RSS Feed for This Post

Bu Ülke / Cemil Meriç

Azat Özgür

Denenmemişleri denemek hayali ile her düştüğümde yola, düşündüklerimin aslında yeni bir şey olmadığı daha önceden ortaya konulduğu gerçeği ile yüzleştim her seferinde. Umutsuzluk girdabına karşı ne kadar direnmeye çalışsam da yazılmamış ya da düşünülmemiş hiçbir şeyin kalmadığına inanmaya başlıyordum neredeyse artık. Elbette üzerinde düşünülmemiş konuların var olduğunu ya da daha doğrusu üzerine düşünülmüş ama gereği gibi ortaya konulmamış meselelerin varlığına inanıyorum hala. Geriye kalanlarda ise tekrar ve tekrar aynı şeyleri ortaya koymaktansa hiçbir şey ortaya koymamanın daha akılcı olduğu düşüncesi yeşermeye başlamıştı aklımda. Uzun süre aynı düşünce ile meşgul olurken; okudukça aynı meselelerin nasılda farklı şekillerde ortaya konulduğunu görmeye başladım. Yani “yine, yeniden ama yeni bir şeyler” ortaya koyabilmek… Okudukça birkaç değil onlarca yazar buldum. Her biri aynı meseleler üzerine yazsa bile kendi hayat tecrübeleri, bilgi birikimleri ve düşünceleri ile renklenmiş biçimde bakıyorlardı olaylara… Her yazar birbirinden farklı şeyler ortaya koyuyordu. Hepsi farklıydı ama bazıları … daha farklıydı. Çünkü onlar kendi gözlükleri ile değil daha “içeriden” bakıyorlardı; adeta sizin gözlükleriniz ile. Ve o yüzden çok daha ilgi çekici idiler. Cemil MERİÇ ve eseri ‘’ Bu Ülke’’ bunlardan biri oldu.

Cemil Meriç okuma alışkanlığı olmayan bir toplumda çok okumaktan gözlerini feda etmiş bir kişi. Yaşadığı dönemin toplumsal sancılarını benliğinde hissetmiş ve görüp algıladıklarını, döneminin özelliklerini kendi hayat penceresinden bizlere sunmuş. Toplum mühendisliğini işlerlik kazandığı, üsten dayatmacı ve bir anda toplumu değiştirme yahut dönüştürme eğilimlerinin yüksek olduğu bir dönemin Meriç’in gelişimine etkileri okundukça belirgin bir şekilde otaya çıkıyor. Peki, kimdir bu insan amacı nedir? Kendi değimiyle ‘’Hayatını, Türk irfanına adayan, münzevi ve mütecessis bir fikir işçisi.’’ O yalnızdır kitapların dünyasına sığınır. Kucağında yaşadığı cemiyetin üvey evladı olarak görür kendini hep, şahsiyet de bu düşman çevrede şekillenmiştir. Çok okuyan, çok yazan, çiçeği burnunda bir kabiliyettir başlangıçta Cemil Meriç. Zaman her aklına geleni yazmanın yazı yazmak demek olmadığını öğretmiştir ona da yeni yazmaya başlayan herkese öğrettiği gibi. Şairin dediği gibi ‘’Ah zalim zaman hep doğruları göstereceksin sonradan değil mi?’’

