RSS Feed for This Post

Türkiye Suriye’nin Amr Bin Âs’ı mı olacak?

Suriye’de birinci yılını dolduran halk ayaklanmaları sırasında yaklaşık on bine yakın insan hayatını kaybetti, bir o kadar insan yaralandı, birçoğu ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Tüm bu gelişmeler sonunda Birleşmiş Milletler ve Arap Birliği Özel Temsilcisi Kofi Annan bir yıldır halkını katleden Beşşar Esad yönetimiyle görüştü ve “ateş kes” sözü aldı ama ateş kese uyulmadığı gibi ateş kes sürecinde Suriyeli aktivist Alaa Den Dure öldürüldü.

  Hatay-Suriye sınırına Suriyeli mültecilere yardım götürmek amacıyla giden sevgili okurum Büşra Nur’un Suriye ile ilgili anlattıkları ise şunlar:

  “…Çadır kentte yaşayan Suriyeli kadınlarla Suriye’nin durumunu konuşma fırsatı bulduk. Bir anne 3 KIZ ÇOCUĞUNUN BİR EVDE DİRİ DİRİ YAKILDIĞINI ANLATTI… Bir diğer kadın eşinin 8 aydır cezaevinde olduğunu söyledi ve öldüğüne emindi… BİR BABA İLE KONUŞMA FIRSATI BULDUM. 12 YAŞINDAKİ KIZ ÇOCUĞUNA TECAVÜZ EDİLDİĞİNİ VE HAMİLE KALDIĞINI SÖYLEDİ. AYNI DURUMDA KALAN BİR SÜRÜ 10-12 YAŞ ARASI KIZ ÇOCUĞU OLDUGUNU SÖYLEDİ. BUNU BİR BABANIN AĞZINDAN DUYMAK…

 Tunus, Mısır ve Libya’daki halk ayaklanmaları diktatörlerini devirdi ama Suriye’ye sıçrayan devrimlerden henüz bir sonuç alınamadı. Normal şartlarda sınır dışı operasyonlarda başrol oynayan ABD-NATO (Irak, Afganistan, Libya örneğinde olduğu gibi) Suriye’ye müdahale etmeyeceğini açıkladı. Elbet bunda Çin ve Rusya’nın Suriye’deki Baas Rejimine verdiği destek ile ilgisi de var.

  Batı cephesi böyle iken Doğu cephesinde ise mezhepsel temellere dayanan nedenlerden Hizbullah lideri Hasan Nasrallah ve İran, Beşşar Esad yönetimine destek verdiklerini açıkladı. Onların bu tavırlarına olan gerekçeleri güya “antiemperyalist” tutumlarıydı. Beşşar Esad’ın İsrail’e karşı olması gibi durumlardı. İsrail ile Arap-İsrail savaşı sonrasında ağzının payını alan ülkelerden biri olan Suriye’nin arasında o tarihten bu tek bir sürtüşme gören var mı? Hatta İsrail bir şekilde düzensizliğin düzenine bağlı olan Esad yönetiminden memnun bile olabilir zira Mısır örneğinde olduğu gibi olası Esad yerine gelecek isim güvenliği öncelik kabul eden İsrail için yeni tehlikeleri işaret eder. Tabi bu İran ve Suriye’nin Filistin’e yardım ettiği gerçeğini değiştirmiyor.

  Mesele Suriye ile sınırı olan Türkiye’ye geldiğinde ise bir ara Başbakan’ın neredeyse Suriye’ye girme niyetinde olduğunu düşünmeye başlamıştık ki çok şükür bunu düşünmemize neden olacak söylemleri kısmaya başladı. Ancak Türkiye’de “antiemperyalist” bir gurup var ki sormayın, vaktiyle birbirlerine darbe yapan bu iki gurup (Türk tipi laiklerden ve Türk-İslamcı muhafazakârlardan oluşuyorlar) Suriye’deki Esad rejimini ve katliamlarını desteklemekle yetinmiyor tüm bunların “Batı’nın bir oyunu olduğunu” söylüyorlar. Tabi tsunamileri bile Amerika’nın yaptığına inanan bu insanların halk ayaklanmalarını da Amerika’nın yaptığına inanması çok kolay ve konforlu bir yol!

