Çöpleri Okumak…
By Müleyke Barutçu on Şub 17, 2013 in Çevre, Modernleşme, Toplum
Sosyolojik dil günlük konuşma dilinden farklıdır. Dil bilimcilere göre nesneler sabittir, fakat çeşitli sebeplerden dolayı bizim onları adlandırış şeklimiz farklılaşır. Ve içinde yaşadığımız toplum bu adların üzerinde müzakere ederek o toplum için sembolik iletişimin olduğu ortak bir dil geliştirir. Fakat sosylojik dilde, ortaya atılan söylemler vardır, ve bu söylemlere tekabül eden nesneler değişkenlik gösterir. Söylemler, adlar sabit kalır; içlerini dolduran malzeme farklılaşır. Bu da sosyal yapıdaki sınıfların, tabakaların yine kendi içlerinde müzakere ederek ortaya çıkardıkları kendi sosyal hayatlarının müşterek dilidir. İşte ‘çöp’ de bunlardan biridir. Dil bilimsel açıdan ele alırsak, ‘atıntı’ diyebileceğimiz şeylerin türkçe ismidir. Fakat sosyolojik açıdan incelendiğinde, çöp kelimesinin karşılık geldiği nesne kimi için atıntıyken kimi için hazinedir. İşte bu yazımızda da çöp sosyolojisini ve onun toplumsal hayatta nasıl yer bulduğunu inceleyeceğiz.
Victor Perera’nın ‘bir Guatemala Trajedisi’ olarak kaleme aldığı Unfinished Conquest Bitmemiş İşgal) adlı kitabında, Guatemala’daki basurero adı verilen çöplük bölgelerde insanların yaşamlarını nasıl sürdürmeye çalıştıklarının anlatıldığı bir bölüm mevcuttur.[1] Bu bölümde, insnaların yaşadıkları ciddi sıkıntılar anlatılmıştır, biz de Perera’nın bölge yaşayanlarıyla yapmış olduğu görüşmeler ışığında sosyolojik açıdan konumuzla ilgili olan kısmını konuşacağız. Basurero’da yaşayanların büyük kısmının Maya’lı mülteciler olduğunu söylüyor. Mülteci durumuna düşmelerinin sebebi, dini bir ritüel olarak ekip biçtikleri mısır tarlalarının Starbucks’ta ‘Guatemala Kahvesi’ bölümünü doldurmak için Büyük Patronlar tarafından kahve yetiştirme alanlarına dönüştürülmesi. Haliyle, milpa adını verdikleri tarlaları daha fazla kendileri için ürün vermeyeceğinden, hayatta kalabilmek için atıkları hayata döndürmeye başlamışlar. Hayatlarını, zenginlerin gölgesinde onların attıklarını biriktirerek, tüketerek ve geri dönüştürerek kazandıklarını söylüyorlar. Sadece bir gece bir partide giyilip atılan bir elbisenin satıldığında bir aileyi bir hafta doyurduğunu söyleyen basurero sakinlerinden biri, kiminin çöpünün kiminin yaşamı demek olduğunu anlatıyor. İşte çöpe tekabül eden şeylerin değişkenliği, sosyal tabakalaşmadaki sınıfsal konumu da gösteriyor.
Türkiye’de de Geri Dönüşüm İşçileri Derneği Başkanı ve aynı zamanda sponsorsuz, reklamsız çıkarttıkları, yaklaşık 5 bin satan Katık dergisi genel yayın yönetmeni Ali Mendillioğlu, çöp toplayıcılarının görünebilir ve seslerinin duyulabilir kılınması için çaba verenlerden. Paranın renksizliğinin ve metaların asıl kıymetinin, yani bir bakıma insani değerlerin çöpler sayesinde farkına varmış bir insan eşliğinde vücut bulmuş bir kurum ve bir dergi var bu uğraşın içinde. İşçilerin hayatlarına da birinci ağızdan yer verilen dergilerin birinde, kapitalist yaşamı eleştiren, ‘apartman altında, Türkiye’nin arzu ettiği sosyal hayatı kurduklarını’ ve namusuyla çöpten para kazandıklarını söyleyen Can Baba’nın, sokakta gördüğünde dahi çocuklarının yanına gidememesi, çöp toplayıcılarının görünmezliklerine en bariz örnek.