O da başlangıçta kendisini yine kendi tabiri ile ‘’kendi fil dişi kulesine ‘’ hapsetmiştir uzun müddet. Neredeyse birkaç istisna dışında döneminin bütün aydın ve ya entelektüelleri gibi düşünceyi ‘’batı düşüncesi ‘’ olarak algılamıştır. 1960’lı yıllara geldiğinde yeni bir dünya keşfeder. Doğu âlemi. 70’li yıllarda fildişi kulesinden çıkarken artık onun gözünden doğunun batı ile hesaplaşmasını görürüz. Onun gözünde entelektüel ve ya aydın tasviri de değişmeye başlamıştır. Ona göre gerçek entelektüel bir zümrenin emir kulu değildir. Gerçek entelektüel bir devrin şuuru olmak zorundadır. Bütün hakikatleri yoklamalı bütün yalanların maskesini yırtmalı, kalabalığa doğruyu söylemeli, her düşünceye saygılı olmalı, vuzuhu fethe çalışmalıdır. Gerçek entelektüel…. Diye başlayan ve kendisine düstur edindiği tanımlamayı burada keserken günümüz toplumunda kendisini entelektüel olarak nitelendiren kişiler aklıma geliyor bir bir. Cemil Meriç bunları görseydi ne derdi oldukça merak ediyorum. Hepsine haksızlık yapmamak adına bir elin parmaklarına aşamayacak kadarda olsa yine de bu tanımlamalara uyan birilerinin var olduğuna inanıyorum. Ah zaman ne büyüksün yine hakikatleri gösterme sana kaldı.

Meriç Bu Ülke adlı kitabın da birçok meseleye ilişkin görüşlerini sıralamıştır. Ben bunlardan birkaçına daha doğrusu benim ilgimi çeken bir kaçına değinmekle yetineceğim. Gerisi ve özellikle benim değinmediğim ve belki de sizin ilginizi daha çok çekecek konulara ilişkin görüşleri ise siz değerli okuyucu arkadaşlarıma bırakıyorum.

SAĞ VE SOL

İdeolojik iki kavram. Herkesin dilinde nerdeyse bütün siyasal ve toplumsal çatışmaların temeli. Gerçekten ne anlama geldiklerini ve ya nerden türediklerini bilipte kullanan kaç kişi var? Birde Meriç ten dinleyelim o zaman. Çılgın sevgilerin ve şuursuz kinlerin emzirdiği iki ifrit. Toplum yapımızla herhangi bir ilgisi olmayan iki yabancı. Sol’un halk vicdanında yarattığı tedailer: casusluk, darağaçları, Moskova; Sağ’ın müphem, sevimsiz, sinsi bir iki hayal. Hristiyan Avrupa’nın bu habis kelimelerinden bize ne? Bu maskeli haydutları hafızalarımızdan kovmak ve kendi gerçeğimizi kendi kelimelerimizle anlayıp anlatmak…. Sol Latince de kötü, uğursuz, berbat demek. Sağ kibar ve imtiyazlı. Bütün semavi dinlerde böyle değil mi? Nezleye yakalanır gibi ideolojilere yakalanıyoruz. İdeolojilere ve kelimelere.

SEN BİR AZ-GELİŞMİŞSİN 

Bana dayanılmaz acılar yaştan meselelerden biri de hep bize yapıştırılan kimlik ve ya adına ne derseniz deyin onunla yaşamaya çalışmak olmuştur. Bu gerek ferdi gerekse toplumsal olsun bizde o kadar gerçek ve değiştirilemez görünür ki eninde sonunda bize bunu yapıştıran kişi ye sarılmaktan başka bir şey gelmiyor elimizden. Halbuki başkalarının değil bizim kendimizin ne olduğunu, neyimizin eksik neyimizin fazla olduğunu bilmesi heyhat! Daha güzel olmaz mıydı? Alın size Meriç’in gözüyle bir misal. Zaferler sonrası gelen bozgunlar mazimizden utanmaya sebebiyet verdi. Sonra utanç unutkanlığa bıraktı yerini. Ve Avrupalı dostlar! ‘’sen bir az-gelişmişsin’’ dedi. Ve bizim aydınlarımız gururla benimsedi ve taktı ‘’nişan-ı zişan’’

Bir de cumhuriyette verdiler bize bir isim. Neymiş çağdaşlaşmak gerekmiş. Bakın ne diyor Meriç: Hem aynı çağda muhtelif çağlar vardır. Çağdaşlaşmak neden Hristiyan Batı’nın putlarına perestiş olsun?

KİTAP

Toplum olarak okumuyoruz. Okumuyoruz ama her meseleye dair bir şeyler biliyoruz. Daha doğrusu bildiğimizi sanıyoruz. Hatta bazen kör kütük cahilliğimizden olacak kendimize olan güvenimiz sayesinde eğer karşıdaki ya tam bilgili ya da bizim gibi bilgisiz değil de tam aradaysa onu da kendi inandığımız düşüncelere inandırabiliyoruz. Kitaplara para harcamak…. Boşa harcanan paralar gibi geliyor bize. Bakın Meriç ne diyor kitap sevene kitap delisi diyoruz. Ama at yarışı oynayan –günümüz için türlü şans oyunları oynayanlar- kimseye at delisi dediğimiz yok. Kitap yüzünden yoksulluğa düşen yok ama at yüzünden iflas eden bir sürü.

İnsanların temel ihtiyaçları dışında kalan diğer şeylere harcadıkları para kitaplara ayırdıklarının kaç mislidir. Hayatı anlamadan geçip gidiyoruz. Olgunlaşmak kalbin daha hassas, kanın daha sıcak, zekanın daha işle, ruhun daha huzurlu olması demek. Bunun içinde okumak öğrenmek tecrübe etmek gerek. Biz olgunlaşmayı zaman la kendiliğinden olabilecek bir şeymiş gibi algılıyoruz. Şimdi ismini hatırlamıyorum ama ünlü bir yazarın dediği gibi dostlarım salt zaman insanları olgunlaştırmaz ancak armutları olgunlaştırır.

 

İSLAMİYET VE DEMOKRASİ

Kimilerine göre yan yana gelmesi bile imkânsız iki kavram. Özünde bir biri ile çatışan çok az kavram vardır kanımca. Kavramlara anlam yükleyen kullanıcılar yok mu? Her şeyin sebebi onlar. Ne desek boş sözü iyisi mi yine Meriç’e bırakalım. İslamiyet’in devlet telakkisine bir göz atalım. İnsanlar doğuştan eşittirler: kullukta, fanilikte eşitlik. Ama menfi bir eşitlik bu. Sonra iman sayesinde yeni bir eşitlik kazanırlar, kardeş olurlar. Rabbin lütuflarından aynı ölçüde faydalanacaklardır: hukuki ve müspet bir eşitlik. Kulun bütün haysiyeti: mümin oluşunda. Kul, mümin olunca hukuki bir hüviyet kazanır, dilenciyi halifeye eşit kılan bir hüviyet. Demek ki İslamiyet’in temel mefhumu: eşitlik. Bu bir amaç değil, bir hak. Hürriyet, eşitliğin başka bir adı ve ya görünüşü. Sınıf kabul etmeyen, imtiyaz tanımayan bir dinde kimin kime karşı hürriyeti? ……Fikir hürriyetini, insanın insana saldırtan bir tecavüz silahı olarak değil , bir ikaz, bir irşat vasıtası olarak kabul etmiştir. Bu anlamda İslamiyet demokrasinin ta kendisidir. Ama Batı’nınkinden çok başka bir ruh ikliminde gelişe, çok başka umdelere dayanan bir demokrasi.

Cemil Meriç bunun gibi daha birçok konuda fikirlerini bizimle paylaşmıştır. Ben burada bırakarak kitabın geri kalan ve oldukça ilgi çekici kısımlarının sizler tarafından okunacağını düşünüyorum. Okumaktan pişmanlık duymayacağınız bir kitap bundan emin olabilirsiniz.

… E-Kitap okumak için…

 

Kitap Tanıtan Kitap 1

Kitap okumak… Jean Paul Sartre, Nazan Bekiroğlu, Toshihiko Izutsu, Henri Bergson, Mustafa Kutlu, Dostoyevski, Elif Şafak, Clausewitz, Sadık Yalsızuçanlar, Alber Camus ile sohbet etmek… Suyun resmine bakmakla yetinmeyen, su içmek isteyenler için var kitaplar. Mesnevî var, El-Munkızü Min-ad-dalâl, Kitab Keşf al Mânâ, Er-Risâletü’t-tevhîd var.  Elinizdeki bu kitap Derin Düşünce yazarlarının seçtiği kitapların tanıtımlarını içeriyor. Bizdeki yansımalarını, eserlerin ve yazarların bıraktığı izleri. Farklı konularda 44 kitap, 170 sayfa. Zaman’a ayıracak vakti olanlar için… Buradan indirebilirsiniz.

Kitap Tanıtan Kitap 2

Kitap tanıtan Kitapların birincisi kadar sevildi, o kadar çok ilgi gördü ki ikincisini yayınlamak için sabırsızlanıyorduk. Yeniden 44 kitap tanıtımıyla geliyoruz karşınıza: Dostoyevski, Sezai Karakoç, Yıldız Ramazanoğlu, Jean Paul Sartre, Amin Maalouf, Taha Akyol, Hasan Cemal, Ali Şeriati, William C. Chittick, Alain Touraine, Muhyiddin İbn Arabi Hazretleri… Farklı asırlar, farklı coğrafyalar, farklı konularla dergi tadında bir kitap… Ortak olan tek şey İnsan belki de? İnsan’ın iç dünyasındaki saklı hazineleri paylaşma muradı…Buradan indirebilirsiniz.

Kitap tanıtan kitap 3

İnsanları birleştiren, engelleri ortadan kaldıran bir eylem yazmak… ve tabi okumak. Heinrich Böll, Sadık Yalsızuçanlar, Jean-Paul Sartre, Leyla İpekçi, Samuel Beckett, Peyami Safa, Immanuel Wallerstein, Marilyn Monroe veya Baudelaire… Farklı ülkelerde yaşamış, farklı kaygılarla yazmış olsalar da bütün yazarlar bir iz bırakmak, günü gelince başka insanlarca okunmak isterler. Evet… Yazmak vermektir. Kitap tanıtan kitaplarımızın üçüncüsünü ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 

Kitap tanıtan kitap 4

Alışılagelmiş kitap sunumlarından farklı bir çalışma bu. Neden? Öncelikle kitap tanıtan kitap serisinde tanıtımı yazanlar da tıpkı tanıtılan sanatçı ve filozoflar gibi birer yazar. Bir çoğu profesyonel ve yarı-profesyonel olarak yazı hayatlarını sürdürmekteler. Ek olarak… katkıda bulunan yazarlar eserin güzelliği kadar kendi iç güzelliklerini, kişisel tecrübelerini, eserle ve yazarla tanışma serüvenlerini de ortaya koyuyorlar. Bu bakımdan kitap tanıtan kitap Aktaş, Kafka, Ramazanoğlu veya Kazancakis ile olduğu kadar Başarslan, Gürkan, Becer ve Özdemir ile de tanışmanın veya mevcut dostluğu ilerletmenin güzel bir yolu. Bu 4cü kitapta Yine « ağır » konuklarımız var : Franz Kafka, Cihan Aktaş, Michel Houellebecq, Yıldız Ramazanoğlu, Nikos Kazancakis, Ali Şeriati, Jacques Derrida, Selim İleri, André Gide. 20 farklı kitap, Rusya, Fransa, İran, Almanya ve Türkiye’den 20 yazar. 98 sayfalık bu kitabı, kitap tanıtan kitapların dördüncüsün ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 

Trackback URL

  1. 3 Yorum

  2. Yazan:Güncel Haberler (@guncelhaberler) Tarih: Şub 9, 2013 | Reply

    Bu Ülke / Cemil Meriç: http://t.co/8HWWVoii

  3. Yazan:Derin Düşünce (@DDGrubu) Tarih: Şub 9, 2013 | Reply

    Bu Ülke / Cemil Meriç: http://t.co/cMLcnGiB

  4. Yazan:@piawind Tarih: Şub 9, 2013 | Reply

    RT @DDGrubu: Bu Ülke / Cemil Meriç: http://t.co/cMLcnGiB

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin