Kemalizm, hak din değil ama bir dindir
By İbrahim Becer on Kas 18, 2012 in atatürkçülük, Beyin Yıkama, Kemalizm, Psikolojik harp
Bir müddet önce bir yazı yazmıştım yine burada: ‘Kemalist İslam’ adında bir yazıydı ve hülâsa etmek gerekirse Kemalizm’in yavaş yavaş bir din olma yolunda ilerlediğinden bahsediyordu.
Geçen zaman beni haklı çıkardı da ben işin o tarafında değilim pek; Kemalizm’in müntesipleri tarafından neden herhangi bir ‘izm’ kategorisine yükseltilemediğini anlamaya çalışıyorum. Aklınıza gelen bütün izm’leri bir sayın ve öyle ya da böyle hepsinin size bir fikir vereceğini göreceksiniz. Belki istisnası vardır, ortaya çıkan sonuç hemen hepsinin dokunulabilir olduğu ve sahiplerinin sağlığında temellerinin atıldığıdır.
Mustafa Kemal’in sağlığında reform adı altında yapıp ettikleri herkesin malumudur. En azından Lise tedrisatı almış cümle er ve hatun kişi birkaç sene ‘İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük’ dersine girmiştir. Benim aklımda kalanlara ilaveten okuduklarımdan çıkan sonucu, Merhum Cemil Meriç birkaç cümlede özetleyip geçmekte ‘Umrandan Uygarlığa’ adlı şaheserinde: “Tekamül (ilerleme), mukaddeslerimizden feragatle olmaz; Batıda ıslah korumak içindir, bizde yok etmek için.”
Türk Devrim Tarihi benim için bu cümlenin tamamıdır. Ne bir eksik ne bir fazla. Bir Kemalist de bu cümlenin neticesinde aslını inkâr eden bir haramzadeden öte değildir ve olamaz da. Tek bir dilin değişmesiyle piç gibi kalmış bir kara parçasına çevirdiler koca bir uygarlığı. Babasından gayrı herkese kapı kapı gezerek nesep iddiasında bulunan bir ucubedir bu ülke. Hugo’nun zangocu bile ana dilinde Esmeralda’ya gazeller döktürür ama bu ülkenin evladı, Nedim’in bir gazelini okumaktan acizdir.
Umran; ‘bir kavmin yaptıklarının ve yarattıklarının bütünüdür’ diyor Üstat. Eski, yeni, gelmiş, geçmiş diye bir ayrım da yok. Evveliyat diye bir not düşmemesinin sebebi de hatalarınla ve dahi sevaplarınla sana ait olmasındandır. Ondan kaçmak, tanımamak, kabullenmemek diye bir şey yok yani. Eskiye ait olanı kaldırmak, onu ilga etmek ve kendi otoritesini yerleştirmek adına bir Hak Peygamberine öykünmekten zerre miskal çekinmeyen insanlar tayfası bugünkü karşımızdaki cephe. Lât, Uzza, Menat, Hubel ve diğerleri, nasıl ki bir asa darbesiyle tarihten ebediyen silinmişse öyle silmek, yerle bir etmek arzusunda taç ile tahtı. Akıl almaz hünerleri olduğunda iddialı ama bir o kadar da zayıf. Sadece şapka takarak kuluna, simurgun bir kanat çırpmasıyla mesafeleri kapatmasına özenen bir güdük aklın, doksan senelik sergüzeştidir Cumhuriyet bu ülkede.
Ne çare ki kıyaslama yapmaktan da aciz. Lakin aynı zamanda üstünlük iddiasında hazret. Oysa ki milletlerin üstünlük iddiası ne zavallı bir vehim, ne kadar boş bir iman. Bir o kadar da tutarsız; ‘tarihten önce vardık, tarihten sonra da…’ iddiasında ama tevellüdüne bakmaya utanıyor. Kendini tanımazsan, tanıyıp da bilmezsen, bilip de kabullenmezsen nasıl kıyaslama yapmayı düşünüyorsun? En şizofren karakter, cinnet halinde yapıp ettiklerinden sonra diğer kimliğine bürünse, arada bir deja-vü yaşasa da bu ülkede bir damar var ki taştan daha hissiz, körlükte köstebekten daha bir hallice.
Kemalizm’in rakibi İslam olmasaydı bu yolda, mesela daha bir mütevazı bir din olsaydı da bu kadar utangaç olur muydu diye düşünmüşümdür çokça zaman. Belki dinler tarihini gözden geçirmekte fayda var. En son 10 Kasım törenlerinde de gördük ki afacan bir çocuk karakterinde rol çalma çabasında Kemalizm. Kimi küçük ölçekli belediyeler 6000 kişiyi umreye götürür gibi Anıtkabire taşıdılar, kimileri de ruhuna helva kardılar Mustafa Kemal’in.
