Tayyip Erdoğan’a insaf ile bakmak?
By Tavit Kilimciyan on Haz 4, 2013 in AKP, polis, şiddet, vicdan
“… Beni tanıyanlar siyaseti sevmediğimi ve siyasi otoriteden devletten gıcık kaptığımı bilir. Hiçbir zaman hiçbir partiden eleştirimi esirgemediğimi de. Egemenlerden korkmadığımı ve ölüm dahil her tehlikeyi ve meşakkati göze aldığımı da. Belki bu bir enayilik. Ama ne yapayım, tabiat meselesi. Bir diğer enayiliğim de vicdanlı olmak. Biraz önce CNN’de akil adamlardan birkaçı AKP’nin ve Erdoğan’ın hatalarını sıralıyordu. Eyvallah. Ben bu tür eleştirileri AKP Siyaset Akademi’sinde AKP’lilere yapmış adamım. Parti kurmaylarından hasbelkader muhatap olduğum kimselerin yüzüne karşı da. Bu yüzden AKP’de sevilmem. Nitekim, AKP’den ne akil adım teklifi aldım ne de en küçük bir menfaat edindim. Bu yüzden rahat konuşabilirim.
Vicdan ve adalet insanda en önemli erdem. Bu partiyi ve liderini eleştirin ama hakkını da verin. Tayyip Erdoğan’ın Kasımpaşalı üslubu şimdi siyasette nasıl bu kadar başarıya imza attığını sorgulamamızı gerektirecek kadar batıyor insana. Ama vicdan sahibiysek herkese olduğu gibi ona ve çizgisine de insaflı olalım. Eleştirelim ama hakkını da verelim. CHP’liler hayat hakkımıza müdahale edilmesinden korkuyoruz diyorlar. Eyvallah. Asla kimse onların hayat tarzına müdahale etmemeli. Benim hayat tarzım da Erdoğan’ınkinden çok Kılıçdaroğlu’nunkine yakındır herhalde. Ama birileri bir ihtimal üzerine konuşup kıyamet kopartırken Erdoğan ve arkadaşları bu müdahaleleri bizzat yaşamadı mı? Çocukları başörtülü olduğu için okula alınmadı. Yurt dışında okumak zorunda kaldı. Bu bahsettiğimiz kişi Başbakan, Başbakan, benim gibi gariban bir akademisyen değil. Başbakan karısını saklamaya zorlandı. Ertuğrul Özkök gibiler ona “ne olur karının başını açtırsan” diye tavsiyeler yağdırdı. Dediler ki “elinde bir kadehle bir poz versen, toplum rahatlar”. Yani kendileri rahat etmek için onun kimliğinden vazgeçmesi talep edildi. Şimdi Özkökgillere camide namaz kılarken bir poz verin diyen var mı? Anne babası CHP’li diye okula alınmayan öğrenci var mı? Kızı Kemalist olduğu ve Mustafa Kemal’i sevdiği için tıp fakültesinden hem de beşinci sınıftayken atılan var mı? Kaç Kemalist ailenin çocuğu bu baskılar yüzünden psikolojik tedavi gördü. Kemalist ailelerin çocukları İslami ikna odalarından mı geçiriliyor? …” (Atilla Yayla)
51 Yorum
Yazan:Derin Düşünce (@DDGrubu) Tarih: Haz 4, 2013 | Reply
Tayyip Erdoğan’a insaf ile bakmak?: http://t.co/qdDOFKxmfq
Yazan:@PkHuseyin Tarih: Haz 4, 2013 | Reply
@Bilal_Erdogan @halukipek06 @yaktay @hasandoganAnkar “@DDGrubu: Tayyip Erdoğan’a insaf ile bakmak?: http://t.co/D5dx0R2beS”
Yazan:Sebnem Tarih: Haz 4, 2013 | Reply
Evet var.
Çalıştığı kurumda, devlet dairesinde, özel sektörde cuma namazına gitmediğini, hafta sonları içki içtiğini, oruç tutmadığını, Tayyip Erdoğan’ı sevmediğini saklamak zorunda olan veya yaşadığı çevrede “mahalle baskısına” uğrayan insanlar var.
Bir yanlış başka bir yanlışı doğrulamaz.
Yazan:Settar Tarih: Haz 4, 2013 | Reply
Atilla Yayla’nın argümanının anafikri: Hitler Yahudileri soykırımdan geçirdiği için İsrail’in Filistinlilere her türlü zulmü haktır.
Yazan:ç-z Tarih: Haz 4, 2013 | Reply
Şebnem hanım, kılık kıyafet saç sakalla ilgili bir mahalle baskısı yok mu? yazmamışsınız da
Yazan:sq Tarih: Haz 5, 2013 | Reply
ç-z
Tabi ki var. Bırakın artık şu rövanşist 28 şubat tutumunu.
Üzgünüm ama AKP kitlesi 10 yılda bütün gücü elinde tutsa da çoğulcu demokrasi isteğini ve heyecanını yitirdi. Artık hiç bir şekilde inandırıcılığı yok.
Yazan:Sebnem Tarih: Haz 5, 2013 | Reply
Mustafa Kemal Atatürk’e de insafla bakmak konusunda fikrinizi alabilir miyim?
Yazan:my Tarih: Haz 5, 2013 | Reply
Mustafa Kemal Atatürk’e de insafla bakmak konusunda fikrinizi alabilir miyim? (SQ)
Bu soruyu Dersimli Alevî Kürtlere ve 80 bin ölüye sormak lazim,
ayrica düsünmek lazim, muhtemel bir alevi katliami konusunda yavuz sultan selim’in ismine itiraz edenler acaba neden Sabiha Gökçen hava alanina itiraz etmezler? ve neden her sokagin, caddenin, barajin, meydanin isminin ATATÜRK olmasina itiraz etmezler?
OHAL zamaninda Kürtlere iskence yapan komutanlarin isminin orduevlerine ve kislalara verilmesine neden itiraz edilmemistir? neden Kenan evren ismini tasiyan okullara itiraz eden insanlara raslamadik?
AKP seçmenlerinin bir kismi okula gitmemis olabilir ama halk aptal degil 🙂
Yazan:Sebnem Tarih: Haz 5, 2013 | Reply
Bunu kimin suçlulğu kimi döver mantığıyla yazmadım.
Demek istedğim günlerdir sokaklardaki polis zulmü karşısında (ve bence 1 Mayıs’ta dahil) “Tayyip Erdoğan’a insafla bakma” isteği, başkalarının da Mustafa Kemal’a “insafla bakma” istedğinden pak farklı değil.
Hadi diyelim polis şiddetinde “provakatör tahriği” gibi nedenler aranıyor, peki hastanelere biber gazı atılması nasıl açıklanacak? Yahu savaşta bile bu zalimlik olmaz! Bu emirleri verenler kim?
Yazan:my Tarih: Haz 5, 2013 | Reply
“Yahu savaşta bile bu zalimlik olmaz! ”
savastaki siddet ile polis siddetini bir tuttugunuz müddetçe herkes kendi pozisyonunda kalir, ortak sonuca varilmaz 🙁
Yazan:Sebnem Tarih: Haz 5, 2013 | Reply
Polisin hastaneye bomba atmasına değil, “savaşta bile bu olmaz” lafına mı cevabınız?
Yazan:my Tarih: Haz 5, 2013 | Reply
Sebnem hanim,
polis siddetinin savunulacak tarafi yok, zaten biz de “oh iyi oldu” demiyoruz, ama Atatürk’ün emriyle bir Dersim katliami yapilmis, savas bile degil, TR ordusu gidip kendi insanini öldürmüs, 80 bin alevî kadin çoluk çocuk ölmüs. siz “Tayyip ve Atatürk’e insaf ile bakalim” derseniz kimse sizi ciddiye almaz ki.
AKP’nin hatalari var tabi, Tayyip hatali, polis hatali, zaten bunlar konusuluyor. Siz simdi tutup da “savasta bile bu olmaz” derseniz ciddiye alinmaz. savasta hersey olur. Savas insan öldürmek için yapilir. polis birini öldürse bu bir kazadir. kasitli bile öldürse mahkemesi var, sorusturmasi var. Polis siddetini savas meydaniyla karsilastirmayin. öfkelenmenizi anliyorum da… abartmanin da bir siniri var yani 🙁
Yazan:Erdogan hakkında Tarih: Haz 5, 2013 | Reply
Fakültede bir kıza âşıktım. Bir gün bahçede oturuyorduk. 28 Şubat kararlarının bütün sertliğiyle uygulandığı günlerdeyiz. Yıl 2000. Benim başörtülü sevgilim ve arkadaşları, büyük bir utanç ve mahcubiyet içinde fakülte bahçesine girerek, başlarını bile kaldırmadan, duvara sürtüne sürtüne fakülte binasına girdiler. Hayatında ilk kez başörtüsünü çıkarmış, başına geçirdiği peruk, görünmesin diye boğazına sardığı şalla, utanarak o günkü sınavına gidiyordu sevgilim.
Bahçede oturmuş, onu o halde görünce bir erkek olarak, varlığımdan utandım. Sevgilime devlet eliyle iftiralar atılıyor, yasaklar getiriliyor, bense evleneceğim kadına hiçbir şekilde yardım edemiyordum. O utancımı hâlâ unutamam.
Bir gün başörtülü bir sınıf arkadaşım, ağlayarak sınıfa girdi. “Neden ağlıyorsun?” diye sorduğumda, kapıdaki görevlilerin kendisine hakaret ettiğini söyledi. O anda gözüm döndü, direk dekanın odasına çıktım, görüşmek istediğimi söyledim. Biraz sonra kabul edildim.
Tüm metanetimi koruyarak, sakin bir dille kapıdaki güvenlik görevlilerinin kuralları uygularken keyfi davranıp, başörtülü kızlara hakaret ettiğini söyledim. “Neden bunu yapıyorsunuz?” diye sordum.
Dekan bey, gayet kibar bir şekilde, görevlilerin sınırı aşmış olabileceğini, onlarla konuşacağını söyledi. Ek olarak da, başörtüsü yasağının dayanaklarını, hukuki süreci, AİHM’nin bile Türkiye’yi bu konuda haklı bulduğunu, yapabileceği bir şey olmadığını, bu kızların geleceklerini tehlikeye attıklarını söyledi. “Ben bu kızların hepsine kefilim, hiçbiri başörtüsünü ideolojik bir simge olarak kullanmıyor.” dedim. “Fark etmez” dedi, “o insanları kullananlar var, onlar da kendilerini kullandırtmasınlar.” Sinirlendim, “Dekan bey” dedim, “madem öyle, ben de size şu bilgiyi vereyim. Ne yaparsanız yapın, bu kızla başlarını açmayacaklar.” O da sinirlendi, ayağa kalktı, “Öyleyse söyle onlara, eğer balarını açmazlarsa ben de zor kullanacağım.” dedi ve beni gönderdi.
