Yine Tiryandafilya
By Efraim K on Ara 15, 2012 in Hayat, İnsan
Dün gece en son oturduğumuz o mermer masanın başında uzun süre durdum az önce. Geceki o fırtınadan ve yağan vahşi yağmurdan sebep tarumar olmuş oralar. İkimizin oturduğu o iki tahta sandalyeye baktım ve ne şekil oturduğunu, neler konuştuğunu, nelere güldüğünü, ne zaman kalktığını tekrar hatırladım. Diğer oturanlar mı? Hafızamda hiç yer etmeyen suya yazılmış yazılar onlar. Gelişlerinin manasız, gidişlerinin farkında olmadıklarımdan bahis bile açmak beyhude bir ameliye benim için. Onların orada nasıl alçakça bir merak için olduklarını anlamayacak kadar ahmak mıyım? Neyin peşinde olduklarından imanım kadar eminim; Ama onların hisselerine düşen bu hayatta koskocaman bir hayal kırıklığı. Adına aşk dedikleri şeyin, etin ete hasreti olduğundan bile bihaber bir tayfa. Onların benim gibi, güzelliğini tasvir edebilecek, yollarına güller serecek, her şeyden öte, melekiyet gerektirecek bir aşkla yoğrulacak tıynette olmadıklarını sen de biliyorsun, ben de biliyorum Tiryandafilya.
Her şey ama her şey burada, bu saatte secde etmekteler güzelliğinin hürmetine biliyor musun; cicifilalar, kasım patları, bir de annemin deyişiyle yağmurdan bitap düşmüş küçük orospular. ‘Böyle çiçek ismi mi olur’ derdim anneme, mahcup mahcup gülerdi.
Bizi ağyardan saklayan dutun da yaprakları dökülmüş, ya buna ne dersin. Ben dâhil Tiryandafilya ben dâhil, mermer masa, kahverengi tahta sandalyelerimiz, cicifilalar, kasım patları, hem küçük hem de orospular, yaprakları dökülmüş dut ağacı, tüm aşinası olduğumuz yüzler yani, herkes burada.
Sen yoksun sadece fecrin bu saatinde Tiryandafilya. Derdim, yokluğun da değil bilesin; beni yakan, yıkan bu saatte nerede ve kiminle olduğunu bilmek. Yanisi şu ki yine şairin dediği gibi; bugün Pazar ve ben seni çok özledim.
Sana yazmak, yazmaların en güzeli. Bunun da sebebi muhatabımın sadece sen olman. Hiçbir aşığın, maşukuna ithaf edemeyeceği satırları karalamak, sadece ama sadece sana yazmak, yazmaların en özeli. Beni sevmenden, gözlerimin içine bakmandan, beni dinlemenden de öte bir güzel huyun var ki seni eşi menendi olmayan bir kadın yapıyor nazarımda: Benimle aynı dili konuşman Tiryandafilya.
Seninle okumuştuk, hatırla Tiryandafilya; Sartre’ın sevgilisi S. De Beauvoir’in o güzel sözünü hatırla: ‘İnsan kadın olarak dünyaya gelmez, zamanla kadın olur’ diyordu. Erkekliğin ve onun edebiyatının en kesif bir şekilde yapıldığı bir dünyada bir vaha gibiydi bu söz değil mi. Onca yıl önceden gerçeği haykıran, yalanını insanların yüzüne vuran bir isyan, belki bir çığlıktı bu; belki de adından da büyük bir kadının haykırışı.
‘Kadın olmayı bana sen öğrettin’ sözünü senden duymak, bahşettiğin aşktan da büyük bir lütuftur nazarımda bilesin. Sana giden tüm yolların daha ilk günden kapalı olması sebebiyle, elimizde avucumuzda kalan iki sermaye vardı bildiğin gibi: Kaal dili ve hal dili.
Kaal dilinde seni nasıl sevdiğimi şuaranın şahadetiyle şiirlerle, gazellerle anlattım. Her sabah bahçelerden gül çaldım geçtiğin yollara bıraktım. Bir günden bir güne, mor sümbüllü bağı olmadığından sebep, yârine ‘zemheride gül bulamam’ diyen şaire iltifat etmedim. Her yolun kapalı olduğu imkânsız bir aşkta intisap edilecek tek şeriatın, yani ketumiyetin müntesibi oldum önünde. Bunu da unutma Tiryandafilya, hatırla her zaman.
Ve bir kere olsun aşkını bana ağız dolusu ikrar edemeyen sana nispetle, sana olan aşkımı tekrar etmek keyfiyet oldu benim için. Beni dehşete düşüren taraflarından biri de bu işte; Bazı yönlerinle çok sıradansın. Pis bir yosun olarak o kayaya yapışarak yaşamak istiyorsun. Gözünü o kayadan ayırmıyorsun; etinle, dilinle, gözlerinle, vücudunun her kıvrımıyla, denizler altındaki binlerce fersah derinlikteki o herhangi bir kayadan bir kayaya o kadar kul olmuşsun ki, suyun üzerindeki güneş bile gözünü kamaştırmaya yetiyor. Tanımamışsın Tiryandafilya tanımamışsın; ne sevenini kahredici bir sadakatle tutunmuş olduğun kayadan başka bir tutacak dalın olmuş ne derin denizlerde başka bir güzelliğe meftun olmuşsun ne de güneşe çıplak gözle bakmışsın bu en güzel çağına kadar. Çıplak gözle bakmaya cesaret edemediğin o güneşe gün gelir de yaklaşırsan yanacaksın. Pervane nedir ki senin yanında? Unutma bu kehanetimi de Tiryandafilya.
Seni anlatmak için şiirler söylemek, bercesteler düzmek, elimle seçtiklerimi ayaklarının altına halı edip sermek senin sandığının aksine bir aşkın ifadesi değil, bir hakkın, bir itibarın iadesidir Tiryandafilya. Haddim olmadan durumdan vazife çıkardığım için de beni affet Tiryandafilya. Niyetim sevdiğin o erkekle aranda niza çıkartmak, açılmayan yolları zorlamaya çalışmak, daha da kötüsü yoldan çekilmesini istemek değil. Ama beni de anla Tiryandafilya; ben aklım erdiği günden bu güne kadar, çöpte bulduğu inciyi, bir avuç darıyla takas eden o ahmak horozdan nefret eden adamım. Sense Tiryandafilya benim için, peygamberlerden sonra tanıdığım en büyük ikonaklastsın.
Sana sahip olan erkeğe gıpta edilmez, ancak haset edilir. Beni deli eden, kıskançlıktan kudurtan ‘ki sen bunun farkında bile değilsin’ hoyrat ellerin bağında bağlar bozmasıdır. Ama ben her halimle, lisanı halimle güle aşık bülbül olmaya yemin etmişim bir kere. ‘Gül yağını eller sürer, çatlasa bülbül’ diyorsun gülerek, bunu da biliyorum. Ama sen de şunu bil Tiryandafilya; ‘Gül benizli sevgiliyi saramaz insan/ yüreğine diken batmadan, vurulmadan/ Kim bir sevgilinin saçına dokunabilmiş/ Tarak gibi diş diş, didik didik olmadan’. Dert de senden gelecekse, hoş gelmiş o vakit Tiryandafilya.
Başımızın üstünde dönen felek, ay ve yıldızları düşün ay yüzlüm. Sana olan çaresiz aşkımı anlatabilmek için, yine aynı senin yoluna o gülleri bir deren var, bir seren var, hepsinden öte o gülleri sana bir veren var sabahın ta o ilk fecrinde. Tüm iyi insanlar iyi atlara binip gitseler, yeryüzü boşalmış olsa da habersiz olsak, güneşe göç olsa ve kalan biz olsak, sana yine ancak bir tane gül veren olacak. O da ben olacağım. Dününde olamadığım için pişmanlığımın tarifi yok lügatte. Tüm çabam bugününü dünden güzel eylemek adına. Yarına gelince; yarınlardan endişem olsaydı bu ıstırabı sürdürmeye ne gerek vardı.
‘Bu kadar çok mu seviyorsun’ diyeceksin yine, bunu da biliyorum. Evet, çok seviyorum hem de. Kaal dilini bunca kullanmama rağmen, aynı soruyu tekrar tekrar sorman sadece benim biçareliğimden, yetersizliğimden kaynaklanmakta bunu da biliyorum. ‘Dili yok kalbimin bundan ne kadar bizarım’ diyen şairi bile anlamak, ancak seni tanıdığım günlere tesadüf ettiyse, bunu her zamanki geç kalmışlıklarıma yor Tiryandafilya. Hatalarım, cehaletimden vesselam…
Aslına rücû et Tiryandafilya aslına. Sen, tanıdığım kadınların içinde kadın olarak doğmuş bir kadın değilsin belki. Belki sen de bir lâyemut değilsin ama en azından benden sonra da yaşayacağın için bir lâyemutsun. Senin başına gelen kimsenin başına gelmedi bu gök kubbe altında. Korkunç bir büyücü tarafında esir alındın ve bir yosun gibi o taştan, kayadan varlığa yapıştırıldın. Sana yaklaşabilmek için, elde edebilmek için hiçbir çaba harcamamışlar Tiryandafilya. Aynı yoldan geçen herhangi bir hoyrat bağbanın eliyle koymuş gibi bulduğu bir gülsün sen. Bana tesadüf edememene gelince; kaderin üstünde de bir kader var Tiryandafilya. Maruz kaldığın ve sadece tesadüflerin yettiği bu katliama herkes seyirci kalırken, sana güneşi, ayı, cümle feleği ve onların hikâyelerini anlatmak da bana kaldı.
