RSS Feed for This Post

Uludere katliamı ve medya

Erden Özkant

28 Aralık 2011 tarihi akşamında Şırnak’ın Uludere İlçesinde 34 kaçakçı vatandaşın TSK’ya ait F- 16 Jetleri tarafından PKK’lı sanılıp bombalanarak öldürülmesini, ertesi gün bazı haber sitelerinden öğrendik. Öğle saatlerine kadar haber kanalları da, gazete ve televizyonların internet siteleri de katliamı duyurmadılar. Haber kanalları, öğle vakitlerinde “35 köylü vuruldu iddiası” dediler sadece dakika bile diyemeyeceğimiz süre içerisinde ve sonra Şırnak Valisi’nin açıklamasını verdiler yine dakika diyemeyeceğimiz süre içerisinde. Hâlbuki böyle bir olayda, haber kanalları hemen ekiplerini yola çıkarırlar ve “İlk canlı yayını kim verecek” yarışına girerlerdi. Aynı şekilde, ajanslar da “Haberi ilk kim geçecek okuyucularına yarışı” yaparlardı. Ama ajanslardan da böyle bir ‘son dakika’ refleksi gelmedi şaşırtıcı bir şekilde bu kez. Tabii ta ki TSK’nın açıklamasına kadar. TSK’nın yaptığı açıklamayı veren haber kanalları, katliamı yine pas geçti. Ancak TSK’nın açıklamasının ardından haber kanalları olayı duyurmaya başladılar “Sınırda 35 vatandaşın ölümü” başlığı ile sanki insanlar kendiliklerinden ölmüşler gibi. Özellikle sosyal paylaşım sitesi Twitter’da bombalama olayına yeterince yer vermedikleri için haber kanallarına tepki mesajları yağarken, operasyon haberini ilk veren kanalın TRT Haber olduğu öğrenildi. TRT Haber’in sabah haber kuşağında yer alan ‘Günlük’ programında son dakika olarak duyurulan operasyon haberi, “Şırnak’ın Uludere ilçesinde gerçekleştirilen operasyona F-16’ların da destek verdiği belirtiliyor. Operasyonda çok sayıda kişinin öldüğü iddia ediliyor” ifadeleri ile aktarıldı. Bombalama olayı sonrası bir haber kanalı, öğle bülteninde, Şırnak Valiliği’nin açıklamasından tam 4 saat sonrasında haberi geçti. Diğer haber kanalı, olayla ilgili herhangi bir haber geçmezken yayın akışındaki programlarda üstü kapalı olarak yaşananlara değindi. Ve bir diğer haber kanalı ise, tüm yaşanan gelişmelere kayıtsız kalıp sadece Genelkurmay’ın yaptığı 8 maddelik açıklamayı ‘son dakika’ olarak verdi. Ertesi gün gazeteler ve özellikle de yazarların çoğu, Uludere’yi yazdılar ve tek ses olup katliama tepkilerini gösterdiler.

Gazetelerin 30 Aralık Cuma günü attıkları manşet ve sürmanşetler şöyleydi:

Akşam: “35 Köylü, PKK’lı diye vuruldu” üst başlığı ile “İnsafsız hava aracı”

Aydınlık: “TSK’nın hava operasyonunda 35 kişi öldü” üst başlığı ile “Operasyon ABD istihbaratıyla”

Birgün: “Zulüm ile abad olunmaz” üst başlığı ile “Uludere katliamı”

Bugün: Sürmanşet ve manşetten olayı görmeyen tek gazete olan gazete olayı 1. sayfadan “İstihbarat faciası” başlığı ile verdi.

Cumhuriyet: “Irak sınırında ‘teröristlerin geçiş güzergahından’ kaçak mazot getiren köylüler hedef alındı: 35 ölü” üst başlığı ile “Jetler sivilleri vurdu”

Habertürk: “Sınırda vahim hata”

Hürriyet: “Çok üzgünüz”

Milliyet: “35 sivile bomba”

Radikal: “35 yurttaşa İHA bombası”

Taraf: “Devlet halkını bombaladı”

Sabah: “Gediktepe sendromu kaçakçıyı vurdu”

Star: “F- 16’lar K. Irak sınırında yanlış hedef vurdu: 35 Ölü” üst başlığı ile “Kahreden hata”

Sözcü: “TSK sivilleri vurdu diyenlere Genelkurmay’dan açıklama” üst başlığı ile “Silah taşıyorlardı”

Posta: “Askerler terörist sandıkları 35 köylüyü öldürdü” üst başlığı “Operasyon kazasıymış!”

Vatan: “35 köylü PKK’lı diye vuruldu” üst başlığı ile “Kahreden hata”

Yenişafak: “Ölümcül hata”

Zaman: “Kuzey Irak sınırında 35 vatandaşımız hayatını kaybetti” üst başlığı ile “Ölümcül İstihbarat”

30 Aralık günü konuya değinen köşe yazarları şunları belirttiler:

Radikal gazetesi yazarları:

Cüneyt Özdemir: F- 16 ile bombalayarak hangi politik meselenin çözüldüğü görülmüş? Yok politik değil, geçim derdi, yani ekonomik mi? Peki, o zaman bu insanların o dağlarda ticaret yapmasına gerek kalmayacak yatırımı, teşviki, yani ekonomiyi neden ayağa kaldırmıyoruz? 35 insanı öldüren o F- 16’nın o geceki yakıt parasını bile bu insanlar hayatları boyunca bir arada görememiştir. Göremez. O savaş uçağını kaldırıp, bombalar yükleyip dağlardaki 35 insanı vurmak için paramız var ama o parayı o 35 insana ulaştıracak aklımız yok.

Oral Çalışlar: Ağır bir insanlık suçuyla, insanlık dramıyla karşı karşıya olduğumuz, köylülerin anlatımından, TSK açıklamalarından ve bombalanan yerlerdeki görüntülerden anlaşılıyor. Tevil edilebilecek, üzeri örtülebilecek, stratejik analizlerle geçiştirilebilecek bir durumla karşı karşıya değiliz. Bu suçun hesabının hukuk çerçevesinde sorulması gerekiyor. Kim bu saldırıyı planlamış, kim emirleri vermişse yargı karşısında hesap vermesi gerekiyor.

Cengiz Çandar: Uludere katliamının faturası çıkmak zorunda. Birileri faturayı ödemeli. Yaygın biçimde, Genelkurmay Başkanı’nın, Hava Kuvvetleri Komutanı’nın ve İçişleri Bakanı’nın istifa etmesi gereği üzerinde duruluyor.

Akşam gazetesi Ankara Temsilcisi Çiğdem Toker: Sivil vatandaşını yanlışlıkla bombalamayan bir terörle mücadele istiyoruz. Mümkünse.

Yenişafak gazetesi yazarları

Ali Bayramoğlu: Bu felaket göstermektedir ki, silah, savaş, çatışma üzerine kurulu seferberlik her zaman ve herkes için ölümcüldür. Diğer yönüyle soru şudur: Nasıl becerilebildi? Sorumlu kim? 24 askerin şehit olmasıyla ayağa kalkan medya, devlet ve siyaset, 35 sivil ölüm karşısında ne yapacak, ne diyecek? Muhtemelen zayiat diyerek geçiştirecektir bazıları, kimileri o sivillerin orada ne işi vardı diyecektir… 

Salih Tuna: Türkiye etnisite ve mezhep çatışması fitnesini söndürmek istiyorsa, fert ve cemiyet planında iyiliği öğretecek kadar içindeki kötülüklere dur demeli, hatta temizlemeli. Uludere’deki 35 canın hesabını sormakla başlayabilir buna. O 35 canın ailelerine tazminat ödesin. Milli yas ilan edercesine, bayrakları yarıya indirircesine o 35 cana yansın. Yansın ki bu fitne ateşini söndürmeye namzet olsun. Yoksa bu ateş hepimizi yakacak!

Özlem Albayrak: Kendi ülkesinin kadınlarının yüzde 70’ine yakınının başına örttüğü örtüyü hala bir tehdit olarak gören/ görebilen TSK’nın, o eski hassasiyetlerini ısrarla korumaya devam etmesi bir yana; kuruma bağlı subayların mesajlarını bile kontrol edebilme kudretini haiz bir istihbaratı varken, PKK’lılar ile ortalama köylüleri nasıl ayırdedebilemez? Var mıdır bunun bir izahı? Sizin istihbaratınızı, sizin vicdanınızı sevsinler.

