İslamcılık özü itibariyle reaksiyonerdi
By Şivan Taşkıran on Eki 24, 2012 in islamcilik
“… İslamcılık, özü itibariyle reaksiyonerdi. Bu tepkisel tavır, İslam dininin bir gerileme nedeni olmadığını ısrarla vurguluyordu. Dolayısıyla İslamcılığın mekanizması -reddetmekle birlikte- sekülerizm ve İslam diyalektiği üzerine kuruludur. Dirayetli ancak, kalplerine korku düşmüş bir avuç aydın, önce modern ve seküler anlatıyı anladıktan sonra, bunun karşısında reddeden bir İslam anlatısı üretiyordu. Bu zorunluydu, zira kasırgaya karşı koymak mümkün değildi. Hatta mesele çoğu zaman o kadar ileriye götürülmüştür ki “bilginin İslamileştirilmesi” söylemi bile ortaya atılmıştır. Esasında bu tablo İslamcılığın bel kemiğidir. Özgün dünya görüşleri yaya kalınca, revaçta olan seküler bilgiyi İslami bir formatta! servis yapmak zorunlu seçim olmuştur.
Batı paradigmasının tutarlı yükselişi karşında Müslümanlar “aslında” diye başlayan cümleler kurmaya zorlandılar. Zira aslındayla başlayan cümleler, bir tür kıvranmanın dışavurumudur. Mesela “aslında Müslümanlar çok iyi de, bir de şu dünyanın gidişi olmasa”, tarzındaki cümleler, ‘öğrenci olmasa milli eğitimi yönetmek kolay olurdu’ esprisini hatırlatmaktadır. İşte bu kıskaç altında, savunu ve kompleks geliştirme kaçınılmaz olmuştur …” (Doç. Dr. Aliye Çınar)
Sitemizde İslamcılık konusunda 55 makale ve duyuru var.
… E-kitap okumak için ise…
İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında
Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.