Yasaklar beraberinde toplumsal dışlanmayı da getirdi. Ben, o başörtülü kızla evlendim. Odur budur eşim bu toplumda asla eşit fırsatlar tanınan bir Türkiye vatandaşı olmadı, olamadı. İslamcı camia dışındakiler, devletin öcü gördüğü bu insanlarla ne hayatlarını ne iş imkânlarını paylaştılar. Muhafazakâr camia da, “Biz size iş vermezsek sürünüşünüz.” tutumu sergiledi. Üniversitelere kayıt için bile giremedi eşim, devletin tiyatro salonlarına alınmadı, yüksek lisans yapmak istiyordu, başvuru dahi yaptırmadılar. (Bu sorun 2010 gibi, o da herhangi bir düzenleme olmadan, şifahen çözüldü.)
Ben bir İmam-Hatip mezunuyum. Fakülte yıllarında Tv Yapım Yönetim diye bir dersimiz vardı, 1. sınıfta aldığım bu dersten 8 yıl boyunca geçemedim. En sonunda şöyle geçtim; fakültede çan eğrisi sistemi uygulandı. Sınıf ortalaması düşük olunca ben de ortalamaya girdim ve öyle geçtim. Mezun olduktan sonra bir arkadaşımdan tesadüfen şunu öğrendim; beni aynı dersten 8 yıl boyunca geçirmeyen hocamız, İmam-Hatip mezunlarını öğreniyor, onları çok çok harika bir kâğıt vermedikçe (yani dekanlığa dilekçe verip soruşturma başlatma hakkına sahip olmadıkça) dersten geçirmiyormuş.
Sevindim. Çünkü aynı dersten 8 yıl boyunca kaldığım için kendimi geri zekâlı gibi hissediyordum. Bu duygudan kurtuldum.
Üzüldüm, çünkü liseden okul birincisi olarak mezun bir insanı, sırf İmam-Hatipli diye 8 yıl aynı dersten bırakmanın bir karşılığı olabiliyordu yaşadığım ülkede.
O yıllar, hakimlik sınavı mülakatına giren Hukuk mezunu İmam-Hatipli gençlere, mülakatta, “Sibel Can’ın eski sevgilisinin adı nedir?” diye sorulduğu yıllardı.
Biz bütün bunları yaşarken, kimse yanımızda yoktu. Erbakan’ın partisi kapatılmış, kendisi 5 yıl siyasî yasakla cezalandırılmıştı. (Kendi kuşağı içindeki liderler arasında, Erbakan’a ayrıca haksızlık yapıldığına inanıyorum. Demirel’e ve Ecevit’e tanınan imkânların O’na da tanınması, O’na da tahammül edilmesi gerektiğine inanıyorum. Hâlâ içimde bir yara olarak durur.) Erbakansız bir Fazilet Partisi’nin hiçbir başarıya ulaşamayacağını en az Bülent Arınç kadar biz de, devlet de biliyorduk. CHP ve DSP, bizim zaten dışlanmamızı, ötekileştirilmemizi sağlayan partilerdi. DYP ve ANAP, askere ya da siyasal menfaatlere boyun eğmiş, 28 Şubat kararlarının altına imza atmışlardı. MHPli arkadaşlar ise, “Devlet böyle buyuruyor, yapacak bir şey yok” diyerek, biraz da acıyarak bakıyorlardı bize. Hatta Nesrin Ünal, MHP milletvekili olarak TBMM’ye girerken başını açmış, bize bu ülkede ancak bu şekilde yaşayabileceğimizi göstermişti.
Bekir Coşkun bizi “çağdışı, bidon kafalı, göbeğini kaşıyan adam” olmakla suçluyor (Milan Kundera okuyor olmam bile beni bu sıfattan kurtarmaya yetmiyordu), Nur Serter, “örümcek kafalı” dediği kızları, at gözlüklerini (!) ve başörtülerini çıkarmaları için “İkna Odaları”nda ikna ediyordu.
İşte tam bu dönemde Tayyip Erdoğan, bir umut olarak doğdu. Herkesin yüzüstü bıraktığı, sırtını döndüğü günlerde, bu adam, kendisinin de şiir kasetinde yer verdiği şiirde söylediği gibi, “Bizim de yaşadığımız hayattır be kardeşim” deme imkânı sağladı bize. Kendimizi diğer insanlarla eşit şartlarda görebilme imkânının adıydı Tayyip Erdoğan. O günlere kadar bize şöyle bakılıyordu: Siz, bizim üniversitelerimizde ancak temizlikçi, okullarımızda hademe, apartmanlarımızda kapıcı, kamu kurumlarımızda evrak memuru veya hizmetli olabilirsiniz. Bundan fazlasını beklemeyin.
Babası cami imamı, annesi ilkokul bile okumamış olan İmam-Hatip Mezunu bir genç olarak ben, bu ülkede yaşayabilecek bir alan bulamıyordum. Genelkurmay her hafta bildiri yayınlıyor, “Bu ülkede birinci tehdit irticadır” diye bizi adres gösteriyordu. Yetmedi, Cuma hutbelerinde, imamlara, “Allah’ım! Ordumuzu yurdumuzu, her türlü bölücü ve yıkıcı iç ve dış tehditten koru” diye dua ettiriyordu. Birinci tehdit irticaydı, o da ben ve eşim ve benim gibi insanlardı. Camide Cuma namazı kılıyorduk, imam, “Allah’ım, ülkemizi, bu camiye gelenler arasındaki azı insanların şerrinden koru” der gibi dua ediyordu. O kişi bendim. O gün şunu anladım, Türkler, “Önce Allah sonra devlet” değil, “Önce devlet, sonra Allah” diyen bir millettir. Bu yüzden Cuma Namazı’ndan soğudum. Şimdi bile, (o dua değiştirilmiş olmasına rağmen) bazen o günler aklıma gelir, Cuma Namazı kılmadığım olur.
Beni, bu halimle kabul edebilen tek adamdı Tayyip Erdoğan. “Siz bundan daha iyisine layıksınız” dedi bize. Bizi ancak o ve ekibi anlayabilirdi. Demirel “Başörtülüler Arabistan’a gitsin.” diyerek bize adres gösteriyordu. Ecevit, “Evinizde başınızı örtmenize karışıyor muyuz?” diyerek gizli tehditler savuruyordu.
Neydim ben? Kimdim? Ülkem için nasıl bir tehdit olabilirdim? Bunu hiçbir zaman anlamadım ve şu anda da anlamıyorum. Halbuki Şerif Mardin, “Türk Modernleşmesi” kitabında, bu ülkenin tarihinde Nakşibendilik kökenli bir folk İslam olduğunu, bunu göz ardı ederek bu toplumun anlaşılamayacağını çok zaman önce anlatmıştı. Anlamadılar, anlamadınız. Hâlâ da anlamak istemiyorsunuz.
Tayyip Erdoğan’a niçin oy verdim? Kendisini şahsen tanımam, bilmem. Arkadaş olsak, belki de benden hoşlanmaz, kim bilir… Bir kez karşılaştım kendisiyle o da (sanırım 1999 yılıydı) Ankara Altınpark’ta Belediyeler Fuarı’ndaydı. Hakkında dava açılmıştı, bir yere giderken, tek başına görmüş, “Tayyip Bey” diye seslenerek yanına gitmiş, tokalaşmış, “Sizi seviyoruz ve destekliyoruz” demiştik. O da, “Allah razı olsun” deyip gülümseyerek uzaklaşmıştı. Ne bir programına bizzat katıldım, ne aynı masada yemek yedik, ne de bir sohbetimiz oldu. Ama ben bu adama inandım. Benim gibiydi, Anadolu’dan gelmiş bir ailenin İmam-Hatipli bir çocuğuydu. Bülent Arınç ve Abdullah Gül de bizim gibiydi. Sezai Karakoç okumuş, Allah dostlarına hürmet etmiş, geçmişinden utanmayan, atalarıyla övünen, bugünü de anlamaya, yaşamaya ve bir şeyler üretmeye çalışan insanlardık.
Tayyip Erdoğan, diğerlerinin görmezden geldiği, ötekileştirdiği, hatta bazılarının “ülkemizden defolun” dediği, toplumun büyük kesiminden birisi olarak bana bu ülkede bir yaşama alanı sundu. Namaz kıldığım için utanmayacaktım, eşim başörtülü olduğu için mağdur edilmeyecektim.
Tayyip Erdoğan benim için, “nefes alabileceğim bir alandı. Bize bu ülkedeki herkesle eşit yaşama vaadi sunuyordu. Ben de inandım. Ve destekledim. Ama siz, bizi anlamadınız, dinlemediniz bile. Ben hayatım boyunca kimseye, “Sizi bu ülkede istemiyoruz” demedim. Ama hem ben hem de (gurur duyduğum) başörtülü eşim, “Sizi bu ülkeden, bu şehirden kovacağız” lafını yüzüne karşı dinlemiş insanlarız. Ak Parti ekibine önerilerde bulunan Gülse Birsel, acaba bir gün olup da, başını ellerinin arasına alarak, “Biz bu insanları niye anlamıyoruz? Kim bunlar ve bizden ne istiyorlar?” diye sormuş mudur kendisine, merak ediyorum. (Hemen aktarayım, eşimle birlikte, seyrettiğimiz tek dizi Yalan Dünya’dır.)
Tayyip Erdoğan, benim inançlarımı istismar ederek siyasî rant mı elde ediyor, çaresizliğimi maddî menfaatlere mi dönüştürüyor, benim üzerimden İslam anlayışımızı mı değiştiriyor, bunlar şu an umurumda değil. Gelecekte bu konuda ne düşünürüm, ona da Başbakan kendisi karar verecek.
“Bu ülkenin 76 milyonunun her biri bizim için onurlu bir insandır” diyerek Başbakan Erdoğan’ı kötüleyen Sayın Kılıçdaroğlu! Tayyip Erdoğan’ı kahraman yapan biz değiliz, sizsiniz. Bizi dinlemediniz, hep yönetilmeye mahkûm cahil insanlar güruhu olarak gördünüz. Menderes’in mirasına yaslanarak, 40 yıl boyunca muhafazakâr insanların oyunu alan Sayın Demirel! Bize ve eşlerimize “Gidin Arabistan’da okuyun” diyeceğinize, devletin zirvesindeki kişi olarak, “Ben bu ülkenin evlatlarını size yedirmem. Gidin, makul bir çözüm bulun.” deseydin, diyebilseydin, şimdi başımızın tacı olabilirdin. Ama demedin, diyemedin. Şimdi, İmam-Hatip mezunu olan Abdullah Gül, aynı köşkte, bira içip “ağaçları kestirmem” diye bağıranları sahipleniyor.
Ak Parti’nin imkânlarından faydalanıp iyi bir kadro ve geniş imkânlara sahip olmuş biri değilim. 2004’te, bir kamu kurumunda sendikalı geçici işçi (kurumdaki karşılığı at bakıcısıydı), 2007’de sözleşmeli personel, 2001’de büro personeli kadrosuyla çalıştım. (Benimle birlikte bu kadroyu alanların yarısı Ak Parti’den nefret eden, asla oy vermeyen ve vermeyecek olan kişilerdi. Bizzat çalıştığım kurumdan biliyorum.) Şu an aynı kadroyla çalışmaya devam ediyorum. Yoksulluk sınırıyla açlık sınırı arasında bir yerlerde duruyorum sanırım.
Buna rağmen, bulunduğum her ortamda Ak Parti kimliğinin temsilcisi olarak, bütün eleştirileri göğüsledim. Ak Partili olup da, Cyrano de Bergerac’tan övgüyle bahseden, Bertolucci ve Fellini’nin filmleri üzerinden Roma’yı, Godard, Resnais, Traffaut filmleri üzerinden Paris’i anlatan yazılar yazdım. Hatta Gülse Birsel’in Yalan Dünya’da kullandığı Nessun Dorma’yı ben de radyo programımda kullandım. Gülsel Birsel, bu ülkenin yüzü oluyor ama biz olamıyoruz. Bunu bize izah edemediniz.
Tayyip Erdoğan izah etti. Bu adam, benden utanmadı, beni yanına aldı, “Sen Türkiyesin! Haydi, birlikte yürüyelim” dedi. Ve siz, Başbakanın bu toplumu anlamadığını söyleyenler! Siz bu toplumu ne kadar anladınız ki, O’nu eleştiriyorsunuz! Siz bu toplumun % 50’sini yok sayarak bu ülkeyi yöneteceğinizi zannettiniz. Sizin dışlayıcı, ötekileştirici, hatta aşağılayıcı tavırlarınız sürdükçe Tayyip Erdoğan daha da güçlenecek. Ve siz böyle yaptıkça ben O’ndan vazgeçmeyeceğim.
Çünkü Tayyip Erdoğan bir kişi değil, bir değerdir. Bir düşünce tarzı, bir yaşam şeklidir. Ve beni temsil ediyor. Bana “Ak Partili misin?” diye soranlara şu cevabı veriyorum: “Ben Ak Partili değilim, ben Ak Parti’nin kendisiyim.” Anayasa Mahkemesi, Ak Parti’yi kapatma davasını görüşürken, bir arkadaşımla şöyle bir karar aldık; Eğer bir gün, bu ülkede, Tayyip Erdoğan idam cezasına mahkûm edilirse, biz de Kızılay’ın Güvenpark’ında, “Bizi de asın” diye pankart açacağız.
Meslek hayatım boyunca, tanıştığım sosyal demokrat kökenli arkadaşları tarafından, “Senin AKP saflarında ne işin var?” sorusuna muhatap kalmış, onlara “Benden çok daha iyileri var. Ben sıradan bir Ak Partiliyim” cevabını vermiş birisi olarak, şunu anladım: Bize yaşadığınız ülkeyi ve toplumu tanımıyorsunuz diyenler, toplumu tanıma konusunda bizden daha kötüler.
Erbakan’a ya da Tayyip Erdoğan’a oy vermiş birisinin, Kieslowski izliyor, Leonard Cohen dinliyor, Bukowski okuyor olabileceğini tahmin bile edemiyorlar.
Acaba hangimiz bu topluma yabancıyız?
Ak Parti ekibinin kendisini anlamadığını düşünenler, şu gerçeği kaçırmamalıdır: “Başbakanı yedirtmeyeceğiz” sözü, sadece bir kişiyi değil, bu toplumda oldukça yekûn tutan bir yaşam şeklini, bir inanma biçimini savunuyor. “Mahalle baskısı” tabirine sımsıkı sarıldığınız Şerif Mardin’in, “Folk İslam” ve “Saray İslâmı” tabirlerini de anlamaya çalışsaydınız, bu gerçeğe biraz yaklaşma fırsatı yakalayabilirdiniz.
Yazan:ç-z Tarih: Haz 6, 2013 | Reply
Sq
Siz kılık kıyafetinizi değiştirdiniz mi? Başınızı örtüyor musunuz? Burada bizlerle paylaştığınız düşüncelerinizi oto sansüre tabi tutmadan etrafınızdaki insanlarla paylaşamıyor musunuz? vs vs..kısaca mahalle baskısı sizi ve hayatınızı değiştirdi mi?
Evetse, söyleyecek bir şeyim yok. Haklısınız. İddia ettiğiniz gibi bir mahalle baskısı var ve siz de mağdurlarındansınız demektir. Bu baskıyı bertaraf etmek, size el verebilmek için bir analiz yapmak şart. Bu nedenle size bir kaç sorum var;
Sizce bu baskının kaynağı ne? İktidar mı? İktidarsa bu da size uygulanan baskının benzeri, benzemeniz istenen diğer insanlara da uygulanıyor ve onlar, sizin gibi olmak isteseler bile çaresiz, olamıyorlar demektir ki . Bu durumda mahalle baskısı tanımı yanlış olur.
“Benzetilmeye ya da kendilerinden saklanma ihtiyacı duyulan insanlar üzerinde bir iktidar baskısı yok” derseniz de “o halde bu insanlar kendi inandıkları gibi yaşayan, hayat tarzlarına müdahale edilmeyen özgür insanlar mı?” diye sormak durumunda kalırım.
Özgürce kendi inandıkları gibi yaşayan bu insanlar etraflarında bulunan insanlara neden mahalle baskısı uygulasınlar? Neden başkalarını kendilerine benzetme ihtiyacı duysunlar ve bunun için efor sarf etsinler? Ne elde etmeyi arzu ediyor olabilirler?
“İktidar ve benzetilmeye çalıştıkları insanlar aynı hamurdan. Ele le vermişler, birbirlerinden güç alarak biri yukardan diğeri mahalleden kendilerinden olmayan bizlere baskı yapıyorlar” gibi bir şey yazarsanız da aklıma başka bir soru takılır; bu insanların hamuru suyu neden sizinkinden farklı, hangi teknede karıldı? Bu insanlar Baykal’ın bir zamanlar dediği gibi bu ülkeye dışarlardan bir yerlerden ithal edilmiş yabancı unsurlar mı? Yok, ithal değillerse nasıl oldu da bu insanlar sizden farklı düşünüyor ve farklı bir hayat tarzını benimsiyorlar? Bu hamur farklılığı normal kabul edilebilir mi? Normal kabul edilmiyor olmalı ki bir baskıya sebep oluyor. Sebep oldukları baskıyı bertaraf etmek için ya bu ithal unsurları geldikleri yere geri göndermeli ya da farklılıklarına baskı oluşturmayacak nitelik kazandırmalı hatta belki de imha etmeli. Onların farklılıklarından bir şikayeti yoksa, oldukları gibi olmaktan memnunlarsa bu nitelik dönüşümü nasıl başarılacak?
Başta sorduğum sorulara cevabınız hayırsa siz bu bahsettiğiniz mahalle baskına nasıl oluyor da maruz kalmıyorsunuz? Baskı size etki edebilecek kadar yoğun mu değil ya da sahip olduğunuz hamur asla ve asla hiçbir baskı altında değişmez, dönüşmez, su katılmaz bir nitelikte mi?
Not: Mehmet beyle yazışmanızın hepsini henüz okumadım sadece gözüme bir yerde rövanşist tutum gibi bir şey çarptı. Rövanş tanımını yanlışlıkla yapmamışsanız şayet buna sebep olan baskıyı da kabul etmişsiniz demektir. Hayat tarzlarına müdahale edilmiş, yaşam hakkı tanımamak için her türlü baskıya maruz bırakılmış insanların şimdi üzerlerindeki baskıyı bertaraf edip, soluk alıp, yaşayabilecekleri özgürlük alanlarına sahip olmaları solunacak oksijenin tükendiği anlamına gelmez. Bu insanların inandıkları gibi yaşama haklarının olduğunu, başlarının yaşam hakkını çalmayıp aksine uzun zamandır gasp edilmiş olan haklarına kavuştuklarını siz anlayıp, kabullenmeden baskı altında olma sanrınızdan kurtulma imkanı yok. Bu mahalle baskısının mevcut olduğu tek yer sizin kafanızın içi ve ne yazık ki oraya dışardan müdahale etmek çok zor.
Yazan:Sebnem Tarih: Haz 6, 2013 | Reply
Bakın ben başörtüsü ile üniversiteye girilmesine hayatımın hiç bir döneminde karşı olmadım, 28 Şubat döneminde epey gençtim ve yaşananları hepimiz sadece bu satılmış medya aracılığı ile takip ettik. Ne gaflet. Aynı şekilde Kürt meselelerini de.
Ama o zaman bile karşı olmadım, çünkü gözümün önünde başörtülü İmam Hatip mezunu yaşıtım olan akrabam, Türkiye’de üniversiteye gidemedi ve Mısır’da okumak zorunda kaldı. O yüzden bana bunlarla gelmeyin.
Mahalle baskısı ne demek iyi biliyorum, Kayseri’li hacı torunuyum Sabancı torunu değil.
İktidar 10 senede epey baskı uyguladı, farklılıkları kabul etmedi. Sürekli tepemizde polisin sopasını hissettirdi. 1 Mayıs’ta yaşananları da mı görmediniz? Bunları burada yazdığım için bile fişleniyorum muhtemelen ama yapacak bir şey yok.
Beni asıl şaşırtan, sokaklar onca şiddet görüntüsüyle doluyken, polis insanların gözünü çıkarıp, kafatasını parçalayıp, kolunu bacağını kırarken hala zalimin tarafında olmanız. 10 sene sonra sokaktaki hikayeleri dehşetle okuyacaksınız. Aynı Kemalistlerin 28 Şubat’takilerin hikayesini okuduğunda hissettikleri utanç gibi (vicdanlı olanların elbette).
