Sınavlar altında ezilirken
By Fatma Sancak on Nis 4, 2012 in Devlet, Eğitim
28 Şubat döneminde zalimce uygulanan başörtüsü yasaklarını öyle manasız ve saçma bulmuştum ki en fazla birkaç yıl süreceğini düşünmüştüm, öyle ya devlet hafiyelerine daha ne kadar süre sınıf sınıf kız öğrencileri takip ettirebilirdi? Lise son sınıfı bitirebilmek için şehir merkezindeki liselerde katı başörtüsü yasaklarına göre biraz daha rahat olan ilçe merkezlerindeki liselere kayıt aldıran henüz 15-16 yaşındaki başörtülü kızları yurda yatılı almak için başörtüsüz fotoğraf ve yurt içinde de başörtüsüz dolaşma yasağı koyan zalim zihniyet ne kadar var olabilirdi? Kızlarını bir zulümden kurtarmak için başka bir zulme dayanmak zorunda kalan babalar, kızlarını bilmedikleri bir ilçede yalnız bırakıp dönerken gizli gizli daha ne kadar ağlayabilirdi? Hem burası Müslüman bir ülkeydi, Müslümanlar bunu izlemezdi… Ama öyle olmadı, 14 yıl bahsettiğim tüm zulümler bilfiil devam etti.
Çok şükür hemen hemen 14 yıl sonunda birkaç üniversitedeki keyfiyetine göre davranan dekanlar dışında birçok üniversitede artık olması gerektiği gibi başörtülü kadınlar giyim kuşamlarına müdahale edilmeden eğitim alabiliyorlar.
2012 YGS (Yüksek Öğretime Geçiş Sınavı) 28 Şubat’ta yasaklanan birçok başörtülü kadın için yeniden umut oldu, İmam Hatip ve meslek lisesi mezunlarına uygulanan katsayı haksızlığı da ortadan kaldırılınca üniversite eğitimi almak isteyen birçok kişi umutlandı ve sınava hazırlandı.
Türkiye öyle bir ülke ki zulmün birini atlasanız diğerine maruz kalıyorsunuz, hadi zulmü atlattınız diyelim bu kez eğitim sistemindeki çarpıklıklar yapışıyor yakanıza, hadi bakalım kurtulun kurtulabilirseniz…
Adı “Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi “olan bir kurumun YGS Sınavındaki hangi akla hizmet, neyi ölçü alarak hazırladığını bilmediğimiz o nevi şahsına münhasır kâbuslara sebebiyet verecek derecedeki sorunlu sorularını okurken Türkiye’de eğitimde verilmeyen bir düşünme biçiminin bu sınavda nasıl bir ölçü olarak alındığını düşündüm. Türkiye’deki ilköğretim ve liselerdeki eğitim-öğretim sistemini bilen biri olarak ÖSYM’nin hangi akla hizmet eğitim sisteminde mevcut bulunmayanı, verilmeyeni, öğretilmeyeni sorduğunu anlamıyorum. Sorular düşünmeye, yorumlamaya yönelik (bazıları emin olun düşünerek de cevaplanmayacak sorular zira bir tarih sorusunda cevabın sorusu olmayan soru gördüm) ama biz Türk eğitim sistemi müfredatında düşünmek ve yorumlamak yerine ezbere dayalı bir eğitim verildiğini çok iyi biliyoruz.
Dönem dönem gönüllü olarak ders verdiğim lise ve hatta üniversite seviyesindeki gençlerin eğitimde nasıl ezbere dayalı, yorumdan uzak bir eğitimden geçirildiğini, müfredatın dışına çıkamayan öğretmenler eliyle nasıl kalıplara hapsedildiğini çok iyi bilen biri olarak 2012 yılı YGS Sınavındaki haksızlığa tahammül göstermek mümkün değil. Vermediğin eğitimi istemek nerede görülmüş, böyle bir haksızlık olabilir mi? Binlerce genç insanın geleceği nasıl saçma bir sistemle çöpe atılabilir, buna tahammül edilebilir mi?
İşin bir başka boyutu binlerce genç insanın geleceğinin sadece bir sınava bağlanmış olması, 17 yaşındaki çocukların kaderini bir tek sınava bağlayamazsınız. Sınav gününe denk gelecek heyecan, hastalık belki sınava geç kalma vs. vs. gibi öğrenciye olumsuz yönde etki edebilecek durumları da katarsak böyle bir ciddiyetsizlik olabilir mi, bir ülke evlatlarını eğitim-öğretim sınavı ile boğabilir mi?
Peki, neler yapılmalı?
Ak Parti Hükumeti bugün 4+4+4 sitemini ortaya koydu, bunun yanı sıra üniversiteye giriş sınavlarını kaldırılacağının sinyallerini verdi.
4+4+4 sitemini her zamanki gibi konuşmak yerine henüz bilmeden “hayııır” diyerek bağıranlar, bir eleştiri getiremeyenler nedeniyle konuşamadık ama elbette konuşmamız gerekiyor.
Neler yapılmalı, bahsinde her şeyden önce ezbere dayalı bir müfredat yerine yoruma dayalı müfredat oluşturulsun. 4+4+4 üzerinden gidecek olursak son 4+4’e yayılmış bir sınavlar sistemi olmalı diye düşünüyorum. Bu sınavlara orta öğretim ve lise düzeyi öğrenciler katılmalı, ilk etapta yoruma dayalı dönem sonu ödevleri, buna ek olarak öğretim yılındaki notları, kendilerinin hazırlayıp sunduğu sözlü sunumlar, öğretmenlerinin değerlendirme notlarının (referansları) ortalaması alınarak öğrencinin düzeyi ortaya konulmalı ve üniversiteye girişi bu bütüncül çalışmaları sonunda sağlanmalı. Zira genç nüfus oranı yüksek, gelişmekte olan bir ülke öğrenci seçmede, başarıyı belirlemede oldukça başarısız bir sınav ile gençlere gelecek hazırlamaz bu sınavı onlara giyotin kılar.
Sonuç olarak, bu saçma sınav sisteminin de birçok anlamsız uygulama gibi ortadan kaldırılmasının vakti geldi de geçiyor bile…
… Resmî ideoloji ile ilgili e-kitap okumak için…
… E-Kitap okumak için…
Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”
Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.
Kadınlar… Günümüzün Don Kişotları
Suzan Başarslan’ın dediği gibi “kadına dair söylenmesi gereken ne kadar söz varsa erkeğin söylediği” bir dünya bu. Sadece söz mü? Yaşama hakkı bile. Bugün Çin’de ve Hindistan’da yüzbinlerce kız bebek daha doğmadan ultrason ile ana karnında görülüp yok ediliyor. Erkeklerin güç mücadelesinde kadınlar eziliyor. Cumartesi anası oluyor, cezaevlerinin önünde sıra bekleyen, şehit tabutlarının üzerinde ağlayan oluyor. Şampuan veya otomobil satarken bedenini kullandıran, arka planda, silik, soyunan, tüketen, “figüran”… Kadınlara özne olma hakkını vermeyen erkekler mi yoksa bu hakkı alamayan kadınlar mı? Kadınlıklarını kaybetmeden, erkekleşmeden var olabilecek mi birgün kadınlar? 96 sayfalık bu kitapta Kadın’a ait kavgaları ve Kadın’ın kimlik arayışını sorguluyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
“Kemalizm Türk kadınına özgürlük verdi” gibi sloganlarla düşünmeye daha doğrusu ezberlemeye itildiği için sık sık şaşırmaya mahkûm bir kuşak bizimki. Tarihi, belgeleri, siyasî söylemleri ve sloganları aklın imtihanına tabi tutan herkes hayretler içinde kalıyor. “İyi de biz bunu bunca sene nasıl yuttuk?” diye sormaktan alamıyoruz kendimizi. Kemalist düşüncenin, çağdaşlığın ve Atatürk devrimlerinin yılmaz bekçisi “çağdaş Türk kadını’nın sesi” Cumhuriyet Gazetesi’nin başyazarı olan Yunus Nadi kadınların siyasete atılmasına nasıl tepki vermiş meselâ? “Havva’nın kızları, Meclis’e girip yılın manto modasını tartışacak” Kadınlar Halk Fırkası kapatılınca yerine Türk Kadınlar Birliği kurulmuş. O da kapatılınca Cumhuriyet Gazetesi’nde şu başlık atılmış: “Türk Kadınlar Birliği kapatıldı, fesat çıkaran hatun kişilere haddi bildirildi.” Derin Düşünce Fikir Platformu yakasını resmî tarihten kurtarmak isteyen okurlarına ezber bozan bir kitap öneriyor : Kadın hakları ve Kemalizm ilişkisine alternatif bir bakış
3 Yorum
Yazan:suzannur Tarih: Nis 4, 2012 | Reply
Çok doğru bir tespit, ezber eğitimi zorlayıp, binlerce bilgiyi zorla öğrencilerin kafasına koydurup sadece anlama dayalı sorular sormak ve bunu baraj yapmak. İyi de çocuğa bu işkenceyi neden yapıyoruz öyleyse? Okul eğitimiyle sınav arasındaki ayrımın bu kadar belirgin olduğu bir ülkede gençleri okuldaki eğitimin anlamına yönelik hangi bahanemiz geçerli bulunabilir gençler tarafından?
Yazan:cb Tarih: Nis 4, 2012 | Reply
Suzancığım selamlar,
senin gibi kıymetli bir öğretmen arkadaşımın bu konuda aynı isyanı hissetmesi olayı daha da gerçek kılıyor, inşallah çocuklar tez zamanda bu sorunlu sistemden kurtulur.
Yazan:melikeu Tarih: Nis 6, 2012 | Reply
Sınavdan ağlayarak, küfrederek çıkan çocuk haberlerini bu sefer çok duyduk malesef.Vermeden almalar”ın tarihi baya eski ve çeşitli. Eğitim sisteminde okadar çok yanlışlar var ki kısır döngü hiç bitmiyor. Sınavla alınan öğrenciler mezun olduktan sonra sınavla atanıyorlar/atanamıyorlar. Sınavla atanan artık önünde sınav kalmadığından mesleğini icra etmeye değil, aybaşında parasını almaya bakıyor. Atanamayan ya özel sektörde eziliyor yada bunalımdan çıkamıyor.
AKP iktidarının 10 yıldır her türlü forma sokup bir türlü nihayetlendiremediği bir sistem oldu. Adeta çocuk oyuncağına döndü. En çok kızdığım konu bu. Güzel yere temas ettiniz. Teşekkürler!