Namazsız Başörtülü Olur Mu?
By Fatma Gökhan on Eki 31, 2012 in islamcilik, Kadın, tesettür, Toplum
Bu soruyu “başörtüsüz namaz olur mu?” diye tersinden okuyacak olursak, dünya coğrafyasındaki Zekeriya Beyaz ve Yaşar Nuri Öztürk dışındaki tüm İslam âlimleri aynı cevabı verecektir: “Hayır, Müslüman bir hanım başörtüsüz namaz kılamaz”. Bu bilgiyi İslam âlimleri boyutuna taşımaya da gerek yoktur. Zira bu soru sıradan bir Müslüman’a (Elhamdülillah Müslüman’ım demeyi öğrendikten sonra, namazın farzlarını da öğrenebilmiş Müslüman) dahi sorulsa cevap yine aynı olacaktır: “Başörtüsüz namaz kılınmaz”. Müslüman bir hanım namazın farzlarından setr-i avret hükmüne uymak zorundadır. Kadın saçı, avret hükmünde olduğu için örtülmesi zorunludur.
Peki, Namazsız Başörtülü Olur Mu?
İslam dini, kadını da erkeği de cinsel bir obje olmanın ötesine taşımıştır. Müslüman kadına el, yüz, ayak dışında vücudunun diğer bölgelerini örtmesinin zorunlu kılınması da bu sebeptendir. İnsanı akıl ve ruhtan arındırıp sadece bir et parçasına dönüştürmeye çalışan bütün izm’lerin aksine İslam dini kadına ve erkeğe eşref-i mahlûkat “yaradılmışların en şereflisi” anlamını yüklemiştir.
Müslüman bir hanımın örtünme isteğini kendisi ve yaratıcısı arasındaki kutsal bağın bir nevi dışa vurumu şeklinde de okuyabiliriz. Yani dindar bir hanım namaz kılmak, Kur’an okumak, gözleri haramdan sakınmak gibi dini farizaları yerine getirmeye çalışıyordur ve örtünme isteği de bu ibadetlerin bir süreğidir. Başörtüsü namaz kılan, dini hassasiyetleri olan insan modelini çağrıştırır. Bir erkeğin dindar olup olmadığını ilk etapta kestiremeyebilirsiniz fakat başörtüsü bir hanımın “dindarlık”ı ile ilgili fikir verir. Bu nedenle başörtüsü, hanımları sosyal hayatlarında deşifre eden bir boyuta sahiptir.
Kamçısı kapitalizm olan seküler mantığın atları, insanların beynindeki din algısı üzerinde doludizgin tepinirken Türkiye’de yaşayan Müslüman hanımlar da ne yazık ki bundan nasibini aldı. Kapitalizmin şımarık çocuğu “moda” son on yıldır Müslüman hanımların kucağında büyümeye devam ediyor. Zamana ayak uydurmak adına yapılan bu restorasyon, meyvelerini vermeye başladı. Artık profesyonel fotoğrafçılara poz veren başörtülü mankenlerimiz ve makyajlı, alımlı suratlarıyla poz veren bu mankenlerin fotoğraflarını basan moda dergilerimiz var!. Tesettür defileleri muhafazakâr Müslümanlarımızın(!) vazgeçilmezleri arasına girdi. Başörtülü kızlarımız birçok absürt yarışmada tesettürlüleri daha iyi temsil edebilmek için şıklık yarışına girme zahmetine (gafletine) katlanıyorlar. (Bu yarışmalardan birinin elemelerini bizzat izlemişliğim vardır. Gece üçe kadar başörtülü adayı beklemiştim. Yarışma sunucularından olan bozuk Türkçeli kadının “sizleri de aramızda görmek ne güzel, aferin ha gayret bize yetişeceksiniz” kabilinden övgüleri beni bir hayli duygulandırmıştı!)
Başörtüsü Mü? Tesettür Mü?
Türkiye’de başörtüsü sorunu Cumhuriyet tarihi kadar eskidir, hatta Cumhuriyet’ten öncesi de vardır. 28 Şubat sürecinde yapılan “başörtüsü siyasi mi, gelenekçi mi, dini mi, anneannelerimizinki gibi mi değil mi, şimdiki başörtüleriyle yoğurt mayalanabilir mi?” tarzındaki tartışmalar sorulması gereken esas soruyu unutturmuştur: Başörtüsü mü? Tesettür mü?
