Bugün cuma, ne olur bir şey yap(15)
By Ali P. on Eki 19, 2012 in Bugün cuma
İlm-i ilâhîsindeki muhabbeti rahmetiyle ihâta edip bu rahmeti dahî ilmiyle setreyleyen, şerîatını, riza-yı şerîfini tahsile muhkem bir kal’a eyleyen, kendisine tâlib olanlara cemâlini ikram edeceğini va’deyleyen âlemlerin Rabbi Hak Allahu Teâlâ’ya sonsuz hamd ü senâ olsun.
Muhabbet-i ezelînin muhatabı, âlemlere rahmet olarak gönderilmiş, sırat-ı müstakîmin bizzat kendisi, sıratullah, sâdık, musaddık, gelişi sıdk, kıyamı sıdk, oturuşu sıdk, kelâmı sıdk, gidişi sıdk, sâdıkul-va’d Efendimiz Hazretleri’ne sonsuz salât ü selâm olsun. Cenâb-ı Hakk’ın dergâh-ı mecd-i ulûhiyetinde kabul olunan salât ü selâmlardan, âline, ezvacına, ashabına, etba’ına ve onu tasdik eden cümle ehl-i îmâna dahî va’dedilen ecr-i nâmütenahîden taksîm-i sübhânî ile ikrâm olunsun.(*)
Özgürlük ve demokrasi naraları atan ülkelerin pilotsuz uçaklarla çocukları bombaladığı, silah üretip satanların kendilerini “barışçı” ilân ettiği bir dünyada yaşıyorsun. Petrol çalmak için insan öldürenlerin kurduğu bir ”medeniyetin” gölgesindesin. O « barışçı ve medenî» ülkeler ki askerleri masum insanları öldürüyor. Bu nasıl bir medeniyet ki yetiştirdiği insanlar hayvanların bile tenezzül etmeyeceği rezilliklere yelteniyorlar. işte bileğini bükemediğin için çizmesi altında yaşamak zorunda kaldığın “medeniyet” böyle bir medeniyettir.
Bu medenî(!) insanlar öylesine açgözlüler ki kendi milletlerini dahi soyup soğana çeviriyorlar sahte ekonomik krizler ile. Ama kimse onlara ses çıkaramıyor. Çünkü hukukun mal gibi alınıp satılmasına göz alıcı bir kulp taktılar: “Özgürlük!”
Gördüğün manzara karşısında kalbinde duyduğun sıkıntı senin bir insan olduğunun ispatı. Vicdan sahibisin. Aklın ve kalbin gördüklerine itiraz etmekte. Ama bu sıkıntı bir isyana dönüşmeden önce dur ve düşün. Bu zulmün müsebbibi tarafından senin için biçilmiş rollerden birine mi bürüneceksin yoksa kendi yolunu mu çizeceksin? Zalim senin özgür olduğunu zannetmen için iki yol çizdi, iki seçenek(!) verdi:
- Mademki zulüm kaçınılmaz, “kazanan (ezen) taraftan olayım bari” diyen dünya ehline katılmak, gününü gün etmek, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamak,
- Kuyuya düşenleri kurtarmak isterken onların yanına düşmek, ümitsizlik içinde her gün ölmek.
“Ben ne yapabilirim ki?” deme ne olursun. “Zalime isyan ediyorum” zannıyla KADERE VE TEKVİN ŞERİATINA isyan edenlerden ibret al. (Bkz. Neden kâfir, müslime; kuvvet hakka galibdir?) İslâm’a aykırı fikir fırtınalarına kapılan, devrimcilikten nihilizme ve anarşizme savrulan kimi Müslümanların acınacak hallerinden ibret al. Kendi yolunu bulman (bilmen) için âriflere, sıddîklara çevir gözlerini: Hz Ebubekir (r.a.) buyuruyor ki “İdrak’in yetersizliğini idrak de bir idraktir”.
O halde Küllî irade ve cüz’i irade üzerine tefekkür et:
“…cesaret kırıcı bir ortamda Müslümanın dinine dört elle sarılmaktan başka yolu yok zannederim. Zira cehd etmek bizim tasarrufumuzda ama neticeler değil. Özgürlük kulun haddini bilmesinde saklı. Her şeye başkaldıran insan değil dünyayı kabul eden ve kulluk mertebesine razı olan insan GERÇEKTEN özgürdür. İsyan eden ise otoriteden önce tutkularının ve vehminin kölesidir diye düşünüyorum. […] Ok ile hedefi vurmak istemek ne büyük bir kibir göstergesi, esas olan okun DOĞRU atılması değil midir?…” (Bkz. Karamsar Müslüman olur mu?)
Peki somut olarak, hemen, şimdi ne yapabilirsin? Verme hakkını kullan. Yetimlere yardım edebilir, gözleri görmeyen katarakt hastası bir insanın iyileşmesi için destek olabilirsin meselâ. Kayseri’deki bir cezaevine gönder okuduğun kitapları. Veya Bingöl’deki tutuklulara destek ol. Ne olur “imkânım yok yapamam” deme. Asık yüzlü bir komşuna selam da mı veremezsin? Yerde duran, insanları tökezletecek bir taşı da mı kaldıramazsın? Bugün Cuma. Ne olur Allah rızası için bir şey, bir iyilik yap. Bu sayfayı bir kaç dostuna göndermekle de başlayabilirsin işe.
(*) Girişteki dua Fatih Çıtlak’ın “40 Mektup” adlı eserinden alınmıştır.
“Ankâzâde Halîl Efendi… Ve Tûti İhsan Efendi… Kaf Dağı’nın ardındaki “ankâ” ve ondan beslenen “ankâzâde” misali. Mürşidler, bildiğimizi zannettiğimiz âlemlerin ötesinden hakîkatleri naklediyorlar. Hakk’a âşık, Resûlullah’a müştak olanlara hakîkî yâr oluyorlar. Halîl misali. Mürîdler mürşidlerini dinleyerek ve ilk başta taklid ederek mânevî mirâca kanat açıyorlar. Tûtîler gibi. Cenâb-ı Hakk, kendisine hakîkî talep ile müracaat edenleri reddetmiyor, istenileni veriyor. İhsan gibi. Kırk Mektup, iradesiyle gelip talepte bulunan mürîd ile ona hizmet eden mürşidin remizleri olmuş bu iki isim üzerinden edep, erkân, tasavvuf, tarîkat, intisab, derviş çeyizi, derviş ıstılahları, halîfelerin halleri, tasavvufta yol katettiğini düşünüp de yol katedemeyenlerin durumu gibi hususların aktarıldığı, esasında birçok mektubun ve mürşidâne sohbetin hulâsası niteliğinde. Muhtevasıyla bugünün meselelerine ve mânevî müşküllerine de çözümler getiren eser, kendisi bir kaynak olmasının ötesinde pek çok eser için de ilham kaynağı olacak. ”
… Biraz okumak için…
İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında
Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
Müslüman’ın Zaman’la imtihanı
Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.