ADD’nin Kırklareli şubesi daha bir Nasrettin Hoca meşrepli çıktı ve Nutuk’u hatmettirdi müntesiplerine. Etkinlikte 406 gönüllü, 639 sayfalık Nutuk’u kesintisiz olarak 28 saat 13 dakikada bitirdi. Behçet Kemal Çağlar’ın Mevlit yazdığından haberdardım ama Yasin Suresine atıfta bulunulduğuna ilk defa şahit oluyorum. ‘Hasta oldum derdune / Oku bana Yasini…’ diye başlardı eskiden türküler. Değişim sırası onlara geldi zannımca.
Nasıl bir idraktir, nasıl bir kıyımdır anlamak kabil değil. Tarihten önce olduğundan dem vurup ardından nesebini idrak ederek işin içinden sıyrılmak arzusunda günümüz beyaz yakalıları. Osmanlının gurup vaktinde bile daha bir fantastik olan düşünce hayatımızdaki kuraklık bile yaşadığımız bugünlerle kıyas kabul etmez. Bütün dünyaya, bir ahenge, koskoca bir medeniyete tek bir nazardan bakma sevdası koskoca bir asrı ıskalattı bu ülkeye. Belki de son fecri yaşamaktayız aynı ülkede ve vaktimizin çok da olmadığı aşikâr. Neylersin ki cebindeki güneş dolu tarihi görmezden gelenlerin, onun yerine hiçbir şey koyamayınca bir dine öykünme gayretkeşliğine şahit olmakta bu ülke.
Veyl olsun onlara…
… E-Kitap okumak için…
Evet… Tarih şaşırmaktır. Atatürk’e şaşırmak, Kürtlere şaşırmak, Lozan’a şaşırmaktır. Geçmişe hayret edip bugüne eleştirel bakabilmek, yarını hazırlamaktır Tarih. Geçmişe değil geleceğe dönüktür amacı. Özetle siyasî bir propaganda aygıtı değildir. Gaz vermek, “Asker millet” üretmek, atalarımızla gurur duymak için tarih araştırılmaz. Eğer resmî tarihin beyin yıkamasından bıktıysanız bu kitap ilginizi çekecektir… Buradan indirebilirsiniz.
Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”
Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.
“Kemalizm Türk kadınına özgürlük verdi” gibi sloganlarla düşünmeye daha doğrusu ezberlemeye itildiği için sık sık şaşırmaya mahkûm bir kuşak bizimki. Tarihi, belgeleri, siyasî söylemleri ve sloganları aklın imtihanına tabi tutan herkes hayretler içinde kalıyor. “İyi de biz bunu bunca sene nasıl yuttuk?” diye sormaktan alamıyoruz kendimizi. Kemalist düşüncenin, çağdaşlığın ve Atatürk devrimlerinin yılmaz bekçisi “çağdaş Türk kadını’nın sesi” Cumhuriyet Gazetesi’nin başyazarı olan Yunus Nadi kadınların siyasete atılmasına nasıl tepki vermiş meselâ? “Havva’nın kızları, Meclis’e girip yılın manto modasını tartışacak”
2 Yorum
Yazan:Güncel Haberler (@guncelhaberler) Tarih: Kas 18, 2012 | Reply
Kemalizm, hak din değil ama bir dindir: http://t.co/McDVnwUj
Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Kas 18, 2012 | Reply
Aslında kemalizmin illa da bir “şey” olması gerekmiyor.
Bir adam ki yaptığı işin meşruiyetini Kemal’e dayandırma telaşındadır, o bir kemalisttir.
Bir başka deyişle meşruiyet ölçüsü sorulduğunda “Kemal” diyene kemalist denir.
Ben bunun dışında hiçbir şey görmüyorum.
Örneğin ben kamusal alanda mini etek giyilmesi gerektiğini “Atatürkçülük gereği” diye savunursam kemalistlik yapmış olurum.
Ya da tam tersi kamusal alanda mini eteğin yasaklanmasını -yine- “Atatürkçülük gereği” diye savunsam yine kemalistlik yapmış olurum.
Yani aslında ne dediğimin pek de önemi yok, önemli olan gerekçemdir.
Nitekim solcu kemalistlerimiz var, sağcı kemalistlerimiz var, hatta ‘islamcı’ kemalistlerimiz var…
Hepsi de “gerçek atatürkçülük bu” diyor.
Bence hepsi de gerçek.
İnsanımız yaptığı şeyi savunamıyor ve onu bir şeye ‘dayama’ gereği duyuyor.
Bu dayama işine de kemalizm deniyor.