Gidiyorum Bu / AH Muhsin Ünlü
By Mustafacan Ozdemir on May 13, 2012 in Kitap Sohbeti, Sanat, şiir
Bazı şiirler vardır size ‘‘ne güzel yazmış ne güzel cümlelere dökmüş düşündüklerimi” dedirtir. Bazı şiirler vardır size ‘‘ne güzel yazmış benim bu zamana kadar düşünmediklerimi” dedirtir. Bazı şiirler ise sizin hakkında cümle kurma yetinize makul oranları aşar seviyede sekteye uğratır. Okuyunca afallarsınız, şöyle bir ne bu ya diye iç geçirirsiniz ve topluluk içindeyseniz hiç çaktırmadan muzipçe gülüp ne kadar iyi anlattığını anladığınızı etrafa göstermeye çalışırsınız.
Olağan günlerden farksız bir şekilde yine 97T beklerken durakta tüm günün sıkıntısı, yorgunluğu, öfkesi ve eve dönüş mutluluğuyla birlikte elimdeki kitabın beni bu kadar etkileyeceğini hiç düşünmemiştim. Kendi çabalarımla geçte olsa keşfettiğim yazarın benim gibi daha doğrusu hemen her doğu medeniyeti mensubu gibi ortalama şiir sever, okur fakat sık sık yazar birini bu denli kendisine başucu kitabı yapacağını aklıma hiç getirmemiştim.
Dırırım sesiyle geçiş iznini aldıktan sonra her zamanki gibi ilk duraktan binmenin konforuyla gittim orta kapının hizasında önü boş olan koltuğa oturdum elimi cam kenarındaki çıkıntıya koydum ve sayfaları çevirmeye başladım. Ruh halime ses veriyordu sanki:
Bütün eve dönmek isteyenlere…
Güldüm, devam ettim:
Bu sabah saat yedi buçukta uyandım.
Kahvaltı ettim.
İşe gittim.
Çalıştım.
Öğle tatilinde öğle yemeğimi yedim.
Çalıştım.
Saat on yedide günlük çalışma süremi tamamladım.
Eve geldim.
Kitap okudum.
Şiir kurdum.
Geldi uykum
Biraz sonra uyuyacağım.
-m’ler yarım kafiye.
Benzerleri vardı böyle şiirlerin ve böyle yazarların diye düşündüm. Aklımdan hemen her şey zaten yazılmış, söylenmiş diye geçirdim. Haksızlık ettiğimi hissettim ve devam ettim. Okudukça daha az anlamaya başladığım şiirler geldi ve oyuna döndü sıkıcı otobüs yolculuğunda. Her okuduğumu düşünüp anlamaya çalıştım, buldukça sevindim, sevindikçe güldüm. Yanıma oturan bir başka öğrenci kız da anladığım kadarıyla okumaya başlamıştı benimle ve ben güldükçe gülüyordu güldüğüme. Kızmadım, okudum:
Kediler raflara düşüyor baba!
Kabr üşüyor, damar paslı, koma lütufkar
Ki tedbir dahi kemik ve mutlaka kar
Yağıyor, kiltleniyor bana bir terzi.
Seviyorum çölde çana gerek yok, mersi.
Zift çözülmüş baba derim sıyrılıyor bu taşra
Çok aşık bir polis geçse, vakit daralsa
Ağlamayın kediler
Zina
Sina
Si.
Çözmeye çalışıyorum şiiri, uğraşıyorum son nota olan si ile bitirmesi tesadüf olmamalı. Sina bir çöl ismi ve zina sevmekle ne kadar alakalı ? Yol gittikçe bitiyor, bitmesin, istemiyorum. Başımı kitaba gömüyorum, görmek istemiyorum, okuyorum:
Peki adına Ahmet dinsindi o zaman
Mosmorfin bir dul sonucu taşralara vursundur
Memurlar hep dağıldıkça teyzem olsundur
Kendi karımı bile katmadığım bir tirenler geçsindir.
‘Gülden sonra bayramı yapılacak tek çiçek’
Şüpheye bir şirk daha şerh eklenerek
İnanabiliyor musun Rüya benim de annem ölecek
Ve bir Tanpınar ağlamak’çün bizi seçsindir.
Kült hakikat gazeteye çalışmaz mı; olsundur
Bir şair film icabı beygirlere doysundur.
Allah hakkında bir fikir verirdir diye
O gün okula gelmeyen kızlar lojmanlara dolsundur.
Ve yine, o gün okula gelmeyen kızlar lojmanlara dolsundur.
Çünkü şimdi bir mimar tarihten ‘eş öldürerek’ geçecek
Ne ilahi bir ağaç bu, şu ne seküler bir çiçek
Hangi gözlerine insem öbürü ‘-su’ diyecek
Gönderdiğim toynaklar ayağına olsundur.
Biter bitmez ilk aklıma gelen o gün okula gitmeyen kızların başörtüsü nedeniyle okula gidemeyen kızlar olup olmadığıydı. Düşüncelerimle tek tek saygı duruşuna geçtim Ah Muhsin Ünlü adına. İlahi ağacın dallarından bir bir yeşeren seküler çiçekleri düşündüm. 28 Şubat tartışmalarının doruğa çıktığı dönemlerde hala başörtülü avukatların staj hakkını gasp eden baro başkanları geldi aklıma tüm ideolojileri budamak istedim.
Şiirle bir döneme tanık oldum kitap sayesinde bir kez daha ve en samimi halde ne kadar saklansa da fikirler ve hisler satır aralarına. Ah Muhsin Ünlü kendi tabiriyle bir bedende bulunan iki insandan biri. İnzivaya çekildi bir süredir, dönüşünü sabırsızlıkla bekliyoruz.
Kafamı gömdüğüm kitaptan kaldırdığımda son dönemece gelmiştik ve benim ‘‘Dur” demek gerekiyordu hem şoföre hem eylemsizliğe çok daha fazla maruz kalacağımı bildiğim olanlara.
-çay evlerine gereken özeni gösterelim-
… Sanat üzerine e-kitap okumak için…
Baudolino (Umberto Eco) Suzan Başarslan
Yazınsal bir yapıt, “basit bir obje değil, çok yönlü anlam ve ilişkilerle tabakalaşmış bir niteliğin çok yönlü organizasyonudur.”* Bu organizasyonun incelemesi de kendisi kadar zor bir organizasyonu gerektirir ki, bu yüzden bir yapıtın incelemesi adına günümüze değin, birçok kuram ve inceleme yöntemi geliştirilmiştir. Bu makalede Umberto Eco’nun yazdığı Baudolino adlı romanın incelemesi Gerard Genette’nin “Yapısal Metin İnceleme” yöntemine göre yapılacak ve yapıt, üç düzlemde incelenecektir. Bakış açısı, anlatıcı türü, ana düşünce, eserin yazılış tekniği, dil… gibi sorunlara da değinilecektir. İncelemede Şemsa Gezgin tarafından İtalyancadan Türkçeye 2003′te çevrilen Baudolino esas alınacak, tespit ve yorumlar çeviri yapıttan yola çıkılarak belirlenecek ve ifade edilecektir. İncelemeyi kitap halinde indirmek için buraya tıklayın
İnsan gözü daha verimli kullanılabilir mi? Aş, eş ve düşmanı gören Et-Göz’ün yanı sıra Hakikat’i görebilecek bir Derin-Göz açılabilir mi? Sanatçı olmayan insanlar için kestirme bir yol belki de Sanat. Çukurların dibinden dağların zirvesine, Yeryüzü’nden Gökyüzü’ne…Sanat’a bakmak için çeşitli yapıtlardan, ressamlardan istifade ettik: Cézanne, Degas, Morisot, Monet, Pissarro, Sisley, Renoir, Guillaumin, Manet, Caillebotte, Edward Hopper, William Turner,Francisco Goya, Paul Delaroche, Rogier van der Weyden, Andrea Mantegna , Cornelis Escher , William Degouve de Nuncques.
