RSS Feed for This Post

Bize Demokrasi değil Adalet lâzım

 

 Demokrasi erdem rejimi değil ateşkes rejimidir, bu ateşkes her an bozulabilir

Tam da bu yüzden yani demokrasi insanî bir değer olmadığı için Batı’da demokrasi devri kapanma tehlikesiyle karşı karşıya. Çünkü 2ci dünya savaşından bu yana fayda odaklı demokratik düzen bencil bireyler üretti. Ve bu bencil bireylerin aç gözlülüğü “banka” denen havuzlarda o kadar çok birikti ki artık bankaların gücü halkı ezecek bir noktada.

Yeni bir komplo teorisi mi? Hayır, 1800’lerden itibaren sosyologlar, siyasetçiler, filozoflar bunu anlatıyorlar. İnsanî değerlerin değil SADECE maddî değerlerin hakim olduğu bir toplum kendi arsızlığı altında ezilmeye mahkûm. Thomas Jefferson, George Washington, Max Weber, Hannah Arendt, Karl Marx ve Alexis de Tocqueville’in haber verdikleri “karanlık çağ” sonunda başladı zannediyorum:

“… inanıyorum ki bankalar sınırlarımızı tehdid eden ordulardan daha tehlikelidir […] Fonlama adı altında gelecek kuşakların ödeyeceği harcamaları yapmak büyük çapta istikbal dolandırıcılığından başka bir şey değildir […] Kâğıt paranın bir değeri yoktur, o paranın hayaletidir,kendisi değildir …” 

 (Thomas Jefferson, ABD’nin 3cü başkanı)

ABD ve Avrupa Birliği’nde demokrasi zemin kaybediyor, bankaların iradesi halkların iradesini yenmek üzere. Batılı demokratlar gelecek yıllarda başarısız olurlarsa bu coğrafya bireysel haklar bakımından da geri gidecek. Rusya Federasyonu’na veya Çin’e benzeyen rejimlerin Batı’ya hakim olması ihtimal dahilinde. Güçlü ve otoriter devletler, iradesiz halklar… Yeni bir tür totalitarizm doğuyor sanki?

Önce teslim edelim, demokrasinin büyük bir meziyeti var: İktidar değişimleri sırasında taht kavgalarına, iç savaşlara engel oluyor. Herkesin oyuyla seçilen, 4 veya 5 yılda bir yine seçimle değiştirilebilen bir hükümet. Fena bir bir fikir değil. Başbakana gıcık mı kaptınız? Yönetme şeklini beğenmiyor musunuz? Kırıp dökmenin alemi yok, sıkın dişinizi, gelecek seçimler için çalışın.

Tabi demokrasi seçimden ibaret değil. Haklarına sahip çıkan aktif bir sivil topluma gerek var en başta. İş bununla da bitmiyor. Bağımsız bir adalet sistemi lâzım. Basın hürriyeti lâzım.

Ama unutmayalım ki demokrasi bir değer değil bir yöntem, çatışmaları önleme yöntemi. Demokrasiyi vicdan gibi, erdem gibi kendi kendini meşru kılan bir değer olarak tasavvur etmek hata olur. Toplumun hedefi ne ise, adalet, barış, refah, tabiatın korunması… bu hedeflere ulaşmak için SADECE bir yöntem olabilir demokrasi, eleştirilebilir, ıslah edilebilir hatta edilmelidir.

Ortadoğu’da Demokrasi’ye değil Adalet’e ihtiyacımız var

Türklere ve Arap ülkelerine insanî bir hedef, bir yeryüzü cenneti gibi görünebilir ama … Demokrasi dediğimiz rejim uygar(?) Batı’nın iç dinamiklerinden doğmuş bir ateşkes rejimidir aslında. Demokrasi öncesi Avrupa’ya bir bakın: Mezhep kavgaları, ırk kavgaları, Kralların ve Vatikan’ın arsızlıkları… 1800’lerde ise yükselen ulusalcı şiddet, nihayet dünya savaşları. Bugünkü Batı demokrasisi bunlara verilmiş avrupaî bir cevaptır:

“… İkinci dünya savaşı sonrası kurulan zengin ve demokratik rejimlerin öncesindeki faşist/totaliter devletlerin yani Hitler, Mussolini, Stalin ile geçen 1930’ların temeli aslında 1789 Fransız devrimi sırasında atılmıştı. Çünkü tam o sırada Avrupa’da aristokratik toplumları, kralları, derebeyleri mümkün kılan fikrî zemin aşınmıştı. Ama Avrupalı eşitlik istediyse bunu soyut bir değer olarak talep etmedi. “Soyluların” ayrıcalıklarından nefret ediyordu, eşitlik talebi bu nefretten doğmuştu. Yani negatif bir tarifi vardı, eşit haklar ya da adalet değildi arzulanan. Eşitsizliklerin ortadan kalkmasıydı. Bu sebeple Avrupalının eşitlik arzusu tehlikeliydi. Faşizme, Komünizme kapı açan bir arzuydu bu. Çünkü hak ve Adalet üzerine inşa edilmiyordu. İnsanlar pekâla sefalette hatta kölelikte de eşitlenebilirdi. İki dünya savaşı, Stalin Rusyası, Mao’nun Komünist Çin’i ve daha nice örnek sayılabilir.