Habertürk gazetesi yazarı Nihal Bengisu Karaca: Burada soru şu: Nasıl oluyor da köylülerin yolunu kesen ve onların köylü olduğunu anlaması beklenen askerle temas kurulamıyor ve uçakların bomba yağdırmasına engel olunamıyor?

Star gazetesi yazarları

Ahmet Kekeç: Eskiden, jetlerimiz, yanlış ve kasıtlı koordinatlarla, teröristlerin bulunmadığı dağları bombalarmış… Bu kez, doğru koordinatlarla, yanlış kişileri bombalıyor… Kasıt mı hata mı? Yoksa birileri terörle mücadeleyi sabote mi ediyor? Ne oluyor? Bilelim…

Eser Karakaş: Kasıt unsuru bulunan olaylar dışında TSK büyük bir acz içine düşmüş, dev ama beceriksiz bir örgüt görünümünde; ölenlerin PKK’nın silahlı teröristleri olmadığı açık. Genelkurmay’dan vazgeçtik, Milli Savunma Bakanlığı ölenlerin ailelerinden neden hemen özür dilemez, anlaşılır gibi değil… Perşembe öğleden sonra ekranlardan beklenen, bölgeye muhabirlerin yollanması, hatta belki genel yayın yönetmenlerinin oraya bizzat gitmesi, bölgeden canlı yayın yapılması ve senelerce unutulmayacak bu facianın nedenlerinin aydınlatılması, konunun tartışılması idi. İzlemeye çalıştığım kanallarda ise ekonomik krizden, İffet’e kadar her şey vardı, Uludere hakkında Genelkurmay resmi bildirisi dışında bir şey yoktu.

Mehmet Altan: Yaşanan büyük trajediye rağmen, Genelkurmay’ın açıklamalarına kadar maalesef medyada çıt çıkmadı… Bu bombalama emrini kim verdi? Doğrudan Genelkurmay mı, Şırnak’taki tümen mi? Ve bu yanlışın, bu vahim kanlı hatanın sorumlusu kim?

Zaman gazetesi yazarları

Bejan Matur: Sınır güvenliği adı altında vatandaşını öldüren ve bunu yaparken içine düştüğü hukuksuzluğun sorumluluğunu taşımayan, hesap vermeyen bir devlet, dikişlerin daha da çözülmesini hızlandırmaz mı?

İhsan Dağı: Ya görünmez bir güç, dün olduğu gibi bugün de çözüm sürecini sabote ediyor, ya da bu işi götürenler yekten beceriksiz. Bir ihtimal daha yok değil; taraflar birbirlerine güvenmedikleri için riske girmek istemiyorlar.

Hürriyet gazetesi yazarları

Ahmet Hakan: Uludere olayı karşısında hükümet sustu kaldı. Etkili bir çıkış yapmadı. Kısacası ortaya çıkan vahim tabloyu hafiften üzerine aldı… Bir kez daha anladık: Güvenlik politikalarına abanman tehlikeli sonuçları olabiliyor. Hele azıcık başarı sağlanınca bir havaya girme durumu söz konusu oluyor ve dikkat elden kaçıyor. Dikkatin elden kaçması ise 35 cana mal oluyor.

İsmet Berkan: Savaş uçaklarından atılan bombaların o hukukun neresinde olduğunu ara ki bulasın. Vur emrinin nasıl geldiğini ara ki bulasın… Terörün ilacı hukuk devletidir, demokrasidir. Ne kadar hukuk devletiyiz, ona bir bakalım.

Sabah gazetesi yazarı Emre Aköz: Özetle: Şu anda hem Hükümet’in hem de Genelkurmay’ın karizması çizilmiş durumda. Özür dilemek ve ölenlerin ailelerine tazminat vermek yetmez. Bu olay derinlemesine bir biçimde soruşturmalı ve hatayı yapanlar yargılanmalı. Bu derece ‘işte size koz, tepe tepe kullanın’ diye bas bas bağıran bir olay az görülür. İşin içinden ‘Ergenekonik’ bağlantılar çıkarsa şaşırmayın.

