Müslüman muhafazakar olamaz!
By Mustafacan Ozdemir on Haz 8, 2012 in islamcilik, Muhafazakarlık, Toplum
Temel kavramlar üzerinde dahi ciddi anlaşmazlıklar yaşayan ve bunu içselleştirip tartışmaya açmayan, buna tenezzül dahi etmeyen bir milletiz zannımca. Fakat temelde anlattıklarımızı anlamlandıramadığımızda ve ya anlam kargaşasına düşmeye fazlaca meyilli olduğumuzda zaten sözlerimizin etkisi fevkalade zayıflayacaktır. Bu konuya takmış biri olarak en canımı sıkan karmaşadan başlamak derdindeyim. Çünkü bugün toplum nezdinde yapılan tartışmaların çok soyut ve anlamdan uzak olduğu kanaatindeyim.
Dindarlık, inancı doğrultusunda bağlı bulunduğu dinin gereklerini yerine getirme aşkında olan kişiye nitelendirebilecek bir sıfattır. Örnekle somutlaştırmak gerekirse şöyle diyebiliriz:
Benim milliyetçi olmam dindar olmam manasına gelmez. Ben milliyetçi olup dindar olabilir miyim? Tartışılan bir konudur aslına bakarsanız. Memleket dahilinde alırsak dindar kesimde çok ciddi bir milliyetçi damar vardır. Fakat İslam dini milliyetçiliğe ne derecede izin vermiştir ve yaşanan milliyetçilik ne dereceye gelmiştir tartışılır. Asıl konumuza dönersek biz olabileceğini kabul edelim.
Muhafazakarlık ise herhangi bir olgunun, bir düşüncenin, bir fikriyatın benim değişmezim olmasıdır. Bir durumun benim içim adeta tabuya dönüşmesi ve doğal refleks geliştirip onu koruma altına alma isteğimdir. İçinde her türlü düşünce yer bulabilir. Koltuk sevdası için de muhafazakar olabilir insanlar, devrim karşıtı olduğu için de ya da kendince devrime destek olduğu içinde olabilir.(altı ok aşkı bir muhafazakarlıktır!) Örneğimize dönersek benim milliyetçi olmam ya da ulusalcı olmam ve bunu vazgeçilmez bir kutsalım görmem benim muhafazakar olmama kafidir. Fakat dindarlık bunun neresine sirayet etmiştir?
Bu girizgahtan sonra bu yazıyı okuma zahmetinde bulunanların bir kısmının bu meselenin anlamsızlığı hakkında fikir yürütme girişimlerinde olacağından eminim. Fakat bu sorun sanıldığı kadar basit değil. İktidar partisinin en genç milletvekili ünlü feylesofların cümlelerinden alıntılar yaparken, düşüncüleri analiz ederken ve bize dersler verirken bu ayrıma hiç dikkat etmedi daha beteri kendimce yaptığım uyarıya da son derece basit bir cevap verdi.
Ben dindar olmanın kıyısından köşesinden geçmeye çalışan biri olarak bu memlekette muhafazakar olduğumu kabul etmiyorum. Biraz dindarlıkla suçlanan! İnsanların, dindar olmalarına gerek yok, bu ülkede hep müesses nizam karşısında durduğunu, hep sabit gidişata karşı çıktığını, statükoyu bir yerinden delmeye çalıştığını gözlemledim. Kim Cemil Meriç’in muhafazakar olduğunu söyleyebilir? Kim İsmet Özel’in muhafazakar olduğunu söyleyebilir?
Rahmetli Turgut Özal’ın açtığı yoldan şiddetle yürüyenlerin çoğaldığı bir dönemdeyiz. Şortla asker karşıladığı için linç edilen Turgut Özal’ın aslında bunu sembolik bir başkaldırma niyetiyle yaptığını o dönemde ne kadar insan saptayabildi ki. Turgut Özal o hareketiyle adete bir tabuyu yerle yeksan ediyordu. Başı secde gören Cumhurbaşkanının Çankaya’ya çıkmasıyla alay edilmesi değildi günün anlam ve önemi. Bir algı yıkılıyordu. Muhafaza edilenler, muhafaza edenlerin kanatlarının altından çekip çıkarılıyor, kral çıplak deniliyordu.
Yine Refah Partisi’nin lider parti olması ve her türlü alicengiz oyunlarına rağmen rahmetli Erbakan Hocanın başbakan olmasını da böyle görmek gerekir. Hatalar olmuştur, sıkıntılar yaşanmıştır ki yaşananların hiçbiri bir darbenin yapılmasını gerektirmez. Tüm olanlara rağmen aslında o dönemde Özal’ın açtığı yolun, aşındırdığı patikanın çimenlerinin iyice terbiye edilmesi merasimidir. Bunu muhafazakar kanat çok iyi sezmiş ve gidişatı engellemek üzere çeşitli organizasyonlar düzenlemiştir.
