ABD’de demokrasinin çöküşü(4): Katil öldürdüğü kişinin malına mirasçı olunca
By my on Eki 24, 2012 in Demokrasi, Ekonomi, Kapitalizm, Kriz Çıkarma Özgürlüğü, Liberalizm
“Krizden önce demokratik Batılı ülkelerde bir hükümetin yeniden seçilme ihtimali %65 idi. Krizden sonra bu ihtimal ikiye bölünerek %30’lara indi. Siyaset ticaret karşısında meşruiyet kaybına uğradı.”
(Pascal Lamy, WTO Genel Müdürü)
Yatırım bankası Goldman Sachs müşterilerini emlâk sektörüne yatırım yapmaya teşvik ediyordu. Fakat aynı zamanda kendi tasarımı olan “Abacus” adında bir finansal ürün sayesinde emlâk sektörünün çöküşüne oynadı. Goldman Sachs’a güvenerek emlâk sektörüne yatırım yapanlar milyonlarını kaybettiler. Banka suçlandı, 15 temmuz 2010’da 550 milyon ceza ödeyerek çalışanlarını akladı. 550 milyon dolar Goldman Sachs’ın iki haftalık kârı idi… Ya da 2009’da dağıttığı primlerin %3’ü diyelim!
Siyasî güce bu kadar kolay nanik yapabilmesini neye borçlu Goldman Sachs? Rüşvet ya da adam kayırmanın çok ötesinde bir durum ile karşı karşıyayız: Katil artık öldürdüğü kişinin malına mirasçı olabiliyor çünkü Amerikalılar kamu ile özel sektör arasında akraba evliliğine müsade ediyorlar. Nasıl yapılıyor? Goldman Sachs’ın üst kademe yöneticilerinin mutlaka siyasî bir kariyeri oluyor. Amerika Birleşik Devletleri’nde kilit noktalarda oturanlar (başkan yardımcısı, hazine bakanı, borsa denetim kurulu başkanı, vs) ise Goldman Sachs’ta daha önce müdürlük yapmış kimseler.
Goldman Sachs sıradan bir banka değil. Yunanistan’ın kamu borçlarını kamufle edip avro bölgesine dahil olmasını sağlayan uzmanlar Goldman Sachs’ta çalışıyorlar meselâ. Aynı Goldman Sachs Yunanistan’ın borcuna karşı spekülasyon yapıyor aynı dönemde. Bazı bilgileri “vakitsizce” basına sızdırıp Yunanistan krizini başlatan ve bu ülkenin daha da dibe batmasını sağlayanlar yine onlar. Yapay olarak petrol fiatını yükselten, kendi ürettikleri kriz esnasında kâr etmeye devam eden yine Goldman Sachs.
İyi aile bankasından köpek balığına
Bavyeralı bir Yahudi olan Marcus Goldman kurmuş bu bankayı, sene 1869, kısa bir süre sonra damadı Samuel Sachs da katılmış. Kısa vadeli borç hisseleri alıp satmışlar, dönemin finans devleri bunları pek ciddiye almamış. İkinci dünya savaşından sonra yükselen bir Goldman Sachs görüyoruz, özellikle otomobil firması Ford’un borsaya girişinde önemli bir rol oynuyorlar. Dürüst, sistemli çalışan bir ekip olarak ünleniyorlar, Amerikan finans sektöründe giderek yerlerini sağlamlaştırıyorlar. “Yavaş yavaş acele etmek” konusunda o kadar uzmanlar ki “kaplumbağa” adı takılıyor Goldman Sachs’a. Rakiplerinin aksine gösterişli harcamalardan kaçıyorlar. Hızlı ve yüksek kâr peşinde değiller, tersine müşteriye hizmet yoluyla uzun vadeyi hedefliyorlar o devirde. “Kendi çıkarlarını müşterinin üzerinde tutanların aramızda yeri yoktur” diyorlar, firmanın meşhur 14 ilkesinden biri bu.
Fakat bu toz pembe tablo 1980’lerde bozulmaya başlıyor. Birinci ve ikinci bölümde anlattığımız “Deregulation / liberalisation” dalgası ile kısa vadede daha çok kâr etme tutkusu diğer değerleri bastırıyor: Müşterinin çıkarlarını kollama, dürüstlük, şeffaflık, yasalara saygı… Tabi yasaları çiğnemek için bazı ön hazırlıklar yapılmalı: Siyasete, adalete hakim olan kilit noktalar kontrol altına alınmalı. Alınıyor da.
Eski zamanların temkinli kaplumbağasının yerini kan emici bir asalak alıyor. Ekonomik hayatı, sanayi ve finans sektörünü düzenleyen yasaların gevşediği, yerini meslek disiplin kurullarına, raconlara, geleneklere bıraktığı garip bir devir bu 1980’ler. Thatcher, Reagan, Şili’nin kanlı diktatörü Pinochet ve liberal Hayek aynı tezleri savunuyor ve uygulamaya koyuyorlar. (Bkz. Liberalizmin Kara Kitabı) Goldman Sachs işte bu dönemde kamu kuruluşlarında ya da devlet şirketlerinde genel müdür olarak çalışmış insanları yüksek maaşlarla işe alıyor. Amaç yasaların boşalttığı sahayı doldurmak, ulus-devletlerin meşruluk kaybına uğradığı yerlerde muktedir olmak.
Diğer bir önemli gelişme ise 1999’da Goldman Sachs’ın borsaya girmesi. Finansal disiplinin, kaplumbağa gibi temkinli olmanın lüzumu yok artık. Varsa yoksa spekülasyon. Firmanın değeri piyasada her gün, her an yeniden belirleniyor. Akılcı kararlar, sağlıklı bilançolar değil dedikodular ve panik dalgaları önemli şimdi. Yine birinci ve ikinci bölümlerde ayrıntılı olarak anlattığımız gibi rasyonel bir piyasa değil bir kumarhane-piyasa bu. Bu kumarhanede Goldman Sachs bir kaç rolü birden oynamakta:
- Bütün işlemlerden (=oyunlardan) komisyon alan krupiye,
- Oyunculara (şirketler hatta devletler) tavsiye ve tüyo veren “bir dost”,
- Kendisi de bahislere katılan bir oyuncu.
Goldman Sachs haliyle herkesin kartlarını biliyor. Ve insanlar ne yaparsa yapsın Goldman Sachs MUTLAKA kazanıyor. Zaten kârının en büyük kısmı da bankanın öz kaynaklarıyla yaptığı spekülasyonlardan geliyor.
Başlarken bir alarm düğmesine basmıştık, Goldman Sachs ile devlet arasında “akraba evliliği var” demiştik. İlerideki bölümlerde daha detaylı bir isim listesi vereceğiz ama bu yazıyı bitirirken bir kaç kritik koltuğa dikkat çekelim yine de:
- Robert Rubin, Goldman Sachs’ın eski müdürü, Clinton tarafından kurulan Ulusal Ekonomik Konsey’in başkanı (1993-1995) ve daha sonra da yine Clinton’un ekonomi bakanı (1995-1999). Finansal faaliyetleri yasal çerçeve dışına taşıyan “Deregulation / liberalisation” modasının mimarlarından.
- Henry Paulson, Goldman Sacs’ın eski patronlarından, 2006-2009 arası George W. Bush döneminde finans bakanı, devasa banka kurtarma operasyonlarının mucidi.
- M. Jon Curzine, yine Goldman Sacs’ın eski patronlarından, 2000 yılında cepten 64 milyon dolar harcayarak New Jersey’den senatör olmuş, sonra da 2006-2010 arasında bu eyaletin valisi.
- Neel Kashkari, Goldman Sacs’ın kurmaylarından, Henry Paulson’un eliyle besleyip büyüttüğü prenslerinden. Sonradan Paulson’un peşinden Amerikan hazinesine geçti, batan bankalara TARP (Troubled Asset Relief Program) kanalıyla 700 milyar dolar dağıttı!
- Stephen Friedman, Goldman Sacs’ın eski patronlarından, kriz sırasında üç koltukta birden oturuyordu:
- Goldman Sacs yönetim kurulu üyesi,
- ABD Başkanlık istihbarat komisyonu başkanı,
- New York Federal Rezerv başkanı.
Aslında liste uzun. Avrupalı başbakanlar, merkez bankası müdürleri, Kanada merkez bankasından Nijerya’ya (Bkz. Olusegun Olutoyin Aganga) uzanan geniş bir ağ, adeta bir mafya. Fakat Goldman Sacs sadece kendi müdürlerini siyasî yapıların başına geçirmekle yetinmiyor. Yorucu bir siyasî kariyerin ardından bu bankaya geçmek, rahat bir emeklilik hazırlamak da mümkün. Bu sayede şu anda siyasette aktif olanlar Goldman Sacs’ı üzecek, kızdıracak bir şey söylemekten, yasa vs yapmaktan uzak tutuluyor. Belli mi olur? Bir daha ki seçimleri kazanamazsanız Goldman Sacs’ın altın kaplama huzur evi servisi sizi bekliyor olabilir!
Meselâ İrlanda eski adalet bakanı Peter Sutherland siyasetten finansa geçen uyanıklardan. Şu an Londra’da Goldman Sacs’ta idareci.
İşte böyle. Amerika Birleşik Devletleri’nde demokrasi çöktü çöküyor. Çünkü katil öldürdüğü kişinin malına mirasçı oldu.
… Bu konuda e-kitap…
Liberalizm Demokrasiyi Susturunca
Halkın iradesi liberalizm ile çatışırsa ne olur? 2008′de başlayan ekonomik kriz sürmekte. Eğitim, sağlık ve güvenlik hizmetlerine ayrılan bütçeler kırpılırken batan bankaları kurtarmak için yüz milyarlarca dolar harcanıyor. Alın terinin finans kurumlarına peşkeş çekilmesini istemeyenler protesto ediyor. Ama batılı devletler polis copuyla finans sektörünü savunmaktalar. Ne oldu? Bütün nüfusun binde birini bile temsil etmeyen bankacıların çıkarları geri kalan %99.99′un önüne nasıl geçti? Alıp satma, üretip tüketme özgürlüğü nasıl oldu da halkı finans sektörünün kölesi yaptı? Mal, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımı uğruna halkın iradesi çiğnenebilir mi? Okuyacağınız kitap demokrasi ile liberalizmin savaşı üzerinedir. Buradan indirebilirsiniz.
Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.
4 Trackback(s)
Sorry, comments for this entry are closed at this time.