Sevgili Prensesler…
By Fatma Sancak on Şub 23, 2012 in 28 subat, atatürkçülük, darbe, Ergenekon Nedir?, Kemalizm, Özgürlükler, Yobaz Laikler
Bir 28 Şubat’ın daha yıl dönümüne yaklaştığımız şu günlerde, 14 yıl yasaklandıktan sonra başörtüsü yasağı üniversitelerde kısmen kaldırıldığı için tekrar üniversiteye dönmek niyetiyle başladığım YGS çalışmalarım arasında boğulmak üzereyken acaba bu 28 Şubat’ta ne yapabilirimi düşünürken, geçmiş 28 Şubatlarımı düşündüm… İlkinde eylemdeydim, ikincisinde ağlıyordum, üçüncüsünde öfkeliydim, dördüncüsünde unutmaya çalıştım çünkü artık kaldıramıyordum, beşincisinde kendimi kitaplara gömdüm, altıncısında yaşadıklarımızı yazmaya başladım… derken bugünlere geldik.
Aslında bu yıl 28 Şubat’ta, 28 Şubat sürecinde idam ile yargılanan Hüda Kaya ile 28 Şubat süreci ve konuyla ilgili kitabı “Başörtüsüne özgürlük yolunda: Görülmüştür” üzerine röportaj yapmakla yetinecektim. Olmadı, bununla bırakmadınız.
Sevgili Prensesler,
Erkek egemen bir dünyada, biz kadınların her hareketi saniye saniye kontrol edildi, etiketlendi… Dar bir alanda yaşarken, yaşamaya çalışırken “yanlış, kötü, çirkin”(?) olan ve iki kişiye yapılan bazı eylemler bile sanki tek başına yapılıyormuşçasına biz kadınlara mâl edildi. “Fa..şe, o….pu” gibi hakaret tanımları ile ayrımcılık yapıldı ve kadın kimliğine aşağılandı. Bir diğer yandan “başörtülüler olarak siz meleksiniz, mücahidesiniz, toplumun annesisiniz, şöyle olmalısınız, böyle yapmalısınız, bunu yapamazsınız” kıskacına sıkıştırıldık.
Ah Güzelceler, ah benim Sevgili Prenseslerim,
Tüm bu dikenli duvarlar arasında, bir televizyon kanalı dizisinde fa..şe rolünü oynayan kadına “Nur Serter” ismini verilmiş. Bunu yapan güya hakaret ettiğini sanıyor. Fa..şelik kadının mağdur edildiği, mağdur edenlerin adının anılmadığı, ayrımcı, yaralayıcı bir kurum. Elbet bu kurumu da, devlet eliyle izin verilmesini de, Serter’e edilen hakareti de kınıyorum. Tüm bu çirkinlik arasında güzel bir şey görüyorum. 28 Şubat’ın yıldönümünde, onca nefrete, yasağa rağmen başörtülü kadınlar halen nefret dolu değil, haktan yana. Serter’in ikna odasında gözünden yaş getirdiği başörtülü kız şöyle diyor: “Nur Serter’e yapılan bu hakareti kınıyorum.”
Ah benim gözümün nuru kardeşim, yüzümün akı kardeşim; başörtülüleri, başörtülülere “Fa..şe” diyen Fatih Altaylı ve türevi zihniyetten seni ayıran budur. Helâl olsun! Sizi, size zulmedenlerden ayıran budur. Helâl olsun!
Yılların en soğuğu 1997… Ayların en soğuğu Şubat… Günlerin en karanlığı 28… 28 Şubat’a bir adım kala, toprak ve mevsim bahara durmuşken, hiç uğruna eğitim hakkımı elimden zorla alanların 14 yıl yasakladığı Müslüman bir kadın olarak sırf üniversite eğitimime devam edebilmek için yeniden YGS’ye hazırlanıp, yalan olan bir İnkılap Tarihini ezberlerken, bu yalanların yalan şıklarını işaretlemek onuruma dokunurken, yüzüm ağlamak ve öfke arasında buruşmuşken yüzüme bir tebessüm, gündemime bir güneş olduğunuz için teşekkür ederim.