Bu saadet de bana fazlasıyla yeter…
… E-kitap okumak için…
Kitap okumak… Jean Paul Sartre, Nazan Bekiroğlu, Toshihiko Izutsu, Henri Bergson, Mustafa Kutlu, Dostoyevski, Elif Şafak, Clausewitz, Sadık Yalsızuçanlar, Alber Camus ile sohbet etmek… Suyun resmine bakmakla yetinmeyen, su içmek isteyenler için var kitaplar. Mesnevî var, El-Munkızü Min-ad-dalâl, Kitab Keşf al Mânâ, Er-Risâletü’t-tevhîd var. Elinizdeki bu kitap Derin Düşünce yazarlarının seçtiği kitapların tanıtımlarını içeriyor. Bizdeki yansımalarını, eserlerin ve yazarların bıraktığı izleri. Farklı konularda 44 kitap, 170 sayfa. Zaman’a ayıracak vakti olanlar için… Buradan indirebilirsiniz.
Kitap tanıtan Kitapların birincisi kadar sevildi, o kadar çok ilgi gördü ki ikincisini yayınlamak için sabırsızlanıyorduk. Yeniden 44 kitap tanıtımıyla geliyoruz karşınıza: Dostoyevski, Sezai Karakoç, Yıldız Ramazanoğlu, Jean Paul Sartre, Amin Maalouf, Taha Akyol, Hasan Cemal, Ali Şeriati, William C. Chittick, Alain Touraine, Muhyiddin İbn Arabi Hazretleri… Farklı asırlar, farklı coğrafyalar, farklı konularla dergi tadında bir kitap… Ortak olan tek şey İnsan belki de? İnsan’ın iç dünyasındaki saklı hazineleri paylaşma muradı…Buradan indirebilirsiniz.
İnsanları birleştiren, engelleri ortadan kaldıran bir eylem yazmak… ve tabi okumak. Heinrich Böll, Sadık Yalsızuçanlar, Jean-Paul Sartre, Leyla İpekçi, Samuel Beckett, Peyami Safa, Immanuel Wallerstein, Marilyn Monroe veya Baudelaire… Farklı ülkelerde yaşamış, farklı kaygılarla yazmış olsalar da bütün yazarlar bir iz bırakmak, günü gelince başka insanlarca okunmak isterler. Evet… Yazmak vermektir. Kitap tanıtan kitaplarımızın üçüncüsünü ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
Alışılagelmiş kitap sunumlarından farklı bir çalışma bu. Neden? Öncelikle kitap tanıtan kitap serisinde tanıtımı yazanlar da tıpkı tanıtılan sanatçı ve filozoflar gibi birer yazar. Bir çoğu profesyonel ve yarı-profesyonel olarak yazı hayatlarını sürdürmekteler. Ek olarak… katkıda bulunan yazarlar eserin güzelliği kadar kendi iç güzelliklerini, kişisel tecrübelerini, eserle ve yazarla tanışma serüvenlerini de ortaya koyuyorlar. Bu bakımdan kitap tanıtan kitap Aktaş, Kafka, Ramazanoğlu veya Kazancakis ile olduğu kadar Başarslan, Gürkan, Becer ve Özdemir ile de tanışmanın veya mevcut dostluğu ilerletmenin güzel bir yolu. Bu 4cü kitapta Yine « ağır » konuklarımız var : Franz Kafka, Cihan Aktaş, Michel Houellebecq, Yıldız Ramazanoğlu, Nikos Kazancakis, Ali Şeriati, Jacques Derrida, Selim İleri, André Gide. 20 farklı kitap, Rusya, Fransa, İran, Almanya ve Türkiye’den 20 yazar. 98 sayfalık bu kitabı, kitap tanıtan kitapların dördüncüsün ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
1 Yorum
Yazan:Güncel Haberler (@guncelhaberler) Tarih: Ara 15, 2012 | Reply
Yine Tiryandafilya: http://t.co/jg80PTct