İktisadi Aklın Eleştirisi / André Gorz
By Alper Gürkan on Tem 8, 2012 in Ekonomi, Kapitalizm, Kitap Sohbeti, Modernleşme, Toplum
[Ayraç Dergisi’nde yayımlandı]
“İktisadi amaçlı çalışmanın adım adım azalması özerk faaliyetlerin baskın çıkmasına imkân tanır; serbest zaman zorunlu zamana, boş vakit çalışmaya egemen olacaktır; boş vakit sadece dinlenme veya telafi değil, temel zaman ve yaşama nedeni olacak ve çalışma da araç düzeyine indirgenecektir. Böylece bu boş zaman ortak değerlerin taşıyıcısı olacaktır. Yaratıcılık, birlikte yaşama, estetik ve oyun, çalışmaya bağlı etkinlik ve verimlilik değerleri üzerinde egemen olduğunda ortaya çıkacak karışıklığı bir hayal edin…”
Sartre’ın çevresinde ünlenen Fransız gazeteci-yazar André Gorz, bugün içinde bulunduğumuz ileri endüstriyel toplum biçimlerini eleştirirken bir başka toplum imkânının peşinden gider: Bu imkân, aklın icbâr edildiği araçsallıktan arınmış bir yaşama san’atı ve keşfedilmesi gereken toplumsal yaratıcılığın yenilenmiş biçimini ihtivâ eder.
Gorz’a göre önce modernleşme sonra sanayileşme süreciyle birlikte gerçekleşen değişim, tarih boyunca iktisadî aklın çerçevesinde var olan üretim, tüketim, ticâret, mübâdele, kâr, mülkiyet gibi kavramların yeni boyutlar kazanmasına sebep oldu. Bu süreçte yüceltilen ve tüm hayatın düzenleyicisi hâline getirilen akıl da insanın toplumsal varlığında çok farklı karşılıklar buldu. İktisadi Aklın Eleştirisi*nde aklın işlevselleştirilmesini tenkid ederken onun gibi çalışmanın da dönüştürülen anlamının izini süren Gorz’un ifadesiyle kapitalizmin ileri safhalarında, amaçlarla araçlar birbirine girdi ve “çalışma ile ihtiyacın arasındaki bağ koptu.” En doğrudan anlatımla, Ivan Illich’in Şenlikli Toplum‘da yazdığı gibi: “Soyut ve imkânsız hedefler belirleyince, bunlara erişmek için kullanılacak araçlar da amaç durumuna gel[di].” (Illich, 1989:48-49) Akıl bir makine hâline getirildiğinde bu bağın kopmasının anlamı; artık üretimin, insanların ihtiyâclarını giderme gâyesinde olmaması, bilakis ihtiyâcların üretimin yayılması için bir işlev kazanmasıdır.
Kitap, bu noktadan hareketle, Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla nihâyet bulan reel sosyalizm ile kapitalizm arasındaki koşutluğun sarâhatine odaklanıyor: Reel sosyalizm de çalışma ideolojisini aynen kabûl ederek insanların köleleştirilmesi husûsunda kapitalizmle buluşmuş ve Sovyet tecrübesi, sosyalistler için hiçbir zaman sahici bir umuda dönüşememiştir.
Çalışma olgusunun tarih içerisindeki dönüşümlerine odaklandığı ilk bölümde; bugünkü gibi toplumsal kimlik, bağdaşıklık ve yurttaşlığın üzerinde temellendiği çalışma ile maişet anlamındaki alın teriyle yapılan çalışmayı ayırır Gorz. Modernliğin bir icâdı olduğunu belirttiği ücretli çalışmanın daha önce hiçbir zaman bir toplumsal bütünlük unsuru olarak görülmediğini vurgular. Antikiteden beri emeğini satmak anlamında çalışmanın kölece bir uğraş olduğuna, çalışanların da özgür sayılmayıp kamusal işlere katılmadıklarına değinir. Kendisi de bir sosyalist olan Gorz’un bu yaklaşımdaki maksadı emekçilerin tahkîri değil, aksine her şeyin alınıp satılabilir olduğu kapitalist dönemde hayatın anlamının ve mutluluğun tüketim ve çalışmadan öte, boş zaman yaratmada olduğuna değinmektir.
İkinci bölümde eleştirisini daha ziyâde aklın işlevselleştirilmesine, pazar ve toplum alakasına odaklayan Gorz, insanlığın “bu bana yeter” noktasından “fazla mal göz çıkarmaz“a nasıl geldiği üstüne yazar. Bu noktaya gelişte her şeyi özetleyen ifade, “geleneksel düzenin parçalanması”dır: “Ahlaki ve dini kuralkoyucu gerçekliklerin çöküşü ve dini kurumların çürümesiyle birlikte” doğru ve evrensel olanın meşruiyeti için hiçbir otoriteye ihtiyâc kalmamış ve başarı, kişisel takdir ve yaşam kalitesi sorunu olmaktan çıkıp kazanılan, biriktirilen servetle ölçülür olmuştur. “Kapitalizmin ruhu”nun çalışmayla ihtiyâc arasındaki bağı koparmasının da anlamı budur: İhtiyâcların sınırlı niteliğinin ötelenmesi, yani tüketim…
Weber, Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu‘nda, Avrupa’da sanayileşme öncesine dair ilginç bir örnek verir: ” (…) Dönümü bir Marktan, günde 2,5 dönüm ekin toplayan ve günde 2 Mark kazanan bir işçi, ücreti dönüm başına 1,2 Mark yükseldiğinde, beklendiği gibi 3 dönümü kaldırıp 3,75 Mark kazanacağına, her zaman aldığı 2,5 Markı kazanabilmek için yine yalnızca 2 dönüm biçer ve İncil’de dile geldiği gibi “ona yeter” der ve bununla yetinir.” (2011:65) Buna göre sanayileşmenin başlangıcındaki ilk işçiler, mümkün olan en fazla kapasiteyle çalıştıklarında kazançlarını ne kadar artırabileceklerinin arayışında değildirler. Bunun yerine, evvelden de ihtiyâclarını karşıladıkları miktarda kazanmak için ne kadar süre çalışmak gerektiğini sorarlar kendilerine. Nitekim, işçilerin tam gün çalışmak istememeleri sonucunda ilk fabrikalar çöker. Bunun üzerine sanayiciler politikalarını değiştirerek ücretleri düşürmüşler ve bu durum işçilerin kapasitelerini daha fazla kullanmalarına, eski gelir düzeylerine kavuşmak için daha fazla çalışmalarına yol açmıştır. Neticede üretim denilen, tüm ferdî ve sosyal ma’nalarından tecrid edilmiş ve alelâde bir ücret kazanma çabası hâline gelmiştir. Yani, “hayatın bir parçası olmaktan çıkıp, hayatını kazanmanın aracı ol[muştur].” Böylece, çalışmak için ayrılan zaman, yaşamdan da kopmuştur.
İktisadî akılsallığın sınırlarının incelendiği üçüncü bölümde, “üretici bir toplumdan veya bir çalışma toplumundan, kültürel veya toplumsal olanın iktisadi olan üzerinde egemen olduğu serbestleşmiş zaman toplumuna geçiş“in hayâl olmadığına değinir yazar. Bu sayede birey, çalışarak harcayacağı çaba düzeyini olduğu gibi ihtiyâclarının düzeyini de sapmakta özgür bir hâle gelecek ve böylece iktisadî akılsallığın da icra edilebileceği bir saha kalmayacaktır. Zamanın serbestleşmesiyle bireyselliklerin özgür gelişimine imkân doğacaktır. Serbest zaman ile açığa çıkacak olan dolaysız kültürle de cemaatçi yaşam, “dünyanın büyüsünü yeniden kazanmasını” ve “duyguların yeniden doğuşunu” teşvik edecektir.
Kitabının son bölümünü, sendikacılar ve işçi örgütleri için bir özet olarak tasarlamış olan Gorz, artık Batıda daha çok gündeme gelen esnek çalışma, az çalışma ya da kesintili çalışma gibi haklar sâyesinde toplumların, kültürel ve toplumsal olanın iktisadî olan üzerinde hâkim olduğu serbestleşmiş zaman toplumuna dönüşeceğini ileri sürer. Bu çerçeveden bakıldığında içinde bulunduğumuz toplumsal durumun gerçekliğinde; bireylerin geçimlerini sağlamaları esnasında “çalışma/iş/mesai zamanı” kavramlarının dahi inançsal, değere dönük ve kültürel yapıların dejenere edilmesinde bir araca dönüştüğünü söylemek mümkün. Hatta her şeyin alt üst edilerek doğrulandığı bu düzende, kudsiyetin de sadece akla yüklenmesiyle zamanın bölüşümünde bir dengesizlik ortaya çıktığı görülebilir. Mekânsal olarak da, kamusal alan adı altında işgâl edilen mıntıkalarda şahsî hak ve hürriyetlerin çiğnenmesinin gözlenmesi gibi her geçen gün zamanın giderek daralıp, faturanınsa şahsî olana kesildiği de rahatlıkla gözlemlenebilir. Artık insanlar özel işlerine, kişisel gelişimlerine ya da ailelerine ayırdıkları zamanı kısmaya zorlandıkları gibi, mekânsal olarak da özel olanın soyutlanmasına ma’ruz bırakılmaktalar. Bu yönden bizler bu eser sayesinde, modernleşmeyi geriden takip etmenin de avantajıyla Ivan Illich, Teodor Kaczinsky ve André Gorz’un eleştirileri üzerinden şimdiden sanayi toplumunun geleceği üzerine daha sağlıklı düşünebilir ve “boş zaman”ın peşinden gitme olanaklarını gözden geçirebiliriz.
* İktisadi Aklın Eleştirisi; André Gorz, (Çev.:Işık Ergüden),Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1995.
Referanslar
Illich, Ivan. (1989); Şenlikli Toplum, (Çev.:Ahmet Kot), Ayrıntı Yay., İstanbul
Weber, Max (2011); Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu, (Çev.:Emir Aktan), Alter Yay., Ankara
… Kitap seçmek üzerine okumak için…
Kitap okumak… Jean Paul Sartre, Nazan Bekiroğlu, Toshihiko Izutsu, Henri Bergson, Mustafa Kutlu, Dostoyevski, Elif Şafak, Clausewitz, Sadık Yalsızuçanlar, Alber Camus ile sohbet etmek… Suyun resmine bakmakla yetinmeyen, su içmek isteyenler için var kitaplar. Mesnevî var, El-Munkızü Min-ad-dalâl, Kitab Keşf al Mânâ, Er-Risâletü’t-tevhîd var. Elinizdeki bu kitap Derin Düşünce yazarlarının seçtiği kitapların tanıtımlarını içeriyor. Bizdeki yansımalarını, eserlerin ve yazarların bıraktığı izleri. Farklı konularda 44 kitap, 170 sayfa. Zaman’a ayıracak vakti olanlar için… Buradan indirebilirsiniz.
Kitap tanıtan Kitapların birincisi kadar sevildi, o kadar çok ilgi gördü ki ikincisini yayınlamak için sabırsızlanıyorduk. Yeniden 44 kitap tanıtımıyla geliyoruz karşınıza: Dostoyevski, Sezai Karakoç, Yıldız Ramazanoğlu, Jean Paul Sartre, Amin Maalouf, Taha Akyol, Hasan Cemal, Ali Şeriati, William C. Chittick, Alain Touraine, Muhyiddin İbn Arabi Hazretleri… Farklı asırlar, farklı coğrafyalar, farklı konularla dergi tadında bir kitap… Ortak olan tek şey İnsan belki de? İnsan’ın iç dünyasındaki saklı hazineleri paylaşma muradı…Buradan indirebilirsiniz.
İnsanları birleştiren, engelleri ortadan kaldıran bir eylem yazmak… ve tabi okumak. Heinrich Böll, Sadık Yalsızuçanlar, Jean-Paul Sartre, Leyla İpekçi, Samuel Beckett, Peyami Safa, Immanuel Wallerstein, Marilyn Monroe veya Baudelaire… Farklı ülkelerde yaşamış, farklı kaygılarla yazmış olsalar da bütün yazarlar bir iz bırakmak, günü gelince başka insanlarca okunmak isterler. Evet… Yazmak vermektir. Kitap tanıtan kitaplarımızın üçüncüsünü ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
Kitap tanıtan kitap 4
Alışılagelmiş kitap sunumlarından farklı bir çalışma bu. Neden? Öncelikle kitap tanıtan kitap serisinde tanıtımı yazanlar da tıpkı tanıtılan sanatçı ve filozoflar gibi birer yazar. Bir çoğu profesyonel ve yarı-profesyonel olarak yazı hayatlarını sürdürmekteler. Ek olarak… katkıda bulunan yazarlar eserin güzelliği kadar kendi iç güzelliklerini, kişisel tecrübelerini, eserle ve yazarla tanışma serüvenlerini de ortaya koyuyorlar. Bu bakımdan kitap tanıtan kitap Aktaş, Kafka, Ramazanoğlu veya Kazancakis ile olduğu kadar Başarslan, Gürkan, Becer ve Özdemir ile de tanışmanın veya mevcut dostluğu ilerletmenin güzel bir yolu. Bu 4cü kitapta Yine « ağır » konuklarımız var : Franz Kafka, Cihan Aktaş, Michel Houellebecq, Yıldız Ramazanoğlu, Nikos Kazancakis, Ali Şeriati, Jacques Derrida, Selim İleri, André Gide. 20 farklı kitap, Rusya, Fransa, İran, Almanya ve Türkiye’den 20 yazar. 98 sayfalık bu kitabı, kitap tanıtan kitapların dördüncüsün ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
Sorry, comments for this entry are closed at this time.