EFT İle Kurban, Kurye ile Dağıtım
By Fatma Gökhan on Eki 17, 2012 in İslam, Modernleşme, Toplum
Ali Şeriati kurban ibadetini “Hac” isimli kitabında, “ İsmaillerimizi yok etmek” olarak tarif eder. “İsmail”, dünya hayatındaki vazgeçilmezlerimizdir. Ve İsmailler O’na yakınlaşmak (Kurban) için feda edilmelidir. İsmailimiz mevkimiz, makamımız, kibrimiz mi? Kurban edelim… İsmail’imiz para, servet, ev, araba mı? Kurban edelim… Milenyum insanının kalbinde öyle çok İsmail var ki hangisinden başlamalı? Saffat Suresi’nde geçen Hz. İbrahim kıssasının özü budur. Kur’an’da birçok kıssanın altında derin manalar vardır. Hz. İbrahim kıssasındaki derin manayı da Ali Şeriati’nin bu cümlesinde bulabiliriz. Müslümanlar bu sebepten kurban keserler. Kurban kesmek, günümüz seküler zihniyetin algıladığı gibi ne kan dökme ne de et dağıtma merasimidir.
Allah’ın ne kana ne ete ihtiyacı vardır, “kan ve et de Allah’a ulaşmaz” (22/Hacc, 37).
Hz. Adem’in oğulları Habil ile Kabil’in hikayesinde ilk izlerine rastladığımız kurban ibadeti, insanlık tarihi kadar eskidir. Hz. Muhammed’e (s.a.v) kadar uzanan peygamberler silsilesinde “kurban” hep var olmuştur. Resulullah, hicretin ikinci yılından vefatına kadarki sürede her yıl kurban kesmiştir. Peygamber Efendimizin bizzat kendi eli ile kurban kestiği sahih hadislerde mevcuttur. Veda Hutbesi’nde yüz deve kurban ettiği ve altmışın üzerinde deveyi kendi eliyle kestiği rivayet edilir. Ayrıca Resulullah (s.a.v), aile reisi kurbanı keserken aile efradının da kurbanlığın başında durup dua etmesini tavsiye etmiştir. Günümüzde tamamen kan dökme ve et merasimine dönüşen bu ibadetin, vekâlet verip kurban kestirme boyutu da ayrıca tartışılmalıdır.
Vekâlet verilerek yapılan kurban ibadeti Müslüman ailelerin çözülmüşlüğünü de bir bakıma yansıtmaktadır. Çünkü bizim ne bıçak tutup kurbanlığı kesebilecek kavvam (kaim olan, idareci, koruyup gözeten) erkeklerimiz kaldı, ne de kavvam erkeklerimize eşlik edip onlarla dua edebilecek kadınlarımız…
Kurban şahsi boyutuyla bir nefis terbiyesidir. Kurbanlığı bizzat kesmek, ev halkı ile bu süreci yaşamak da bu terbiyenin bir parçasıdır. Kan görmeye dayanamayan, et kokusuna tahammül edemeyen günümüz insanı dünya coğrafyasındaki katliamları elindeki kahve fincanıyla izleyebilmektedir. Kurbanın bir de toplumsal boyutu vardır ki günümüz Müslümanları daha çok bu kısımla hemhal olmuştur. Kesimhaneden gelen etleri dağıtmakta ve gelen misafire kavurma ikram etmekte pek bir maharetliyizdir.
“Bayram” ve “Kurban” algımızdaki bu değişim üzerinde düşünülmelidir. Bayramları artık eş dost ve akrabadan uzakta geçirilen zaman dilimlerine indirgedik. Bu yozlaşmaya direnenlerimizin bir kısmı yemek siparişi verir gibi kurban siparişi verip, etleri bile adreslere kuryeyle gönderir oldu. Ya da bağış yoluyla hesabından EFT yaparak kurban ibadetini yerine getirdi.
Günümüz Müslümanlarında, özellikle kadınlarda “bu yıl kurban kesmezsek konu komşu ne der” şeklinde bir düşünce var ki, işin bu kısmına girmek bile istemiyorum.
Önce kabir ziyaretlerinden vazgeçtik. Mezarlıkları ziyaret etmek şöyle dursun, ölümü hatırlamaya bile vaktimiz yok. Kapitalist dünyanın biz kürek mahkûmları o mezarlara hiç girmeyecek gibi yaşar olduk. Ölümü düşünmemek için, bizlere ölümü hatırlatan nişanları da hayatımızdan süpürdük. Mezarlıkları bu sebepten şehirlerin dışına taşıyoruz. Bu sebepten kurbanlıkları kendi bahçemizde, kendi mahallemizde kesemiyoruz. Bilgisayar oyunlarında yüzlerce defa hedefe atış yapıp insan öldüren çocuklarımıza; ölümün ne demek olduğunu, bir hayvanı kurban etmenin ne anlama geldiğini anlatamıyoruz.
Bir Asır, Evlat Hasreti Çekmiş Bir Baba
İbrahim, bir asırlık hasretten sonra kavuştuğu biricik evladı ile sınanmıştı. Ve hakkı ile sabredilmiş her imtihandan sonra İbrahim’e ateş serinlik olmuş, ilk göz ağrısı İsmail’den sonra İshak müjdelenmişti. Gerçek bir teslimiyetten sonra o sevdiğimiz dünyalık nimetler bize artarak geri dönecekti aslında. Vazgeçmeyi, kurban etmeyi, kurban olmayı bilseydik keşke…
İsmail’i Bugünün Penceresinden Yorumlayabilmek Mümkün Mü?
Babasına “babacığım emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın (Saffat Suresi)” diyen ergen bir delikanlıyı bugünün mantığıyla anlamak ne kadar zor. Alnı üzerine yatıp, boynunu babasının elindeki bıçağa teslim eden bir delikanlıyı milenyum delikanlılarına izah etsek, anlaşılabilir miyiz?
Hacer Neredeydi?
Oğlu kurban edilmeye götürülürken hangi anne sessizliğe bürünebilir? Anlatılan kıssada Hacer’in adı geçmez. Ne yapmıştır Hacer? Ağlamış mıdır? Üzüntüsünü nasıl dile getirmiştir? İsmail’i babası götürürken, yüreğine ateş düşmüş bir anne de oradaydı bunu biliyoruz… Öyle bir anne ki, Safa ve Merve arasında İbrahim onu kucağındaki bebeğiyle tek başına bırakırken de “Ey İbrahim, gitmeni Rabbin mi istedi?” diyen ve teslimiyete bürünen Hacer… Çölden zemzemi akıtan Hacer… Yaşadıklarına tahammül etmeyen, sabreden Hacer’in günümüz annelerindeki karşılığı nedir? Hacer gerçekti, İsmail gerçekti…
Rabbimiz! Bize kavvam erkekler ve onlarla birlikte kurbanının başında dua eden inançlı kadınlar nasip et! Peygamberin buyurduğu gibi kestiğimiz kurbanın kanıyla günahlarımız bağışlansın.
… E-kitap okumak için…
İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında
Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.
2 Yorum
Yazan:@guncelhaberler Tarih: Eki 17, 2012 | Reply
EFT İle Kurban, Kurye ile Dağıtım: http://t.co/GvYxJ586
Yazan:@osmantimurtas Tarih: Eki 18, 2012 | Reply
http://t.co/RBtUsulM