Müjdat Abi göreve çağırıyor!
By İbrahim Becer on Eyl 17, 2012 in atatürkçülük, Beyin Yıkama, Kemalizm, Psikolojik harp
Pazar günü üşenmedim, oturdum Müjdat Gezen ‘in röportajını okudum. Anladığım kadarıyla Atatürk’le ilgili bir oyun sergiliyormuş, oyunun her sergilenişinde 3000 TL cebinden veriyormuş. Duyarsızlıktan şekvacı yani anlayacağınız.
Her ne kadar, iki lafın belini kırarken, ‘talep olursa Ak Partili Belediyelerde de oynarım’ dese de kendisi de biliyor ki o cenahtan kendisine kapik işlemez. Oyunun konusunun Atatürk olmasıyla da pek ilgisi yok bunun; mesele Müjdat Abi’nin CHP’li Belediyelerin bile ilgisine mazhar olamayacak kadar sığ eserler sergilemesinden zannımca. Çünkü kendisi de belirtiyor ki sadece CHP’li Belediyelerden davet alıyormuş.
İnanırım, çünkü kendisi de kerameti kendinden menkul ‘Çılgın Türkler’ tayfasındandır. Bu tayfanın da en büyük sponsoru ayakta kalan, kargıdan tüfek bamyadan fişek birkaç CHP’li Belediyedir. Bunlar kendilerine verilenleri hap yapıp yutanlardan oldukları için eserlerden de fazla derinlik beklenmez zaten. Eğer ki kalite arasalardı Yüzüklerin Efendisi ayarında bir eser ortaya çıkardı. Adam bir yüzüğün peşine bir Elf, bir hobit, bir de insan takıyor ve eser milyonlar satıyor. Bizim ‘Çılgın Türkler’ CHP’li belediyelerde nikâhlarda bedava veriliyor, düğün hayhuyunda o da masada unutuluyor. Unutkan Türkler…
CHP’li bir Belediye’nin kendisini davet etmesi normaldir. Çünkü büyük oranda kendileri Müjdat Abi’yle meslektaş sayılırlar. Bir asra yakındır Atatürk’ün arkasından iş çevirmek, Atatürkçülük adına kendi gibi olmayana küfretmek her ikisinin de alamet-i farikasıdır. Hal böyle olunca da müşteri portföyü daralmakta doğal olarak Müjdat Abi’nin. Hangi aklı başında insan evladı para verip girdiği bir gösteride suratına tükürülmesine müteakip ‘Ya Rabbi şükür ‘der.
Eseri izlemedim, bilmiyorum ama son on yıldır her seçim gecesi benim favorimdir Müjdat Abi. Ben seçim sonuçlarını izlerken kriter olarak iyi bir sunucu, geniş muhabir ağı, hızlı haber akışı falan arayanlardan değilim. Varsa Müjdat Abi, olmadı Yılmaz Özkök’e de fitimdir. Konuya vakıf olduklarından, geceye bir iki espriyle damga vuracaklarından falan değil. Sandıklar açılınca suratlarının aldığı şekli görmek ve vücut dillerini iyi kullanmalarıdır beni bitiren. Hele o ellerini kollarını koca masada koyacak yer bulamadıkları an var ya, ailecek gülüyoruz canım!
Yine de biz Müjdat Abi’yi beş yılda bir, seçimden seçime ekranlarda değil, sahnede görmek istiyoruz. Tamam, o ‘müflis bezirgân’ tiplemesini çok güzel oynuyor ama nereye kadar.
Gönül isterdi ki Yılmaz Abi yazsın, Müjdat Abi oynasın ve ortaya tadından yenmez bir eser çıksın. Fakat kendisi kolay olanı seçti ve kendinden öncekilerin yaptığını yaptı. Kendisinden beklenen bir Molier olması değildi elbet. Geçenlerde ‘Cimri’ adlı eserini okumak için bir araştırma yapınca kendisine neden ‘Müjdat’ demediklerini daha iyi anladım Fransızların. Moliere, bırakın muhalifi, koruyucusu olan kralla niza yaşamasına rağmen eserleri kapalı gişe oynuyor 17. yüzyılda. Ölmeden birkaç saat önce de Müjdat Abi gibi ağzını şapırdata şapırdata küfür etmek, aşağılamak için kapı kapı gezmiyor. Adam gibi ‘show must go on’ cümlesinin Fransızcasını söylüyor, evine gidiyor ve gözlerini kapıyor.