Vatan gazetesi yazarları

Güngör Mengi: Mazot kaçakçılığı yapmanın cezası ölüm değil. Ne yazık ki vatandaşlarımız terörün uğursuz yazgısına kurban olmuşlardır.

Sanem Altan: Ben o çocukların annesi değilim, sadece anne olduğum için bu kadar ağlıyorsam, o çocukların anneleri nasıl ağlıyordur, nasıl yanıyordur içleri. Bir de bunu düşünün. Düşünecek bir aklınız, çocuk ölümleriyle titreyecek bir vicdanınız varsa tabii…

Okay Gönensin: Tek yol vardır: Silahların bırakılması ve bütün savaşçı ağızların kapatılması. O tek yolun açılması için bu kadar ölüm, bu kadar acı yetmiyor mu?

Ruşen Çakır: Yaşanan facia, bilerek değil kazayla yaşandı. Ama kaza olması sorumluların günahlarını azaltmıyor, tam tersi artırıyor. AKP hükümeti bu olayın üstünü örtmeye çalışmayacaktır… Böylesi bir günde vatandaşları yaşananlardan haberdar etmeme konusunda olağanüstü bir beceri sergileyen haber kanallarının günahlarına ortak olmadığım için son derece memnunum. Gerçekten her işte bir hayır varmış!

Taraf gazetesi yazarları

Taraf gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan: O köyleri ve kaçakçıları tanıyan sınır karakollarından neden bilgi istenmedi? Genelkurmay, kaçakçıları saldırıya geçecek bir PKK’lı grup sandıklarını söylüyor, peki, bir grup PKK’lının saldıracağını haber aldıysanız ilk yapmanız gereken o grubun yolunun üstündeki sınır birliklerini uyarmak olmaz mı? Niye o karakolları uyarmak için kimse aramadı? Aradıysa nasıl oldu da o karakollardan gelenlerin kaçakçı olduğunu öğrenemedi? Genelkurmay’da bu kadar kalabalık bir grup imha etme emrini kim verdi? Emri vermeden önce bölgeden hangi birliklerle konuştu? Bu kadar büyük bir operasyonun sadece tek kaynaktan gelen bir istihbaratla yapılması normal midir? Her zaman operasyonlar, tek kaynaktan gelen bilgilere dayanarak, bu bilgiler başka kaynaklardan kontrol edilmeden mi başlatılır? Yok, eğer Genelkurmay bu istihbaratı birkaç kaynaktan birden kontrol ettiyse, bütün kaynaklar aynı yanlış istihbaratı nasıl verdi? Her zaman o saatlerde, o yoldan geçen kaçakçılar neden kimsenin aklına gelmedi? ‘Orası kaçakçıların yolu’ diyen hiç mi kimse çıkmadı? Bu korkunç katliamın bir yanlışlık olduğu konusunda benim çok ciddi kuşkularım var. Pek yanlışlığa benzemiyor bu iş.

Melih Altınok: Nasıl Dersim’le yüzleşme, 33 kişinin ölüm emrini veren Mustafa Muğlalı’nın ismini tabelalardan sildirme basireti gösterdiyseniz, şimdi de bu olayın faillerini ortaya çıkartmak ve gereken yaptırımı uygulamak zorundasınız. Peşinen söyleyelim, onlarca can karşısında özür, bahane, sahte kardeşlik açıklamaları kifayetsiz kalır. İstifaysa istifa, görevden almaysa görevden alma.

Siyasiler ne dediler?

AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Taraf gazetesine ve Taraf yazarı Mehmet Baransu’ya kızdı: ” ‘Devlet halkını bombaladı’ gibi sözler acımasız başlıklardır. Bizim iktidarımız döneminde böyle bir şey olamaz. Geçmişte olmuş olabilir. Bilmeden yazıp çizen köşe yazarı sıfatıyla cambazlar var. İstihbarat örgütlerimizi, istihbarat örgütlerinden daha iyi biliyorlar. Herhalde böcekleri var. Yanlış bilgiler vermiş istihbarat teşkilatımız. MİT’in son anda verdiği bir bilgi yoktur. MİT bu konuyla ilgili bir açıklama yapacaktır.” Erdoğan, ”Haftanin’deki olayla ilgili atılan bazı gazete başlıkları çok acımasız, çok insafsız. ‘Devlet halkını bombaladı’ gibi bir başlık… Bunlar acımasız başlıklardır. Bir defa hiç bir devlet halkını kalkıp da kastı mahsusa ile bombalamaz. Geçmişte bu tür şeyler belki yapılmış olabilir ama bizim iktidarımız döneminde böyle bir şeyin olması mümkün değildir” dedi. Erdoğan’a tepki, Baransu’dan twitter üzerinden geldi: “Sayın Başbakan iki cambaz bir ipte oynamaz, hatırlatayım size. Öyle böcek diyerek olayı sulandırmayın Gerçeği siz de benim gibi biliyorsunuz
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül: Çok talihsiz bir olay olmuştur. Bilgiler 
göstermektedir ki, hayatını kaybedenlerin hepsi sivil vatandaşlarımızdır. Bundan 
dolayı sivil, asker hepimizin üzüntüsü gerçekten büyüktür. Muhakkak ki bununla 
ilgili araştırmalar, nasıl olduğu araştırmaları titiz bir şekilde yapılacaktır.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli: Tam bu dönemde bir yerden bazı genç çocuk yaşta ve bir ailenin mensubu olarak bilinen yöre insanlarından Irak’tan giriş sırasında terörle mealenin yoğunluk kazandığı bir bölgede terörist sanılarak gerekli mücadele sürdürülmüştür. Bu ani gelişme nereden çıkmıştır? Siyasi iktidar bir operasyon kusurundan bahsedeceğine Türk milletine gerçeği anlatmalıdır. Sigara kaçakçısı olarak kullanılan kişiler oraya nasıl gelmiştir? Kim yönlendirmiştir? Sağlıklı bir istihbarata neden temin edilememiştir. Bunun üstü örtülmemeli ve gerçeği mutlaka hükümet bulmalıdır.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu:  Hükümetin derhal özür dilemesi gerekiyor. Nereden aldınız bu istihbaratı? Nasıl olur da Türkiye bu şekilde Ortadoğu’da güçlü bir ülke haline gelir? Türkiye yabancı istihbaratçıların cirit attığı bir ülke haline geldi.
AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik: Bu insanların yüzde yüz kaçakçılık yaptıkları tespit edilse bile onların söyle bir muameleye maruz kalmaları, onların bombalanmaları gerekmiyor, böyle bir şey söz konusu bile olamaz. Bir hata, bir kusur, bir yanlış varsa bu asla örtbas edilmeyecektir, edilmemelidir.

Aradan haftalar geçti

İçişleri Bakanlığına bağlı müfettişler, bölgeye gidip çalışmalarını tamamladılar.

İnsan Hakları Komisyonu bünyesinde oluşturulan Uludere Alt Komisyonu üyeleri, hava koşullarından dolayı 1 Şubat’ta bölgeye yapacakları ziyareti 8 Şubat’a ertelemiş olsalar bile olayın peşinde olduklarını gösteren açıklamalar yaptılar.

Bombalama anlarını da içeren 4 saatlik Heron görüntüleri 23 Ocak’ta Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildi.

Uludere ile ilgili çok önemli haberlere imza atan Taraf gazetesine konuşan AKP Şırnak Milletvekili ve İçişleri Komisyonu üyesi Mehmet Emin Dindar, Heron görüntülerinin bir kısmını izlediğini belirterek görüntülerde vatandaşların kaçakçı olduklarının net bir şekilde görüldüğünü söyledi.

Tüm bunlar yaşanırken medyanın bir kısmı olayı unuttu, diğer kısmı ise unutturmamak için yayınlarına devam etti ve etmeye devam ediyor.