Başörtüsü, Müslüman bir hanımın örtünme isteğinin bir parçasıdır sadece. Örtünmek, sadece saçın örtülmesi şeklinde algılanmamalıdır. Örtünmek diğer adıyla “tesettür”, başörtüsünden farklı olarak daha kapsamlı bir eylemi ifade eder. Tesettürlü Müslüman Hanım, saçları dahil vücudunun tüm bölgelerini örten kişidir. Yani Müslüman bir hanım başını örtüp vücudunun diğer kısımlarını dar veya şeffaf giysilerle ön plana çıkartıyorsa, örneğin altta streç kot veya tayt, üstte kısa tunikle başörtüsünü kullanıyorsa, biz buna tesettür diyemeyiz. Bu olsa olsa üstü kaval altı şişhane deyiminin başörtülü versiyonudur.
Bir başka deyişle, başörtüsü tesettür kavramını tamamlayan son merhaledir diyebiliriz. Vücut hatlarını gizleyen dindar bir hanım son merhale olarak başını da örtmek isteyecektir. En son yapılması gereken şeyi en başa alıp bununla yetinirsek yukarıda bahsettiğimiz durum ortaya çıkar: Başını örten ama tesettürsüz hanım modeli…
28 Şubat süreci hiç şüphesiz başörtüsü ve tesettür anlayışında ciddi dezenformasyona sebep oldu. Sosyal alanda var olmaya çalışan yeni nesil başörtülüler oturuşlarıyla, makyajlarıyla, eşarplarının rengini giysilerinin rengine uydurma gayretleriyle, üzerlerine sinmiş marka merakıyla dini hassasiyeti olmayan genç kızlardan daha alımlı durmaktadırlar. Toplumda silik görünmemek için görüntüleriyle de var olmaya çalışan yeni nesil başörtülüler içi boşaltılmış bir tesettür mantığıyla birçok yerde arz-ı endam etmektedirler. Yeni nesil başörtülüler, sonları başörtülü ablaları gibi olmasın diye Müslüman delikanlıların âşık olabileceği, dindar teyzelere gelin adayı olabilecek formatta kendilerini tekrar dizayn ettiler. Çünkü biliyorlardı ki, kızlarının başını ilkokul çağlarında örttüren dindar babalar, oğullarına başı açık gelinler tavsiye edeceklerdi.
İleride kariyeri olumsuz yönde etkilenmesin diye, diploma koleksiyonunu tamamlamış oğluna özellikle başı açık ama dindar(!) gelin tavsiye eden muhafazakâr babalarımız, amcalarımız, ağabeylerimiz azımsanmayacak kadar çoktur. Tüm bu olaylara tanıklık eden yeni nesil başörtülüler de ya başlarını açacaklardı, ya da açmakla açmamak arasına sıkışmış bir örtünme şekli benimseyeceklerdi.
İçi boşaltılan tesettür anlayışına paralel diğer farzlar da çoğunlukla unutuldu. Ben kendi adıma, başını örten, dindar ailelere mensup namazsız başörtülüler tanıyorum…
… E-kitap okumak için…
İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında
Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.
11 Yorum
Yazan:@guncelhaberler Tarih: Eki 31, 2012 | Reply
Namazsız Başörtülü Olur Mu?: http://t.co/FQbgZnN0
Yazan:hayri özturan Tarih: Eki 31, 2012 | Reply
“Zekeriya Beyaz ve Yaşar Nuri Öztürk dışındaki tüm İslam âlimleri aynı cevabı verecektir”
ifadesi doğru değil, olabileceğini söyleyen bi dolu “alim” var.
Doğrusunu Allah bilir.
Yazan:biri45 Tarih: Eki 31, 2012 | Reply
bu başörtüsü fetişizmi ne boyutlara ulaşmış ya! yahu Kuran’da açıkça dışarı çıktığınızda erkeklerin rahatsız etmesinin önüne geçilmesi için takılması gerektiği belirtilmiyor mu ? ben mi yanlış biliyorum ? Namazda saçlarınızı kimden saklayacaksınız ? Allah’tan mı ?
Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Kas 1, 2012 | Reply
“Olur mu?”yu “Olmalı mı?” diye anlayacak olursak;
Evet, bence olmalı.
Yani “Namaz kılmıyorum, o halde örtünmeyeyim” düşüncesi yanlış.
Örtünme kişinin kendinden çok etrafındaki insanlarla ilgili.
Yani “Namaz kılmıyorum, hiç olmazsa örtüneyim” düşüncesi doğru bir düşünce.
Örtünme “Kul Hakkı” kapsamında olan bir şey.
Namahrem görmek istemeyen sayısız insana zorla gösterme var çünkü.
Bu tabi ki mahrem-namahrem duyarlığı olan insanlar için sözkonusu.
Diğerleri (‘kalbi temiz olanlar’) için zaten “olur mu olmaz mı” demenin bir anlamı yok.
Öte yandan örtülü bir şekilde, örtünmenin ruhuna ters işler yapanların durumu çirkin.
Yine de “Böyle yapacaksan örtünme daha iyi” denilemez herhalde.
Yazan:fatma gökhan Tarih: Kas 5, 2012 | Reply
Sayın Cebi elbette islamiyette ibadetlerin hem kişisel hem de toplumsal boyutu vardır. Örneğin namaz kılmak farzdır, bu kişisel boyutudur. Vakit namazlarının camide kılınması özellikle teşvik edilmiştir bu da toplumsal boyutudur. Aynı şeyi kurban kesmek, yalan söylememek v.b ibadetler içinde söyleyebiliriz. Kadının örtünmesinin “diğer insanların harama meyletmesini önleme” gibi bir fonksiyonu da vardır. Sizinle bu konuda hem fikirim ancak kişi kendine bakan yönüyle yaptığı eylemi ibadet olarak, farz olarak algılamıyorsa topluma yönelik zaten bir fayda sağlayamayacaktır.
Yani önce kişi, nefsini ilgilendiren kısmı bilinçli bir şekilde tatbik etmelidir. Topluma bakan yönü zaten kendiliğinden gelecektir.
Bahsettiğiniz gibi “namaz kılmıyorum, hiç olmazsa örtüneyim” diyen bir hanıma henüz rastlamadım. Ama bu şekilde düşünen bir hanım asgarisini yapmaya çabalıyor demektir, takdir ederim. Ben bu şekil düşünen bir hanımın fikirlerini şöyle yorumlarım “ ibadetlerimi yapamadığım için bir iç huzursuzluk yaşıyorum, en azından örtünmeye çalışayım Allah büyük” Yalnız burada da bir çelişki söz konusu örtünmek ve örtünme bilinci oluşturmak öyle kolay bir şey değil özellikle sıcak iklimlerde nefse çok ağır gelebilir. Birde toplumsal yönüyle irdelersek konuyu Türkiye gibi başörtüsü yasağının normalleştiği ülkelerde bu şekil düşünen hanım kardeşlerimiz fişlenmeyi, işsiz kalmayı, tecrit edilmeyi, göze alacaklar demektir. Olaya bu mantıkla bakan bir hanım asgari düzeyde bir şeyleri tatbik edecekse kanımca örtünme ile başlamaz işe… Kapalı giyinse dahi başını örtmez eminim.
İnsanoğlu nefsin ve şeytanın aldatmasıyla her an günah işleyebilir. Peygamberler Allah’ın inayetiyle günahtan arınmışlardır (Yusuf suresi 24. Ayet buna güzel bir örnektir.). Sıradan insanlar için böyle bir şey söz konusu değildir. Ne tuhaftır ki toplumumuz gerek tesettüre giren gerekse hac ibadetini yerine getiren müslümanları melek veya peygamber gibi günahlardan tamamen arınmış bir formatta görmek ister. Bu sebepten türk hacılarımızın bir kısmı yeterince günah işlediklerine kani olduktan sonra yetmişli yaşlarda hacca gitmeyi tercih ederler. Çünkü hacdan döndüklerinde günah işleme lüxleri yoktur. Onlar artık tüm günahlarından arınmış birer “Hacı” dır. Gerek hac ibadetini yerine getiren insanların gerekse tesettüre giren hanımların melek gibi günahsız hayatına devam etmesini bekleyemeyiz.
Örtünmenin ruhuna ters işler yapan bir hanıma “Böyle yapacaksan örtünme daha iyi” deme hakkına da sahip değiliz. Burada bize sadece emr-i bi’l ma’ruf ve nehy-i anil münker ile, yapılan işin günah olduğunu anlatmak düşer. Yargılamak da, affetmek de O’na mahsustur.