  Peşinen söyleyeyim ben Suriye’ye silahla müdahale edilmemesi gerektiğini düşünenlerdenim. Hele ki Türkiye’nin bu işe iç mi kalkışmaması taraftarıyım. Türkiye hali hazırda kendi Alev-Sünni ayrılığında (bir derin devlet projesi de olsa) tedirginliklerin olduğu bir ülke, Türkiye’nin Kürt Meselesi gibi kendi içinde halen çözemediği bir sorunu mevcut. Türkiye ve Suriye sınır komşusu… Suriye’de Nusayri Esad Ailesi yönetimi mevcut, Suriye’de Ermeni Hristiyanlar, Süryaniler, Sünniler, Nusayriler -ki Esad yönetimini destekleyenlerin sayısı da çok az değil- ve Kürtler var tüm bu ırksal ve mezhepsel farklılıkların toprağı olan Suriye’ye silahla müdahale demek gelecek 10-20 yılın savaşlarına imza atmak demek. Peki, ama ne yapalım, izleyelim de Esad halkını tümüyle öldürsün mü? Elbette hayır, Suriye’ye “barış gücü” anlayışı ile beklemeksizin müdahale edilmeli.

  Ortalama bir vicdana sahip, ideolojik yandaşlığın gözlerini kör etmediği her insan Suriye’nin mevcut durumunu sessizce izlemenin zulme ortak olmak olduğunun farkındadır. Bir şekilde bu zulüm son bulmalı ancak savaş seçeneği kısa vadede sağlıklı çözüm olmayacak gibi bu nedenle içinde BM’nin de bulunduğu özellikle Müslüman ülkelerin dâhili olduğu bir “barış gücü” oluşturulmalı. Müslüman ülkelerin bulunması gereği bölgede olası bir “mezhep savaşının” (Misal Bahreyn mezhepsel eylemlerle kaynıyor ve Suudi Arabistan Şii çoğunluğa zulmeden Sünni azınlık yönetimini destekliyor)önüne geçilmesi için şart. Birçok zulmün faili olmasına rağmen bölgedeki mezhep savaşlarının, dikta rejimlerinin sebebi tamamen Batı değil durum biraz da bölgenin kendine özgü koşullarından kaynaklanmaktadır. Ortadoğu’daki sömürge dönemi ve sonrasında yaşananların faili emperyalist Batı ülkeleri -emperyalist olmayan Batı ülkeleri de vardır, toptancılık yapmayalım- olduğu kadar bölgenin kendi diktatörleridir.

  Türkiye’nin rolü ne olmalı bahsine gelirsek… Hakem Olayını bilirsiniz; Sıffin Savaşında, Müslümanın Müslüman ile karşı karşıya geldiği, İslam dünyasının veremediği imtihanı olan Şii-Sünni ayrılığının tohumlarının atıldığı bu savaşta Amr Bin Âs mızrakların ucuna Kuran-ı Kerim sayfalarını asar ve “Allah’ın ayetleri aramızda hakem olsun.” Der ama bu göründüğü gibi bir durum değil bariz bir oyundur. Daha sonrasında bu oyun Amr Bin Âs’ın Muaviye’yi halife ilan edeceği sürece doğru gitmiştir. Öyle ki insan Amr gibi bir sahabenin 1500 yıllık İslam Tarihindeki bu ayrılığın mimarlarından biri olacağına inanmak istememektedir. İşte bu noktada Türkiye, Batı’nın gazına gelmemeli, iddia edildiği gibi “Esad ile PKK anlaştı” durumlarından vazife çıkarmamalı, tek başına hareket etmemeli, öne sürülmemeli, içerdeki “Suriye’deki eylemler Batı’nın bir oyunu” diyenlere pirim vermemeli, Suriye’nin Amr Bin Âs’ı olmamalı. Ve bu zulmü daha fazla izlemeden, BM ve Müslüman ülkelerden oluşan bir “barış gücü” ile Suriye’deki zulmün son bulması için çalışmalı. Bu çalışmanın gereğinin de “Büyük Ülke” olma isteğinden değil Müslüman bir ülke olmasının getirdiği zorunluluktan olduğunu unutmamalı.

 

… E-kitap okumak için…

  İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında

Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü  sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 

Amerika Tedavi Edilebilir mi?

Amerikalılar neden bu kadar gaddar? Dünyanın geri kalan kısmında yaşayan insanlara karşı niçin bu denli acımasız?
Bayrak yakmanın ve Amerikan/İsrail mallarını protesto etmenin dışında bir şeyler yapmak gerektiğini düşünenler için yapılmış bu çalışmayı ilginize sunuyoruz. ABD desteği son bulmadan Ortadoğu’nun psikopatı İsrail’in saldırganlığı bitmeyecek ve Ortadoğu’ya huzur gelmeyecek gibi görünüyor. Vietnam’da ve Latin Amerika’da yaşanan katliamlar Ortadoğu’da devam ediyor.

 

Müslüman’ın Zaman’la imtihanı

Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.

 

Yahudi oldukları için mi zalimler?

İsrail bir çok bakımdan Türkiye’ye benzeyen bir ülke. Paranoyak bir ulus-devlet. “Yoktan var edilmiş bir millet” dört tarafı “düşmanla çevrili” kutsal bir vatanda yaşıyor. Terör tehlikesine karşı ülkenin güvenliği için(?) haklar ve özgürlükler çiğneniyor. Devlet eliyle düşman üretiliyor! 

Gidemeyenlerin ülkesi oluyor İsrail… Kendi zulmü altında ezilen, korku içinde yaşayan, dünyasıyla beraber Ahiret’ini de kaybetmiş olan İsrailli zannederim Filistinliden bile daha zavallı bir durumda bu yüzden. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 3 Yorum

  2. Yazan:MY Tarih: Nis 18, 2012 | Reply

    “Ancak Türkiye’de “antiemperyalist” bir gurup var ki sormayın, vaktiyle birbirlerine darbe yapan bu iki gurup (Türk tipi laiklerden ve Türk-İslamcı muhafazakârlardan oluşuyorlar) Suriye’deki Esad rejimini ve katliamlarını desteklemekle yetinmiyor tüm bunların “Batı’nın bir oyunu olduğunu” söylüyorlar. Tabi tsunamileri bile Amerika’nın yaptığına inanan bu insanların halk ayaklanmalarını da Amerika’nın yaptığına inanması çok kolay ve konforlu bir yol!”

    Aynen 🙂 “bizim” Paris’te de bunu söyleyen tipler var, Kaddafi’yi, Mübarek’i ve Mars gezegeninden gelen yesil adamlari da kapsayan komplo teorileri ürettiler.

    “Peşinen söyleyeyim ben Suriye’ye silahla müdahale edilmemesi gerektiğini düşünenlerdenim. Hele ki Türkiye’nin bu işe iç mi kalkışmaması taraftarıyım. Türkiye hali hazırda kendi Alev-Sünni ayrılığında (bir derin devlet projesi de olsa) tedirginliklerin olduğu bir ülke, Türkiye’nin Kürt Meselesi gibi kendi içinde halen çözemediği bir sorunu mevcut. Türkiye ve Suriye sınır komşusu… Suriye’de Nusayri Esad Ailesi yönetimi mevcut, Suriye’de Ermeni Hristiyanlar, Süryaniler, Sünniler, Nusayriler -ki Esad yönetimini destekleyenlerin sayısı da çok az değil- ve Kürtler var tüm bu ırksal ve mezhepsel farklılıkların toprağı olan Suriye’ye silahla müdahale demek gelecek 10-20 yılın savaşlarına imza atmak demek. Peki, ama ne yapalım, izleyelim de Esad halkını tümüyle öldürsün mü? Elbette hayır, Suriye’ye “barış gücü” anlayışı ile beklemeksizin müdahale edilmeli.”


    Evet… içilmesi gereken aci bir ilaç daha… Gönül ister ki pat diye girilsin, rejim devrilsin, hoop demokrasi kurulsun… O kadar kolay degil. Iste Irak, iste Libya, hatta Afganistan ve daha bir çok örnek. Zalim dahi olsa bir rejimi devirmeden önce çok iyi hazirlik yapilmasi gerek, günde 50 kisinin öldügü bir diktatörlükten günde 5000 kisinin öldügü bir kaos durumuna geçebilirsiniz.

    bu tabi eylemsizlik çagrisi degil. Ama acele ve topyekün tepkiler tipki eylemsizlik gibi asiri uçlardadir.

    Hizbullah lideri Hasan Nasrallah ve İran, Beşşar Esad yönetimine destek verdiklerini açıkladı. Onların bu tavırlarına olan gerekçeleri güya “antiemperyalist” tutumlarıydı. Beşşar Esad’ın İsrail’e karşı olması gibi durumlardı. İsrail ile Arap-İsrail savaşı sonrasında ağzının payını alan ülkelerden biri olan Suriye’nin arasında o tarihten bu tek bir sürtüşme gören var mı?

    Esad’in sürmesi Israil’in çikarina. Göstermelik, küçük problemleri olan, havlayan ama isirmayan bir Esad militarist Israil rejiminin ihtiyaç duydugu bir korkuluk.

    Iran’in ve Nasrallah’in durumu sakat. bu hatalarinin hesabini ALLAH’in huzurunda nasil verecekler? Siradan iranlilar elbette bizim gibi düsünür ve olanlara üzülür ama Iran devletinin tepesinde herkes ayni durumda olmayabilir. Neden?

    Iran’in ihracatinin önemli bir kismi petrol. Eger ortadoguya kalici bir baris hakim olursa petrol fiatlari birinci Irak saldirisi öncesindeki seviyeye inebilir yani 30 dolarin altina. Ne ABD ne Rusya… ne de Iran. Hiç bir ülke dis ticaret gelirinin 4’e veya 5’e bölünmesine katlanamaz.

    Iran dis politikasinin en büyük açmazi bugün budur: Ya baris ve fakirlik ya da gerginlik ve yüksek petrol fiatlari.

    içe kapanma ve tek ürünlük ihracat politikasi islamci(?) Iran’i bu hale düsürdü: Müslüman katili Esad’in dostu oldu adamlar. Sanirim iranlilar büyük utanç duyuyorlardir bu durumdan 🙁

  3. Yazan:MehmetSalihDemir Tarih: Nis 19, 2012 | Reply

    Hiç gerekmediği halde dünyanın muhtelif ülkelerine “barış gücü” adı altında müdahalelerde bulunanlar en gerektiği yerde ve zamanda çok can yakan bu alev topundan ellerini uzak tutuyorlar. Kahırla ve nefretle izliyoruz.

    “Bu çalışmanın gereğinin de “Büyük Ülke” olma isteğinden değil Müslüman bir ülke olmasının getirdiği zorunluluktan olduğunu unutmamalı.”
    Son cümle bam teline basmış. Ne tür saiklerle hareket etmemiz gerektiği hususunda gereken özeni göstermez isek, mevcut durum karşısında üreteceğimiz politikalarda da çok yalpalarız ülke olarak. “Osmanlı nostaljisinden”, “Ortadoğu’nun abisi” psikolojisinden acilen sıyrılmamız şart.

  4. Yazan:Kroshed Tarih: May 12, 2012 | Reply

    Aklınızca Suriyenin (hatta satır arasında İranın) mevcut halleriyle zahirden görünen anti siyonistliğine karşın düşmanlarına tek çakıl taşı atmadığından bahsediyor onları riyakarlıkla hatta danışıklı dövüşle suçulyorsunuz..

    Bunları söyleyen kim? Yıllarca Nato’nun iççamaşırına kadar donatıp Sovyetlere karşı bekçi köpekliği yaptırdığı ülkenin vatandaşı! Aynı orgnizasyonun(Nato/ABD/İsrail) ücretini karşılayıp hem araplara hem de diğer müslüman halklara karşı milli(!) istihabaratımızıda nasıl kullandığınıda unutmadan ekleyelim.

    Bölgede direniş eksenini bugünlere kadar geldiyse bunun temelinde hiçbir maddi menfaat gözetmeksizin Allah’ı,İmanı,Din’i,namusu,işgal edilmiş toprağı için canını düşünmeden ortaya koyan fedailerin kanı vardır.Her ne kadar düşman görünürde rahat ve üstün görünsede onu gündüzleri can korkusuyla yaşatıp geceleri uykusunda ters döndürende beğenmeyip burun kıvırdığınız direniştir,sizin kendinizi beğenmişlik dolu,kibir dolu sallamalarınız değil.

    Sizler,bizler…Şehit vermemiş evin olmadığı,bir lokma ekmeğe muhtaç olmasına rağmen bugün onurlu direnişini sonlandıracak olsa türlü türlü maddi manfaatin içerisinde rahat bir hayat sürebilecekken reddetip onurlu dik durabilenleri ANLAYAMAYANLAR!… Mescid-i Aksanın şerefini sapanlarla,taşlarla,hiç bir şeyleri yoksa bedenleriyle muhafaza edenleri aklına bile getirmeden burnundan çıkıncaya dek kapitalizmin sofrasından semirip sonrada burada üstten bakışlı ENTELLEKTÜEL GEVEZELİK EDEN TUZU KURULAR!

    Merakla bekliyoruz; Bir zamanlar bu ülkenin başbakanın ”kardeşim” deyip boynuna sarıldığı adam gidince(ki gidecek artık) yerine gelen benzerleriniz 1948’den beri İslam’a hatta hıristiyanlığa hatta yahudiliğe ait ne varsa hepsine karşı faaliyet gösteren,Müslümanların ezilmişlerin garibanların kısacası tüm insanlığın onuruna tecavüz etmeye son sürat devam edip en ufak bir nedamet göstermeyen HAYDUT DEVLETİne karşı ne yapacaksınız?

    Aslında çarşambada belli perşembede ama olsun ben gene sorayım dedim.Dünyanın en büyük askeri harcamasını yapan en militarist,yeryüzünde üst açmadığı yer kalmamış yetmezmiş gibi harıl harıl silahlanan ama ne hikmetse Esad kadar Hizbullah kadar Humeyni kadar ”tehlikeli’ olmayıp bilakis Özgürlüğün insan haklarının beşiği sayılabilen malum ülke için doğru düzgün tek satır yazılmaz ve bu yüzsüzlükle Müslümanım diye ortalıkta salınırken….

    Yok Yok ben sormamış olayım sizde okumamış olun çünkü malumun ilanından bıktık artık.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin