Mantıku’t-Tayr / Ferîdüddîn-i Attâr
By Ali P. on May 4, 2013 in İslam, Kitap Alıntısı, Tasavvuf
“… Son derece güzel yüzlü bir padişah vardı, güzellikte dünyada eşi ve benzeri yoktu. bütün alem onun sırlar kitabıydı, güzellikte bir ayet ve bir delildi. bilmiyorum, acaba kimse o zühre yıldızına ulaşıp cemalinden bir pay alabilmiş midir. alem onun yüzünden kavgalara tutuştu, halkın ona olan sevgisi haddini aştı. bazen yüzüne gül renginden bir nikab çeker ve geceleri sokağa çıkar atını sürerdi. her kim o nikaba bakarsa günahsız yere başı bedeninden ayrılırdı. her kim adını dile getirirse hemen o an dili koparılırdı. ona kavuşmayı düşünen herkes bu imkansız düşünceleri yüzünden akıllarını elden verirlerdi. gün olur aşkının derdinden binlerce insan ölürdü… işte aşk işte iş. eğer birisi cemalini açıkça görseydi inleye inleye can verirdi. o gönüller okşayan güzelin derdinden ölmek yüzlerce ömürden yeğ tutulurdu. ne kimsenin bir an için bile olsun ondan ayrı kalmaya sabrı vardı, ne de onu gördüğünde karşısında duracak kudreti. halk her zaman onu görme isteğiyle doluydu, ne onu görmeye sabredebiliyorlardı ne de görmemeye. eğer birilerinde bir an için olsun sabır ve takat olsaydı padişah yüzünü açıp ayan edecekti. kimsenin onu görmeye takati olmadığından onun hakkında işittikleri sözlerden başka bir şeyden zevk alamıyorlardı. lakin hiç kimse ona layık değildi, herkes ona olan aşkının derdiyle ölüp gidiyordu. bir gün padişah kendisine bakabileceği bir ayna yapılmasını emretti. yüzü aynaya aksettiğinde herkes onun yüzünden bir nişane buldu. eğer sen cananın cemalini görmek istiyorsan bil ki gönül onun cemalinin aynasıdır. gönlünü elde edip onun cemalini gör, canını ayna yapıp onun yüzünü gör. senin padişahın celal ve azamet köşkündedir ve o köşk padişahın güneş cemaliyle aydınlanmıştır. kendi padişahını gönlünde gör, aklı, elde edilmiş zerrede seyret. sahraya gelen her türlü elbise güzel simurg’un gölgesindendir. eğer simurg sana cemalini gösterirse hayale dalmaksızın gölgeyi simurg olarak görürsün. ister kırk kuş olsun ister otuz kuş, gördüğün her şey simurg’un gölgesindendir. simurg’un gölgesi simurg’dan ayrılmaz, sen ayrıdır desen bu reva olmaz. her ikisi birlikte ve beraberdir. sen gölgeden vazgeç asıl sırrı ara. sen simurg’un gölgesinden kaybolursan simurg’dan sana sermaye erişmez. eğer sana bir kapı açılacak olursa sen gölgenin içinde güneşi görürsün. her zaman gölgeyi güneşin içinde kaybolmuş ve kendini de baştan ayağa güneş olmuş görürsün.” ilk yirmi sayfadan bazı parçalar; “ben nasıl böyle yüce bir zat’a kavuşabilirim? benim her türlü tasavvurumdan münezzeh olan olan zat’a nasıl ulaşabilirim?” “biz birbirimize öylesine komşuyuz ki, sen güneş gibisin bizler ise gölge.” “ey aşikarlığının şiddetinden görünmeyen, her şey sensin, senden başka bir şey yoktur.” “insanlar kendisi (tanrı) hakkında ister iyi konuşsunlar, ister kötü konuşsunlar, her ne söylemişlerse kendilerine dair söylemişlerdir.” “söylediğin ve bildiğin şey aslında sensin. kendini tanı, çünkü sen söylediğin ve bildiğin şeylerden binlerce kat daha üstünsün.” “her iki alemde de zerre zerre onu arasan ve bulduğunu sansan, bildiğin hiçbir şey o değildir. çünkü o şey sadece senin tasavvurundur.” “senin için kemal, ondan fani olmaktır. yani sen kendi enaniyetinden kurtulup yok olduğun zaman ona kavuşursun.” “alemin işi ibret ve hasretten ibarettir. çünkü hayretin içinde hayret ve o hayretin içinde de başka bir hayret vardır.” “bu yol her an biraz daha sonsuzlaşmakta, insanlar da her an biraz daha hayretler içinde kalmakta.” biliyor musun, bu yola ayak basıp bu yolu gören biri, yolda ilerledikçe yolun daha da uzadığını görür.”
… E-kitap okumak için…
İmkânsız bir buluşma düşleyin: Nietzsche, Montaigne, Chomsky ile Fârâbî ve Muhyiddin İbn Arabî Hazretleri bir arada. Ama yalnız değiller, hemen yanı başlarına John Berger, Cahit Zarifoğlu, André Gorz , Oğuz Atay, İsmet Özel, Amin Maalouf, Gilbert Achcar, Nevzat Tarhan, Randy Pausch ve daha bir çok aşina olduğumuz yazar, şair, düşünür gelip oturmuş. Bu imkânsız buluşmayı Derin Düşünce sitesinin yazarlarına borçluyuz. Sadık dostlarımız Alper Gürkan, Mustafacan Özdemir, Mehmet Alaca, Mehmet Salih Demir ve en az “eskiler” kadar çalışıp didinen genç yetenekler: Essenza, Esma Serra İlhan, Gülsüm Kavuncu Eryilmaz, Abdülkadir Hacıaraboğlu, Azat Özgür. Kitap tanıtan kitapların beşincisini ilginize sunuyoruz, kitapların dünyasına açılan 23 pencereden bakmak için. Buradan indirebilirsiniz.
Hamza Yusuf ile İslâm’ı anlamak
Elinizdeki bu kitap Ekrem Senai tarafından yapılan iki tercümeyi içeriyor:
- Zaytuna Institute’den Hamza Yusuf Hanson’ın 2010 yılı Mayıs’ında Oxford üniversitesinde yaptığı İslâm’da reformkonulu konferans,
- Yine Hamza Yusuf Hanson’ın Dr.Murata ve Prof.Chittick’in İslam’ın vizyonu isimli eseri üzerine yaptığı konuşma (Bahsedilen kitap, Türkçe’ye de çevrilmiştir.)
Hamza Yusuf Hanson 1960 yılında Amerika’nın Washington Eyaletinde dünyaya geldi; Kuzey California’da büyüdü. 1977 yılında müslüman olduktan sonra on yıl boyunca İslâm coğrafyasında Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Kuzey ve Batı Afrika gibi bölgeleri gezdi. Farklı ülkelerde iyi büyük alimlerden icazet aldı. Hamza Yusuf bu seyahatten sonra ülkesine dönerek Dinler Tarihi ve Sağlık Hizmetleri alanlarında diploma aldı. Dünyanın dört bir tarafında İslâm hakkında konferanslar veren Zaytuna Enstitüsü’nü kurdu. Batıya İslâm’ı sunan, İslâmî ilimlerin ve geleneksel metodlarla eğitimin yeniden canlanmasını amaçlayan Enstitü, dünya çapında üne sahiptir. Shaykh Hamza Yusuf, Fas’ın en prestijli ve en eski Üniversitelerinden birisi olan Karaouine’de ders veren ilk Amerikalı öğretim görevlisi olmuştur. Bunların yanısıra, klasik haline gelmiş geleneksel bazı Arapça metinleri ve şiirleri modern ingilizceye tercüme etmiştir. Halen eşi ve beş çocuğuyla birlikte Kuzey California’da yaşamakta. Buradan indirebilirsiniz.
Bilim ve teknoloji alanında buluşumuz pek yok ama gün geçmiyor ki din konusunda yeni bir icat çıkmasın. Televizyon karşısında merakla “acaba bugün neler caiz ilan edilecek, neler haram edilecek?” diye merakla bekliyoruz. Bektaşi’ye sormuşlar: “İslam’ın şartı kaçtır?” diye, “Birdir!” demiş. “Hac ve zekatı siz kaldırdınız, oruçla namazı biz kaldırdık, geriye kelime-i şahadet kaldı”. Ben kelime-i şahadetten de emin değilim, her an bir profesör çıkıp “böyle bir şey yoktur, imanın şehadeti mi olur?” diye ortaya çıkabilir. […] İlahiyat profesörlerinin bir büyük zararı da bu oldu. Din’in siyaset gibi, futbol gibi, tartışılacak, insanın bilgisinin olmasa da fikrinin olabileceği bir alan olduğu tevehhümü oluşturdular. Her şeyin kutsallığını bozdular. Artık bacak bacak üstüne atıp çiğ ağzımızla Allah, peygamber ne demek istemiş “muhakeme” yapıyoruz hiç ar duymadan, hepimiz birer küçük şeyhülislam, birer fetva emini… hangi hadis uydurma, hangisi sahih şıp diye gözünden anlayıp ayetleri engin din bilgimizle şerh ediyoruz. Şu muhakemelerin bolluğundan da dini yaşamaya bir türlü sıra gelmiyor. Halbuki bir güzel insanın dediği gibi: “Din öğrenmekle yaşanmaz, yaşandıkça öğrenilir”.
Elinizdeki bu kitap Ekrem Senai’nin kaleme aldığı yazılardan ve tercüme ettiği makalelerden oluşuyor: Hamza Yusuf, Noah Feldman, Charles Townes, Marc Levine ve Karen Armstrong ile İslâm, Hayat ve Bilim üzerine… Buradan indirebilirsiniz.
1 Yorum
Yazan:Derin Düşünce (@DDGrubu) Tarih: May 4, 2013 | Reply
Kitap alıntısı: Mantıku’t-Tayr / Ferîdüddîn-i Attâr: http://t.co/GqBx6nDOi6