Barıştan Sonra Korucular Barışı Korur mu?
By Mehmet Alaca on Nis 26, 2013 in Devlet Terörü, PKK, Ulus-Devlet
Türkiye kararlı ve dik bir duruşla bir asırlık sorununu çözme çabasında. Bu süreçte toplumun rahatsızlık çeken kesimini tatmine yönelik bazı taktik adımlar atılsa da genel itibariyle sürecin düzgün işlemesi için yoğun bir dikkat sarf ediliyor.
Sorun bakımından tüneldeki ışık netleşse de yolun bir çok engelle dolduğu bu dönemde Kürtlerin yıllarca çiğnenmiş onuru tevdi edilmeye çalışılırken, Türklerin de bölünme korkusunu izale edecek yöntemler geliştirilmeli,(benzetme Osman Bostan’a aittir) ki süreç akamete uğramasın.
Bu minvalde, ‘akil insanlar’ın toplumun hassasiyetini bilerek aktif bir rol üstlenmeleri gayet anlamlı ve mevzubahis korkuyu teskin edecek bir etki sağlayacak. Her şeye rağmen ‘akil insanlar’ın vatandaşlarla temaslarında çok olumlu manzaralarla karşılamamız ümit verici. Yıllarca toplumun damarlarına zerk edilen tepeden inmeci ‘devlet en iyisini bilir’ anlayışını bu kez müspet manada kullanabilme şansına sahibiz. Zira ‘helalleşme ve kucaklaşma’ ancak bu şekilde sağlanabilir. Ancak öncelikle Kürtler arasında!
Sosyal bir sorun olarak ‘Koruculuk’
İçerisinde bulunduğumuz ‘negatif’ barış sürecini ‘pozitif’ bir mecraya taşıyabilmek için sürecin içi somut adımlarla doldurulmalı. Sivil toplum alanında barışa katkı sunacak her çaba desteklenmeli. Bunun yanında barış sürecinin belki de en somut adımı atılmalı. Zira bu adım atılmadan pozitif safhaya geçmek pek mümkün değil. Barıştan sonra sürecin en büyük problemi olacak ‘koruculuk sistemi’ne yönelik bir projeksiyonun tesis edilmesi şart. Re-entegrasyonu konuşmaya başlamadan korucuların akıbetinin ne olacağına dair bir programa da eş zamanlı başlanmalı.
Bölgede Hizbullah, Azadi vs. gibi İslami kimliği haiz yapıların bu dönemde garip şekilde güçlenip taraftar toplamalarında bir beis görünmese de, barıştan sonra Kürtler arasında yeni bir iç savaşın fitilini ateşleyebilecek seküler-dindar mücadelesi başlayacak. En azından ortada olacak pastanın paylaşımı noktasında siyasal da olsa kıyasıya bir rekabet olacak. Azadi’nin siyasal bir yapıya taşınıp taşınmayacağı konusunda şu an pek fazla fikir sahibi olmasak da Hizbullah’ın kanlı eylemleri unutulacak gibi değil. Bu iki yapı siyasal alanda mücadele edecekken, konumuz olan korucular sosyal hayatın her alanında var olacak ve bu da yeni sorunlar doğuracak.
1984’te Kürt hareketinin silahlı mücadeleye başlamasının ardından 1985’te ‘terörle mücadele’ gerekçesiyle oluşturulan ‘koruculuk sistemi’, 22 ilde ‘geçici köy koruculuğu’ adı altında yürürlüğe konuldu. Bugün ise 35 ilde varlık gösteren bu sistem, 80-85 bin kişilik adeta bir ‘sivil ordu’ görünümünde. Yani koruculuk sistemi, Kürt hareketinin bastırılması amacıyla devletin aşiret liderleri ile yaptığı pazarlık sonucu Kürt sorununda uygulanan 80 yıllık politikanın ürünü olarak ortaya çıktı.
Mezkur sistem, Kürtler arasında ciddi problemlere yol açtı, hatta kan davası rengine bürünen bir çok vakaya şahit olduk. Sivillerin silahlandırılmasına dayanan bir sistem olması hasebiyle ‘paramiliter’ bir yapıyı andıran koruculuğun adeta bir çıkar örgütüne dönüşen yönlerini Bilge Köyü katliamında da ayan beyan gördük. Ayrıca koruculuk sıfatı verilen kesimin çoğu, bölgede Kürtlerle anlaşamayan veya bazı konularda ayrışan, hatta örgüte muhalif gruplardan seçildi. Sadece Kürtler değil, bölgede yaşayan bir avuç gayrimüslim de korucularla ciddi sorunlar yaşadı. Bunun en belirgin örneği Süryaniler, ki bu halkın son kalan temsilcileri korucuların şerrinden anavatanlarını terk etmek zorunda kaldı. Bugün geri dönen Süryanilerin mallarına el koymuş korucularla ne kadar problem yaşadığı ilgililerin dikkatini celbetmekte.
1 Nisan’da Anadolu Ajansı’na düşen ‘Mevzilerde Nöbet Tutan Anneler’ (http://www.aa.com.tr/tr/mod/fotograf-galerisi/6095/nobet-tutan-anneler) başlıklı haber büyük medyada pek yer bulamasa da gözlerden kaçmadı. Haberin, yıllarca militarizmin gerek yapısal gerekse söylemsel düzeyinde her türlü örneğine şahit olunan bu ülkede insanların dikkatini çekmemesi gayet normal. Fakat sağlıklı bir okuma yapıldığında yıllarca erkek bedeni ve ‘erkeklik’ üzerinden toplumsallaştırılan, hatta çoğu zaman, teşbihte hata olmasın, fallikleştirilen militarist misyon bu kez kadın, hatta ‘annelik’ üzerinden geliştirilmiş. Haberde Tunceli’de var olan 25 kadın korucunun askeri kıyafetlerinin yanında başlarında örtüleri, kucaklarında çocukları ve omuzlarında kaleşnikoflarıyla objektiflere poz vermelerini konu eden, vatanını korurken annelik vazifesini de ihmal etmediğini vurgulayan bir muhteva mevcuttu. Koruculuğu kutsal bir vazifeymişçesine gösteren vehim bir örnek. Böylesi bir süreçte haliyle bu tarz haberlere rastlamak rahatsız edici, fakat medyanın bu habere pek itibar etmeyişi sevindirici.
Barış sürecinde fırsat yakalamışken koruculuk kademeli olarak tasfiye edilmeli. Avrupa Birliği de, koruculuk sisteminin kaldırılması konusunda Türkiye’ye baskı yapmakta ve raporlarında, militanların entegrasyonu sürecinin en büyük engelleyicisi olacağını ifade etmekte. Böyle çok risk alarak bunca sorumluluğun altına giren siyasal iktidarın barışa halel getirecek her olguyu da tasfiye etmesi gerekir, zira barışa en büyük darbeyi vurabilecek yapı, korucular.
… Bu konuda okumak için…
Asimilasyon ile Şiddet Kıskacında Ulusalcı Kürtler (Kitap + Tartışma)
Etnik kökenimiz benliğimizin bir parçası, rengarenk insanlığımızın gerçek bir rengi. Ancak bu renk üzerinden yapılan bir baskı, bu renk “yüzünden” çekilen büyük bir acı sonucu diğer bütün renkler silinebiliyor. Bir başka deyişleIZDIRAPLAR ÜZERİNE YAPAY BİR KİMLİK İNŞA EDİLİYOR. Bir halka yapılabilecek en büyük kötülük bu belki de. Sadece Türk ya da sadece Kürt olmaya mahkûm edilen insanlar giderek insanlıklarını perdeliyorlar. Böylesi halklar ırkçılığa, her türlü şiddet çağrısına kucak açıyorlar. Zira duydukları kin ve nefret onları bıçak gibi bilerken bir yandan da tektipleşiyor, şeyleşiyor. Kürt aydınları kadar Türk aydınlarına da büyük iş düşüyor. İnsan olmadan “Türk” ya da “Kürt” olmanın imkânsızlığını halklarına anlatmak. Okuyacağınız bu kitap aydınların dikkatini tam da bu noktaya çekmek için hazırlandı: Asimilasyon ile şiddet kıskacı içindeki Kürt halkına… Buradan indirebilirsiniz.
“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız.“Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin” demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*) İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin.
4 Yorum
Yazan:@sivildemokrat Tarih: Nis 26, 2013 | Reply
RT @DDGrubu: Barıştan Sonra Korucular Barışı Korur mu?: http://t.co/TWoi9eJAu5
Yazan:@fevrihareket Tarih: Nis 27, 2013 | Reply
korucuların barış olması halinde tavrı ne olur?? http://t.co/wQxTgTjKe0
Yazan:Ali Palanci Tarih: May 3, 2013 | Reply
Merhaba sayın Mehmet Alaca,
Militarizmin kadın bedeni üzerinde canlandırılmasını eleştrmişsiniz, fakat korucuların halini anlatan tek cümle kullanmamışsınız! Ayrıca kadın silah kullanmasında ne beis var ki? İsrail kullanınca, PKK kullanınca bişey olmuyor da niye bu bu kadar eleştiriliyor?
Yazan:Mehmet Alaca Tarih: May 4, 2013 | Reply
Merhaba,
Tabi kadının silah kullanmasında bir beis yok, sonuç olarak eşitliği savunuyoruz, fakat ‘analar ağlamasın’ sloganlarının atıldığı böylesi tarihi bir süreçte annelerin elindeki silahı eleştirmemek bence pek vicdani değil. Zira benim eleştirim tam olarak bu yönde.Saygılar