve “rastlantılara” bir göz atalım:
Hayek usulü, anti-demokratik liberallik ve kriz üretmek
- 1974 Şili, anti-demokratik baskılarla dayatılan liberal politikalar ve 1981’de ekonomik kriz,
- 1976 Arjantin, anti-demokratik baskılarla dayatılan liberal politikalar ve 1980’de ekonomik kriz
- 1985 Bolivya, anti-demokratik baskılarla dayatılan liberal politikalar ve 1987’de ekonomik kriz
- 1989 Venezuella, anti-demokratik baskılarla dayatılan liberal politikalar ve 1993’de ekonomik kriz
Kriz kadar faydalı bir şey var mı?
- Goldman Sachs 2009’da 11,5 milyar dolardan fazla bonus dağıtıyor,
- Dünyada 82 ülkenin ulusal geliri bu rakamın altında,
- Goldman Sachs dakikada 16 bin dolar kâr ediyor, yıllık kâr 9 milyar dolar,
- Goldman Sachs’ta ortalama yıllık maaş 350.000 avro,
- İngiltere’de ortalama yıllık maaş 29.000 avro,
- Amerikan vatandaşlarının vergisinden Goldman Sachs’a aktarılan miktar 7 milyar avro,
- Goldman Sachs hisselerinin borsadaki değeri krizden önce 70 milyar avro,
- Goldman Sachs hisselerinin borsadaki değeri 21 ocak 2010’da 57 milyar avro,
- Bankacıların “etik dışı” yatırımları sebebiyle işini kaybeden insan sayısı 40 milyon.
Finansal vesayet:
Bankalar Hukuk’un üstündedir, insanlar ise bankaların ayakları altındadır!
- Yatırımcıları kandırdığı için Goldman Sachs’ın (daha büyük bir cezadan yırtmak için) ödediği tazminat: 580 milyon dolar, yani bir iki haftalık kârı.
- JP Morgan benzeri suçlamalardan yırtmak için ödediği miktar: 154 milyon dolar. Bankanın 2010 kârı 18 milyar dolara yakın. Dağıttığı bonus 10 milyar dolar civarında.
- İngiltere’de krizden sonra çıkan ayaklanmalarda çalıntı bir kıyafeti aldığı için bir kadına verilen ceza: 5 ay hapis,
- Bir başka ingilize çalıntı bir televizyonun taşınmasına yardım ettiği için verilen ceza: 18 ay hapis,
- 20 ve 22 yaşlarındaki iki genç facebook üzerinden (başarısız) bir isyan organize etmeye çalışmaktan verilen ceza: 4 yıl hapis.
Sonuç
Avrupa artık eskisi gibi olmayacak. Halkın iradesini çiğnemenin yeni yolları çıkıyor ortaya. Hukuk metalaşıyor, adalet piyasada alınıp satılan bir şey oluyor. Halkların deviremediği siyasetçileri banka müdürleri bir gecede indiriyor aşağı. Evet… Avrupa batmayacak, çoktan battı çünkü… Pisliğe battı!
Önceki bölümler:
- Avrupa Muz Cumhuriyeti’nde darbe mevsimi…
- Yunanistan kumar masasında ütülürken…
- Sürdürülebilir Şerefsizlik: Çin ve Avrupa
… Liberalizm üzerine okumak için…
Liberalizm Demokrasiyi Susturunca
Halkın iradesi liberalizm ile çatışırsa ne olur? 2008′de başlayan ekonomik kriz sürmekte. Eğitim, sağlık ve güvenlik hizmetlerine ayrılan bütçeler kırpılırken batan bankaları kurtarmak için yüz milyarlarca dolar harcanıyor. Alın terinin finans kurumlarına peşkeş çekilmesini istemeyenler protesto ediyor. Ama batılı devletler polis copuyla finans sektörünü savunmaktalar. Ne oldu? Bütün nüfusun binde birini bile temsil etmeyen bankacıların çıkarları geri kalan %99.99′un önüne nasıl geçti? Alıp satma, üretip tüketme özgürlüğü nasıl oldu da halkı finans sektörünün kölesi yaptı? Mal, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımı uğruna halkın iradesi çiğnenebilir mi? Okuyacağınız kitap demokrasi ile liberalizmin savaşı üzerinedir. Buradan indirebilirsiniz.
1930 model bir ulus-devletin, bir “devlet babanın” çocuklarıyız. Son derecede “Millî” bir eğitim gördük, öğrenim değil. Hayatta işimize yarayacak meslekî bilgileri ya da eleştirel bir bakışı öğrenmedik “millî” okullarda. “Varlığımızı Türk varlığına armağan etmek” için eğitildik, eğilip büküldük.
Liberallerin dilinden düşmeyen “Bireysel haklar ve özgürlükler” bizim gibi Kemalist çamaşırhanelerde yıkanmış beyinler için çok yeni. Türkiye’de yaşayan insanların ulus-devlet boyunduruğundan kurtulmasında önemli bir rol oynuyor liberaller. Biz de bu kitapta liberalizmin temel tezleriyle uyumlu, bu fikir akımına doğrudan ya da dolaylı destek veren makaleleri birleştirdik. Buradan indirin.
Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.
7 Yorum
Yazan:amarat Tarih: Ara 22, 2011 | Reply
Krizin nedeni gelecek 10 senede bireylerin elde edeceği gelirler dururken neden şimdi harcamıyorsunuz diye kışkırtılmalarıdır. Bunun küçük bir uygulamasını ülkemizde kredi kartlarında görmekteyiz. 10 bin tller belki sadece bireyleri krize götürüyor ama 300.000-500.000 dolarlık evler söz konusu olunca bir ülke krize ve bununla birlikte bütün dünyaya yayılabiliyor.
Mehmet Bey, yazınızda anti demokratik yollarla liberal politikalar demişsiniz ama dünya üzerinde liberal politikaları uygulayan bir tane ülke söyleyebilir misiniz?
Ortalama bir insan bu sorunun cevabı olarak hemen Amerika dese dahi Amerika!nın ne kadar liberal olduğu tartışılır.
Le Monde, New York Times, the Independent ve The Guardian yanında mises.org’a da bakmanızı öneririm.
Bkz: http://entelektuel.com/sosyalizm/
Yazan:MY Tarih: Ara 22, 2011 | Reply
Evet, söyleyebilirim: Şili. İşkenceci Pinochet’nin idaresinde iken liberalizm halka ZORLA dayatilmisti.
Fakirlere, kimsesizlere, çok çocuklu ailelere devlet eliyle yapilan yardimlar silinmisti mesela. Liberal ingiliz basbakan MArgaret Thatcher da Pinochet ile “iyi anlasiyordu”.
Pinochet’nin bir baska destekçisi liberal düsünür Hayek Şili’li bir gazetecinin gözünün içine bakarak söyle demisti: “Personally I prefer a liberal dictator to democratic government lacking liberalism.” (= Şahsen liberal bir diktatörü liberal olmayan demokratik bir hükümete tercih ederim.)
Liberalizm demek “özgürlük / demokrasi” demek degildir. En basta liberaller buna karsi duruyorlar:
Friedrich A. Hayek:
Avusturya Ekolü’nün ünlü ismi Ludwig Von Mises:
Yazan:Mehmet Salih Demir Tarih: Ara 22, 2011 | Reply
Liberallerin, dünyanın hiçbir yerinde liberal doktrinin tam anlamıyla uygulanmadığını söyleyip durmaları anlaşılmaz bir tutum. Eğer bir gün en saf haliyle bir liberal devlet olunursa krizler çıkmaz, her şey piyasada en güzel şekilde zaten çözülür diyenler, bizden adeta dinsel bir iman beklediklerinin farkında değiller mi? Bu hiçbir yerde görmediğimiz o “güneş ülkesinde” mutlu mesut bir yaşam olduğuna neden iman edelim?
Yazan:Zerrin B. Tarih: Ara 22, 2011 | Reply
Sayın Amarat’ın « okuyun » dediği sitede ne buldum ?
“Demokrasi o kadar da iyi bir şey değil“ diyen bir makale var. “Demokrasi bir idealdir ama erişilemez. Çünkü halkın istekleri çok net değil“ falan filan. Zaten Aristo da demokrasiyi sevmezmiş çünkü kadınlar her şeye karışacakmış… Burada: http://mises.org/daily/3849
Başka ne var? „Democracy: The God that Failed“ adlı bir kitap övülmüş. Yani demokrasi başarısız bir tanrı imiş. Kitabın yazarına göre demokrasi yüzünden ABD ve Avrupa dağılacakmış ve küçük şehir devletlere bölünecekmiş. Burada: http://mises.org/resources/2179/Democracy-The-God-that-Failed
Sayın Amarat, bu siteyi salık verdiğiniz için teşekkür ederim. Dürüst bir liberalsiniz. Sloganların arkasına saklanmıyorsunuz. MISES.ORG liberallerin demokrasiye ne kadar düşman olduğunu ayan beyan ortaya döken bir site. Ben de herkese tavsiye ederim
Yazan:Gerçek Liberal Tarih: Ara 22, 2011 | Reply
@Amarat,
Mises.Org ne garip bir site. Buradaki 30 sayfalık belge sanki demokrasi ile liberalizm çatışması varmış gibi yazılmış. Doğrusu kafam karıştı. Weber’den bir takım sözler adeta cımbızlanmış. Modernite eleştirisi yapan Weber anti-demokratik bir liberalizm(!) yorumuna yalancı şahit yapılmış. Siz kendiniz okudunuz mu bu sitedeki yazıları? Siz liberal misiniz kuzum?
Not : Adı geçen belge :
http://mises.org/journals/jls/12_2/12_2_2.pdf
Yazan:MY Tarih: Ara 22, 2011 | Reply
dogru bir tespit, komünistler de böyle yapiyor. “rusya komünist degildi, küba komünist degildi, çin komünist degildi, arnavutluk komünist degildi…”
Eger birgün böyle bir sistem kurulursa herkes sahip çikacak, komünistler, liberaller hatta müslüman bir ülke olursa islamcilar bile sahip çikabilir 🙂
Yazan:Mustafa Akbaş Tarih: Ara 22, 2011 | Reply
Avrupa pisligi çakildi ama batan yok.Sorun cogu Avrupa devletlerinin karşılıksız harcama yapması ve mevcut olan pastadan daha cok ülkenin gelişerek pay almasi.Yeni bir Çag başlamakta ama esas sorun bunu cogu Avrupali siyasetcinin görememesi.