Arap baharı mı emperyal restorasyon mu?
By Konuk Yazar on Ara 21, 2012 in Barış, Ortadoğu
Ahmet Hamdi ÇAKMAK
@ahamdicakmak
Ortadoğu 2011 yılının ilk aylarına son derece hızlı giriş yapmıştı.Tunus’ta başlayan ve daha sonra Mısır,Libya,Ürdün,Bahreyn ve Suriye gibi Arap dünyasının önemli ülkelerine sıçrayan halk hareketleri,söz konusu ülkelerin iç politikalarında değişim ve dönüşümlere neden olduğu gibi şüphesiz bölgesel ilişkiler ve küresel güç organizasyonlarını etkileyerek dünya siyasetinin işleyişine de yön verdi.Ancak ansızın güçlü ve kararlı şekilde devam eden ve diğer Ortadoğu ülkelerine de sıçrayan bu halk hareketlerinin küresel güçlerin bir organizasyonu mu yoksa Ortadoğu halklarının özgürlük,demokrasi ve gelişmişlik talepleri mi olduğu zihinlerde yer işgal eden önemli bir sorun .
Batı üstünlüğünü tartışmasız kabul eden zihniyete göre;Ortadoğu’da yaşananlar ABD tarafından sahnelenen yeni bir oyun.Çünkü “ABD Ortadoğu’daki her hareketi kontrole muktedirdir.Ayrıca geri kalmış Arap toplumları düşünmekten,örgütlenmekten ve hak talep etmekten aciz , bir büyüğün vesayetine muhtaç toplumlardır.”
Ancak bu defa batı paradigması çöktü ve batı üstünlüğünü kabullenen zihniyet yanıldı.Gücün yönetim için yeterli olmadığı,halka rağmen hiçbir yönetimin yürütülemeyeceği görüldü.Küreselleşme devletleri ve sistemleri dönüştürürken bireyleri de dönüştürdü.Bireyler yaşam biçimleri,tüketim alışkanlıkları ve beklentilerinin değişmesi ile ait oldukları sosyo-kültürel yapıdan koparak teknoloji vasıtası ile ulaştıkları dünya köyünün bireyleri haline geldiler.Televizyon dizileri ile pazarlanan Amerikan rüyasına,twitter,facebook gibi sosyal ağların yardımı ile ulaştıkları diğer ülkelerdeki akranlarının yaşam tarzlarına,özgürlük seviyelerine şahit olan Arap gençleri yönetimlerinin kendilerine dayattığı yaşam koşullarını sorgulamaya başladılar.Otoriter rejimler tarafından tüm demokratik yolların tıkanmış olmasından dolayı demokratik ülkelerde isyana neden olmayacak sosyoekonomik faktörler Ortadoğu’da toplumsal patlamalara yol açtı.
Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler ile yeşil çam filmlerinde İstanbul’daki gösterişli hayata özenerek evden kaçan köylü kızı olayı benzer psikolojik yapının tezahürüdür.İstanbul hayatına özenerek evden kaçan genç kız nasıl ki kendi kaderini tayinediyorsa Ortadoğu halkları da her hangi bir vasiye ihtiyaç duymaksızın kendi kaderini tayinediyor.
Peki tüm bu olup bitenlerde küresel güçlerin hiç mi etkisi yok?
Vardır ancak talep toplumdan yani tabandan geliyor küresel güçlere düşen ise bu talebe cevap vermek yahut gelişmelere göre politika izleyerek lehlerine sonuç çıkarmaktan öteye geçemez.Tunus’ta başlayan olaylar ile Amerika halka rağmen Ortadoğu’da varlığını sürdüremeyeceğini anlayarak halkın demokratik yollarını tıkayan otoriter rejimleri desteklemekten vazgeçmiştir.Bu vazgeçiş keyfi bir politika değişikliği değildir bilakis halkın taleplerinden kaynaklanan sosyal baskının ürünüdür.
Yani Ortadoğu’daki halk hareketleri sonucundaki yönetim değişiklikleri, Amerika’nın desteği ile değil,sadece Amerika’nın otoriter rejimleri desteklemekten vaz geçmesi ile gerçekleşmiştir.
Tüm bunlardan Ortadoğu’da yaşananların bir Küresel Güç Organizasyonu değil,Ortadoğu toplumlarının Self Determination(kendi kaderini tayin) telebi olduğu sonucuna varmak doğru olacaktır.
Ayrıca ilginçtir ki Tahrir meydanı özgürlük çığlıkları ile dolup taşarken özensiz,peşin hükümlü yazılar ile “Bunlar Amerika’nın oyunları ” şeklinde yorumlar yapan müzmin komploseverler şimdi Mısır’da Mursi’ye karşı düzenlenen muhtelif eylemleri “Halk Mursi’yi İstemiyor.” naraları ile dillendirmeye başladılar,komploseverliklerinden aniden vazgeçip halk destekcisi kesildiler.
… Biraz okumak için…
İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında
Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
Müslüman’ın Zaman’la imtihanı
Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.
2 Yorum
Yazan:Derin Düşünce (@DDGrubu) Tarih: Ara 21, 2012 | Reply
Arap baharı mı emperyal restorasyon mu?: http://t.co/iO5SFv35
Yazan:Güncel Haberler (@guncelhaberler) Tarih: Ara 21, 2012 | Reply
Arap baharı mı emperyal restorasyon mu?: http://t.co/JsOv3CmW