Arap uyanışı ve Türkiye’nin paradigması
By Aisha Benghazi on Nis 16, 2012 in Demokrasi, devrim, Ortadoğu
“…Ülkede yolsuzluk ve adam kayırmacılığa karşı süregelen savaş, askerin imtiyazlarının azaltılması; dış ilişkilerde küresel Güney’e gittikçe daha da fazla yönelmek; Avrupa Birliği olası bir entegrasyon konusunda tereddüt ederken; Çin, Hindistan, Brezilya ve Güney Amerika ile ticareti güçlendirmek; Ortadoğu’da İran’la ilgili bir arabulucu gibi davranıp İsrail’e karşı sağlam, eleştirel bir duruşu benimsemek ve böylelikle uluslararası Müslüman kamuoyunun takdirini kazanmak… Bunlar Türkiye’yi, Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Asya’daki çoğunluğu Müslüman olan toplumlar için bir model yapan öğeler. Türkiye şu anda dünyanın on yedinci ekonomik gücü; büyüme hızı, Dünya Bankası’na göre 2010’da %8.1 ile Avrupa’nın en güçlüsü. Rollerin değişmesiyle artık Avrupa Birliği Türkiye’ye, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne duyduğundan daha fazla ihtiyaç duyabilir…” Tarık Ramazan
… Bu konuda okumak için…
İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında
Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
Müslüman’ın Zaman’la imtihanı
Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.