“Mahrem” bir konu…
By Senai Demirci on Oca 11, 2012 in Cinsellik, İç hastalıklar, İslam, Kadın, Toplum
[Senai Demirci’nin kişisel sitesinde yayınlandı.]
Yaklaşık 3 yıldır dosyalayarak beklettiğim bir okuyucu mektubunu yayınlıyorum aşağıda. Hem okuyucumun samimiyetle dile getirdiği sorunu yeterince anlamamanın mahcubiyetiyle hem de okuyucumun sorunu ortaya koyarken zaten sorunu çözen bir yaklaşım da sunduğunu farkına varmanın heyecanıyla.. Biraz “mahrem” bir konu; ama vahyin inşa etmeyi dilediği “akleden kalb”in ihtiyacı olan bir bakış açısı olduğu için paylaşılması ve çoğalması gerekiyor. “Ayıp” ettiğimi düşünenler olursa, şimdiden haklarını helal etsinler…
İşte o mektup:
Her zaman, Turkuaz’daki her yeni yazılarınızı sabırsızlıkla bekliyor ve bir solukta okuyacak kadar da zevk alarak okuyoruz. En son Yusuf-Züleyha seri yazılarınız paralelinde de Nazan Bekiroğlu’nun kitabı okunmuş kitaplarım arasında yerini aldı.
Yazılarınızı okurken, hem bir doktor, hem de bir inanan gözüyle adilâne yazdığınız yazılarınızda özellikle “Kadın-Erkek” ilişkilerine bakış açınız daha bir dikkat çekiyor. Allah (c.c.) sizden de, sizi yetiştirenlerden de, size huzur vererek, bu güzel yazıları yazmanıza vesile olan eşinizden de razı olsun.
Sizin yazdığınız/yazacağınız yazıların erkekler üzerinde de etkili olacağını düşünerek, bir sorunu daha size dile getirmek istedim. Mümkün olur da günün birinde sizin kaleminizle konuyu dillendirirebilirseniz, pek çok kişinin yanlış yerleşmiş fikirlerini de düzeltebileceğinize inanıyorum.
Rabbim, kadın ve erkeği birbirini tamamlayan, bütünleyen olarak göndermemiş midir? Yazacaklarımı belki yadırgayacak ve fazla müstehcen bulacaksınız, ancak, net olarak yazmadığım sürece, sorunu yeterince açık ifade edememekten endişe duydum. Şimdiden affınızı rica edeceğim.
Erkek cinsel organına sahip olmanın dahi, başlı başına bir üstünlük ve meziyet, kadın özelliklerinde olmanın ise başlı başına bir aşağılanma vesilesi, kusurluluk, eksiklik olarak görülmesi; aileden ve çevreden gelen bu yanlış eğitimin dindar kişilerde dahi yerleşmiş bir hali. Yakın çevremdeki bayanlardan duyduğum ve bizzat kendimin de karşılaştığım üzücü bir durum.
Oysa, Kadın/Erkek cinsel organları dahi, fiziki olarak birbirinin ters yüz edilmiş eşdeğer halleri değil midir..? (Aynen çıkarırken bazen elimize yapışıp ters yüz olan eldiven parmakları gibi, ters yüz de olsa, malzeme aynı malzeme). Erkeği Allah(c.c.) yarattı da, kadını kim yarattı? Bunu neden düşünemiyorlar..!
Üstelik bu kişiler, inanan, dindar, namaz kılan, ağzından Kuran-ı düşmeyen ve üniversite mezunu kişiler olunca, üzüntümüz bir kat daha artıyor. İslam cehaleti değil, ilim ve bilimi destekleyen bir din iken, dindarlık görünümü altındaki cehalet, kabalık, çevrelerindeki pek çok kişiyi de dinden soğutup uzaklaştırabiliyor, ne yazık ki.
Kadınların özel hallerini; onların aşağılık bir varlık olmalarının belirtisi gibi algılayan, hatta o dönemleri ile alay edip dalga geçen, sanki bu özellik kadınların kendi tercihiymiş gibi dalga geçerken, aslında Allahın(c.c.) verdiği bir özellikle dalga geçtiğinin farkında bile olmayan, eşine o dönemde, hakaretler yağdırıp, senin de ne bitmez regl dönemin varmış diye kafa tutan. Evde herhangi bir konuda fikir mütealası yapılacak olsa, senin yine zamanın geldi, ondan bu gerginlikler diyerek, her konuyu, her tartışmayı, ilgili/ilgisiz aynı konuya kaydırıp aşağılama vesilesi olarak kullanan. Dolayısıyla eşinde suçluluk, kusurluluk, eksiklik duygusu oluşturmaya çalışan beyler maalesef var.
Kadınlarda, 28 günde bir olan özel hal bir kusur ise, beylerde 2,8 günde bir olan hal de 10 kat daha sık gelişen bir kusur mudur acaba? Yoksa kadınların durumunun kusur olmasına sebep, gün değil de renk farkı mıdır?
Her ikisi de, yeni nesilin oluşturulmasına yönelik Allahın bir lütfu değil midir? Tohum da tarlaya toprağa atılmaz mı, bir filizin boy vermesi için, toprak veya tohum dan hangisi bir diğerine muhtaç değildir ki? Konunun Kuran’ı-Kerim de daki çok açık ayetlerini de mi görmez anlamazlar? Bitkiyi, tohumu, toprağı bilenler, konu insan olunca neden doğruyu göremezler?
Kadındaki özel hal; köşke gelip yerleşme ihtimali olan, minik prens ya da prenseslere özel hazırlanılmış, kırmızı halılar serilmiş, süslenip bezenilmiş, kuş tüyü yastıklarla döşenilmiş, fakat beklenen misafir gelmeyince, buruk bir üzüntü ile, tahtı revanın bozulup dağıtıldığı, ardından bıkıp usanmadan 28 gün sonrası için umutla beklenen yeni prens/prensesler için aynı hazırlıkların tekrar tekrar sürdüğü bir bir misafir beklentisi değil midir? Bu özellik Allahın (c.c.) verdiği bir lütuf iken, nasıl olur da bir kusur gibi algılanabiliyor? Anlamıyorum, anlayamıyorum. Esas anlaması gerekenlere ise anlatabileceğimi hiç zannetmiyorum.
Siz bu konunun anlaşılır olması yönünde, beylerin kulağına birşeyler fısıldayabilir misiniz? Biz anlatamıyoruz, belki siz anlatabilirsiniz.
Allah’a emanet olunuz.
… Kadın konusunda okumak için…
Kadınlar… Günümüzün Don Kişotları
Suzan Başarslan’ın dediği gibi “kadına dair söylenmesi gereken ne kadar söz varsa erkeğin söylediği” bir dünya bu. Sadece söz mü? Yaşama hakkı bile. Bugün Çin’de ve Hindistan’da yüzbinlerce kız bebek daha doğmadan ultrason ile ana karnında görülüp yok ediliyor. Erkeklerin güç mücadelesinde kadınlar eziliyor. Cumartesi anası oluyor, cezaevlerinin önünde sıra bekleyen, şehit tabutlarının üzerinde ağlayan oluyor. Şampuan veya otomobil satarken bedenini kullandıran, arka planda, silik, soyunan, tüketen, “figüran”… Kadınlara özne olma hakkını vermeyen erkekler mi yoksa bu hakkı alamayan kadınlar mı? Kadınlıklarını kaybetmeden, erkekleşmeden var olabilecek mi birgün kadınlar? 96 sayfalık bu kitapta Kadın’a ait kavgaları ve Kadın’ın kimlik arayışını sorguluyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
“Kemalizm Türk kadınına özgürlük verdi” gibi sloganlarla düşünmeye daha doğrusu ezberlemeye itildiği için sık sık şaşırmaya mahkûm bir kuşak bizimki. Tarihi, belgeleri, siyasî söylemleri ve sloganları aklın imtihanına tabi tutan herkes hayretler içinde kalıyor. “İyi de biz bunu bunca sene nasıl yuttuk?” diye sormaktan alamıyoruz kendimizi. Kemalist düşüncenin, çağdaşlığın ve Atatürk devrimlerinin yılmaz bekçisi “çağdaş Türk kadını’nın sesi” Cumhuriyet Gazetesi’nin başyazarı olan Yunus Nadi kadınların siyasete atılmasına nasıl tepki vermiş meselâ? “Havva’nın kızları, Meclis’e girip yılın manto modasını tartışacak” Kadınlar Halk Fırkası kapatılınca yerine Türk Kadınlar Birliği kurulmuş. O da kapatılınca Cumhuriyet Gazetesi’nde şu başlık atılmış: “Türk Kadınlar Birliği kapatıldı, fesat çıkaran hatun kişilere haddi bildirildi.” Derin Düşünce Fikir Platformu yakasını resmî tarihten kurtarmak isteyen okurlarına ezber bozan bir kitap öneriyor : Kadın hakları ve Kemalizm ilişkisine alternatif bir bakış
1 Yorum
Yazan:Bulut Tarih: Haz 10, 2019 | Reply
Teknoloji iyiki varsın ☺️
Hazine bulmuş gibiyim.
Emeğinize sağlık.
Allah imanınızı, ilminizi, hidayetinizi artırsın amin amin amin