Ah Sevgili Prensesler,
Murat Menteş’in cümlelerini bir kez daha hak ettiğiniz düşünüyorum.
“Başörtülülerin çok yüce gönüllü oldukları fikrindeyim. Yıllar geçti hâlâ onlardan hiçbir zarar görmedik. Ne kafamıza taş attılar, ne yollarda bize hakaret ettiler, ne de yemeklerimize ilaç koydular. Sıfır. Şaşılacak denli sabırlılar. Yalnızca bir-iki protesto gösterisi, hepsi bu. Dinamit yok, sopa yok, zehir yok. İnanamıyorum yani. Bir insanı bu kadar kışkırtın, bu kadar üzün, millete dokunacağı halde engelleyin, hırpalayın, aşağılayın o da sizin suratınıza uçan tekme atmasın? Hâlâ güler yüzle, anlayışla, kibar bir ifadeyle konuşmaya, bizim gibi barbar şebeklere laf anlatmaya çalışsın. Hz. Eyyub sabrı var başörtülülerde. Ben böyle olgunluk, böyle leydi nezaketi görmedim. Her biri bir prenses asaletiyle hareket ediyor. Ben anında cadılığı ele alırdım. Yetkilere sabun büyüsü falan yapardım. Yarasa kanı kaynatırdım. Paspasa kaplan kemiği çakardım. Şaka bir yana, bu ne be kardeşim.”
14 yıl önce bugün de o imtihanı başarıyla verdiğiniz için, bugün de bir imtihanı başarıyla verdiğiniz için tebrik ederim. Modern dünyada “prenseslik” kurumu olacaksa bu yastığın altındaki bezelye tanesinden rahatsız olmakla değil dilin altına yerleştirilmiş rahatsızlık veren sözlerden rahatsız olmakla, o sözlerin kınanmasıyla olur. Masalda olduğu gibi prensesliğiniz sınandı ve siz her zaman olduğu gibi sınavdan başarıyla geçtiniz.
Sevgilerimle
Cemile Bayraktar
… Kemalizm ve CHP konusunda daha fazla okumak için …
“Kemalizm Türk kadınına özgürlük verdi” gibi sloganlarla düşünmeye daha doğrusu ezberlemeye itildiği için sık sık şaşırmaya mahkûm bir kuşak bizimki. Tarihi, belgeleri, siyasî söylemleri ve sloganları aklın imtihanına tabi tutan herkes hayretler içinde kalıyor. “İyi de biz bunu bunca sene nasıl yuttuk?” diye sormaktan alamıyoruz kendimizi. Kemalist düşüncenin, çağdaşlığın ve Atatürk devrimlerinin yılmaz bekçisi “çağdaş Türk kadını’nın sesi” Cumhuriyet Gazetesi’nin başyazarı olan Yunus Nadi kadınların siyasete atılmasına nasıl tepki vermiş meselâ? “Havva’nın kızları, Meclis’e girip yılın manto modasını tartışacak” Kadınlar Halk Fırkası kapatılınca yerine Türk Kadınlar Birliği kurulmuş. O da kapatılınca Cumhuriyet Gazetesi’nde şu başlık atılmış: “Türk Kadınlar Birliği kapatıldı, fesat çıkaran hatun kişilere haddi bildirildi.” Derin Düşünce Fikir Platformu yakasını resmî tarihten kurtarmak isteyen okurlarına ezber bozan bir kitap öneriyor : Kadın hakları ve Kemalizm ilişkisine alternatif bir bakış
Kendini « sol » olarak tarif eden hareketler hiç olmadıkları kadar zayıf ve bölünmüş bir tablo çiziyorlar bugün. Türk Solu Dergisi’nin ırkçı söylemlerinden CHP’nin darbe çağrılarına uzanan bir kafa karışıklığı hakim. Muhalefet boşluğunun müzmin bir hastalığa dönüştüğü şu dönemde Türk solu bu boşluğa talip olabilir mi? Daha önce Dikkat Kitap kategorisinde yayınladığımız Pozitivizm Eleştirisi gibi bu kitap da Türkiye’deki sola tarafsız bakan bir çalışma. İyimser görüşler kadar geçmişe dönük ağır eleştiriler de var. İlginize sunduğumuz 82 sayfalık bu kitap Türkiye’deki “sol” grupların sorgulamalarına, projelerine ışık tutmak amacıyla derlenmiş makalelerden oluşuyor. Kitabı buradan indirebilir ve paylaşabilirsiniz. Kitapta ele alınan başlıca konular: Solda özgürlükçü hareketler, 68 Kuşağı, Devrimci sol, Kemalizm, ulusalcı sol akımlar, Sol ve İslâm, Cumhuriyet Gazetesi.
Kendi ülkesini işgal eden ordu
Hiç bir yeri işgal edemeyen ordular kendi ülkelerini işgal ederler. Çünkü bir ordunun ayakta durması için insan emeği ve maddî destek gereklidir. Beceriksiz ordular disiplinsiz olduklarından YABANCI DÜŞMAN ile savaşamazlar. Kolayca yenebilecekleri İÇ DÜŞMANLAR uydururlar ve bu bahane ile kendi ülkelerini işgal ederler. Başbakan asarlar. Milletvekillerini hapse atarlar. Korumakla yükümlü oldukları halkı işkenceler altında inletirler. İşgalciler kimseye hesap vermezler. Halkın isyan etmesine engel olmak için “etrafımız düşmanla çevrili” diyerek KORKU PROPAGANDASI yaparlar. Eleştirilerden uzak kalmak için farklı inançlardan ve kültürlerden olan insanların birbirine düşman olması da bu eşkiyaların işine gelir. Bu sebeple terörü destekleyebilir hatta teröristlere silah ve para yardımında bulunabilirler. Okuyacağınız kitap kendi ülkesini işgal etmiş bir ordunun kısa tarihidir. Buradan indirebilirsiniz.
Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”
Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.
Evet… Tarih şaşırmaktır. Atatürk’e şaşırmak, Kürtlere şaşırmak, Lozan’a şaşırmaktır. Geçmişe hayret edip bugüne eleştirel bakabilmek, yarını hazırlamaktır Tarih. Geçmişe değil geleceğe dönüktür amacı. Özetle siyasî bir propaganda aygıtı değildir. Gaz vermek, “Asker millet” üretmek, atalarımızla gurur duymak için tarih araştırılmaz. Eğer resmî tarihin beyin yıkamasından bıktıysanız bu kitap ilginizi çekecektir… Buradan indirebilirsiniz
3 Yorum
Yazan:çuvaldız Tarih: Şub 23, 2012 | Reply
http://www.memurlar.net/haber/218474/
Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Şub 24, 2012 | Reply
Kizlarimla TV seyrediyordum, belki bir sene olmustur… Sular altinda kalmis bir ülke, felaket bölgesi. insanlar agliyor “yiyecek ekmegimiz yok, hastahane yikildi…” Bizim çocuklarda bir tepki yok, belli ki anlamadilar…
Sonra birden çocuklar geldi kameranin önüne, “okulumuz seller altinda, artik okula gidemiyoruz” dediler. Büyük kizim yerinden siçradi, “ne? okullari mi yok? ne olacak simdi?”
“Ya kizim ekmekleri yok, adamlar aç” diyorum, kizim neredeyse aglayacak “ama okulsuz ne yapacaklar simdi?” okulsuzluk fizikî bir sakatlik kadar, belki daha da yaralayici?
