Bankalar ve şirketler artık bedel ödemelidir
By Katrin Baskiotis on Nis 22, 2013 in Ekonomi, Kriz Çıkarma Özgürlüğü, Liberal Totalitarizm
“… CEO’lar ve şirketler aldıkları haksız risklerden dolayı artık bedel ödemelidir. Bu vesile ile sistemin riskleri bir tarafın lehine, diğerinin aleyhine transfer etmesinin ve yaymasının önüne geçilmelidir. Bir sektör ve kurumda oluşabilecek risklerin ve sakatlıkların domino taşları gibi diğerlerine sirayet etmesi önlenmelidir. Sistem, risk ortaya çıkarıp, bedelini bir kesime, kârını da hak etmeyen başka bir kesime aktarmaktan alıkonulmalıdır.
[…] Riskler ve fırsatlar, kâr ve zarar kesinlikle paylaşılmalıdır. Diğeri yanlış seçimlere (moral hazard) götürmektedir. Biraz açalım. Üretim faktörleri belli: Emek, sermaye, toprak ve girişimcilik. Bir iktisadi değerin ortaya çıkması için bu faktörler şu ya da bu oranda birlikte kullanılır. Hepsinin katma değer yolundaki katkısı ise farklıdır. Buna göre herkes ‘pazarlık’ yaparak hak ettiği kısmı alacaktır. Bunun adına biz ‘adil eşitsizlik’ diyoruz.
Ancak bunlardan hiçbiri ürün ortaya çıkmadan kesin kazancı hak etmemektedir. Böyle bir kutsallığı hiçbir üretim faktörü sahibi hak etmemektedir. Neden etsin ki? Girişimci daha olmayan bir ürüne giden yolda her türlü riski alırken, sermaye, emek, toprak sahibinin daha başlangıçta kesin bir miktar getiriyi hak etmesi hangi gerekçeye dayanmaktadır? Buna da biz ‘haksız kazanç’ diyoruz …“ (Medya)
… Bu konuda okumak için…
Atina’da, Roma’da, Madrid’de ve Washington’da artık halkın değil bankaların dediği oluyor. Batı’da demokrasi geriliyor, yeni bir düzen kuruluyor. Alıp satma özgürlüğü nasıl oldu da halkı bankaların kölesi yaptı?
İnsanî değerlerin değil maddî değerlerin hakim olduğu her toplum kendi arsızlığı altında ezilmeye mahkûm aslında. Thomas Jefferson, George Washington, Max Weber, Hannah Arendt, Karl Marx ve Alexis de Tocqueville’in eserlerinde ısrarla üzerinde durulan bir mesele bu. Zenginleşmeye ve para ile daha çok haz almaya odaklanan insanlar bencilleşiyorlar. Siyasetten, cemiyetin dertlerinden uzak, oy kullanmaya bile üşenen bir güruh çıkıyor meydana.
Tam da bu yüzden Batı’da demokrasinin en büyük düşmanı batılı insan modeli oldu. Kendini özel hayatına hapseden, lüks tüketime, tatile, konfora odaklanan batılı insanlar politikadan uzaklaştılar. Bu refah toplumunun bireyleri diğer insanların dertlerine duyarsızlaştı. Para bu süreçte kutsallaştı. Yine bu yüzden bankalar ve bankacılar ilahlaşarak hukukun üstüne çıkabildiler.
İşte bu fikrî zemindir sermayeyi aşırı büyüten, savcıları, hakimleri bile etkisiz hale getiren. Bankacılarına söz geçiremeyen batı toplumları tıpkı 1980′lerde ordusuna söz geçiremeyen Türkiye’nin durumuna düştüler… Peki 2008 ekonomik kriz süreci nasıl gelişti? Krizi tetikleyen ve büyüten ne oldu?
Bize yansıtılanın aksine, 2008’de Amerikan emlâk sektöründen başlayan kriz öngörülemez bir felaket değildi. Yapılan düpedüz bir piyasa darbesi idi aslında. Tasarlanmış, planlanmış, yürürlüğe konmuş bir operasyon. Bu operasyonu yöneten insanlar daha 1980’lerde Batı adaletinin üzerine çıkmışlardı. Krizi frenleyecek yasal engelleri bir bir kaldırdılar, krizin küreselleşmesini sağlayacak mekanizmaları yine onlar kurdular. Yaklaşık 40-50 kişilik bir ekip. Kriz sürecinden zenginleşerek ve güçlenerek çıktılar. Banka kurtarma operasyonlarıyla halen zenginleşmekteler.
Elinizdeki 60 sayfalık bu e-kitap Batı’da demokrasinin gerileme sürecini sorguluyor:
- Demokrasinin zayıf noktaları nelerdir? Bankalar nasıl oldu da halkın iradesini ayaklar altına alabildiler?
- “Hukuk devleti” diyerek örnek aldığımız demokratik ülkeler neden bu Piyasa Darbesi‘ne engel olamadılar?
- Askerî darbelerden yakasını kurtaran Türkiye’de hükümet Piyasa Darbesi ile devrilebilir mi?
1 Yorum
Yazan:Derin Düşünce (@DDGrubu) Tarih: Nis 22, 2013 | Reply
Bankalar ve şirketler artık bedel ödemelidir: http://t.co/rsrlHTdIZ0