Sayın Biri45, Zamanında “ Bu sene kurban bayramı hac mevsimine denk geldi” diye başlık atan güruha
“Bu insanlara ilkokul müfredatı düzeyinde dini bilgi vermemiz gerek” diyerek, doğru bir saptama yapmıştı Hüseyin Hatemi. Kanımca bu müfredata siz de dahil olsanız iyi olur…
Yazan:Yasemin Koray Tarih: Kas 6, 2012 | Reply
Rölatif / göreceli batı ahlakı bugün ahlaksızlığa evrilmiştir. Liberal rüzgarlar tesirinde “o da olur, sen de soyun, sen de kadını sömür, ben de Irak’ın petrolünü çalayım” diyebilen bir ahlaksızlıktır bu durum. Rölatif islam(!) yorumları da islamsızlık üretecektir, bu muhakkak. Bu sebeple Fatma Hanım haklıdır. Cengiz Bey özgürlüklere saygı gösterirken kantarın topuzunu kaçırmış. Heva ve heves nefsani arzulardır. Saygı duyulacak tarafı yok.
Yazan:fatma gökhan Tarih: Kas 7, 2012 | Reply
Yasemin hanım,
“Rölatif islam(!) yorumları da islamsızlık üretecektir, bu muhakkak…”
Bu cümlenize hak veriyorum, Kur’an’da yapılması kesin haram olan konularda bile göreceli yorumlar yapılıyor artık.
Cengiz Bey iyi niyetli değerlendirmiş konuyu, benim esas vurgulamak istediğim nokta bir hanım cinselliğini, güzelliğini bu kadar belirgin kılmak istiyorsa neden başını örtmeye çalışır?
Yeni yetişen başörtülü nesil Allah korkusundan ziyade çağın ve modanın direktiflerine uygun bir giyim tarzı belirleyememenin korkusunu yaşıyor.
Başörtüsü güzelliği gizleyen bir tamamlayıcı olmaktan ziyade giysilerin rengine uydurulan bir aksesuara dönüşüyor…
Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Kas 7, 2012 | Reply
Olsun, yine de örtü -ne olursa olsun- örtüdür.
Örtünmenin daha bilinçli ve uygun olmasına evet. Ama diyelim ki süslü püslü bir aksesuar, “hiç olmazsa örtülü” diyebilirim.
Burada bir parça ‘bencil’ bakıyorum. Yani bana zarar vermesin de kendi hesabı onu ilgilendirir diyorum. Yoksa Allah katındaki makbuliyet durumu -malum olduğu üzere- bize kapalı.
Taktik olarak da örtünme biçimine getirilen yüksek sesli eleştirinin genel anlamıyla “örtünmenin gerekliliği” algısına zarar verebileceğini sanıyorum.
Nitekim bu tür eleştiriler oldukça habis niyetlilerce de -güya dini korumak adına- yapılmaktadır. Hani var ya “dinimizi istismardan koruyalım” vb. palavralar.
Zaten “süse dönmüş olan örtü” bir sonuç. Sebebi örtünmenin nasıl olacağını bilmemek değil, dini şuur eksikliği. Biçime dönük eleştirinin bunun giderilmesine faydası yok gibi.
Yazan:biri45 Tarih: Kas 9, 2012 | Reply
@fatma gökhan,
ben sizi o müfredata çoktan dahil ettim bile. bana cevap vermek yerine yaptığınız yorumla hakettiğinizi gösterdiniz bile.
Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Kas 10, 2012 | Reply
@biri45
Siz galiba soruyu “Başörtüsüz namaz olur mu?” şeklinde görmüşsünüz. Oysa soru bu değil. Soru “Namazsız başörtülü olur mu?” şeklinde. Yani tamamen başka bir şey.
“Başörtüsüz namaz olur mu?” sorusu ise namazın asgari fiziksel şartlarıyla ilgili.
Abdesti yalnızca “temizlik” olarak görmek nasıl yanlış ise, örtünmeyi de yalnızca “saklamak” diye anlamak aynı şekilde yanlış.
Din -malum olduğu üzere- anlayışımız ile sınırlı değil.
Yazan:fatma gökhan Tarih: Ara 11, 2012 | Reply
Cengiz Cebi,