Yazan:Sebnem Tarih: Haz 6, 2013 | Reply
Tayyip Erdoğan’ın sizler için umut olduğunun farkındayım, buna saygı duyuyorum ama bir devir kapandı, Tayyip Erdoğan devletleşti, otoriterleşti.
Tayyip Erdoğan, ezilenden ezene geçince demokrasi heyecanı yitti.
Artık eski sistemi temsil ediyor.Sokaktakiler ise yeni sistemi. Orada başörtülü de Kemalist de Kürt de yan yana şu anda, o yüzden 28 Şubat derken neden bahssettiğinizi anlamıyorlar çünkü “Türkiye laiktir laik kalacak” diye bir solgan yok, “faşizme karşı omuz omuza var”.
Tayyip Erdoğan’a böylesi bir güç ithaf ettikçe ona en büyük kötülüğü yapıyorsunuz. Eğer gerçekten bu denli seviyorsanız hakikatlice eleştirmeyi de bilmelisiniz.
Yazan:ufuk tan Tarih: Haz 6, 2013 | Reply
Sanırım hala anlaşılabilmiş değil isyanın nedeni.Toplanan kalabalığa bakınız,çoğunluğu hizmet sektöründe sendikasız güvencesiz çalışan beyaz yakalılar.Avrupa kentinte avrupalı gibi yaşamak isteyen gençler.Karşılarında kendi görüş ve yaşam tarzına uygun olarak yetişmesini isteyen bir hükümet.Karşı çıkana kemalistleri bin kat aratacak bir şiddetle bastırmaya çalışan bir güç.Irkçı,cinsiyetçi,diğer inançları görmezden gelen bir lider.
Birincisi;sadece kemalistlerin değil,sıradan tüm insanların saygı duyduğu bir lidere,Atatürk’e saldırmak için İsmet İnönü’yü kullanan ve açıkça “iki ayyaş ” diyerek hakaret edilmesi
İkincisi;Alkolü sevmeyebilirsiniz,karşıda olabilirsiniz.Ama bunu kanun gücüyle yasaklamaya çalışmak.Bir kısım halkın haklarını görmezden gelmek.Yani bir yaşam biçimi dayatmak.
Üçümcüsü;tarihte alevi katliamıyla özdeşleşmiş bir sultanın ismini alenen ortaya atarak bir meshebin mensuplarını aşağılamak.Ve bunu Suriye diktatörü ile özdeşleştirmek.
Taşeronlaşmayı,güvencesiz çalışmayı,esnek çalışma koşullarını saymıyorum bile.
Yazan:ç-z Tarih: Haz 6, 2013 | Reply
“Üniversitede başörtüsüne karşı değilim”…”Barışa karşı değilim”…Güneş gözlüğü, koruyucu krem, şapka kullanıyorum ama ”Güneşin doğmasına karşı değilim”
Geçmişte neyin etkisiyle hangi sebeplerle olursa olsun gaflet sefasını oldukça konforlu yaşamış olmanın günümüze taşınan alışkanlıkları hâlâ var ne yazık ki. Bu sorunların sorumluluğunu ihale etme konforunun alışkanlığıyla, Mısırda okumak zorunda kalan akrabanızın hayatını nasıl resetlemek zorunda kaldığını biliyor olmanıza ve yaşam tarzınızda sorduğum türden hiçbir değişiklik olmamasına rağmen, “rövanşist tutum” tamını ve bununla ilişkili olarak “mahalle baskısı” gibi bir vehimden şikayet edebiliyorsunuz; geçmişte cahil bırakılarak mağdur edildim, şimdi de mahalle baskısı mağduruyum.
Şebnem, hacı dedenize bakıp “ne olduğunu iyi biliyorum, mahalle baskısını var”, yazabildiğinize göre Mısırlı akrabanıza bakıp yaşadıklarını yaşamamış ve yaşamıyor olduğunuzu inkâr etmiş oluyorsunuz. Siz hacı dedenizin kalıbında, onun istediği hayat tarzını yaşmak zorunda kalan bir Şebnem misiniz? Nasıl oldu da bu baskıya rağmen şimdiki Şebnem oldunuz ve onu muhafaza edebiliyorsunuz? Daha önce yazdığım ve görmezden geldiğiniz sorularım!Şebnem olarak sizi inşa eden sizi “siz” yapan baskısızlık mı yoksa baskı mı? Siz olma halinizin sorumlusu/mimarı kim????
Geçmişte satılmış basın yüzünden gafletteydiniz şimdi bir yetişkin olarak hangi sebeple yine gaflettesiniz? Hayatınıza müdahale eden bir baskı, zorlama olmadığını bile bile neden “var” diyerek yine etrafınızda sizden farklı olan insanları itham ediyorsunuz? Fişlenmek! Sizi kim neden fişlesin?
Tüm yazdıklarınızın ne anlama geldiğinin ya farkında değilsiniz ya da bunun fark edilmeyeceğini sanıyorsunuz.
Erdoğanizm diye bir şey yok. Ama bunun farkında, ayırdında olamayanların saldırdıkları tek hedef o. Gafletle inandığınız ya da inandırıldığınız gibi bir kült yaratılmış ve ona tapınıyor değil. Sizin baktığınız çerçeveden, anlayabilmek için başvurduğunuz düşünce kalıplarından böyle bir dev ve otorite görmeniz normal. Siz kaleleri zapt eden bir düşmanın varlığına inanmışsınız şimdi inandıklarınıza inandırmaya çalışıyorsunuz ama ortaya henüz elle tutulur bir şey koyamadınız. Polis şiddeti dışında.
Bu konuda da haksızsınız. Dediğiniz gibi Siz-Biz diyenler meydana dökülmüş ve birbirlerini boğazlarken polis gücü iktidarı ve iktidar yanlılarını korumak için ŞİDDET uygulamıyor. Şiddete başvurarak, yakıp, yıkan, sağa sola saldıran bilumum provokativ yollara başvurarak iktidar partisinin sessiz seçmenini meydana, kavgaya çekmeye çalışan ve bu şekilde iç savaş çıkartarak iktidarı alaşağı etme gayretinde olanlara bariyer olmaya çalışıyor. Bu arada yanlış yapan, kişisel nefretiyle hareket eden polisler varsa(mutlaka vardır) aynı amaçla sokağa dökülen çapulcular gibi bulunup hak ettikleri cezayı almalılar elbette.
Yazan:fatma gökhan Tarih: Haz 6, 2013 | Reply
Ufuk Tan
“İkincisi;Alkolü sevmeyebilirsiniz,karşıda olabilirsiniz.Ama bunu kanun gücüyle yasaklamaya çalışmak.Bir kısım halkın haklarını görmezden gelmek.Yani bir yaşam biçimi dayatmak.”
Alkol yasaklanmadı, sadece satışı ile ilgili bazı düzenlemeler yapıldı ve bu düzenleme ile yapılan kısıtlamalar dünya standartlarının altında.
“Üçümcüsü;tarihte alevi katliamıyla özdeşleşmiş bir sultanın ismini alenen ortaya atarak bir meshebin mensuplarını aşağılamak.Ve bunu Suriye diktatörü ile özdeşleştirmek.”
Bu konu ile ilgili en iyi yorumu m.y yazmıştı ama sanırım siz yukarıda okumadınız.
m.y “Bu soruyu Dersimli Alevî Kürtlere ve 80 bin ölüye sormak lazim,
ayrica düsünmek lazim, muhtemel bir alevi katliami konusunda yavuz sultan selim’in ismine itiraz edenler acaba neden Sabiha Gökçen hava alanina itiraz etmezler? ve neden her sokagin, caddenin, barajin, meydanin isminin ATATÜRK olmasina itiraz etmezler?
OHAL zamaninda Kürtlere iskence yapan komutanlarin isminin orduevlerine ve kislalara verilmesine neden itiraz edilmemistir? neden Kenan evren ismini tasiyan okullara itiraz eden insanlara raslamadik?
AKP seçmenlerinin bir kismi okula gitmemis olabilir ama halk aptal degil “
Yazan:Sebnem Tarih: Haz 6, 2013 | Reply
Öncelikle zulme karşı çıkmayanın dilsiz şeytan olduğunu hatırlatarak devam edeyim, umarım dikkate alırsınız.
1- Sabahın beşinde Gezi Parkındaki eylemcileri döven, çadınlarını yakan kimdi? Olaylar böyle başlamadı mı?
Gayet barışçıl bir eylemden bu noktaya gelmemizin sebebi polistir.
2- Siz-biz ayrımı yapmak Tayyip Erdğan’ın en sevdiği politik üslup.
Bu üslubun isyanların çıkmasında çok payı oldu.
Nasıl oldu da bu baskıya rağmen şimdiki Şebnem oldunuz ve onu muhafaza edebiliyorsunuz?
Aynı soruyu ben de size sorabilirim, nasıl ç-z oldunuz?
Neden sokaktaki gençlerin daha fazla özgürlük ve daha az müdahale ve baskı talepleri olduğunu kabul etmek istemiyorsunuz?
Bu kadar insanı bunca biber gazı ve şiddete karşı ne dışarıda tutabilir?
Fişlenmek! Sizi kim neden fişlesin?
Bunu bir kaç ay sonra konuşalım, insanlar cadı avına uğramaya başlarsa. Umarım olmaz.
İç savaş çıkarmaya çalışan kibrinin doruğundaki Erdoğan.
Neyseki Abdullah Gül e Bülent Arınç gibi tansiyon düşürmeye çalışanlar var.
Hiç bir proje insanların ölmesinden, sakat kalmasından önemli olamaz, bu inatlaşma , bu üslup niye?
Polis hakkında oradaymış gibi konuşuyorsunuz, bu dil medyanın Diyarbakır’daki olaylarla ilgili kullandığı dilin aynısı.
Siz kaleleri zapt eden bir düşmanın varlığına inanmışsınız şimdi inandıklarınıza inandırmaya çalışıyorsunuz ama ortaya henüz elle tutulur bir şey koyamadınız.
Örnekler vereyim. Bir kere Erdoğan’ın dayatmacı, aşağılayıcı üslubu ve dindar gençlik yaratmak gibi toplum mühendisliği çabaları insanları çok rencide ediyor. Siz %50 kitlesi içindeyseniz, bunu anlamanız zor.
Ahmet insel’in dediği gibi bu bir “haysiyet isyanı”.
Çünkü devamlı, tepede sopa sallayan bir devlet figürü var ve 90’lı gençler bu figürle büyüdü.
Emek sinemasının yıkılması ve şehir tiyatrolarını kapatılması, heykellerin yıkılması, diziler hakkındaki çıkışları sanatçıları rencide etti, kürtaj tartışmaları ve ahlakçı tavrı kadınları, eşcinsel haklarının rededilmesi eşcinselleri, 3. köprüye Yavuz Sultan Selim adının verimesi Alevileri.
Böyle dayatmacı bir şekilde Taksim hakkında yaptım oldu demek de İstanbulluları gerdi.
Öncesinde Hopa olaylarında Metin Lokumcu’nun ölümü, Erdoğan’ın bunu küçümsemesi, eşkiya demesi, ODTÜ olaylarındaki tavrı, Reyhanlı, Uludere, 1 mayıs’ta olanlar, doğanın rant için talanı bir çok sebep var.
28 Şubat sürecinde başörtülüler kamusa alandan çıkarldıysa, içki içenlerin de “git evinde giç” gibi söylemlerle görünürlüklerinin azaltılmaya çalışılması ortamı baya gerdi. İçkiye yıllardır gelen inanılmaz vergiler, festivallere sponsor olamamak ya da reklam yapamamak, gençliğin eğlenmek için gittiği festivallarde içkiyi yasaklamak, içki içilen ve satılan yerleri folyolara kapamak gibi Avrupa ülkelerinde asla olamayacak yasaklar epey tetikledi.
Son fişeği atanlar ise önce “iki ayyaş” tanımı ardında da “çapulcular” lafı.
Sonuç: Her şekilde bir tavır problemi var.
AKP’ye oy vermemiş insanlar bu tavrı ve uygulamaları kendilerine müdahale ve tehdit olarak görüyor.
Yazan:Sebnem Tarih: Haz 6, 2013 | Reply
fatma gökhan
Alkol yasaklanmadı, sadece satışı ile ilgili bazı düzenlemeler yapıldı ve bu düzenleme ile yapılan kısıtlamalar dünya standartlarının altında.
Artık gerçekleri konuşalım.
“Dünya standardı” derken Pakistan ya da Suudi Arabistan’ı anlıyorsanız bilemem. Zaten insanları öfkelendiren bu şekilde aptal yerine konmak.
Görece yurt dışına çıkma oranı epey yüksek bir kitleye kalkıp Avrupa’daki uygulamaları anlatıyorsunuz. BBC’de filmde, dizide şampanyanın sansürlendiğini gördünüz mü hiç? Ya da Almanya’da Heineken talebası olamadığını? Alkollü içeceklerin görünmeyen yerlerde saklanmasını? Geçiniz bunları.
Zaten anlamamakta direndiğiniz, isteiğiniz örnekleri bulsanız ve İsveç ile Norveç ile kıyaslasanız bile kullandığınız dil.
Sen “iki ayyaş” dersen orada film kopar, bunlar hesap edilmedi mi hiç? Git evinde iç dersen bu da bambaşka bir şey.
OHAL zamaninda Kürtlere iskence yapan komutanlarin isminin orduevlerine ve kislalara verilmesine neden itiraz edilmemistir? neden Kenan evren ismini tasiyan okullara itiraz eden insanlara raslamadik?
illa kısasa kısas.
Hayır efendim, onlara da itiraz ediyoruz.
Tarihimizle hesaplaşmamız lazım.
Sabiha Gökçen’le de.
Yazan:bedia Tarih: Haz 6, 2013 | Reply
Doğrusunu isterseniz neydi bu halki tencere tava çaldıran diye bir kaç gündür düşünmekteydim.Ve yukardaki ifadelerde sanki cevabı buldum. Şu ifadelere dikkat
”İç savaş çıkarmaya çalışan kibrinin doruğundaki Erdoğan,
Bir kere Erdoğan’ın dayatmacı, aşağılayıcı üslubu ve dindar gençlik yaratmak gibi toplum mühendisliği çabaları insanları çok rencide ediyor. Siz %50 kitlesi içindeyseniz, bunu anlamanız zor.
Ahmet insel’in dediği gibi bu bir “haysiyet isyanı”_şebnem-
1-Yıllardır bizleri rencide edenlerin yenilmişlik psikolojisi
2-Bütün kış evde sıkılanların cayıra bayıra çıkma isteği:)
Eğer tarih aralık olsaydı mesela sonuç aynı olur muydu..
Yazan:Sinan Tarih: Haz 6, 2013 | Reply
Şu twitterdan ”teenager” zekasıyla yazılmış saçmalıkları ezberleyerek buraya gelip;
–Tayyip bizi copluyor yeeaaah. Çok zalim,hain gaddar.İstifa etsin gitsin,defaolsun…
diyenlere ne demeli bilmem!
Şu twitterda 9 günden beri DİRENGEZİPARKI hastag’inin içinde paylaşım ve yorum yapan dingil takımının profillerine girip geriye dönük biraz bakın isterseniz.
Özlü(!)sözler, zaytung’dan aparma espriler,etrafında karşıt gördüklerine soktukları laflar,kişisel hayatlarının en mahremine kadar inerek takipçilerine faş ettkileri gösteriş maksatlı zavallı fotolar v.s…
Bugünlerdeki mesajlarına bakarsanız zannedersiniz ki hepsi birer Sütçü İmam,Kara Fatma, Ömer Muhtar hatta Che! Karşılarındada bu memleketi istila etmiş düşman ordusu var! 🙁
Ben İstanbul’da oralara yakın oturmama rağmen merak erdip gitmedim. Yalnızca evime giderken bindiğim arabada gösteriye giden, elinde faşist liderin ülke bayrağına sarılı fotosuyla bağıra bağıra Tayyip Erdoğan’a hakaret eden,konuştukları incir kabuğunu bile doldurmayacak kadınlı-erkekli grupları gördüm.Tiksinmem için bu kadarı bile yetti zaten.
İlave olarak giyinip süslenip kız düşürme veya erkek sevgili edinme maksatlı olarak oraya giden hatrı sayılır bir kitlenin olduğunuda söyleyeyim.
Yiğit bulut olayı gayet iyi özetlemiş. Bir 5-6 ay sonra ”yahu biz ne halt ettik” diyecek çoluk çocuk takımı iyi izlesin. (Bunlara akıl hocalığı yapan ve beyni 1970’lerde donmuş olan dinazor sürüsü izlemesede olur)
http://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=rfwyUJ7Bvsw#!
Yazan:my Tarih: Haz 6, 2013 | Reply
Sebnem hanim ilk toplantiyi yapanlar ne yazik ki meydani kaptirdilar. Bugün gezi fasistlerin gövde gösterisinden ibarettir, buyrun Gezi’nin fasistleri ne yapmis:
Türkiye Gençlik Birliği alay komutanının telefonunu yayınlayıp askeri göreve çağırdı.
Taksim Gezi Parkı eylemlerini provoke eden yüzlerce kişi attıkları tweetleri silmeye başladı. Ancak İşçi Partisi ve gençlik oluşumu TGB’liler hala provokatif tweetlerle halkı tahrik etmeye devam ediyor. TGB dün akşam Rize’de meydana gelen olaylar üzerine attığı tweette Rize İl Alay Komutanlığı’nın telefonunu vererek “Herkes arasın göreve çağırsın” dedi. Attıkları provokatif mesajlar nedeniyle bazı kişilerin gözaltına alınmasıyla beraber günlerdir halkı tarhik eden mesajlar atan sanatçı ve ünlü isimler mesajlarını silmeye başladı.
Yazan:Sinan Tarih: Haz 6, 2013 | Reply
İçki için zerre kısıtlama yoktur. Kadıköy belediyesinin mahalle sakinlerinin şikayetleri doğrultusunda yaptığı ruhsat düzenlemesi ve yine mahalle sakinlerinin şikayetleri neticesinde Galata Kulesinin dibindeki sabaha kadar süren(özellikle yaz aylarında) vurpatlasınlı sokak rezaletinin sona erdirilmesi var.
Bunlardan gayrı gidin varoşundan elit kesimine kadar hepsinin barsaklarını bozana kadar içme özgürlüğünün olduğunu göreceksiniz.Kim kime nasıl karışıyormuş,örnek gösterilsin.
Neymiş ”ayyaş” denmiş! Başörtülüye,çarşaflıya gerici,yobaz,böcek denirken neredeydi bu twitter’cı zurna takımı?
Zaten olaylar devam ederken yapılan anketler ve twitterda ortalığı yangın yerine çeviren güruhun profilleride,bu topluluğun nasıl bir kafa yapısında olduğunu ortaya çıkardı.Atılan faşist-militarist sloganlarda bunu desteklemekte. İğrenç!
Yazan:osman Tarih: Haz 7, 2013 | Reply
şebnem, hastaneye gaz bombası atanlarla ilgili sana bir fikir verir sanırım: http://www.trthaber.com/haber/gundem/mobeseye-yansiyan-vahset-goruntuleri-88616.html
diğer hastalıkların ise pek tedavi edilir gibi görünmüyor.
Yazan:Sinan Tarih: Haz 7, 2013 | Reply
Kürtaj ve 3 çocuk tartışması kadınları etkiledi diyenler, hangi kadınlardan bahsediyorlar bu da anlaşılamadı?
Sanırım bu kadınlar,komunistlerin ”halk” kavramı gibi birşey. Yani kendi kafasından olan mikro cemaati merkeze koyup etrafı ne kadar kalabalık olsa bile onları azınlık hale getiren(!) ruh hastası bir düşünce.
Bugünlerde o meşhur gezi parkına kimlerin sahip çıktığına bakmak bir ipucu olabilir.
Ama korkmayın,kürtaj yasaklanmadı /ertesi gün hapları da hala daha piyasada.
Ayrıca sizden 3 çocuk isteyen yok. hiç yapmasanız daha iyi olur.
Yazan:ç-z Tarih: Haz 7, 2013 | Reply
Bilgi üni. 20 saatte 3000 kişi ile net üzerinden yaptığı ve sonuçlarını yayınladığı araştırmaya göre Taksim eylemlerine katılanları %55-60 ‘ı 19-30 yaş aralığındaymış. Zaten katılanların çoğunluğunu genç olduğunu siz de uzmanların “bu gençlerden umutluyuz, gençlik aradığı hayat manasını buldu, vs vs. gibi” açıklamalarını dikkate almasanız bile tespit edebilirsiniz.
19-11=8 yaş
30-11=19 yaş
Taksim eylemlerine katılan bu genç kitle AK parti iktidar olduğunda ya çocuktular ya da üniversite hayatına henüz başlamış gençlerdi. Bu siyasi partinin politik icraatlarını, hem ekonomik hem de siyaseten değerlendirebilecek bilgi birikiminde ve olgunlukta değillerdi. Aynen sizin 28 şubatta satılmış medyanın etkisiyle gaflete kapılmış bir genç(10-14 yaş?) olmanız gibi.
Bu hayatın anlamını çoğunlukla isyanda bulan yeni yetme, kanı kaynayan gençlik, alkole yapılan müdahaleye ebeveynlerinden bile gelmiş olsa aynı tepkiyi verirdi.( talebe bakılırsa ya dindar gençlik yaratma projesi işe yaramamış ya da iddia ettiğiniz gibi bir proje yok) Otoriteye ilişkin sorunlarını üzerine yazmıyorum bile.
“İrtica geliyor” ya da “tehlikenin farkında mısın?” gibi içini kendi korkularınla sen doldur türünden “öcü” çuvallarını ise sadece hatırlatmakla yetiniyorum; Ülke satılıyor, ordu itibarsızlaştırılıyor….
Siz şeytanın varlığına inanıyor muydunuz? Evetse ne kadar şeytani bir akılla uydurulmuş yalanlar olduğunun da farkındasınızdır. Şu an da yapılan da aynısı; “haysiyet isyanı”. Size Şebnem hanım özelinde samimiyetle sordum “siz bu baskıdan, uygulamalardan nasıl etkilendiniz? Siz ve hayatınız nasıl değişti?” Soruma aynı soruyu bana(*) yönelterek cevap vermediniz ve inandığınız başka bir “öcü”den bahsettiniz;Fişlenme ve cadı avı.
1-Çok Hollywood filmi seyretmişsiniz İslam’da cadı avı diye bir şey söz konusu değildir.
2-Hukuk devletlerinde de niyete değil fiillere ceza kesilir.(bir kaç ay içinde bu tip bir suç mu işlemeyi planlıyorsunuz?) Suç olarak tanımlanmış bir fiilde bulunulmuş ve bundan başkaları zarar görüp, mağdur olmuşlarsa hiç kimse inansın, inanmasın karşısındaki yer bunu zannıyla “şeytana uydum ben değil o suçlu” deyip sorumluluğu şeytana ihale ederek cezadan paçayı kurtaramaz.
Tekrar olacak; durup dururken, herhangi bir mukavemetle karşılaşmamış olmalarına rağmen eylemci döven, çadır yakarak aşırıya kaçan işgüzarlar suçludur.
“Olaylar böyle başlamadı mı?” diye sormuş ve ardından iktidara ilişkin pek çok şikayet sıralamışsınız.
Dediğiniz gibi bu bir “haysiyet isyanı” ise, biriktirilerek büyütülmüş bir öfke gazıysa çadır yangını olmasa da başka bir sebeple mutlaka patlayacak/patlatılacaktı. Bu nedenle yine yazdığınız gibi “başta barışçıl bir protesto” üzerine “üslup, kibir, küstahlık, hayata müdahale gibi” ancak ikili ilişkilerde kişiye özel anlam ifade edecek ifadelerle büyütülerek “ gazlandı.
Diğer taraftan bu protestocuların sizin sıraladığınız türden şikayetlere sahip olmalarına rağmen “barışçıl bir protesto” başlatabildikleri gibi bu şikayetleri sandık başında bertaraf edebilecek bir demokratik olgunluğa da sahip olduklarına inanıyorum. Ve bu insanlar bir kısım polisin kendilerine karşı aşırı güç kullanmış olmasının cezasını hukuki yollarla arayabilecek adalet anlayışına ve sabra da sahiptirler. Şiddete şiddetle mukavemet etmenin yangını büyüteceğini , kontrol dışına taşacağını bilirler. Nitekim bu insanlar Taksimi temizleyen çöpçülere “biz yapmadık, polis neden oldu, devlet temizlesin” demeyip yardım bile ettiler…
Peki Taksimde öfkesini kontrol edemeyen, kendini protestocu değil de devrimci/isyancı olarak tanımlayan hiç kimse yok muydu? Bunları kontrolden çıkaran sadece polisin şiddeti miydi? Bu insanlar önce 5 ağaç için yola çıkan ordu misali mola yerinde “buraya kadar geldik, taksimi ele geçirdik madem seçmediğimiz şu hükümeti de devirip öyle gidelim” diye mi aklettiler. Daha ilk günlerde ben ağaç, çiçek böcek derken bana “çok safsın, sen öyle sanıyorsun” diyen çok Çapulcu oldu.
Pekii bir kısım polisin aşırı güç kullanmak zorunda kaldığı, bu aşırı güce de yakıp yıkarak karşılık veren güruh kimdi?
(*) nasıl ç-z oldum? Çocukken ebeveyn baskısı, okulda sistem ve eğitmen baskısı, işte patron baskısı yetti gari deyip çuvaldız oldum 😉 Sizin anlayabileceğiniz kadarıyla söylersem: Hamurumun malzemesi ve ona sızanlardan haberdar olabildiğim ölçüde değerlendirmeye tabi tutabildiğim seçimleriMden müteşekkilim. SeçimleriMle de yoğrulmaya devam ediyorum. Akledebildiğim ölçüde seçenek var akledemediğim seçeneklerin var olduğunun da farkındayım bunun için de mümkün olduğunca akledebilmiş insanları dinleyip, okuyarak haberdar olmaya çalışıyorum. Bu seçimleri test ettiğim mihenk taşı var tabii ki ama o taş “ben” değilim. Konumuz baskı olduğu için; Ben baskı var ya da yok dedim diye baskının var ya da yok olduğunu düşünmüyorum.(hukuk, adalet, demokrasi, özgürlük..için de) Her açıdan baskıya ve baskıya bakılan açıya bakmaya çalışıyorum. Bu yazdıklarımdan da belli oluyordur zaten.
Şimdi tekrar yazdıklarınıza dönersem başbakanın üslubu, sokaktaki (evdeki) gençlerin daha fazla özgürlük, daha az müdahale(=baskı) talepleri size, bana, ona göre farklılık arz eder. Ev dışında bu durumda asgari müşterek, bir uzlaşma noktası bulmak zorundayız. Siz beni anlamaya çalışmaz, % 50ye dahil eder ve zalimin yanında duran deyip kestirip atmak Şebnem hanım olarak “sizin” seçiminiz olur.(farklılıklarını, ne olduklarını,siyasi çizgilerini kısaca kendilerini tanımlamış siyasi partilerin sırf bu nedenle “biz” demesi anormal bir durum değil.)
“Hiçbir proje insanların ölmesinden, sakat kalmasından önemli olamaz bu inatlaşma,bu (aşağılayıcı)üslup niye?” diye sormuşsunuz. Pekii bir üslup, kibir takıntısıyla herkesin menfaatine olacak projelere tokoz koymaya çalışmak niye? Bu projeleri ölmeyi, öldürmeyi, sakatlanmayı, sakatlamayı, yakıp yıkmayı göze alarak engellemek için inat etmek, direnmek niye? Bilmem farkında mısınız, siz 30 yıldan fazla süren, ölenlerinin, sakat kalanlarının, yok olanlarının sayısının birkaç onbinden fazla olduğu , taraftarlarının kemikleştiği semizlendiği, çözümüne şiddetle karşı çıktığı bir “barış projesini” sahiplenip direnleri olmasına, varlığına mal olma ihtimaline rağmen ortaya koyan, inat ve kararlılıkla arkasında duran bir başbakanı “kibirli” olmakla itham ediyorsunuz. Unuttunuz belki Filistindeki insanlar ölmesin diye aynı başbakan İsrail’le “one minute” de demişti. “Ölmeyi ve öldürmeyi bilirsiniz” derken başbakanın üslubu aşağılayıcı mıydı sizce?
Yazdıklarınızı dikkate alıp ne oluyor bi dakika diyebilmem için Erdoğan’ın tavrı, kibri, üslubu ha bi de içki var içki dışında elle tutulur, uygulamaya konulmuş ve insanları mağdur eden icraat örnekleriyle gelmeniz gerekiyor. Kırılan kalp, incinen gurur, çiğnenen haysiyet serzenişleri bana eskimiş evliliğinde romantizm ve heyecan arayan eş şikayetleri gibi geliyor. Ebeveyn baskısıyla yaptığınız bu görücü usulü evlilik size arzu ettiğiniz mutluluğu vermiyorsa, tüm “yapıcı” gayretlerinize rağmen düzelmiyor, üzerine eklenen alkol sorunuyla da artık bu evliliğin yürümeyeceğini düşünüyorsanız meydana çıkıp “boş ol, boş ol, boş ol” diye feveran etmek yerine sandık başına gider, resmen boşarsınız olur biter. Böylece siz de aklınıza yatan, duygularınıza hitap eden, tavrını, üslubunu beğendiğiniz, hayatınıza müdahale etmeyecek birini seçersiniz.
Yazan:S.Ç. Tarih: Haz 7, 2013 | Reply
İdrak ve nefesinişze sağlık Sayın Ç.Z. Çok klişe olacak ama duygularımıza tercüman olmuşsunuz..
Yazan:Sebnem Tarih: Haz 7, 2013 | Reply
Bugün gezi fasistlerin gövde gösterisinden ibarettir,
Sayın MY,
Sabırla yazmaya çalışıyorum. Ama anlamamakta, empati kurmamakta direniyorusunuz. Bu ruh hali Tayyip Erdoğan’dan kitlesine geçti.
Gezi Parkı’nda sadece ulusalcılar yok.
Eğer oturudğunuz yerden medyanın tavrında olduğu gibi eleştirmek yerine gidip gözlemleseydiniz orada her kesimden insan olduğunu görürdünüz.
TGB de var BDP de, Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyen de var, Mustafa Keser’in askeriyiz de. Ya da hayır, kimsenin askeri değiliz diyen de.
Bu insanlar aynı mutfaktan yemek yedi, beraber kütüphane inşa etti
Rize’de yaşanan olayları dehşetle izledim. Dindar bir kitleye de aynı müdahale yapılsaydı gene aynı dehşetle izlerdim. Önemli olan burada insan olmak.
Tayyip Erdoğan’ı karşılayan kitle “gidelim, ezelim” diyor, Gezi Parkı’daki insanların hiç biri AKP kitlesinin kanını dökelim demiyor, mizahla, zekayla karşı koyuyorlar. Sokaktaki provakatörleri dışarı atarsak.
“Azınlık şaşırma, sabrımızı taşırma” gibi bir slogandan irkilmiyorsanız, ben sizin demokratlığınızı sorgularım.
O “teenager zekası” şahane bir yaratıcığa sahip.
Sağcı egemen zihnin, hele ki otoriterleşen AKP zihninin bunu anlaması zaman alacak.
Son sözüm, 28 Şubat’taki Kemalistlerin konumuna düştüğünüz için üzülmelisiniz. Artık demokrasinin değil otoriter devlet kurumlarının savunucuları olmaya evrildiniz. Askeri vesyatle bu denli savaşmış insanların bu noktaya gelmesi düşündürücü.
Erdoğan bi Pirus zaferine oynuyor: Kaybetmeye mahkum bir galibiyet.
Yazan:Sebnem Tarih: Haz 7, 2013 | Reply
Ama korkmayın,kürtaj yasaklanmadı
Yasaklanmadı çünkü protesto ettik.
O kadar kin ve nefret dolusunuz ki, buradan sadece size üzülebilirim.
Umarım bir gün o Gezi Parkı içinde yaşanmış olan kardeşlik ve barış deneyimini, dayanışmayı Allah size de nasip eder.
Yazan:my Tarih: Haz 7, 2013 | Reply
@SQ
dün gece AKP’li genç(?) salaklarin “izin ver taksimi ezelim” diye bagirmasi tam bir fasizm örnegiydi. Bir kara gömlekleri eksikti. ALLAH islah etsin. ALLAH memleketimizi bu hayvanlasmis insanlardan korusun. (Kur’an’da insanlik suuruyla yasamayanlar hayvandan da asagi kabul edilir)
bana hitaben yazdiginiz yorumu çok sevdim, fikirlere katilmiyorum ama çok güzel yazmissiniz, samimiyim 🙂
empati? yes, biraz kuruyorum, tweet üzerinden anlasip bulusmak, yardimlasmak, kandil simidi, piknik… güzel duygular yasandi ve paylasildi.
Sizin dediginiz gibi çevreciler, komünistler ve fasistler (TGB) omuz omuza imis. Peki “iyi” insanlar bu paylasma duygusunu ötekilere yaabildiler mi? yoksa taksimden sonra evli evine, köylü köyüne mi dönecek?
300 civarinda isyeri yakilmis. kirilan otobüs vs halkin vergisiyle ödenecek. Demek ki Taksim’de kötüler ve iyiler bir araya geldi, iyiler iyilik yapti, kötüler de kötülük.
Taksim’den siyasi bir netice çikamaz zira yamali bohça gibi bir topluluk idi. toplandilar ve dagilacaklar.
asansörde karsilasmis bir topluluk kadar ortak yanlari yok 🙁
Yazan:Sebnem Tarih: Haz 7, 2013 | Reply
Bahsettiğini şiddetin tek muhattabı eylemciler değil, polisin de yakıp yıktığı çok yer var.
Günün sonunda camlar takılır, yeni otobüsler gelir.
Ama giden canlar, kör olan gözler, parçalanan çeneler geri gelmez.
Biraz da böyle bakalım.
Yazan:fatma gökhan Tarih: Haz 7, 2013 | Reply
m.y “asansörde karsilasmis bir topluluk kadar ortak yanlari yok ”
Bencede, başka türlü Fazıl Say ile İhsan Eliaçık’ı aynı karede nasıl görebilirdik?
Yazan:fatma gökhan Tarih: Haz 7, 2013 | Reply
Gezi parkında eylem yapanlar,10 yıldır birikmiş bir öfkemiz var diyor. Kaç çocuk yapacağıma nasıl oturacağıma, nasıl giyineceğime karışma, benim kutsallarıma “ayyaş ” deme diyor.
Erdoğanı karşılayan gruba “naziler gibi slogan atıyorlardı” demeden önce, bu insanlar niye bu kadar öfkeli? Gecenin 2 sinde on binler neden havaalanına akın etti diye sormamız gerekmez mi?
Bu öfkeli kalabalık 10 gün boyunca, iktidara taşıdıkları bir başbakanın sülalesine, karısına, kızına en hayvani küfürleri savuranları susarak izledi. Dün gece havaalanındaki o öfkeli grup cumhuriyet tarihinden beri dedesinin, nenesinin, bacısının aşağılanmasına şahit oldu. 10 gündür kutsallarına küfreden Fazıl Say’ın tencere tavasını dinledi. Bunca suskunluktan sonra sloganla da olsa bırakın biraz rahatlasınlar. Emin olun o kalabalık dün gece isteseydi taksime yine gidebilirdi. Ama hepsi evine dönüp sabah namazını kıldı ve dua etti.
Yazan:my Tarih: Haz 7, 2013 | Reply
Samimi sevrecilerin ve tabi sizin Sebnem hanim, niyetinizden hiç süphem yok. Ama gezi olaylari gasp edilmistir, manipüle edilmistir. sizin ve arkadaslarinizin saf duygulari sömürüldü. Bakin kokusu nasil hemen çikiyor, CHP’nin imzaladigi belge:
Yazan:Sinan Tarih: Haz 7, 2013 | Reply
Yasaklanmadı çünkü protesto ettik.
O kadar kin ve nefret dolusunuz ki, buradan sadece size üzülebilirim.
Valla üzülme eylemini kendi adınıza içine yoğun acıma duygularınıda katarak yapsanız daha iyi.
Ben ”baldırıçıplakların” arasındayım. Bu kürtaj pisliğini,çocuk cinayetini savunan tipleri tv başında izlerken millet bunlar vatanı milleti seviyorlarsa zaten doğurmasınlar.Çoğalmaları bereketi kaçırıyor diyordu.
Bence o topluluk bu kazanımını ”her defasında” tepe tepe kullansın. Hatta bütün hastane ücretleri devlet tarafından ödensin.
Yoksa, yakın geçmişten bile bir haber,ağzı içkili-küfürlü twitter genel kültürü olanlardan 5-10 bin dahası çekilmez.
Yazan:sq Tarih: Haz 8, 2013 | Reply
Sayın My,
Ben ve benim gibi bir çok insanın CHP ile bağını keseli çok oldu.
Erdoğan bunu göremeyip ilk etapta CHP’yi suçladı.
Yahu CHP bunca kalabalığı bir araya toplayabilir mi:)
CHP içinde Şafak Pavey, Aylin Nazlıaka vb. beğendiğim insanlar var ama bütün olarak beni temsil etmiyor. O yüzden barajın düşürülmesini ve bağımsız aday istiyorum.
AKP iyi şeyler yapınca da direkt karşı koyacak değiliz, Kürt açılımını da barış sürecini de destekliyorum. Akil insanları toplarken iyi niyetli olunduğunu düşünüyorum.
Ama kentleri bu kadar hoyratça yönetmeye kalkamazsınız.
Bakın ne diyor Erdoğan, “AKM’yi yıkıp, modern olmayan barok bir bina yapacağız”
AKM yıkılabilir, ikna edecek ve “iyi niyetli” olarak getirilen güzel bir proje olacaksa neden olmasın?
O zaman buradaki sıkıntıya gelelim:
1) Üç aşağı birbirimizi biliyoruz, güzel sanatlar okumuş ve ailesi müzisyen biri olarak en büyük sıkıntımız, talebimiz AKM falan değil. Şehir Tiyatroları neden kapanıyor mesela?
2) Bu projeyi halka Ertuğrul Günay ya da Kadir Topbaş anlatsa başka, “ucube” diyerek beğenin, beğenmeyin o başka, dünya çapında gururumuz olan bir heykeltraşın heykelini yıktırmış ve kalbini kırmış ve sanatseverlerin öfkesini toplamış bir başbakanın anlatması başka.
3) Tayyip Erdoğan bir sanat otoritesi ya da mimar değil. “Modern değil ama Barok olacak” çıkışını kabul edemiyorum. Neden Barok? Neden Modern, Neo-klasik, Art Nouveau, Art Deco değil de Barok? Kime sordu bunu kararını verirken! Bu ülkenin ta Osmanlı döneminde açılmış Sanayi-i Nefise Mektebi geleneğinden gelen sanatçıları, mimarları var. Taksim’in orta yerine Barok bir bina yapmak bir kişinin kararı ile mi olacak yani?
İşte bütün bunlar yüzünden tepki var, tek adam rejimi istemiyoruz.
Tayyip Erdoğan başbakan olsun, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı değil!
Yazan:sq Tarih: Haz 8, 2013 | Reply
Bu arada internetten takip ettiğim kadarıyla bugün Gezi Parkı’nda 11.00’de her türlü cinsiyetçi ve homofobik/transfobik küfüre karşı bilgilendirme çalışması vardı.
Emine Erdoğan’a küfür edeni de, Berguzel Korel’e de küfür edenleri kınıyorum. Bu gelişmemiş ataerkil zihinlerin direnişçiler arasında yeri yok.
Taksim’de veya başka bir yerde, bu şekilde küfürler edilince uyaranlar, tepki koyanlar da var aslında. Mesela feministler mor ve beyaz spreylerle cinsiyetçi küfürleri sildiler.
Yazan:sq Tarih: Haz 8, 2013 | Reply
Bir tarafta; “Bir kadın, psikolojik, kriminolojik ya da fizyolojik nedenlerden ötürü anne olmak istemiyorsa, dünya genelinde yıllardır yapılan tartışmalar sonucu ortak akıl olarak kabul edilmiş bir süreye kadar gebeliğini sonlandırma hakkını kazanmıştır, zira aksi durumda kürtaj illegal ve merdiven altı yöntemlerle yapıldığında kadın ölümlerine yol açmaktadır. Hele ki tecavüze uğrayan kadınlara, doğurun devlet bakar denmesi kabul edilemeyecek bir açıklamadır” diyenlere karşı
Bu kürtaj pisliğini,çocuk cinayetini savunan tipleri tv başında izlerken millet bunlar vatanı milleti seviyorlarsa zaten doğurmasınlar.Çoğalmaları bereketi kaçırıyor diyordu.
Aradaki üslup farkını objektif gözlere bırakıyorum.
Yazan:fatma gökhan Tarih: Haz 8, 2013 | Reply
Sayın sq,
Benim dedem çiftçi, babam memurdu. Ben rahmetli dedemden şapka kanunu adı altında nasıl bir terör estirildiğini bizzat dinledim. Annem okuma yazması olmayan bir ev hanımıdır. Annem ve annemin amcakızları çok iyi Kur’an okurlar. Kur’an okumayı dedeleri evde gizlice öğretirmiş. O dönemdeki insanların kızlarını neden okula göndermediğini bilmem anlayabildiniz mi? Dedemin ve annemin anıları dışında ben 28 şubat sürecini bizzat yaşamış
bir imam hatipliyim.
Siz chp senpatizanı müzisyen bir ailede doğdunuz.