Kısacası…

“Olay doğru değil” diyenler ve “Ölenler teröristti” diyenler yanıldılar. Kürt sorununun çözümü konusunda adımlar atılmakta iken, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç “Kürtlere tüm hakları verilecek” derken, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay ikinci demokratikleşme paketinden bahsederken yapılan bu katliam, Ergenekon’un yaşadığını gösteriyordu. Ergenekon yaşıyor ve tam bazı sorunlar çözülüp adımlar atılacakken yeniden karşımıza çıkıyordu. Maalesef bu kez 34 canla karşımıza çıktı yanına insanlıktan nasibini alamamışların ve hiçbir zaman da alamayacakların kinlerini, gerçekleri görmezlikten gelenleri ve böylelerinin medyasını da alarak… Bu arada karşımıza Ergenekon’un yanında bir de Star gazetesi yazarı Berat Özipek’in 2 Şubat Perşembe günü yazdığı şu gerçek çıktı: Bugün Hükümet, Kürtleri rahatlatacak pek çok adım atmış olmasına rağmen kendisine gösterilen tepkiye şaşırıyor. Uludere’deki ölümlerin kasıtlı olmadığının nasıl olup da bir türlü anlaşılmadığını soruyor. “Devlet vatandaşını öldürür mü?” diye soruyor.  Bu sorunun cevabının bütün bölgede, gayet önyargısız biçimde, “evet, öldürür, öldürdü” olacağını anlamıyor. O “Devlet” derken kendisini veya artık kendi kontrolü altındaki -belki de kontrolü altında olduğuna inandığı demeliyiz- bürokrasiyi kastediyor; Kürtler ise -en son- 1990’lı yıllar boyunca şahit oldukları, kendi gözleriyle gördükleri devleti. Ve ondan, bildik “devlet dilini” hatırlatan böyle sözler duyduklarında küsüp, milliyetçi soydaşlarına yaklaşıyor. “Yüce ulusal dava” adına, “welat” adına dökülen kanı mubah gören milliyetçi soydaşlarına. Orada 34 sivil hayatını kaybetmiş. Bu yüzden de devlet, velev ki bir hatası olmasın, vatandaşının yaşama hakkını koruyamadığı için bile o ailelere özür borçlu. Şimdi Hükümet dolaylı yollardan, örneğin ciddi bir maddi tazminat ödeyerek özür dilemeye çalışıyor. Açıkça özür dilemeden tazminat ödemenin onur kırıcı olduğunu ve bunun kırgınlığı derinleştirmekten başka bir sonuç doğurmayacağını görmüyor.

 

… Bu konuda okumak için…

Gazetecilik Neden Dibe Vurdu?

Gazeteciler bizi bilgilendiriyor mu yoksa aldatıyor mu?  Gazetecilik galiba dürüstçe yapılmasına imkân olmayan bir meslek. Çünkü birbirine zıt işlerin aynı anda icra edilmeleri gerekiyor: Habercilik, savcılık, komiklik, amigoluk…  Gazeteci kendisine bilgi verebilecek herkesle iyi geçinmek için biraz politik davranmak daha doğrusu yalan söylemek zorunda. Ama aynı zamanda ondan gözü kara bir savcı gibi olayların üzerine gitmesi, iyi bir hâkim gibi dürüst olması da bekleniyor. Bir bilim adamı gibi konuları derinlemesine irdelemesi ama sıkıcı olmadan toplumun her kesimini eğlendirebilmesi… Gazetecilerden halkı aydınlatmaları isteniyor ama aynı zamanda da halka benzemeleri. Yoksa gazeteleri satılmıyor, TV kanalları izlenmiyor. Bu koşullarda “gazeteci gibi” gazetecilik yapılabilir mi? Derin Düşünce yazarları sorguluyor…

Trackback URL

  1. 1 Yorum

  2. Yazan:salih Tarih: Şub 4, 2012 | Reply

    Devlet PKK’yı tam bitiriyordu ki içimizdeki PKK’lılar PKK’nın oyununa geldiler. Zor durumdaki PKK, Uludere sayesinde toplandı.

    Artık şu bir gerçek: PKK da hizbullah da diğer terör örgütleri de derinin kontrolünde. Eşref bitlis olayında doğan güreş paşa buzlanma dedik diyor öyle bir şey yok diyor. Diğer paşanın arkasından kurşunla vurulmuş ama ne acaip ki adli tıp o zamanlar görememiş. Her taraf da derin izler var inş. duamız o ki bitsin de adam gibi bir ülke olalım..

    teşekkürler Erden Bey….

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin