Düşler…
By Fatma Sancak on May 20, 2012 in Sanat, şiir
(Acıyla uyanılan sabahlar vardır; farkında olmaksızın bir “Âh” gününün ilk sözcüğü olur. Uyandığın bir kâbus sanırsın, oysa uyanamadığın bir düştür.)
Uyanamadığım düşleri yaşadığım bir mevsimdi, âhlarımı alıp sana getirecek rüzgarın sesiyle uyanmıştım… Ki o vakit, bizden ve âhlarımı alıp beni sana kavuşturacak rüzgardan habersizdim.
Hayatımın bir “Elhamdulillah” ve bir “Estağfirullah” arasındaki sürüncemede tükendiği, acılardan ve âhlardan korkulara… Korkulardan gizli sevinçlere, belli belirsiz düşlere karıştığı bir gece yarısı gelmiştin, unutmuş değilim… Her aşığın yaşadığı o hissi yaşamış, hiç yabancılık çekmemiştik bunu da unutmuş değilim.
Kısa kalacağını düşünememiş, heyecanlı düşlerimin sedef tahtına düşünmeden iliştirmiştim seni; parmak uçlarına adımı, başına tebessümden parıldayan tacımı işlemiştim. Bir düş içinde de olsa kavuşmuştuk işte… Ne de şiddetliydi…
Tam bir kanadıma rüzgarı, diğerine seni alayım, gidebileceğimiz kadar uzağa gidelim istiyorum ki o an rüzgar durdu ve güneş kanatlarımı eritti. O an ani bir yıldırımla bahar şehri işgal etti, sana ilgim delik deşik oldu. Kelimelerim kurşun yarasıyla doldu… Âh edip inlemeye başladım, inleyişim bundandı…
Ben ne olduğunu bile anlamadan ani bir terk edişle çektin gittin canımın içi… Sen gittin ve yağmur başladı, bir umut, bir ışık… seni aradı gözlerim. İçimde bir yer acıdı, acıdı da acıdı, döndüm baktım sensin, gidememiştin, bir acı, bir âh olarak kalmıştın içimde, buruk bir acıyla tebessüm eden dudaklarımdan ağzıma gözyaşlarım dolmuştu…
Geceydi, çok karanlık bir geceydi, “Şimdi uyumalıyım.” diyerek çekip gitmiştin. Unutmuş değilim. Yine de içimde bir yerde gibiydin çünkü acın hâlâ oradaydı; yanıyordum.
Yine de erimiş kanatlarımın omuzlarımda bıraktığı sızı, sensizlik ve sensizliğin âhlarına hapsetmedim kendimi, inleyerek bir düşte buluşabilmek umuduyla, uykuya daldığın vakitler ben de kendimi uykuya teslim ettim…
Acıyla uyanılan sabahlar vardı ya hani; farkında olmaksızın o âhlar ve inleyişler arasında uyandım. Biraz ağladım, sonra biraz daha… Gözyaşlarımı, içimde senden kalan her zerre, kendi gözyaşlarıyla silmeye çalıştı. İşte o an anladım, içimdeyken beni terk edemezdin. Terk etmemiştin, içimdeki sana “Gün aydın” dedim, radyoyu açtım, radyodan yükselen keman sesi bizi sardı, öylece vaktin kollarına bıraktık bizi…
Öyle ne kadar kendimizi bilmeden kaldık bilmiyorum. Zannediyorum ikindiyi bulmuştu vakit; kahvemin kokusuna karışıyordu hanımeli kokusu ve yağmurun sesi… Bir de ikindi ezanı ekleniyordu vakte… Hayat şükrün hükümdar olduğu saatle buluşuyordu ama ne yaparsam yapayım yoktun işte! Ben bir “âh” olup da kalıyordum öylece… öylece… sensizce.
Yine de mümkün olmuyordu ayrılmak, senden ayrılmamak için o âhlardan birinin kollarına bıraktım kendimi tereddütsüz. Boynumdan aşağı saçılıncaya kadar kanımın kızıllara gömülmüş son tomurcuğu, ismini zikrettim.
Bir düş içinde ölüverdim de yine vazgeçmedim senden, yine boyun eğmedim ayrılığa, düş içinden düşler doğurdu renksiz cesedim. Bakıp da görebilseydin keşke, keşke… öylece… sen’ce.
… Sanat üzerine e-kitap okumak için…
Baudolino (Umberto Eco) Suzan Başarslan
Yazınsal bir yapıt, “basit bir obje değil, çok yönlü anlam ve ilişkilerle tabakalaşmış bir niteliğin çok yönlü organizasyonudur.”* Bu organizasyonun incelemesi de kendisi kadar zor bir organizasyonu gerektirir ki, bu yüzden bir yapıtın incelemesi adına günümüze değin, birçok kuram ve inceleme yöntemi geliştirilmiştir. Bu makalede Umberto Eco’nun yazdığı Baudolino adlı romanın incelemesi Gerard Genette’nin “Yapısal Metin İnceleme” yöntemine göre yapılacak ve yapıt, üç düzlemde incelenecektir. Bakış açısı, anlatıcı türü, ana düşünce, eserin yazılış tekniği, dil… gibi sorunlara da değinilecektir. İncelemede Şemsa Gezgin tarafından İtalyancadan Türkçeye 2003′te çevrilen Baudolino esas alınacak, tespit ve yorumlar çeviri yapıttan yola çıkılarak belirlenecek ve ifade edilecektir. İncelemeyi kitap halinde indirmek için buraya tıklayın
İnsan gözü daha verimli kullanılabilir mi? Aş, eş ve düşmanı gören Et-Göz’ün yanı sıra Hakikat’i görebilecek bir Derin-Göz açılabilir mi? Sanatçı olmayan insanlar için kestirme bir yol belki de Sanat. Çukurların dibinden dağların zirvesine, Yeryüzü’nden Gökyüzü’ne…Sanat’a bakmak için çeşitli yapıtlardan, ressamlardan istifade ettik: Cézanne, Degas, Morisot, Monet, Pissarro, Sisley, Renoir, Guillaumin, Manet, Caillebotte, Edward Hopper, William Turner,Francisco Goya, Paul Delaroche, Rogier van der Weyden, Andrea Mantegna , Cornelis Escher , William Degouve de Nuncques.
Peki ya baktığımızı görmek, gördüğümüzü anlamak? Güzel’i sorgulamak için çağ ve coğrafya ayırmadık, aklımızı uyaracak hikmetli sözlere açtık kapımızı: Mevlânâ Hazretleri, Gazalî Hazretleri, Lao-Tzû, Albert Camus, Guy de Maupassant, Seneca, Kant, Hegel, Eflatun, Plotinus, Bergson, Maslow, … Buradan indirebilirsiniz.
Şiirlerim, Öykülerim / Cemile Bayraktar
İnsan ya zevkten yazar ya dertten yazar. Ama insan bazen dertli olduğunu kendi bile bilmez, derdini ve zevkini kendi yazar ama farkında değildir, derdini de, şevkini de bazen kendi yazmamışçasına, yazdığından okur, insanın kendinde bilmediği yansımıştır yazıya, insan dertten yahut zevkten yazarken herkes kadar kendini okur. İnsan önce kendi için yazar. O vakit yazdığı aynası olur. Buradan indirebilirsiniz.
İnsanları birleştiren, engelleri ortadan kaldıran bir eylem yazmak… ve tabi okumak. Heinrich Böll, Sadık Yalsızuçanlar, Jean-Paul Sartre, Leyla İpekçi, Samuel Beckett, Peyami Safa, Immanuel Wallerstein, Marilyn Monroe veya Baudelaire… Farklı ülkelerde yaşamış, farklı kaygılarla yazmış olsalar da bütün yazarlar bir iz bırakmak, günü gelince başka insanlarca okunmak isterler. Evet… Yazmak vermektir. Kitap tanıtan kitaplarımızın üçüncüsünü ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
İncitmeden söylemek istersin ama söz incitir bazen. Ağlatmak istersin bazen ama söz ağlatmaz. Bazen sesini sözle duyurmak istersin ama duyulmaz. Bazen birsindir, bin olmak istersin söz yetmez. Sözün söz; kelimenin kelime olarak kaldığı anlar bazen yetmez, bazen tam aksine düşer, öyle zamanların sihri sadece şiirdir… Tahran’dan, Washington’a; Beyrut’tan, Tokyo’ya; İstanbul’dan Şam’a; Paris’ten Kazablanka’ya; Filistin’den Keşmir’e kadar uzatabilir kollarımızı şiir, tel örgülere, mayınlı topraklara, kırmızı çizgilere mahkûm etmeden beşeri, uzanır uzanabildiğince…Buradan indirebilirsiniz.
Elinizdeki bu kitabı Sinema’nın programlanmış ölümüne karşı bir direniş olarak görebilirsiniz. İnsan’dan vaz geçmeye yeltenen, Güzel’i, Sanat’ı,İnsan’ı kâr-zarar tablolarına sıkıştırmaya çalışan endüstriye “Hayır!” demenin nazik bir yolu. Sinema bütün “teknik” karmaşıklığına rağmen insansız olmaz. Sinema insanlar tarafından yine insanlar için yapılan bir sanattır.
Derin Düşünce yazarları izledikleri 28 filmi anlattılar. İnsanca bir perspektiften, günlük hayatlarındaki, iç dünyalarındaki yansımalara yer vererek… İran’dan Arjantin’e, Fransa’dan Afganistan’a, Rusya’dan Türkiye’ye uzanan bir yolculukta, İnsan’dan İnsan’a… Umulur ki bu kitap Andrei Tarkovsky, Semih Kaplanoğlu, Mecid Mecidi, Nuri Bilge Ceylan ile buluşmanın farklı bir yolu olsun… Buradan indirebilirsiniz.
“…Benim öyküm bir rivayetten ibaret, bu yüzden benden miş’lerle bahsediyor diğerleri. Beni, yaşamadığım sandıkları kocaman bir hayatı geri çevirmekle yargılıyorlar. Sorsalardı bana, derdim ki, beni yaşamadığım sandıkları kocaman bir hayatı geri çevirmekle yargılayanlara, evinden ayrılmayan/ayrılamayan, öyküsünü değil, hayallerini anlatır elbet, ya da masalları. Oysa bilmek yaşamak değildir her zaman, yaşamanın bilmek anlamına gelmeyeceği gibi her daim. Gözlerimde; bir şeyler yaşamış olanların, yaşamadıklarını sandıklarına olan o kendini beğenmiş, o her şeyi bilen bakışına rastlayamazsınız bu yüzden…”
Son romanı Bela’dan da tanıdığınız DD yazarı Suzan Nur Başarslan’ın öykülerini derlediği bu kitabını ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
Kadınlar… Günümüzün Don Kişotları
Suzan Başarslan’ın dediği gibi “kadına dair söylenmesi gereken ne kadar söz varsa erkeğin söylediği” bir dünya bu. Sadece söz mü? Yaşama hakkı bile. Bugün Çin’de ve Hindistan’da yüzbinlerce kız bebek daha doğmadan ultrason ile ana karnında görülüp yok ediliyor. Erkeklerin güç mücadelesinde kadınlar eziliyor. Cumartesi anası oluyor, cezaevlerinin önünde sıra bekleyen, şehit tabutlarının üzerinde ağlayan oluyor. Şampuan veya otomobil satarken bedenini kullandıran, arka planda, silik, soyunan, tüketen, “figüran”… Kadınlara özne olma hakkını vermeyen erkekler mi yoksa bu hakkı alamayan kadınlar mı? Kadınlıklarını kaybetmeden, erkekleşmeden var olabilecek mi birgün kadınlar? 96 sayfalık bu kitapta Kadın’a ait kavgaları ve Kadın’ın kimlik arayışını sorguluyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
“Ötekilere” bakarken (Çeviriler)
“Ötekilerin” gözüyle dünyaya bakabilenler ilerliyor uygarlık yolunda. Geçmişte Bağdat’ı, Kurtuba’yı inşa eden, bugün ise Paris’i, New York’u, yaşatan “öteki” değil mi? Bugün içine kapanan ülkeler yine geriliyor. Dışa açılan, “ötekilerin” bilgisini, birikimini kendine katabilenler ilerliyor. Bu kitabın amacı da “ötekilere” küçük bir pencere açmak. “Almanlar, Amerikalılar, İranlılar, Filistinliler ve İsrailliler dünyada olup bitenlere nasıl bakıyor?” diye sormak. Çeviri metinlere adadığımız 125 sayfalık bu kitapta Ermenistan’dan tasavvufa, İran sinemasından Ateizme, Şeriat’tan Türkiye’deki Hristiyanlara uzanan çok değişik konularda çeviri metinler bulacaksınız. Buradan indirin.
Sanat karanlıkta çakılmış bir kibrittir…
”…Neden bir natürmorta iştahla bakmıyoruz? Tersine ressam “yiyecek-gıda” elmayı silmiş, elmanın elmalığı ortaya çıkmış. Gerçek bir elmaya bakarken göremeyeceğimiz bir şeyi gösteriyor bize sanatçı. İlk harfi büyük yazılmak üzere Elma’yı keşfediyoruz bütün orjinalliği, tekilliği ile…”
Bu kitapta Derin Düşünce yazarları sanatı ve sanat eserlerini sorguluyor. Toplumdaki yeri, siyasî, etik ve felsefî yönüyle… Denemelerin yanı sıra son dönemde öne çıkan, ekranları, kitap raflarını dolduran eserlere (veya ürünlere?) dair eleştiriler de bulacaksınız. Buradan indirin.