[…]

 Avrupa’da laiklik de bir din özgürlüğü talebi olarak doğmadı. Daha çok Vatikan nefreti, kilise baskısına bir reddiye idi. Yani tıpkı eşitlik gibi, negatiflik içinde, itirazla tarif edilen, değersiz bir değerdi laiklik. İşte bu itiraz kültürü şekillendirdi batı usulü demokrasileri. İsyankâr ve reaksiyoner. Faşist diktatörlükler ya da komünizm gibi diğer totaliter rejimlerle kıyaslandığında demokrasi elbette çok daha iyi. Ya da “MADE IN BATI” olan batı bütün alternatiflerin içinde en az kötü olanı demokrasi …” (Bkz. Demokrasinin en büyük düşmanı halktır!)

Peki demokrasi Ortadoğu’nun, Türkiye’nin ya da İslâm’ın kimyasına uyar mı uymaz mı? Bu konu henüz hakkıyla tartışılmadı. Çünkü biz Müslümanlar hâlâ 1930 model faşist rejimlerle, Kemalistler ve Baasçılarla uğraşıyoruz. Dahası Müslüman aydınlar Batı’nın fikrî çerçevesi içinde yazıp çiziyorlar, bize has bir rejim tasavvuru henüz yok.

Evet… demokrasi insanları ıslah etmez. Eğer etseydi batı böyle medeniyetsiz bir medeniyet olmazdı. Bunca yıllık demokrasi ve insan hakları tecrübesine rağmen hâlâ petrol çalmak için çocuk öldürebilecek kadar vahşi ol-A-mazlardı. Zira vicdan, adalet, barış içinde birlikte yaşama kültürü yok batı usulü demokraside, bu onların kendilerine anlattıkları bir masal. Gerek Avrupa’nın gerekse ABD’nin tarihine baktığımızda görüyoruz ki “İnsan hakları” dedikleri aslında beyaz adamın (maddî) haklarından ibaret. Demokrasinin ballı meyvalarından tatmak için ise Batının makbul vatandaşı olmak lâzım. Yani beyaz ırktan, zengin ve birazcık Hristiyan. Yoksa başınıza her şey gelebilir. Filistin olmazsa Irak olur, Afganistan olur, Guantanamo olur.

 

… Bu konudaki makaleler…

  1. Demokrasinin en büyük düşmanı halktır!
  2. Banka ordudan daha tehlikelidir
  3. Liberal yalanlar ve ekonomik gerçekler
  4. Özel banka isen kârlar senin, zarar halkındır
  5. Katil öldürdüğü kişinin malına mirasçı olunca
  6. Yeni kriz ne zaman çıkacak?.
  7. Krizin mimarları kim?
  8. Çocukları sokağa atma özgürlüğü
  9. Kriz çıkarma özgürlüğü
  10. Avrupa batmayacak, çoktan battı çünkü…
  11. Sürdürülebilir Şerefsizlik: Çin ve Avrupa
  12. IMF neden Krizi körüklemek istiyor?
  13. Avrupa Muz Cumhuriyeti’nde darbe mevsimi…
  14. Piyasa Demokrasiyle Savaşırken
  15. Yunanistan kumar masasında ütülüyor…

 

 

Liberalizm Demokrasiyi Susturunca

Halkın iradesi liberalizm ile çatışırsa ne olur? 2008′de başlayan ekonomik kriz sürmekte. Eğitim, sağlık ve güvenlik hizmetlerine ayrılan bütçeler kırpılırken batan bankaları kurtarmak için yüz milyarlarca dolar harcanıyor. Alın terinin finans kurumlarına peşkeş çekilmesini istemeyenler protesto ediyor. Ama batılı devletler polis copuyla finans sektörünü savunmaktalar. Ne oldu? Bütün nüfusun binde birini bile temsil etmeyen bankacıların çıkarları geri kalan %99.99′un önüne nasıl geçti? Alıp satma, üretip tüketme özgürlüğü nasıl oldu da halkı finans sektörünün kölesi yaptı? Mal, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımı uğruna halkın iradesi çiğnenebilir mi? Okuyacağınız kitap demokrasi ile liberalizmin savaşı üzerinedir. Buradan indirebilirsiniz.

Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 2 Yorum

  2. Yazan:Derin Düşünce (@DDGrubu) Tarih: Ara 4, 2012 | Reply

    Bize Demokrasi değil Adalet lâzım: http://t.co/CqcbZulH

  3. Yazan:Mehmet S Demir Tarih: Ara 4, 2012 | Reply

    “Peki demokrasi Ortadoğu’nun, Türkiye’nin ya da İslâm’ın kimyasına uyar mı uymaz mı? Bu konu henüz hakkıyla tartışılmadı. Çünkü biz Müslümanlar hâlâ 1930 model faşist rejimlerle, Kemalistler ve Baasçılarla uğraşıyoruz. Dahası Müslüman aydınlar Batı’nın fikrî çerçevesi içinde yazıp çiziyorlar, bize has bir rejim tasavvuru henüz yok.”

    Yukarıdaki soruyu yüksek sesle soracak namuslu,ufku açık ve özgüveni yüksek münevverlere ihtiyacımız var. Faşist zihniyetin kalıntılarından kurtulamayan zihnimize demokrasinin çok ileri bir rejim olarak görünmesinin yanlış bir algı olduğunu anlatıp,topluma daha ileri bir adım attıracak cesur siyasetçilere ihtiyacımız var.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin