İdeal / Necip Fazıl
By Huseyin Avni Gumrukcuoglu on Ağu 21, 2012 in islamcilik
-İdeal,eşya ve hadiseler üzerinde kendi nakşını görmek isteyen bir fikrin belirttiği hasret,iştiyak,hayal ve plandır;ve eğer ideolocya bir beyin ise ideal de kalbtir.
-Küçük ve miskin fikre dayanan hiçbir arzu,heves,merak ve davranış ideal olamaz.Bir şeyin ideal olabilmesi için mutlaka cemiyet planında ulvi bir oluş ve erişe göz dikmesi lazımdır.
-Her ideal bir gayedir;fakar her gaye bir ideal değildir.Gayeler aşağılara düşebilir,idealler düşemez.
-Bir subayın mareşal,bir tüccarın milyoner olmak ihtiras ve gayesi ideal değildir;fakat o subayın hayalinde bir “Altun Ordu” nizamı yaşıyor ve o tüccarın emelinde içtimai bir davanın harcına sarfedilecek bir servet fikri hüküm sürüyorsa,bu tiplerden ikisi de ideal sahibidir.
– İdealin fert planında istediği aşk,vecd,cehd ve azm hamlesine en güzel misal,Şirin e kavuşmak için dağı delen Ferhad… Bu misalin erkeği,et ve kemikten ibaret basit bir kadın visaline talip olmanın çok üstündedir. Misalimizde Şirinin,(mistik) bir unsur,(sembolik) bir hüviyet,yani (ide-fikir)dir.
-Her inanılan şey ve bağlanılan fikir,daha ilerisini,ötesini fethettirmek için insana bir basamak üstünün,bir ufuk sonrasının cezbesini aşılar ki,ideal işte budur!Bu cezbe kara sevdaya ve divaneliğe kadar gidebilir.
-İdealinin kara sevdalısı ve divanesi olmayanlardansa hiçbir şey beklenemez.İdeallerin ideali olan İslamda beş vakit namazını eda eden hissiz bir müslüman idealist olmaya uzaktır.Fakat namaz kılarken şeriate saygı ve sevgisinden kaburga kemikleri çatırdayan Bayezid (Bestami) en büyük idealist…
-600 küsür yıllık İslami devlet idaremizde tam manasiyle idealist devremiz 250 seneyi aşmaz ve ondan sonra başımıza ne gelmişse bu cezbenin kayıbı sebebine bağlanabilir.
-Siyasi,idari,içtimai,iktisadi,hırsi,terbiyevi,fenni,ilmi,inzibati,ahlaki ne kadar dava varsa (elan-hamle) kudretini ideal cezbesinden alır ve hiçbir iş şubesi,onsuz,ileriye tek adım atamaz.
(İdeolocya Örgüsü, Büyük Doğu Yayınları, / s.481-482)
… Bu konuda e-kitap okumak için…
İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında
Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
Müslüman’ın Zaman’la imtihanı
Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.
Yahudi oldukları için mi zalimler?
İsrail bir çok bakımdan Türkiye’ye benzeyen bir ülke. Paranoyak bir ulus-devlet. “Yoktan var edilmiş bir millet” dört tarafı “düşmanla çevrili” kutsal bir vatanda yaşıyor. Terör tehlikesine karşı ülkenin güvenliği için(?) haklar ve özgürlükler çiğneniyor. Devlet eliyle düşman üretiliyor!
Gidemeyenlerin ülkesi oluyor İsrail… Kendi zulmü altında ezilen, korku içinde yaşayan, dünyasıyla beraber Ahiret’ini de kaybetmiş olan İsrailli zannederim Filistinliden bile daha zavallı bir durumda bu yüzden. Buradan indirebilirsiniz.
2 Yorum
Yazan:MY Tarih: Ağu 22, 2012 | Reply
modernitenin insani… Fikren hadim edilmis, davasiz, idealsiz insan… Tek derdi kredi karti borçlarini ödemek ve tatil fotograflarini is arkadaslarina göstermek olan Vasat insan… ÜStad ideali ne de güzel tarif etmis. Yazik ki Islam cografyasina sirayet etti bu idealsizlik hastaligi. “Teorik” olarak Müslümanlarin bundan muzdarip olMAmasi gerekiyordu oysa. Sakin Islam’dan uzaklasmis olmayalim?
Alper Gürkan’in bir makalesini tavsiye ediyorum, fikrimize sirayet eden frengi virüsünün genetik yapisini anlamak için faydali olabilir:
TAMAMI
Yazan:Hüseyin Avni Gümrükçüoğlu Tarih: Ağu 25, 2012 | Reply
Necip Fazıl diyor ki: Düşünme iş bölümü yapılamayan bir sorumluluktur. Düşünen insanın fikri, ideali, davası olur. Her şey esasen iki bilinmezin arasındaki yaşamı ve kendimizi sorgulamakla başlıyor. Çocukluk döneminde o her şeyin merak edilip sorgulandığı dönem, esasen düşünmeye ve anlamlandırmaya dair muazzam bir potansiyelimizin olduğuna işaret ediyor. Maalesef o potansiyel kimi zaman yakınlarımız ve çoğu zaman ilk planda medya(tv,oyun vs) ve daha sonra da resmi ideolojiye dayalı eğitim sistemleri tarafından iğdiş ediliyor. Bu haliyle ”bu dünya böyle/böyle gelmiş böyle gider” düşüncesine sımsıkı sarılan ve yaşanmaya değer bir hayatı değilde yüzeysel bir hayat tercih eden ”edilgen” (düşüncesiz/idaelsiz) kitleler dünya tarihinde hiç bir iz bırakamadan kaybolup gidiyor. İz bırakmak düşünmeyi, fikri tekamülü dolayısıyla da çileyi gerektiriyor. Kimileri düşünüyor, derinliği keşfediyor biliyor ama yine biliyor ki o derinlikte sıkıntı var, vazgeçiyor, yaşanmaya değer,anlamlı bir hayat yerine, yorumsuz ve kendine göre sorunsuz bir hayatı seçiyor. Peki soru şu: Sokrates’e ”Yaşanmaya değer hayat nedir!, Malcom X’ e ”Bir Hayal Kur! Necip Fazıl’ a ”Yarın elbet bizim, elbet bizimdir; Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!” veya ”Tomurcuk derdinde olmayan ağaç, odundur” dedirten ne idi??