Okuma, ögrenmenin maddi getirisi asikâr. Entelektüel zevki ise ayri. Bu tatminlerin ötesinde insanin kendi potansiyelini gerçeklestirmesi, kendini bulmasi, tam anlamiyla OL-masi için de tahsil büyük rol oynuyor. Meselâ bir mühendis bir doktor gibi düsünmez. Bir hukukçu bir sanatçi gibi yasamaz. ETahsil, meslek, kariyer… bunlar sizi bir çok sosyal gruba da dahil eder. filanca okulun mezunlarindan olursunuz. arkadas çevreniz ona göre sekillenir. Demek istedigim egitim hakki elinden alinmis insan “sadece” ögrenme hakkindan mahrum kalmaz. Toplumdan da dislanir. Üstelik “siyasi simge” diye stigmatize edilen, öcülestirilen bir grup daha da dislanir. Okula girmeniz engellendikten sonra da eziyet devam eder. çünkü tesetür GÖRÜNEN bir fark. icabinda bir Alevî kendini kemalistlerden saklayabilir. Tesettürlünün durumu böyle degil. Tabi o kizin kocasi, çocuklari için de durum karmasik. Karisi tesettürlü diye kariyeri engellenen, hatta isten atilan subaylara, akademisyenlere bakmak yeter.
Kimse kimseye “senin yerinde olsaydim” diyemez. Kimse kimsenin yerine geçemez. Ama sunu kesin olarak biliyorum, Cemile’nin prensesleri kadar Müslüman degilim. En azindan 15-20 yaslarimda yaptigim hatalari gözümün önünden geçirdigimde bu sonuca variyorum. eger birisi bana gençken “inancin, saçin, kasin, gözün standarda uygun degil, tahsil yapamazsin” deseydi bana yapilan bu saldirganligi içimde söndüremezdim. Ya kendime ya da dis dünyaya siddet olarak geri dönerdi bu zulüm. Tabi ki hatali bir tavir olurdu. intikam Müslümana yakismaz. Ama kendimde bu “prenseslik” vasfini göremiyorum.
Kimseye bir kötülük yapmadiklari halde “ya inancin ya tahsilin” diye korkunç bir baski yapildi bu insanlara.
Tesettürlü kizlarin yaptiklarina bakin simdi. Artik sayamayacagimiz kadar STK var. Siyasî aktivizm kadar ilmî çalismalarda, dayanisma derneklerinde bu kardeslerimizin ne kadar aktif olduklarina bakin. O prensesler kendilerine atilan taslari güle çevirdi, ALLAH hepsinden razi olsun. Hayata daha atilmadan çok zor bir imtihandan geçtiler. Basariyla verdiler bunu. Hz Ayse validemizin ugradigi iftira ve ardindan gösterdigi sabir geliyor hatirlara. Demek ki Siyer-i Nebi bir malümattan ibaret degilmis. Demek ki iman ve ilim hayata aktariliyormus, kemalist zulümün taslari bile metanetle, sabirla güle çevriliyormus.
Basörtüsü yasaklari hakkinda çok konusuldu. Cemile’nin dedigi gibi kimi akil verdi, kimi gaz verdi. Polis copu, “ikna odasi” denen psikolojik iskence, Nur Serter ve tayfasinin Sümerli fahiselere(*) kadar uzanan “bilimsel” hakaret kampanyasi…
Ekrem Senai bu yorumunda çok güzel söylemis, gerçekten çekilen çile büyük.
(*) Kemalist ahlâk(!) böyle bir sey iste. Nur Serter baskalarina “fahise” deme hakkini kendini görüyor ama kendisine söylenmesini istemiyor, dava açiyor vs.
Yazan:cb Tarih: Şub 27, 2012 | Reply
“Cemile’nin prensesleri kadar dindar değilim” MY
Durum gerçekten böyle değil o insanların yaşadıklarını görmek ve yıllarca istisnasız her pazartesi o prenseslere destek vermek her yiğidin harcı değil, SENİN VERDİĞİN O DESTEĞİ HERKES VERSEYDİ bu yasak 14 yıl sürmezdi, vesile ile sana da teşekkür ederim, eksik olmayın, bereketlenin inşallah.