RSS Feed for This Post

Silenced (Do-ga-ni/2011), Dong Hyeuk Hwang

 

Cause this life is as
Fragile as a dream and
Nothing’s ever really
As it seems
Lily Kershaw – As It Seems

2005’te İşitme Engelliler Okulunda yaşanmış gerçek olaylara dayanan Silenced filmi, Lars von Trier’in Riget’te “Her şey çürüyor ama kimse farkında değil.”cümlesinin özeti gibi. Dong Hyeuk Hwang‘ın yönetmenliği yaptığı Silenced, Jee-young Cong‘un romanından filme uyarlanmış.

Mujin’de Ja Ae Akademisi(İşitme Engelliler Okulu)’nde çocuklara şiddet ve cinsel istismar uygulandığını keşfeden resim öğretmeni In Ho Kang’ın, İnsan Hakları Merkezi üyesi Seo Yoo Jin’le Milli Eğitim’e, Belediye’ye, Polis’e gitmelerine rağmen, bu suçu işleyen okul müdürü, idari yardımcısı ve Park Bo Hyun isimli öğretmenin nüfuzlu insanlar olmaları yüzünden kurumların olayla ilgilenmemeleri ve Seul’den gelen bir haber kanalının devreye girmesiyle başlayan davayı anlatır. Suçlular yakalanır; ancak henüz bitmeyen bürokratik engellerin içine girilir bu sefer de. Olayların iftira olduğu kampanyası yapılır önce, Bakanlık düzeyinde eskiden hakimlik yapmış avukat tutulur. Dava İşitme Engellileri kapsıyorken mahkemede bir tane bile işitme engelliler için tercüman yoktur. Sonraki gün getirilir. İlginç olansa, tecavüze 9 yaşında uğrayan çocuğun davasında avukatın sarf ettiği sözler:

“O yaşta bir çocuğun yetişkin bir erkekle ilişkiye girmesi mümkün mü? Mümkün olsa bile kızın rızası olmadan böyle bir şeyin olması mümkün değil!”

Bu cümleler size de tanıdık gelmiyor mu? 13 yaşında 26 erkeğin tecavüzüne uğrayan N.Ç.’nin davasında alınan karar Türkiye’yi ayağa kaldırmış, “Kendi rızasıyla birlikte olmuştur.” diye hükme varılmıştı(!) mahkemede.

Ya filmin devamı? Karanlık, karanlık, koyu karanlık, anlatamayacağım kadar karanlık… tıpkı ülkemizdeki gibi, tıpkı diğer ülkelerdeki gibi, tıpkı hayatımızda yaşanan diğer trajedilerdeki gibi. “Ne kadar olağanüstüdür ki dünyadaki hiçbir diktatörlük, düş kurabilme gücümüzü kontrol altına alamaz. Düşlerimizi hiçbir engizisyon sistemi kontrol edemez.”, diyor Abbas Kiyarüştemi. Oysa hayatın gerçekliği öyle demiyor. Bu sistem, insanın kötülüğü, o çirkin tarafı, kötülüğün diktatörlüğü (onu her sistemin, insanın olduğu yerde bulabilirsiniz!), buduyor masumları; gerçekleri ortaya çıkarmanız kötülerin hak ettikleri cezayı almalarına yardım etmiyor bazen ve tüm hayallerinizi ellerinizden alıyor. Ama filmin sonundaki “Mücadele etmemizin sebebi dünyayı değiştirmek için değil, dünyanın bizi değiştirmesine izin vermemek için.”cümlesi bir çıkış yolu sunuyor insana. Dünyayı değiştirecek gücümüz elimizden alındığında dahi yapacağımız bir şey var; onun bizi değiştirmesine engel olmak.

Adalet sisteminin ikiyüzlülüğü, insanların açgözlülüğü, kirletilmiş değerler ve unutulmuş insanlık! Filmin girişindeki o ilk sahnede attığınız çığlığa, son sahnede eklenen sessizliğiniz.

