Bilim kendi kendini eleştirebilir mi?
By Şivan Taşkıran on Mar 19, 2013 in Bilim, bilimcilik, Epistemoloji, Pozitivizm
“… Heinz von Föster’e (1911-2002) göre: “Ontoloji âlem’in tabîatını, Epistemoloji de bizim âlem hakkındaki deneyimimizin tabîatını açıklar“. Kimilerine göre de: “Bilgiyi inceleyen Felsefe dalıdır“; ya da “Bildiğinizi sandığınızı gerçekten de bilmekte misiniz?” ve “Bildiğinizi ne yoldan bilmektesiniz?” sorularına cevap arayan bir disiplindir; veyâ: “Bilgi’nin, Gerçek’in, Mantık’ın ve Algılama’nın incelenmesidir“; veyâhut da: “özellikle çeşitli bilgi edinme yollarının sınırları ya da geçerliliği bağlamında bilgi ya da bilgi edinme teorilerinin incelenmesidir“. Bu tanımlar aslında daha da çeşitlidir ama bu kadarı dahî Epistemoloji’nin tanımında da işlevinde de şimdiye kadar bir fikir birliğinin sağlanamamış olduğuna ve pistemoloji literatürünün şimdiye kadar niçin biribirini tekrarlayan fuzûlî nutuklarla şişirilmiş olduğuna, sanırım, yeterince ışık tutar […]
fiziksel uzayın 4-boyutlu olduğunu iddia eden bir kimse de vehmini ve bu konudaki îmânını dile getirmektedir; zîrâ fiziksel uzay yalnızca 3-boyutludur. 4-boyutlu olan uzay ise Rölâtivite Teorileri’nde “Kovaryans İlkesi’nin tercih edilmesine dayanak olan” matematiksel bir hiyledir. Fizik kānûnlarının bir referans sisteminden diğerine geçerken şeklen değişmez kalması demek olan kovaryans özelliği 3-boyutlu gerçek maddî uzayda değil fakat ancak sanal bir sayı ile t zaman parametresinin tşeklindeki çarpımının yeni bir boyut olarak telâkki edildiği (aslā maddî değil, fakat kavramsal olan) bir4-boyutlu uzay-zaman kontinuumu‘nda korunmaktadır. Bu 4-boyutlu uzay-zaman kontinuumu ise fiziksel, ontolojik bir varlık değildir; yalnızca teorik, matematiksel bir yapıdır …” (Kaynak: Ahmed Yüksel Özemre)
… Bilim yobazlığı, pozitivizm ve bilimcilik ideolojisi konusunda okumak için…
Modern Bir Put: Bilim (Tartışma)
Bilimciler herşeyi parçaladıkları için mânâyı kaybediyorlar. Aşk’ı, Korku’yu, Sevinç’i hormonal “fenomenler” sanıyorlar. Hakikat’in tezahürü yok onlar için, sadece tezahür var. Sebebi? Eşya. Eşyanın sebebi? O da eşya(!) Biz buna “pozitivist iman” diyoruz. Çünkü pozitivistlerin bilimsellikle ilişkisi koptu. Bilimsellik değil bilimcilik peşindeler. Bilimi putlaştırdılar. Konuya eğilen yazarımız Mehmet Bahadır her zamanki nazik üslubuyla “kral çıplak” dedi… Dedi ve bir işaret fişeğini daha ateşledi. Sitede en çok yorum alan yazılardan biri oldu bu makale. Fakat sadece içeriği ve yorum sayısıyla değil, yapılan yorumların kalitesiyle de öne geçti bu çalışma. 100′den fazla yorum alan ve aylar süren ilginç bir tartışmaya vesile olan makaleyi altındaki yorumlarla beraber kitaplaştırdık, ilginize sunduk. Buradan indirebilirsiniz.
Maymunist imanla nereye kadar? (Tartışma)
Evrim ve Big Bang gibi konular genellikle sağlıklı biçimde tartışılmaz. İdeoloji ve inançlar, felsefî tercihler bilim-SELLİK maskesiyle çıkar karşımıza. Özellikle evrim tartışmaları “filanca solucanın bölünmesi” veya falanca Amerikalı biyoloji uzmanının deneyleri etrafında döner ve bir türlü maskeler inmez. Madde ve o Madde’ye yüklenen Mânâ maskelenir… Oysa perde arkasında tartışılan başkadır. İnsan’a, Hayat’a dair temel kavramlardır. Sadece et ve kemikten mi ibaretiz? Yokluktan gelen ve ölümle yokluğa giden, çok zeki de olsa SADECE VE SADECE bir maymun türü müdür insan? BİLİM DIŞINDA bir insanlık yoksa Aşk yoksa, Sanat yoksa, Güzellik yoksa ve Adalet yoksa Hayat‘ın anlamı nedir? Aşık olmak hormonal bir abartıysa, iyilik enayilikse, neden birbirimizin gırtlağına sarılmıyoruz ekmeğini almak için? Neden bir çocuğa tecavüz edilmesi midemizi bulandırıyor ve neden fakir bir insana yardım etmek istiyoruz? Taj Mahal’in, Ayasofya’nın, Notre Dame de Paris’nin değeri bir arı kovanı veya termit yuvasına eşdeğer ise, Mesnevî boşuna yazıldı ise neden Hitler’i lanetliyoruz ve neden Filistin’de can veren bebeklere üzülüyoruz? Maymun olmanın (veya kendini öyle sanmanın) BİLİM DIŞINDA, psikolojik, siyasî, ahlâkî, hukukî öyle ağır sonuçları var ki… Evrim senaryosunu kabul etmenin etik ve siyasî neticeleri ve evrimciliğin epistemolojik değeri … Derin Düşünce’nin yorumcuları tarafından konuşuldu. Biz de bu sebeple söz konusu iki tartışmayı 116 sayfalık bu kitapta topladık. Buradan indirebilirsiniz.
Hayatta en kötü mürşit ilim ve fen olmasın sakın? Eğer Atatürk bir kaç yıl daha yaşasaydı o meşhur sözünü geri alır mıydı acaba?… Ateşi keşfetmeden önceki insanlık ile bugünkü “uygarlığımızı” karşılaştırdığımızda hiç yol almadığımız söylenebilir. Bundan 200 bin yıl önce komşusunun yiyeceğini çalmak için başına taşla vuran neandertal insani ile 2003 yılında Irak in petrolünü çalmak için bir milyon ıraklı sivili öldüren (veya buna seyirci kalan) homo economicus ayni uygarlık seviyesinde. Aralarındaki tek fark kullandıkları silahların teknolojik üstünlüğü. Teknoloji ve bu teknolojinin uygulanmasını mümkün kılan bilimsel buluşlar sıradan insanlar kadar bilim adamlarının da gözlerini kamaştırdı. Bugün karşımıza kâh bilimci (scientist), kâh deneyci (ampirist) olarak çıkan ahlâkî-felsefî bir duruş var. Bu duruş eğitim sistemimize ve resmî ideolojimize öyle derinden işlemiş ki sorgulanması dahi çok sayıda insanı öfkelendirebiliyor, rejimin savunma mekanizmalarını harekete geçirebiliyor. Bilim ve teknolojinin insanlığa otomatik olarak barış getireceğinden şüphe etmek neredeyse bir suç. Buna cüret edenler gericilikle, bağnazlıkla suçlanabiliyor. Pozitivizm ve “modern” yaşam üzerine yazılmış makalelerimizin bir derlemesini 75 sayfalık bir kitap halinde sunuyoruz. PDF formatındaki bu kitabı buradan indirebilirsiniz.
1 Yorum
Yazan:Derin Düşünce (@DDGrubu) Tarih: Mar 23, 2013 | Reply
Bilim kendi kendini eleştirebilir mi?: http://t.co/XSC83lSy2Z