Tractatus logico-philosophicus / Ludwig Wittgenstein
By my on Kas 5, 2012 in Akıl, Bilim, bilimcilik, Kâinat, Kitap Alıntısı, Tabiat
“… Bu yüzdendir ki modern insan doğa kanunları karşısında kutsal bir şey görmüş gibi donup kalıyor. Tıpkı eskilerin Tanrı ve kader konusundaki tavırları gibi. […] Fakat eskilerin duruşu hiç şüphesiz daha samimi çünkü onlar aklın bir sınırı olduğunu kabul ediyorlar. Oysa yeni sistem herşeyin açıklandığı, anlaşıldığı görüntüsüyle aldatıyor […] Felsefî meselelerin sorun olarak ortaya çıkmaları, lisanımızın yanlış anlaşılmasına dayanır. Bu kitabın özeti şu sözde toplanabilir : Söylenebilir ne varsa, açıkça söylenebilir ; üzerine konuşul-A-mayanlar hakkında ise susmak gerek. Kitap böylece, düşünmeye bir sınır çizmek istiyor. Ya da daha çok düşünmeye değil, düşüncelerin dilegetiriliş tarzına. Çünkü düşünmeye bir sınır çizmek için, bu sınırın iki yanını da düşünebilmemiz gerekirdi; yani düşünülmeye imkân olmayanları düşünebilmek. Sınır, öyleyse, yalnızca lisanın içinde çizilebilecektir, ve sınırın ötesinde kalan da, düpedüz saçma olacaktır.” (1921)
… Bilim ve bilim ideolojisi üzerine …
Tümevarım, Nedensellik ilkesi ve Bilim’in Putlaşma sebepleri
… E-kitaplar …
Modern Bir Put: Bilim (Tartışma)
Bilimciler herşeyi parçaladıkları için mânâyı kaybediyorlar. Aşk’ı, Korku’yu, Sevinç’i hormonal “fenomenler” sanıyorlar. Hakikat’in tezahürü yok onlar için, sadece tezahür var. Sebebi? Eşya. Eşyanın sebebi? O da eşya(!) Biz buna “pozitivist iman” diyoruz. Çünkü pozitivistlerin bilimsellikle ilişkisi koptu. Bilimsellik değil bilimcilik peşindeler. Bilimi putlaştırdılar. Konuya eğilen yazarımız Mehmet Bahadır her zamanki nazik üslubuyla “kral çıplak” dedi… Dedi ve bir işaret fişeğini daha ateşledi. Sitede en çok konuşulan yazılardan biri oldu bu makale. Fakat sadece içeriği ve tepkilerin sayısıyla değil, yapılan yorumların kalitesiyle de öne geçti bu çalışma. 100′den fazla yorum alan ve aylar süren ilginç bir tartışmaya vesile olan makaleyi altındaki yorumlarla beraber kitaplaştırdık, ilginize sunduk. Buradan indirebilirsiniz.
Maymunist imanla nereye kadar? (Tartışma)
Evrim ve Big Bang gibi konular genellikle sağlıklı biçimde tartışılmaz. İdeoloji ve inançlar, felsefî tercihler bilim-SELLİK maskesiyle çıkar karşımıza. Özellikle evrim tartışmaları “filanca solucanın bölünmesi” veya falanca Amerikalı biyoloji uzmanının deneyleri etrafında döner ve bir türlü maskeler inmez. Madde ve o Madde’ye yüklenen Mânâ maskelenir… Oysa perde arkasında tartışılan başkadır. İnsan’a, Hayat’a dair temel kavramlardır. Sadece et ve kemikten mi ibaretiz? Yokluktan gelen ve ölümle yokluğa giden, çok zeki de olsa SADECE VE SADECE bir maymun türü müdür insan? BİLİM DIŞINDA bir insanlık yoksa Aşk yoksa, Sanat yoksa, Güzellik yoksa ve Adalet yoksa Hayat‘ın anlamı nedir? Aşık olmak hormonal bir abartıysa, iyilik enayilikse, neden birbirimizin gırtlağına sarılmıyoruz ekmeğini almak için? Neden bir çocuğa tecavüz edilmesi midemizi bulandırıyor ve neden fakir bir insana yardım etmek istiyoruz? Taj Mahal’in, Ayasofya’nın, Notre Dame de Paris’nin değeri bir arı kovanı veya termit yuvasına eşdeğer ise, Mesnevî boşuna yazıldı ise neden Hitler’i lanetliyoruz ve neden Filistin’de can veren bebeklere üzülüyoruz? Maymun olmanın (veya kendini öyle sanmanın) BİLİM DIŞINDA, psikolojik, siyasî, ahlâkî, hukukî öyle ağır sonuçları var ki… Evrim senaryosunu kabul etmenin etik ve siyasî neticeleri ve evrimciliğin epistemolojik değeri … Derin Düşünce’nin yorumcuları tarafından konuşuldu. Biz de bu sebeple söz konusu iki tartışmayı 116 sayfalık bu kitapta topladık. Buradan indirebilirsiniz.
Hayatta en kötü mürşit ilim ve fen olmasın sakın? Eğer Atatürk bir kaç yıl daha yaşasaydı o meşhur sözünü geri alır mıydı acaba?… Ateşi keşfetmeden önceki insanlık ile bugünkü “uygarlığımızı” karşılaştırdığımızda hiç yol almadığımız söylenebilir. Bundan 200 bin yıl önce komşusunun yiyeceğini çalmak için başına taşla vuran neandertal insani ile 2003 yılında Irak in petrolünü çalmak için bir milyon ıraklı sivili öldüren (veya buna seyirci kalan) homo economicus ayni uygarlık seviyesinde. Aralarındaki tek fark kullandıkları silahların teknolojik üstünlüğü. Teknoloji ve bu teknolojinin uygulanmasını mümkün kılan bilimsel buluşlar sıradan insanlar kadar bilim adamlarının da gözlerini kamaştırdı. Bugün karşımıza kâh bilimci (scientist), kâh deneyci (ampirist) olarak çıkan ahlâkî-felsefî bir duruş var. Bu duruş eğitim sistemimize ve resmî ideolojimize öyle derinden işlemiş ki sorgulanması dahi çok sayıda insanı öfkelendirebiliyor, rejimin savunma mekanizmalarını harekete geçirebiliyor. Bilim ve teknolojinin insanlığa otomatik olarak barış getireceğinden şüphe etmek neredeyse bir suç. Buna cüret edenler gericilikle, bağnazlıkla suçlanabiliyor. Pozitivizm ve “modern” yaşam üzerine yazılmış makalelerimizin bir derlemesini 75 sayfalık bir kitap halinde sunuyoruz. PDF formatındaki bu kitabı buradan indirebilirsiniz.
1 Yorum
Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Kas 6, 2012 | Reply
Analitik felsefenin ortak kabulunün Wittgenstein’casıdır.
Benim anladığım:
Yani ne ki gözlem diline dökülemez (metafizik), ona ilişkin sözler anlamsızdır.
Buradaki “anlamsızlık”ı değersizlik diye anlamak gerekmez.
O kendi başına algı formlarında tasarlanamaz ve betimlenemez demektir.
Aksi halde örneğin “duygusal ifade”nin toptan reddi gibi bir şey olur ki hiçbir düşünür bunu ileri sürmez.
Wittgenstein’ın “susmak gerekir” sözüne atfen şu söylenebilir:
İki şeyi karıştırmamak gerek. Fizik fiziktir, metafizik metafiziktir.
Bu, ikisinin birbirinden bağımsız oldukları ya da eşdeğer statüde oldukları anlamına gelmez, ama dilsel gönderimlerinin (reference) farklı olduğu anlamına gelir.
Öyle ki hemen her sözcük/sembol -bağlamına göre- fiziksel ya da metafiziksel bir ‘anlam’ yüklenebilir.
Birçok verimsiz tartışmanın nedeni bu farkın görülmemesi ya da görmezden gelinmesidir.