Bugün Comedie Française’in sitesine girerseniz nal gibi ‘1680′ tarihi gözünüze çarpar. 14. Louis’nin tavsiyesiyle biri Moliere’nin olmak üzere iki tiyatro birleşir ve bugünkü Comedie Française’nin temelleri atılır.
Müjdat Abi kapı kapı gezip şikâyet edeceğine, keşke bir oyun ortaya koyabilseydi. İçinde argo olabilirdi, hafif istihzaya da eyvallah, ince bir zekâyla bileylenmiş bir eleştiriyeyse şapka çıkarabilirdim. Ama gel gör ki yazdığı eser zarar ettiği gerekçesiyle taraftarlarına kızgın bugünlerde. İşin o boyutu da bir başka komedi ya neyse. Face’de Mustafa Kemalleri göreve çağıranların üç kuruşa bilet alıp Müjdat Abi’yi zarardan kurtarmamalarına ne demeli. Bu arkadaşlar değil miydi Bursa Nutkuna atıfta bulunarak taşla, sopayla kafamızı gözümüzü kıracak olanlar. Oysa ki gelinen nokta, sabah akşam şeytan taşlasan Müjdat Abi’yi iflastan kurtarmamakta.
Sosyal medyayı kullanabilecek kadar maharetli ellerin, kıvrak zekâların (sıfatlar şaka, şaka) benim İlkokul mezunu babamdan öğrenecekleri çok şey var. Benim babamın bir tütüncü olması sebebiyle bizler tütün çardaklarında büyüdük. Babam, çok büyük paraların, ondan da büyük mülklerin adamı değildi belki ama davası büyük adamdı. Yamalı giyerdi ama Yakın il ve ilçelerdeki Necip Fazıl’ın konferanslarını kaçırmazdı. Necip Fazıl’ın ‘sanma bu tekerlek kalır tümsekte‘ dizesine inanmıştı Babam. Herşeyden öte, bütün bunların üstüne günde beş kez, kırk kere eğilerek özeleştiri veren bir adamın imanı, olmayan parasını da davasına harcamasını emrediyordu.
Meselenin özü de budur işte. Davana ne kadar inanıyorsun, onu ne kadar sahiplenebiliyorsun. Bunu ölçebilmek için kime özeleştiri veriyorsun arkadaşım. Sırf bu farkı kapatamadığı için, ne kendinde aynı iman ne müntesiplerinde bir inanç olmadığını bildiği içindir Müjdat Abi’nin bu hırçınlığı. Ortaya konan bir eseri anlamayacak kadar cahiliz diyelim; ama ben sana inansam da, sen yine de beni aldattığını sanma.
Olmayan imanınıza, yetmeyen kalibrenizin sonucudur ettiğiniz küfürler.
… Bu konuda e-kitap okumak için…
Evet… Tarih şaşırmaktır. Atatürk’e şaşırmak, Kürtlere şaşırmak, Lozan’a şaşırmaktır. Geçmişe hayret edip bugüne eleştirel bakabilmek, yarını hazırlamaktır Tarih. Geçmişe değil geleceğe dönüktür amacı. Özetle siyasî bir propaganda aygıtı değildir. Gaz vermek, “Asker millet” üretmek, atalarımızla gurur duymak için tarih araştırılmaz. Eğer resmî tarihin beyin yıkamasından bıktıysanız bu kitap ilginizi çekecektir… Buradan indirebilirsiniz.
Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”
Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.
Aydın kimdir? Muhafaza’nın ve Değişim’in kimyası
Aydın konusu gerçekten sorunlu görülüyor. Her ideoloji, her grup kendi liderini, kahramanını aydını ilan ediyor çünkü. Tam da bu sebeple tanımından önce başka bir sıfata daha ihtiyaç duyuluyor: Reformist aydın, muhafazakar aydın, Kürt aydını, Türk aydını, vs.. Kısacası “aydın olmak” hem toprak(toplum) hem de tohum(aydın) gibi üzerinde durulup incelenmesi yazılıp çizilmesi gereken bir kavram. Değişimin adresi kabul edilen Aydın’ın tanımı konusunda muhafazakar olunabilir mi?” 130 sayfalık bu kitapta modernleşme sürecinde Aydın’ı ve Aydınlanma’yı sorgulayan bakış açıları bulacaksınız. Ama teori ile yetinmeyen, fikrin eyleme dönüşmesini, Cumhuriyet’i, demokrasiyi ve sivil itaatsizlik olgusunu da sorgulayan yazılar bunlar. Buradan indirebilirsiniz.