Peki ya baktığımızı görmek, gördüğümüzü anlamak? Güzel’i sorgulamak için çağ ve coğrafya ayırmadık, aklımızı uyaracak hikmetli sözlere açtık kapımızı: Mevlânâ Hazretleri, Gazalî Hazretleri, Lao-Tzû, Albert Camus, Guy de Maupassant, Seneca, Kant, Hegel, Eflatun, Plotinus, Bergson, Maslow, … Buradan indirebilirsiniz.
Şiirlerim, Öykülerim / Cemile Bayraktar
İnsan ya zevkten yazar ya dertten yazar. Ama insan bazen dertli olduğunu kendi bile bilmez, derdini ve zevkini kendi yazar ama farkında değildir, derdini de, şevkini de bazen kendi yazmamışçasına, yazdığından okur, insanın kendinde bilmediği yansımıştır yazıya, insan dertten yahut zevkten yazarken herkes kadar kendini okur. İnsan önce kendi için yazar. O vakit yazdığı aynası olur. Buradan indirebilirsiniz.
İnsanları birleştiren, engelleri ortadan kaldıran bir eylem yazmak… ve tabi okumak. Heinrich Böll, Sadık Yalsızuçanlar, Jean-Paul Sartre, Leyla İpekçi, Samuel Beckett, Peyami Safa, Immanuel Wallerstein, Marilyn Monroe veya Baudelaire… Farklı ülkelerde yaşamış, farklı kaygılarla yazmış olsalar da bütün yazarlar bir iz bırakmak, günü gelince başka insanlarca okunmak isterler. Evet… Yazmak vermektir. Kitap tanıtan kitaplarımızın üçüncüsünü ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
İncitmeden söylemek istersin ama söz incitir bazen. Ağlatmak istersin bazen ama söz ağlatmaz. Bazen sesini sözle duyurmak istersin ama duyulmaz. Bazen birsindir, bin olmak istersin söz yetmez. Sözün söz; kelimenin kelime olarak kaldığı anlar bazen yetmez, bazen tam aksine düşer, öyle zamanların sihri sadece şiirdir… Tahran’dan, Washington’a; Beyrut’tan, Tokyo’ya; İstanbul’dan Şam’a; Paris’ten Kazablanka’ya; Filistin’den Keşmir’e kadar uzatabilir kollarımızı şiir, tel örgülere, mayınlı topraklara, kırmızı çizgilere mahkûm etmeden beşeri, uzanır uzanabildiğince…Buradan indirebilirsiniz.
Elinizdeki bu kitabı Sinema’nın programlanmış ölümüne karşı bir direniş olarak görebilirsiniz. İnsan’dan vaz geçmeye yeltenen, Güzel’i, Sanat’ı,İnsan’ı kâr-zarar tablolarına sıkıştırmaya çalışan endüstriye “Hayır!” demenin nazik bir yolu. Sinema bütün “teknik” karmaşıklığına rağmen insansız olmaz. Sinema insanlar tarafından yine insanlar için yapılan bir sanattır.
Derin Düşünce yazarları izledikleri 28 filmi anlattılar. İnsanca bir perspektiften, günlük hayatlarındaki, iç dünyalarındaki yansımalara yer vererek… İran’dan Arjantin’e, Fransa’dan Afganistan’a, Rusya’dan Türkiye’ye uzanan bir yolculukta, İnsan’dan İnsan’a… Umulur ki bu kitap Andrei Tarkovsky, Semih Kaplanoğlu, Mecid Mecidi, Nuri Bilge Ceylan ile buluşmanın farklı bir yolu olsun… Buradan indirebilirsiniz.
“…Benim öyküm bir rivayetten ibaret, bu yüzden benden miş’lerle bahsediyor diğerleri. Beni, yaşamadığım sandıkları kocaman bir hayatı geri çevirmekle yargılıyorlar. Sorsalardı bana, derdim ki, beni yaşamadığım sandıkları kocaman bir hayatı geri çevirmekle yargılayanlara, evinden ayrılmayan/ayrılamayan, öyküsünü değil, hayallerini anlatır elbet, ya da masalları. Oysa bilmek yaşamak değildir her zaman, yaşamanın bilmek anlamına gelmeyeceği gibi her daim. Gözlerimde; bir şeyler yaşamış olanların, yaşamadıklarını sandıklarına olan o kendini beğenmiş, o her şeyi bilen bakışına rastlayamazsınız bu yüzden…”
Son romanı Bela’dan da tanıdığınız DD yazarı Suzan Nur Başarslan’ın öykülerini derlediği bu kitabını ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
Kadınlar… Günümüzün Don Kişotları
Suzan Başarslan’ın dediği gibi “kadına dair söylenmesi gereken ne kadar söz varsa erkeğin söylediği” bir dünya bu. Sadece söz mü? Yaşama hakkı bile. Bugün Çin’de ve Hindistan’da yüzbinlerce kız bebek daha doğmadan ultrason ile ana karnında görülüp yok ediliyor. Erkeklerin güç mücadelesinde kadınlar eziliyor. Cumartesi anası oluyor, cezaevlerinin önünde sıra bekleyen, şehit tabutlarının üzerinde ağlayan oluyor. Şampuan veya otomobil satarken bedenini kullandıran, arka planda, silik, soyunan, tüketen, “figüran”… Kadınlara özne olma hakkını vermeyen erkekler mi yoksa bu hakkı alamayan kadınlar mı? Kadınlıklarını kaybetmeden, erkekleşmeden var olabilecek mi birgün kadınlar? 96 sayfalık bu kitapta Kadın’a ait kavgaları ve Kadın’ın kimlik arayışını sorguluyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
“Ötekilere” bakarken (Çeviriler)
“Ötekilerin” gözüyle dünyaya bakabilenler ilerliyor uygarlık yolunda. Geçmişte Bağdat’ı, Kurtuba’yı inşa eden, bugün ise Paris’i, New York’u, yaşatan “öteki” değil mi? Bugün içine kapanan ülkeler yine geriliyor. Dışa açılan, “ötekilerin” bilgisini, birikimini kendine katabilenler ilerliyor. Bu kitabın amacı da “ötekilere” küçük bir pencere açmak. “Almanlar, Amerikalılar, İranlılar, Filistinliler ve İsrailliler dünyada olup bitenlere nasıl bakıyor?” diye sormak. Çeviri metinlere adadığımız 125 sayfalık bu kitapta Ermenistan’dan tasavvufa, İran sinemasından Ateizme, Şeriat’tan Türkiye’deki Hristiyanlara uzanan çok değişik konularda çeviri metinler bulacaksınız. Buradan indirin.
Sanat karanlıkta çakılmış bir kibrittir…
”…Neden bir natürmorta iştahla bakmıyoruz? Tersine ressam “yiyecek-gıda” elmayı silmiş, elmanın elmalığı ortaya çıkmış. Gerçek bir elmaya bakarken göremeyeceğimiz bir şeyi gösteriyor bize sanatçı. İlk harfi büyük yazılmak üzere Elma’yı keşfediyoruz bütün orjinalliği, tekilliği ile…”
Bu kitapta Derin Düşünce yazarları sanatı ve sanat eserlerini sorguluyor. Toplumdaki yeri, siyasî, etik ve felsefî yönüyle… Denemelerin yanı sıra son dönemde öne çıkan, ekranları, kitap raflarını dolduran eserlere (veya ürünlere?) dair eleştiriler de bulacaksınız. Buradan indirin.