Kelimeler asla yetmiyor açıklamaya her şeyi, asla yetmedi. Yol bularak yürekten dünyaya kah çağladı, çoğaldı; kah azaldı, tükendi. Hep böyle oldu… Kimi roman olarak yazıya döküldü, kimi şiir olarak dizelere, kimi de görüntü olarak sinemaya… Sanat, insandaki hakikati anlatmalı demiştim, kendi kendime, ama bu hakikat insanın katmanlarıyla örtük her halin ortaya dökülmesini içerdiğinde, kimi sizi kanatlandırıp görül(n)meze talip ettiğinde, kimi de çamura bulanmış derinliklerini serdiğinde ortaya; sanat, bir noktadan sonra aradan çıkıyor. Sizi, insan olmakla yüzleştiriyor. Esfel-i safilinden ala-yı iliyyine. Leyla İpekçi,  Başkası Olduğun Yer’de “Çekilen her fotoğraf yokluğun fotoğrafıdır biraz da.”diyor. İşte bu yüzleşmede bizi en çok etkileyen, ‘insan olma’nın yokluğu oluyor. Radhakrishnan, “Biz insanlar, insan olma ödev ve sorumluluğu ile, bir işbirliği andına çağrılıyız. Nasıl bir ahd ve and? Öyle bir and ki, bu and ile insan, Tanrı ve aşk, başka bir yaratış ve başka bir insan için işe koyulurlar. Budur insanın sorumluluğu.”derken insan olma sorumluluğundan bahsediyor. İnsan olmak!

Ve her nedense, Silenced filminin sonunda sessizliğe gömülüyorum ve söyleyecek tek söz bulamıyorum, oysa söylenmesi gereken o kadar çok şey varken. Eduardo Galeano, Zamanın Ağızları’nda  “Hâlâ aynı durumdayız: Korkudan ölerek, soğuktan donarak kelimeler arıyoruz.” derken ne kadar haklı. Dünya çaresizler için sessizliğin ve sisin içinde kayboluşun simgesi gibi ve biz hala korkudan ölerek ve soğuktan donarak o sessizliğe ve sise kelimeler arıyoruz.

 

 

… Sanat üzerine e-kitap okumak için…

 

  Baudolino (Umberto Eco)  Suzan Başarslan

Yazınsal bir yapıt, “basit bir obje değil, çok yönlü anlam ve ilişkilerle tabakalaşmış bir niteliğin çok yönlü organizasyonudur.”* Bu organizasyonun incelemesi de kendisi kadar zor bir organizasyonu gerektirir ki, bu yüzden bir yapıtın incelemesi adına günümüze değin, birçok kuram ve inceleme yöntemi geliştirilmiştir. Bu makalede Umberto Eco’nun yazdığı Baudolino adlı romanın incelemesi Gerard Genette’nin “Yapısal Metin İnceleme” yöntemine göre yapılacak ve yapıt, üç düzlemde incelenecektir. Bakış açısı, anlatıcı türü, ana düşünce, eserin yazılış tekniği, dil… gibi sorunlara da değinilecektir. İncelemede Şemsa Gezgin tarafından İtalyancadan Türkçeye 2003′te çevrilen Baudolino esas alınacak, tespit ve yorumlar çeviri yapıttan yola çıkılarak belirlenecek ve ifade edilecektir.  İncelemeyi kitap halinde indirmek için buraya tıklayın

 

Derin Göz

  İnsan gözü daha verimli kullanılabilir mi? Aş, eş ve düşmanı gören Et-Göz’ün yanı sıra Hakikat’i görebilecek bir  Derin-Göz açılabilir mi? Sanatçı olmayan insanlar için kestirme bir yol belki de Sanat. Çukurların dibinden dağların zirvesine, Yeryüzü’nden Gökyüzü’ne…Sanat’a bakmak için çeşitli yapıtlardan, ressamlardan istifade ettik: Cézanne, Degas, Morisot,  Monet, Pissarro, Sisley, Renoir, Guillaumin, Manet, Caillebotte, Edward Hopper, William Turner,Francisco Goya, Paul Delaroche, Rogier van der Weyden, Andrea Mantegna , Cornelis Escher , William Degouve de Nuncques.

Peki ya baktığımızı görmek, gördüğümüzü anlamak? Güzel’i sorgulamak için çağ ve coğrafya ayırmadık, aklımızı uyaracak hikmetli sözlere açtık kapımızı: Mevlânâ Hazretleri, Gazalî Hazretleri, Lao-Tzû, Albert Camus, Guy de Maupassant, Seneca,  Kant, Hegel, Eflatun, Plotinus, Bergson, Maslow, … Buradan indirebilirsiniz.

 

Şiirlerim, Öykülerim / Cemile Bayraktar

İnsan ya zevkten yazar ya dertten yazar. Ama insan bazen dertli olduğunu kendi bile bilmez, derdini ve zevkini kendi yazar ama farkında değildir, derdini de, şevkini de bazen kendi yazmamışçasına, yazdığından okur, insanın kendinde bilmediği yansımıştır yazıya, insan dertten yahut zevkten yazarken herkes kadar kendini okur. İnsan önce kendi için yazar. O vakit yazdığı aynası olur. Buradan indirebilirsiniz. 

 

  

Kitap tanıtan kitap 3

İnsanları birleştiren, engelleri ortadan kaldıran bir eylem yazmak… ve tabi okumak. Heinrich Böll, Sadık Yalsızuçanlar, Jean-Paul Sartre, Leyla İpekçi, Samuel Beckett, Peyami Safa, Immanuel Wallerstein, Marilyn Monroe veya Baudelaire… Farklı ülkelerde yaşamış, farklı kaygılarla yazmış olsalar da bütün yazarlar bir iz bırakmak, günü gelince başka insanlarca okunmak isterler. Evet… Yazmak vermektir. Kitap tanıtan kitaplarımızın üçüncüsünü ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz. 

 

 

 

Söz yıkar şiir imar eder

İncitmeden söylemek istersin ama söz incitir bazen. Ağlatmak istersin bazen ama söz ağlatmaz. Bazen sesini sözle duyurmak istersin ama duyulmaz. Bazen birsindir, bin olmak istersin söz yetmez. Sözün söz; kelimenin kelime olarak kaldığı anlar bazen yetmez, bazen tam aksine düşer, öyle zamanların sihri sadece şiirdir… Tahran’dan, Washington’a; Beyrut’tan, Tokyo’ya; İstanbul’dan Şam’a; Paris’ten Kazablanka’ya; Filistin’den Keşmir’e kadar uzatabilir kollarımızı şiir, tel örgülere, mayınlı topraklara, kırmızı çizgilere mahkûm etmeden beşeri, uzanır uzanabildiğince…Buradan indirebilirsiniz. 

 

 

İnsan’sız Sinema Olur mu?

Elinizdeki bu kitabı Sinema’nın programlanmış ölümüne karşı bir direniş olarak görebilirsiniz. İnsan’dan vaz geçmeye yeltenen, Güzel’i, Sanat’ı,İnsan’ı kâr-zarar tablolarına sıkıştırmaya çalışan endüstriye “Hayır!” demenin nazik bir yolu. Sinema bütün “teknik” karmaşıklığına rağmen insansız olmaz. Sinema insanlar tarafından yine insanlar için yapılan bir sanattır.

Derin Düşünce yazarları izledikleri 28 filmi anlattılar. İnsanca bir perspektiften, günlük hayatlarındaki, iç dünyalarındaki yansımalara yer vererek… İran’dan Arjantin’e, Fransa’dan Afganistan’a, Rusya’dan Türkiye’ye uzanan bir yolculukta, İnsan’dan İnsan’a… Umulur ki bu kitap Andrei Tarkovsky, Semih Kaplanoğlu, Mecid Mecidi, Nuri Bilge Ceylan ile buluşmanın farklı bir yolu olsun… Buradan indirebilirsiniz.