Asıl dikkat çeken ve çöpü sosyolojik hale getiren ise Ali Mendillioğlu’nun yapmış olduğu bir saha çalışması diyebiliriz. Kendisi, çöpün atıldığı andan itibaren kamusallaştığı ve mahremiyetini yitirdiğini düşünerek, İstanbul’da bir çalışma yapmış ve semtlerin istatistiki olarak çöp verileri üzerinden bir analiz sunmuştur. [2] Elit bir semt olarak düşünülen ve özgürlüğüne düşkün haytların var olduğu Cihangir ile dini referanslara uygun yaşadığı görülen mütedeyyin bir semt olan Fatih’teki çöpleri içeren bir çalışma.
Cihangir’in çöplerinde genelde kadınlara ait elbiselerin, kozmetik ürünlerin ve dergilerin erkeklerinkine göre bariz bir şekilde fazla oluşunun dikkat çektiğini söylüyor Mendillioğlu. Sebebinin de özgürleşen toplumun hem bireyler arası hem de bireyin kendisine olan güveninin azalmasına sebep olduğunu ve kadınların da halihazırda süregelen bir güvensizlik içinde imajlarına daha çok önem vermelerinin olabileceğini söylüyor. Bir diğer dikkat çeken nokta ise paradoks teşkil eden ve tamamen imaj üzerine kurulu bir anekdot: sağlıksız hazır gıdaların boş paketleri ve özellikle de pizza kutuları ile yanyana duran organik ürünlerin ve zayıflama ilaçlarının yarı dolu kutuları. Bir yanda sağlıksızlığın dibine vuran yiyeceklerin boş ambalajları diğer yanda zaten kullanılmadıkları sadece göstermelik olan bilinçli(!) tüketim ürünlerinin bitmemiş kutuları. Bu imaj oluşturma merakını çöplerle destekleyen diğer bir örnek de, dört duvar arasında bireysel ihtiyaçları karşılamak için kullanılan deterjan, şampuan, tuvalet kağıdı gibi ürünlerin ucuz ve markasız olanlarının tercih edilmesi. Yani bir bakıma çöp üzerinden maskelerin altındakileri okumak mümkün.
Diğer semtimiz de biraz önce söylediğimiz gibi dini yaşayışıyla ön planda olan Fatih semti. Mendillioğlunu şaşırtan şey, her çöpte istisnasız çocuk bezinin, meyve suyu ve süt kutularının olması. Ama ilginç olan şey, bu kadar çok çocuğun olduğu yerde bisküvi, çikolata gibi abur cuburların ambalajlarının çöplerde neredeyse hiç olmayışı. Pet şişe çöpü oranının Cihangirle karşılaştırıldığında çok düşük oluşunu da, sosyal bağların kuvvetli oluşuyla açıklamış. Pet şişeyi dışarda susadığımızda aldığımızı, fakat burdaki insanların birbirini tanıdıklarından dolayı dışardayken suyu satın almak yerine eş dosttan bir bardak su rica ettiklerini söylüyor. Belki 50 kuruşun hesabı Cihangirde’ki adama bir şey ifade etmiyor ancak, çok çocuklu bir evi geçindirme derdi ayrıca israf etmeme bilinci Fatihte’ki pet şişe oranın düşürmekte de denebilir.
Sonuç olarak, çöp deyip geçtiklerimiz, hatta yakınından bile geçmediğimiz şeyler, aslında içimizdekilerin sadece atabildiğimiz kısmıdır. Ne kadar atsak da bitmeyen ve ortadan kaybolmayan insanlığımızın çürüyen yanları, Mendillioğlu’nun yaptığı çalışmayla, bir nebze de olsa farkındalık boyutuna gelmiş oldu. Yazımıza Katık dergisinin çöpler üzerinden hayatlarını kazanan üyelerinin kapitalizmi eleştiren sloganıyla son vereceğiz: ‘Kapitalizmi tarihin çöplüğüne atmayın. Beş para etmez. ’
[1] Perera, Victor. Unfinished Conquest: the Guatemalan tragedy. London: University of California Press, 1993.
[2] http://www.populistkultur.com/cop-sosyolojisi-cihangir-carsamba-ali-mendillioglu/
nbsp;
… E-Kitap okumak için…
Kitap okumak… Jean Paul Sartre, Nazan Bekiroğlu, Toshihiko Izutsu, Henri Bergson, Mustafa Kutlu, Dostoyevski, Elif Şafak, Clausewitz, Sadık Yalsızuçanlar, Alber Camus ile sohbet etmek… Suyun resmine bakmakla yetinmeyen, su içmek isteyenler için var kitaplar. Mesnevî var, El-Munkızü Min-ad-dalâl, Kitab Keşf al Mânâ, Er-Risâletü’t-tevhîd var. Elinizdeki bu kitap Derin Düşünce yazarlarının seçtiği kitapların tanıtımlarını içeriyor. Bizdeki yansımalarını, eserlerin ve yazarların bıraktığı izleri. Farklı konularda 44 kitap, 170 sayfa. Zaman’a ayıracak vakti olanlar için… Buradan indirebilirsiniz.
Kitap tanıtan Kitapların birincisi kadar sevildi, o kadar çok ilgi gördü ki ikincisini yayınlamak için sabırsızlanıyorduk. Yeniden 44 kitap tanıtımıyla geliyoruz karşınıza: Dostoyevski, Sezai Karakoç, Yıldız Ramazanoğlu, Jean Paul Sartre, Amin Maalouf, Taha Akyol, Hasan Cemal, Ali Şeriati, William C. Chittick, Alain Touraine, Muhyiddin İbn Arabi Hazretleri… Farklı asırlar, farklı coğrafyalar, farklı konularla dergi tadında bir kitap… Ortak olan tek şey İnsan belki de? İnsan’ın iç dünyasındaki saklı hazineleri paylaşma muradı…Buradan indirebilirsiniz.
İnsanları birleştiren, engelleri ortadan kaldıran bir eylem yazmak… ve tabi okumak. Heinrich Böll, Sadık Yalsızuçanlar, Jean-Paul Sartre, Leyla İpekçi, Samuel Beckett, Peyami Safa, Immanuel Wallerstein, Marilyn Monroe veya Baudelaire… Farklı ülkelerde yaşamış, farklı kaygılarla yazmış olsalar da bütün yazarlar bir iz bırakmak, günü gelince başka insanlarca okunmak isterler. Evet… Yazmak vermektir. Kitap tanıtan kitaplarımızın üçüncüsünü ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
Alışılagelmiş kitap sunumlarından farklı bir çalışma bu. Neden? Öncelikle kitap tanıtan kitap serisinde tanıtımı yazanlar da tıpkı tanıtılan sanatçı ve filozoflar gibi birer yazar. Bir çoğu profesyonel ve yarı-profesyonel olarak yazı hayatlarını sürdürmekteler. Ek olarak… katkıda bulunan yazarlar eserin güzelliği kadar kendi iç güzelliklerini, kişisel tecrübelerini, eserle ve yazarla tanışma serüvenlerini de ortaya koyuyorlar. Bu bakımdan kitap tanıtan kitap Aktaş, Kafka, Ramazanoğlu veya Kazancakis ile olduğu kadar Başarslan, Gürkan, Becer ve Özdemir ile de tanışmanın veya mevcut dostluğu ilerletmenin güzel bir yolu. Bu 4cü kitapta Yine « ağır » konuklarımız var : Franz Kafka, Cihan Aktaş, Michel Houellebecq, Yıldız Ramazanoğlu, Nikos Kazancakis, Ali Şeriati, Jacques Derrida, Selim İleri, André Gide. 20 farklı kitap, Rusya, Fransa, İran, Almanya ve Türkiye’den 20 yazar. 98 sayfalık bu kitabı, kitap tanıtan kitapların dördüncüsün ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
4 Yorum
Yazan:Güncel Haberler (@guncelhaberler) Tarih: Şub 17, 2013 | Reply
Çöpleri Okumak…: http://t.co/xBTD2FAG
Yazan:Derin Düşünce (@DDGrubu) Tarih: Şub 17, 2013 | Reply
Çöpleri Okumak…: http://t.co/Kek4LiMG
Yazan:@CLL_23 Tarih: Şub 18, 2013 | Reply
Çöplerden toplumun alanizini anlamanın örneği; iki semtin karşılaştırılması( cihangir & fatih) ve güzel bir okuma. http://t.co/cELpdszs
Yazan:@ADilekErguler Tarih: Şub 18, 2013 | Reply
RT @CLL_23: Çöplerden toplumun alanizini anlamanın örneği; iki semtin karşılaştırılması( cihangir & fatih) ve güzel bir okuma. http://t.co/cELpdszs