Ben sanatı bilmeyen ve yıllarca chp iktidarının zulmünü yaşamış bir ailede doğdum.
Çok farklı hayatlarımız, farklı anılarımız olsa da birbirimizi anlamaya çalışmalıyz.
Birbirimizi anlayabilmenin yolu, birbirimizi aşağılamayan bir dil kullanmaktan geçiyor.
Chp’li sanatseverlerin şunu kabul etmesi gerekiyor. Bugünün muhafazakarları, dedeleri gibi köylü değil artık. Onlarda Avrupa’lı yazarları yakından tanıyor. Onlarda sinemayı, tiyatroyu takip ediyor. Barok, Gotik, Romanesk onlara da birşeyler çağrıştırıyor. Yukarıda “erdoğan hakkında” isimli arkadaşın yorumunu okumanızı öneririm.
1) Üç aşağı birbirimizi biliyoruz, güzel sanatlar okumuş ve ailesi müzisyen biri olarak en büyük sıkıntımız, talebimiz AKM falan değil. Şehir Tiyatroları neden kapanıyor mesela? demişsiniz.
Şehir tiyatroları ile ilgili Haluk Bilginer’in milliyete verdiği röpörtajı da okumanızı tavsiye ederim.
Muhafazakarlar artık Shopenhauer, Marx, Nietsche okuyor. Peki sizce Gezi Parkındakiler Gazali, Ali Şeriati, Buhari okumuş mudur?
Bunu aşağılamak için söylemiyorum. Ben Gezi Parkındaki samimi insanları anlamaya çalışıyorum. Onların muhafazakar diye isimlendirdikleri insanları tanıyıp tanımadıklarını cidden merak ediyorum?
Yazan:Sinan Tarih: Haz 8, 2013 | Reply
Henüz mental olarak hazır olmadığı için çocuk cinayetini meşru gören zihniyet… sözüm size,sana,hepinize.
Beğenmediğiniz o üslup,yıllardır tokat yediğiniz ama onu kazanmaktanda (seçimlere inanıyorsanız elbette) başka çareniz olmadığı ”halk”ın üslübu.
Şark kurnazlığı bu miilete sökmez,sökmeyecek.
Tecavüze uğramak gibi ekstrem durumları bahane ederek gayr-i meşru ilişkilerin yayılmasını-meşruiyetini temin etmek için verdiğiniz çabaları aynı halk görmekte ve sizden tiksinmekte.
Yazan:ETİKET Tarih: Haz 9, 2013 | Reply
Sanatçı(ETİKET) dediğimiz insanların her eseri herkes tarafından AYNI ölçüde beğenilmek ve AYNI şekilde anlaşılmak zorunda mı?
Dünya çapında bir sanatçının bir eserini beğenmeyeni sanattan anlamayan, zevksiz mi ilan edeceğiz?
Sanattan anlayıp da bir eseri beğenmeyenler için ne diyeceğiz; yeni yeniciler, muhalif ekol mensubu…!ETİKET!
Projeyi ETİKETli Günay ya da Topbaş açıklasaydı demişsiniz ya doğru aslında. Söylenenden çok kendi aklımızla yapıştırdığımız tasnif ETİKETlerimizin üzerine iliştirdiğimiz notcuklarımıza bakıyoruz. Başbakan “dünya çapında gurumuz olan heykeltıraşımızın bu nadide eserinin yeri ancak dünyanın tam ortası olabilir ve onu, layık olduğu yere, Taksime naklediyoruz” demiş olsaydı ne olurdu acaba?
“O olmasaydı şu olsaydı” faslına geldiyesek biraz daha geçmişse gidebiliriz. Başbakan bugün hala Taksimde var olan Barok kışlasını Modern bulmayıp yıkmaya yerine AKM gibi sanat icra edilecek bir Modern bir bina dikmeye kalksaydı.
“Hedeflediğimiz Modern Türkiye’nin güzide köşesi Taksim meydanında Barok eser de ne demek , derhal yıkılsın”
Geçmişte modern Türkiye’nin mimarları böyle mi dediler acaba? Yıkmadan önce “Ya bize de gelecekte kalkar birileri tek adam falan derler.” diye düşünüp, “Biz en iyisi bunu birilerine soralım” dediler mi acaba? Kimlere sormuş olabilirler; sanayi nefisecilere mi yoksa giydiği, okuduğu,eğitimi..beğenilmeyen, sanattan anlamayan, bilumum yasaklarla reddi miras yapması emredilen millete mi?
Yazan:kurtulush Tarih: Haz 9, 2013 | Reply
Bakın kendinize de pay çıkarın, bizahati sitenizden bahsediyorum.
Ben bu sitede kemalizme eleştiriler getirdiğim zamanlar rahatlıkla yazabiliyordum, işin ucu tayyipizme dokunmaya başlayınca gördüğüm muamele çok farklı oldu.
Bu “ileri demokrasi” ayaklarının yemeyeceği belliydi. Patlayacaktı bir yerde patladınız.
Yazan:sq Tarih: Haz 9, 2013 | Reply
Sayın Fatma Gökhan,
Bence de birbirimizi anlamaya ve birbirimizin hayatlarına saygı duymaya çalışmalıyız. Hepimiz aynı toprağın çocuklarıyız.
Dediğiniz gibi nu günün muhafazakarları da Avrupa’lı yazarları tanıyor, sanatı takip ediyor. Çok güzel.
Demek istediğim bir proje yapılırken, ki oldukça sembol bir proje, ben yaptım olduculukla yapılmasın, danışılsın, halkın fikri alınsın.
Erdoğan. birileri onu devirmeye çalışıyormuş gibi davranıyor.
Hayır!
Çoğulcu demokrasi isteniyor sadece, en azından benim istediğim bu. Erdoğan’ı istifa ettirmek değil. Seçimle gelmiş birini, arkasında % 50 halk desteği varken istifaya çağırmak, Erdoğan’a oy vermiş insanlara saygısızlık olur.
Erdoğan dediğim dediklik yapmasın, biraz bize de saygı duymayı öğrensin
Hepimizin başbakanı olsun ama o kırıcı ve sert üslubunu yumuşatsın artık!
Ortamı yumuşatmak yerine iki büyük miting düzenlemesi beni kaygılandırıyor açıkcası.
Yazan:fatma gökhan Tarih: Haz 9, 2013 | Reply
sq,
Ben yapılacak mitingleri prokovatif bir eylem olarak görmüyorum. Tam tersi, gezi süreci devam ettikçe karşı tarafın öfkesi de artıyor. Bu mitingler o öfkenin sokağa taşmasını önleyecektir. Emin olun o mitinglerden birlik beraberlik çağrısı yapılacaktır.
Gezi Parkındakilerin kütüphanelerine göz atma imkanınız oldu mu? Bahsettiğim yazarların kitapları var mı?
Yazan:Sebnem Tarih: Haz 9, 2013 | Reply
Tek tek incelemedim, bilemiyorum ama Gezi Parkı’nda dindar Müslümanlar da var. Kesin konuşmayayım.
Yazan:fatma gökhan Tarih: Haz 9, 2013 | Reply
sq,
“Demek istediğim bir proje yapılırken, ki oldukça sembol bir proje, ben yaptım olduculukla yapılmasın, danışılsın, halkın fikri alınsın.”
Bülent Arıç’ın yanına gidenler kimdi ve hangi kurumları temsil ediyorlardı? Neden bu temsilciler referanduma karşı çıktı? Acaba çoğunluğun görüşünü hazmedememek gibi bir takıntılarımı var.
Sanatı hep nu resme bağlamak kolaycılık bence.
Pornografi ne zaman sanat oldu? bu sitedeki en kaliteli yazılardan, okuyabilirsiniz. Bahsettiğiniz heykellerle ilgili referandum yapılsa ve çoğunluk bu heykelleri benimsemediğini belirtse chp li sanatseverler yine mızmızlanacaktır. Ben doğruyum, ben elitim, Avrupalının sanatı en iyi sanattır, bu yobazlar sanattan anlamıyor diye yine yaygarayı koparırlar.
Yazan:kurtulush Tarih: Haz 10, 2013 | Reply
“Acaba çoğunluğun görüşünü hazmedememek gibi bir takıntılarımı var.”
Hakikaten siz tayyipistlerin demokrasiyi öğrenmeleri için 40 fırın ekmek de yetmeyecek galiba.
O kadar referenduma meraklıysan, o referendum dediğin iş o parka takılanlar arasında yapılırdı.
Burayı yıkıp, kışla yapacağız, ne dersiniz diye onlara soracaktınız.
Ben burda kalkıp da başbakanın evinin bahçesine Che Guevera anıtlı, altı AVM, üstü şişhane bi zamanzingo dikelim, gözüne gözüne sokalım diye referendum yapıyor muyum?
Yazan:"ama" -sız demokrat Tarih: Haz 10, 2013 | Reply
“Hakikaten siz tayyipistlerin demokrasiyi öğrenmeleri için 40 fırın ekmek de yetmeyecek galiba.”(kurtulush)
siz demokrasiyi o kadar iyi biliyorsunuz ki muhatabinizi asagiliyorsunuz, demokrasiyi asmissiniz, stalinist olmussunuz 🙂
O kadar referenduma meraklıysan, o referendum dediğin iş o parka takılanlar arasında yapılırdı.Burayı yıkıp, kışla yapacağız, ne dersiniz diye onlara soracaktınız.(kurtulush)
oyle yapacaktik ama otobus yakmaya gitmisler, donuste de iki gosterici kadina tecavuz etmisler, kagit toplayan cocuklari kopruden atmislar filan, isleri uzamis 🙁
Ben burda kalkıp da başbakanın evinin bahçesine Che Guevera anıtlı, altı AVM, üstü şişhane bi zamanzingo dikelim, gözüne gözüne sokalım diye referendum yapıyor muyum? (kurtulush)
Taksim meydanini kendi maliniz gibi goruyorsunuz. bu da ilginc. elestirdiginiz kibirli ve tahakkumcu AKP kafasindan bir farkiniz yok, AKP diktasina bas kaldiran sol dikta! ikisi arasindaki tek fark alet edevat. onlarin biber gazi ve copu var, sizin ise molotof kookteyliniz, maç kaç kaç abi?
Yazan:itiatsiz Tarih: Haz 10, 2013 | Reply
“elestirdiginiz kibirli ve tahakkumcu AKP kafasindan bir farkiniz yok”
🙂
Korkma korkma, yok öyle birşey. Kimsenin sultanınızın evinin bahçesinde gözü yok. Şaka o şaka… 🙂