Bugün yaşanan süreç ise bugüne kadar getirilen, olgunlaştırılan atağın klas bir golle sonlandırılması gibidir. Hala eksiklikler, hatalar, yanlışlar yok mudur? Vardır şüphesiz. İnsanın olduğu yerde hata, yanlış vardı çünkü. Fakat memleketimde küçük Muhammed diye adlandırılan askerlerimizi başörtüsü takan annesinin görmesine izin vermeyecek bir muhafazakarlık hüküm sürmüştür. İşte dindarla muhafazakarı en iyi ayırt eden, en somut örnek budur. Bugün bunları yıkma günü, bu algıyı çürütme zamanıdır.
Tarihsel şuuru biraz anlatma isteğini doyurduktan sonra asıl noktaya değinmek istiyorum. Bir Müslüman muhafazakar olabilir mi ? Tartışma götürmez mesele bence bu noktadadır. Müslüman muhafazakar olamaz. Müslümanların yol göstericisi Hz. Peygamber dönemin tüm muhafazakarlarının karşısında dimdik durmamış mıydı? Ebucehil muhafazakar değil miydi? İslam dini putlara savaş açamamış mıydı? Bugün de yeryüzünde yeni putlar yarattı insanoğlu. İnsanoğlu hiç değişmedi shakespeare’in Sonelerinde yakındığı şeylerden bugünde yakınıyoruz. İslam’ın ilk zuhur ettiğin dönemde de kendi elleriyle putlar yaratıp onlara tapmıştı insanoğlu. ‘‘La ilahe illallah” diyen bir insan nasıl muhafazakar olabilir. Bu düstura tabi olmuş bir ruh nasıl yaratılan modern ilahlarına kul olur? Böyle bir şey imkansız, izansız, insafsızdır.
Hulasa benim için muhafazakar ile dindar aynı şey değildir. Hukuk literatüründe yanlış yaygın yanlış olmayan doğrudan evladır gibi bir düstur vardır. Fakat bunu şiddetle reddediyorum. Biz bir şeyleri değiştirmezsek hiçbir şey olduğu gibi dahi kalmayacaktır. Bu kadar satır yazıp bir şeyleri anlatmaya çalıştım fakat evet hala bu konu üzerinde babamla dahi anlaşamıyorum. İşimiz uzun, uğraşımız zor. Kolay gelsin…
… Biraz okumak için…
İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında
Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
Müslüman’ın Zaman’la imtihanı
Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.
3 Yorum
Yazan:erkan Tarih: Haz 11, 2012 | Reply
kaleminiz döndüğünce anlatmaya çalışmışsınız.ve güzelde bir yazı olmuş.ayrıcada size katılıyorum.
Yazan:SHADOWLAND PRENSİ Tarih: Ağu 30, 2012 | Reply
Yazı dar bir bakış açısına sahip…milliyetçi ve muhafazakarlığı bir önyargı bir tabu gibi göstermiş ama yazı altındaki düşünce önyargılar ve tabular altında kalmış…
biz milliyetçi ve muhafazakarız….bizim milliyetçiliğimiz ırkçılık olarak algılanmasın sakın….biz bayrak ve vatan sevgisi ile milliyetçiyiz ki buda İslam ın getirisi olan erdemlerden biridir…Ne yani avrupacı batıcı sözde çağdaş ilerici tafraları yapan,tüm milli manevi değerlerimizi yobazlık olarak görüp sırt çeviren dejenere özentilerden mi olalım…
muhafazakarlığımız da aynı şekilde milliyetçiliğimiz gibidir…biz gelenekçiyiz mukaddesatçıyız…biz geleneklerimizin manevi değerlerimizin korunmasıyla da çağdaş ileri olabileceğimizi savunmaktayız…biz çağdaşlık karşıtı değiliz…bizim batı özentisi embesillerden farkımız şu;
biz aklımızı açıp zihnizmizi genişletiyoruz…ve böyle çağdaş olabileceğimizi milli manevi değerlerimizi koruyarak ta gelişebileceğimizi düşünüyoruz…
özenti dejenereler gibi başka bir taraflarımızı açıp genileterek çağdaş-ileri olamayacağımızı düşünmek mi tabu?
Yazan:Huseyin Avni Tarih: Eyl 1, 2012 | Reply
Toplumun nezdinde Musluman ile muhafazakar kavramlari kesin bicimde birbirinden ayrilmali. Yazinizin bu noktada kafasi karisiklara isik tutmasini diliyorum. Muhafazakar kavraminin ulasacagi nokta statukoculuk; insanlar kullandiklari kavramlarin nereye ulasacaklarinin farkinda degil. Muhafazakarlik Muslumanin degistiren,gelistiren,duzelten yanini, once dilde sonra zihinde koreltme amaciyla kullanilan bir kavram. Necip Fazil bir konferansinda soyle diyor: Bizim icin sag, sol yoktur; her zaman ileri vardir, daima ileri.