Bu kez kendimizden özür dilesek?
By Fatma Sancak on Nis 22, 2012 in Ermeniler, resmi ideoloji, Resmî Tarih, Ulusalcılık, vicdan
1915’te Ermenilerin yaşadıkları kimine göre bir soykırım, kimine göre tehcir, kimine göre büyük felaket… Konu “olayın gerçeği nedir?” niyetiyle incelenmediğinden ne sadece tehcir diyerek buna son verebiliyoruz ne de soykırım olup olmadığı kabul edebiliyoruz. Elimizde en fazla “Büyük Felaket” başlığı kalıyor.
“Ermeni Soykırım’ı var mıdır, yok mudur?” başlığında toplumun çok az bir kesimi soykırımı kabul ediyor, bir kesimi büyük felaket olarak tanımlıyor ama büyük bir kesimi 1915’teki katliama “katliam değil tehcirdi” diyor ve iddiaları reddediyor. Ve Ermeni katletmek halen derin devlet zihniyetine sahip olanlar tarafından gereklilik olarak görülebiliyor merak edenler henüz aydınlanmamış, “örgüt var ama delil yok” kuyusuna atılmış Hrant Dink cinayetine bakabilir… Bununla yetinmeyenler “Hocalı Katliamı”nın bir acıyı anma merasimi yerine nasıl Ermenilere karşı nefret söylemi (“Hepiniz p.çsiniz” pankartı) geliştirme yerine döndüğüne bakabilirler. Yani toplumun bir kesimi İttihat ve Terakki zihniyetinin katlettiği Ermenilere karşı vicdanını temize çekme gereğini düşünmek şöyle dursun Ermenilerden nefret etme görevini başarıyla sürdürüyor.
Ben bir tarihçi değilim ve haddimi aşmak istemem “Ermeni Soykırımı oldu mu, olmadı mı?” net bir fikre sahip değilim ancak 1915 Olaylarının bir tehcirden çok daha fazlası olduğundan, belgelere, çalışmalara bakarak emin olabiliyorum. Açıkçası konuyla ilgili çalışmalara baktığımda büyük felaket ve hatta fazlası olduğunu düşünüyorum. Elbet konuyla ilgili bir otorite olmadığımdan düşüncem sadece beni bağlıyor ve bir belge-delil niteliği taşımıyor.
Tüm bunlar olurken “Ermeni Soykırımı olmuş/olmamıştır” tartışmasına girmek yerine -bunu önemsemediğimden değil tabi- aklım ve vicdanım başka şeye odaklanıyor: Bu ülke neden araştırmadan, bilmeden, Yusuf Halaçoğlu zihniyetini aşamadan İttihat ve Terakki zihniyeti mirasına sahip çıkıyor? Neden yani… Kardeşim, reddi miras diye bir şey var, sana vebâl, yük, ağırlık bırakmayan bir şey, neden o kirli mirası devralıyorsun? Cidden ama cidden bunu hiç mi hiç anlamıyorum? Yeri geldiğinde, lüzumlu gördüğünde kendini halkını katletmekten (Dersim’de Alevileri, Diyarbekir’de Müslüman Kürtleri, Şapka Devriminde Müslüman Türkleri) dâhi çekinmeyen bir zihniyet, Ermenileri hemen hemen bir asır önce katletmişse bu inanılamaz bir şey mi? Hadi inanmıyorsun, o vakit seni “bilmeden” inkâra ve bu mirası devralmaya iten şey nedir, bunu hiç düşündün mü?
Vaktiyle bir gurup Türkiyeli insan bir araya gelmişti ve 1915 Olaylarıyla ilgili “Özür Diliyorum” kampanyası ile şu metni yayımlamıştı:
“1915’te Osmanlı Ermenileri’nin maruz kaldığı Büyük Felâket’e duyarsız kalınmasını, bunun inkâr edilmesini vicdanım kabul etmiyor.
Bu adaletsizliği reddediyor, kendi payıma Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyor, onlardan özür diliyorum.”
Tepeden konuşmak hem sorumsuzluk hem de ayıp bir şey bu nedenle tepeden konuşuyor havası oluşturmak istemiyorum. Yazdıklarımın 1915 Olaylarını inkâr edenlere “Kabul et kurtul!” yahut Ermeni Soykırımını kabul edenlere “Öldürdük ama geçmişte kaldı, geçti, gitti.” sorumsuzluğu ifade etmesini de istemiyorum bu nedenle bu yıl 24 Nisan’da yani 1915 Olaylarının yıldönümünde Ermenilerden önce kendimizden “özür dilememiz” gerektiğini düşünüyorum.
1915’te yaşanan büyük felaket, katliam gerçeğini yek şüphe payesi bırakmadan inkâr edenler, bu ezbere dayalı, üzeri inkâr ile geçiştirilen gerçeklere kayıtsız kalabiliyorlarsa bence Ermenilerden önce vicdanlıklarına ve insanlıklarına zulmettikleri için kendilerinden özür dilemeliler.
Kıymetli ağbim Cafer Solgun Türkiye’nin sorunlarının çözümü için “Yüzleşme” gereğini ifade eder. Türkiye’nin normal şartlara ulaşması için ötekiyle (Müslüman-Türk-Sünni olmayan Aleviler, Ermeniler, Kürtler) acılarımız noktasında “yüzleşmemiz” gereğini vurgular, çok doğru bir şeyin altını çizmektedir. Ben de kendisine öykünerek “helalleşelim, helalleşelim ki üzerimizde vebâl kalmasın” demeye gayret ederim. Ancak ülkemin geçmişinden bu gününe şöyle bir baktığımda ortak acılarımız noktasında ötekilerden önce kendimizle yüzleşmemiz gerektiğine ikna oldum, kendimizden özür dileyip, kendimizle yüzleşmedikçe hiçbir şey normal olmayacak gibi ne dersiniz? Belki bir gün sıra Ermenilere de gelir…
Kendi aciz canım adına; ülkemin tarihindeki mevcut acılara fiili olarak bulaşmamış olabilirim ancak onlar bir şekilde benim tarihimin bir parçası bu nedenle Ermenilerden katliam için, geride kalan yetim evlatları için, geride kalan malları ve mülkleri için teker teker helâllik istiyorum. Helâllik istiyorum, haklarını helâl etmelerini diliyorum zira bir Müslüman olarak benim için haklarını helâl etmelerini istemek kıymetli bir eylem olan özür dilemekten çok daha derin bir mana içeriyor, lütfen hakkınızı helâl edin.
… E-Kitap okumak için…
Ermeni kimliği var oldukça 1923 model Türk kimliği bozuk bir makine gibi gıcırdamaya devam edecek. […] Neden bize bu kadar benziyorlar? Pastırması, sucuğu, yaprak dolması, müziğiyle, gelenekleri, ailelerine bağlı oluşlarıyla bir de Türk’ten daha fazla Türk mü onlar? Yoksa bu mu bizi sinir eden? […] Artık Anadolu insanının %100 safkan Türk olmadığını, tersine bütün bu etnik unsurların karışımı ve mirasçısı olduğunu idrak etme vakti gelmedi mi? Artık TEK BİR “BİZ” olduğunu, atalarımızın bir kısmının Kürt, diğer bir kısmının Rum, Gürcü, Arap, hatta ve hatta Ermeni olduğunu idrak etmemiz gerekmiyor mu? Buradan indirin.
Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?
İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin.
Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu
Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor. Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.
1 Yorum
Yazan:erdekdilli Tarih: May 2, 2012 | Reply
Ne yardan geçerim ne serden tavrını hiç bırakamayacaksınız herhalde, hem vicdanlı bir entellektüel görüneyim hem de bizim mahalleyi kızdırmadan konuşayım, bu tavrınıza hayran kaldım .Soykırımın hukuki olarak ne olduğu belli 1915 ‘inde bu kavrama girip girmedeği hakkında fikir beyan etmek için konunun uzmanı olmaya gerek yok herhalde.Suçu ittihatçılara ve kemalistlere yükleyerek bu işten kendi durduğunuz yere meşruiyet üretmeyin ,ayrıca özür dilenmesi gereken adres bellidir ve bu meselenin adil bir şekilde çözümü için sadece özür değil tazminat ve malların iade edilmesi gereklidir.Ya cesur olun gerçekleri yazın ya da ezberleri bozuyoruz havalarını bırakın.