Her devrin bir Ya’kûb’u var: Hz. Ya’kûb ve Ya’kûb Köse
By Fatma Sancak on Ara 25, 2011 in Devlet Terörü, Türk Adaleti, Ulus-Devlet, vicdan
Peygamber kıssalarını ilk kez 8 yaşımda okumuştum, küçük boy, renkli kapakları olan minik kitapçıklardan oluşan bir set olan Peygamber Kıssaları seti Cin Ali’nin Maceraları setiyle yan yana dururdu kitaplıkta. Hâbil’in ve Kâbil’in, ilk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem’in, evladı kaybolduğu için acıdan ve kederden gözleri görmez olan Hz. Ya’kûb’un kıssalarını kâh anlayarak, kâh anlamadan ilk kez o kitapçıkları okuyarak öğrenmiştim. Bu kitapçıklar iyiliği-kötülüğü ve iyilik ve kötülüğün karşılığını okuduğum ilk kaynaklardı. Çok net hatırlamıyorum ama orada okuduklarımın masalsı olaylar olduğunu, belki gerçek hayatta karşılığı olmadığını düşünmüştüm. Gelin görün ki öyle olmadı…
Kıymetli kardeşim Ya’kûb Köse, Yusuf gibi kardeşleri (kendi ülkesi) tarafından kuyuya atılmış kullardan sadece bir tanesi… Ya’kûb Köse, özgürlüğü elinden kandırılarak alınmış, en sevdiklerin koparılmış, halen yanlış yargılamaların yakasını bırakmadığı insanlardan bir tanesi… Zaten dünya kuyuya atılanlar ve kuyuya atanların zemini olan bir yer, bundan fazlası değil. Birileri kuyuda, birilerinin elinde nereden geldiği belli olmayan kanlı gömlekler, delil diye atıyorlar önümüze, Yusuf kuyuda kalıyor, Ya’kûb acıdan kıvranıyor. Benim çocuklukta masal zannettiğim her şey en gerçek hâliyle can buluyor…
Ya’kûb Köse’nin yaşadıklarını daha önce de yazmıştım, yine yazıyorum, yazmaya devam edeceğim zira Ya’kûb’un kurtuluş için bize, bizim ise kurtulmak için Ya’kûb’a ihtiyacımız var.
Bir güç düşünün, sınırsız bir güç, kontrol edilemeyen bir güç, o güç bugün sırf bize dokunmuyor diye ona ıslah etmek ve onu sınırlandırmak yerine o gücü beslersek, o güç yarın el, imkân değiştirdiğinde gelecek ve bu kez bizi vuracak…
“Hakkâri’de 17 yaşındaki bir çocuğu yere yatırıp, kafasına dipçikle vurarak öldüresiye döverken kameralara yakalanan özel harekatçı polis memurunun yargılandığı davada hukuk tarihine geçecek bir karar çıktı.
Vatan Gazetesi’nin haberine göre, mahkeme, Adli Tıp raporuna göre ölüm tehlikesi geçiren çocuğun kafasına dipçikle vuran polisin eylemini taksirli suç, yani ‘kaza’ olarak değerlendirdi. 5-9 yıl arası hapis cezası istenen polise 6 ay 7 gün hapis cezası veren mahkeme, cezayı 5 yıl erteledi.”
Bugün bir çocuk öldüresiye dövülüp, onu döven polis memuru beraat ettirildiyse, bugün Ya’kûb Köse işlemediği suçlardan, hukuksuzca ve haksızlık yapılarak neredeyse 14 yaşından bu yana (şimdi 30 yaşında) yargılanıyorsa ve biz buna seyirci kalıyorsak aslında yarın bunların bizim başımıza gelmesini garantiliyoruz demektir.
Bir de kendi kaleminden Ya’kûb Köse’nin yaşadıklarına, ona yaşatılanlara, kuyuya atılan gençliğine, hayallerine bakalım… Kardeşim Ya’kûb Köse’nin bana yazdığı mektup:
Kıymetli Cemile Hanım,
Malumunuz hayata dönüş operasyonun Noel baba diye adlandırılan bir cezaevi operasyonuna maruz kalmıştım ve kalmıştık bu Noel baba adlı cezaevi baskınında 1 arkadaşımız katledildi ben dâhil 9 arkadaşımız da ağır yaralanmıştı… Bu sürecin akabinde o zamanki yönetim ben ve 32 arkadaşım hakkında hukuk garabeti diyebileceğim birçok dava açtılar bize… Bunlardan biri mesnetsiz bir şekilde iddia ettikleri cezaevinde silah imal etmek ve kullanmaktı; cezaevinde silah nasıl imal ediliyorsa… Nihayetinde şayet böyle bir suçlamayı yapan anlayış normal olarak cezaevleri Adalet Bakanlığına bağlı olduğu için Adalet Bakanlığı bu mevzuya izin verdikleri için onların da yargılanması gerekiyor… Hukuk diyoruz ya hukuk bunu gerektiriyordu, bu suçlamadan ben ve 32 arkadaşım 29 Haziran 2011 de İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından zaman aşımından düşürüldü… Bu davanın bir ikizi Bandırma Asliye 2. Mahkemesi tarafından görülüyordu. Hukuken öyle olması gerektiği için Bandırma’dan ya beraat ederiz ya da o da zaman aşımına girer diye rahattım fakat öyle olmadı ne hikmetse tam 19 Aralık Hayata Dönüş Operasyonun yıldönümünde ben ve 32 arkadaşıma 7 yılla 11 yıl arasında ağır cezalar verildi. Bu bir hukuk skandalı… (Ki şuan yeni TCK bizim lehimize eski TCK’dan vermiştir ve yine hukuken 5 yılın üstündeki cezalar karar duruşmasında sanığın orda olup yüzüne okunması gerekirken ben ve 32 arkadaşıma ikamet ettiğimiz yerleşişim yerleri belli olduğu halde tebligat edilmeden gıyabımızda verilmiş bir karar.) Dosya emin olun bir 28 Şubat klasiğidir; kin nefret ve intikam hissiyle verilen bir cezadır. Düşünebiliyor musunuz, Türkiye’nin bir köşesinde tek bir hâkim oturuyor siz orda yokken sizin hayatınızla alakalı balya balya cezalar veriyor! Az değil 11 yıl bu, korkunç bir şey, ben zaten 28 Şubat’ın garabet kararlarını ortaya çıkarmaya çalışırken şahsıma yapılan haksızlıklardan dolayı yeniden yargılanma talebinde bulunmaya hazırlanırken 28 Şubat kararları cinsinden bir kararla muhatap olamam son derece düşündürücü ve yine bu cezanın Hayata Dönüş Operasyonun yıldönümünde verilmesi çok ilginçtir… TV Net’te Hilâl Kaplan bu olayı şahsım üzerinden hukukçu Yücel Sayman’a sordu Yücel Sayman tek ifadeyle şunu söyledi: “Bu bir hukuk skandalıdır.” Evet, mevzuu bu kadar basittir bir hukuk skandalıyla karşı karşıyayım ve ömrümde hayatımla alakalı alınan bu hukuk skandalları hiç bitmeyecek diye endişeliyim… Onlar geldi vurdu kırdı, molotof attı, kimyasal silah kullandı, öldürdü, yaraladı; biz yargılandık, ceza aldık! Onlar ne yargılandı ne de hesap soruldu… Ben yeni Türkiye’de bu tarz hukuk skandallarının üzerine gidileceğine inanıyorum bundan cesaret alarak bir hukuk mücadelesi başlatıyorum öldürenler, yaralayanlar yargılanmadan ve 28 Şubat yargı kararları iptal edilip, yeniden âdil bir mahkemede yargılanmadan hukuk mücadeleme devam edeceğim desteklerinizi bekliyorum… Saygılarımla
Ya’kûb Köse, 28 Şubat mağduru, yarı ömrü hapishanede geçmiş, 14 yaşında idamla yargılanmış, 28 Şubat’ta İmam Hatip Lisesi öğrencisiyken, Çeçenlere destek için bir mitinge katıldığı için evi basılmış. İBDA-C Örgütü üyesi olarak lanse edilmiş, önüne konulan bütün kâğıtları, işkence tehditleriyle imzalamış ve mahkûm olmuş. İçeri alındıktan sonra Hayata Dönüş Operasyonu (Öldürmeye programlı, insanların diri diri yakıldığı bir operasyon olarak adı oldukça manidardır.) sırasında ağır yaralanmış. Bununla bitmiyor, Yakup Köse tam 12 yıldır Hayata Dönüş Operasyonu sırasında, koğuşlarında bulunan bıçak ve patlayıcı maddeler nedeniyle yargılandı. Bununla da bitmiyor. Hâlâ yargılanıyor.
Lütfen Ya’kûb Köse‘nin uğradığı haksızlıklar noktasında yanında olun. Ya’kûb’un Yusuf’unu, özgürlüğünü, hayatını, hayallerini kuyudan çıkarın, susarsak bu haksızlıklar içerisinde göremeyen Ya’kûb değil biz oluruz.
… Bu konu sizin için önemliyse…
Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?
İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin.
“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız. “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin” demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*) İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin.
Kendi ülkesini işgal eden ordu
Hiç bir yeri işgal edemeyen ordular kendi ülkelerini işgal ederler. Çünkü bir ordunun ayakta durması için insan emeği ve maddî destek gereklidir. Beceriksiz ordular disiplinsiz olduklarından YABANCI DÜŞMAN ile savaşamazlar. Kolayca yenebilecekleri İÇ DÜŞMANLAR uydururlar ve bu bahane ile kendi ülkelerini işgal ederler. Başbakan asarlar. Milletvekillerini hapse atarlar. Korumakla yükümlü oldukları halkı işkenceler altında inletirler. İşgalciler kimseye hesap vermezler. Halkın isyan etmesine engel olmak için “etrafımız düşmanla çevrili” diyerek KORKU PROPAGANDASI yaparlar. Eleştirilerden uzak kalmak için farklı inançlardan ve kültürlerden olan insanların birbirine düşman olması da bu eşkiyaların işine gelir. Bu sebeple terörü destekleyebilir hatta teröristlere silah ve para yardımında bulunabilirler. Okuyacağınız kitap kendi ülkesini işgal etmiş bir ordunun kısa tarihidir. Buradan indirebilirsiniz.
Asimilasyon ile Şiddet Kıskacında Ulusalcı Kürtler
Etnik kökenimiz benliğimizin bir parçası, rengarenk insanlığımızın gerçek bir rengi. Ancak bu renk üzerinden yapılan bir baskı, bu renk “yüzünden” çekilen büyük bir acı sonucu diğer bütün renkler silinebiliyor. Bir başka deyişle IZDIRAPLAR ÜZERİNE YAPAY BİR KİMLİK İNŞA EDİLİYOR. Bir halka yapılabilecek en büyük kötülük bu belki de. Sadece Türk ya da sadece Kürt olmaya mahkûm edilen insanlar giderek insanlıklarını perdeliyorlar. Böylesi halklar ırkçılığa, her türlü şiddet çağrısına kucak açıyorlar. Zira duydukları kin ve nefret onları bıçak gibi bilerken bir yandan da tektipleşiyor, şeyleşiyor. Kürt aydınları kadar Türk aydınlarına da büyük iş düşüyor. İnsan olmadan “Türk” ya da “Kürt” olmanın imkânsızlığını halklarına anlatmak. Okuyacağınız bu kitap aydınların dikkatini tam da bu noktaya çekmek için hazırlandı: Asimilasyon ile şiddet kıskacı içindeki Kürt halkına… Buradan indirebilirsiniz.