Öyküler (Suzan Nur Başarslan)

“…Benim öyküm bir rivayetten ibaret, bu yüzden benden miş’lerle bahsediyor diğerleri. Beni, yaşamadığım sandıkları kocaman bir hayatı geri çevirmekle yargılıyorlar. Sorsalardı bana, derdim ki, beni yaşamadığım sandıkları kocaman bir hayatı geri çevirmekle yargılayanlara, evinden ayrılmayan/ayrılamayan, öyküsünü değil, hayallerini anlatır elbet, ya da masalları. Oysa bilmek yaşamak değildir her zaman, yaşamanın bilmek anlamına gelmeyeceği gibi her daim. Gözlerimde; bir şeyler yaşamış olanların, yaşamadıklarını sandıklarına olan o kendini beğenmiş, o her şeyi bilen bakışına rastlayamazsınız bu yüzden…” 

Son romanı Bela’dan da tanıdığınız DD yazarı Suzan Nur Başarslan’ın öykülerini derlediği bu kitabını ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 

Kadınlar… Günümüzün Don Kişotları

Suzan Başarslan’ın dediği gibi “kadına dair söylenmesi gereken ne  kadar söz varsa erkeğin söylediği” bir dünya bu. Sadece söz mü? Yaşama hakkı bile. Bugün Çin’de ve Hindistan’da yüzbinlerce kız bebek daha doğmadan ultrason ile ana karnında görülüp yok ediliyor. Erkeklerin güç mücadelesinde kadınlar eziliyor. Cumartesi anası oluyor, cezaevlerinin önünde sıra bekleyen, şehit tabutlarının üzerinde ağlayan oluyor.  Şampuan veya otomobil satarken bedenini kullandıran, arka planda, silik, soyunan, tüketen, “figüran”… Kadınlara özne olma hakkını vermeyen erkekler mi yoksa bu hakkı alamayan kadınlar mı? Kadınlıklarını kaybetmeden, erkekleşmeden var olabilecek mi birgün kadınlar? 96 sayfalık bu kitapta Kadın’a ait kavgaları ve Kadın’ın kimlik arayışını sorguluyoruz. Buradan indirebilirsiniz. 

 

 

“Ötekilere” bakarken (Çeviriler)

“Ötekilerin” gözüyle dünyaya bakabilenler ilerliyor uygarlık yolunda. Geçmişte Bağdat’ı, Kurtuba’yı inşa eden, bugün ise Paris’i, New York’u, yaşatan “öteki” değil mi? Bugün içine kapanan ülkeler yine geriliyor. Dışa açılan, “ötekilerin” bilgisini, birikimini kendine katabilenler ilerliyor. Bu kitabın amacı da “ötekilere” küçük bir pencere açmak. “Almanlar, Amerikalılar, İranlılar, Filistinliler ve İsrailliler dünyada olup bitenlere nasıl bakıyor?” diye sormak. Çeviri metinlere adadığımız 125 sayfalık bu kitapta Ermenistan’dan tasavvufa, İran sinemasından Ateizme, Şeriat’tan Türkiye’deki Hristiyanlara uzanan çok değişik konularda çeviri metinler bulacaksınız.  Buradan indirin. 

 

Sanat karanlıkta çakılmış bir kibrittir…

 ”…Neden bir natürmorta iştahla bakmıyoruz? Tersine ressam “yiyecek-gıda” elmayı silmiş, elmanın elmalığı ortaya çıkmış. Gerçek bir elmaya bakarken göremeyeceğimiz bir şeyi gösteriyor bize sanatçı. İlk harfi büyük yazılmak üzere Elma’yı keşfediyoruz bütün orjinalliği, tekilliği ile…” 

Bu kitapta Derin Düşünce yazarları sanatı ve sanat eserlerini sorguluyor. Toplumdaki yeri, siyasî, etik ve felsefî yönüyle… Denemelerin yanı sıra son dönemde öne çıkan, ekranları, kitap raflarını dolduran eserlere (veya ürünlere?) dair eleştiriler de bulacaksınız. Buradan indirin. 

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin