Ne kadar az bilirseniz…
By Emre Paksoy on Haz 13, 2013 in AKP, Gezi Parkı terbiye edilebilir mi?, şiddet, Sivil Toplum
Yaşanan Gezi Parkı olaylarıyla birlikte her iki cephe açısından da ne kadar demokrat olduğumuzu bir kez daha gördük… DD’de yayınlanan fotoğraflarla birlikte, hem devlet nezdinde yapılan açıklamalar, hem de göstericilerin ortaya koyduğu vahşet demokratik olmanın sadece sandık kurmak ve sandığa gitmek olmadığını, aynı zamanda demokrasinin bir ahlak rejimi olması gerektiğini ne yazık ki bir kere daha gösterdi bizlere…
Çoğumuz eylemleri sadece ana akım medyadan değil, aynı zamanda sosyal medya üzerinden de takip ettik. Sosyal medya üzerinde kışkırtıcı, provakatif ve yalan dolu haberler olduğu kadar çok çarpıcı örnekler de vardı bildiğiniz gibi. İçlerinde en çok dikkatimi çeken bizzat eylemlere katılmış birisi tarafından kaleme alınan “Gezi Parkı’nda neler oluyor?” yazısı idi. Yazarın dikkatim çeken en önemli tespiti önemli bir güruhun neden orada bulunduğunu tam olarak bilmemesi oldu benim için… Pek tabi okuduktan sonra sizin de dikkatinizi çekecek önemli bir tespitler vardır yazıda…
Diğer taraftan şimdiye kadar, işim gereği, gördüğüm toplumsal olaylardaki tecrübem en vahşi, en saldırgan olan kesimlerin mevzunun ne olduğu konusunda bihaber olanlar olduğunu söylüyor. Ya da aksine en radikal düşünceye sahip olan kesimler bu tür olaylarda şiddet yolunu seçiyor… Kısacası şiddet her zaman ifrat ve tefrit arasında gidip geliyor.
Ancak aşağıda elimden geldiğince çevirisini yaptığım kısa makalede en radikal düşüncelere sahip olan insanların aslında en zayıf insanlar olduğunu, fikirleri konusunda bir anda anormal derecede ılımlı ve hatta ters görüşlere sahip olabileceklerini (bkz. İhsan Eliaçık ve Kandil geceleri) bilimsel bir çalışma ışığında anlatıyor. Buyurun…
***
Karışık ve çetrefilli politik konularda uç fikirlere sahip olan insanlar, bu fikirlerle ilgili kafa yorulması gereken konular üzerine fazla durmama eğilimindedirler. Bu iddia son zamanlarda Psychological Science dergisinde London School of Bussines’tan Philip FernBach, Harvard Kennedy School’dan Todd Rogers, UCLA’dan Craig Fox ve Üniversitesi ’den Steven Sloman tarafından yayınlanan bilimsel çalışmada ele alındı.
Yazarlar bu çalışmada 198 kişiden İran’a yönelik uygulanan tek taraflı yaptırımlar, sosyal güvenlik amacıyla emeklilik yaşının yükseltilmesi, “single-payer” olarak adlandırılan sağlık sistemi, emisyon oranının düşürülmesini amaçlayan “cap and trade” sistemi, bütün vergi dilimlerine aynı oranda vergi uygulanmasını ve öğretmenler için yeterli derecede maaş sağlanması hakkında görüşlerini sayısal olarak cevaplandırılmaları istendi.
Sonrasında katılımcılar bu altı konu hakkındaki kendilerine sorulan soruları cevaplandırdılar. Çalışmanın hipotezinde belirtildiği üzere, katılımcılara yeniden bu konular hakkında fikirleri tekrardan sorulduğu zaman, katılımcıların fikirlerini beyan ederken daha fazla incelikli ve düşünerek cevap verme eğiliminde oldukları görüldü:
“Öngörüldüğü üzere, katılımcılardan savundukları fikirler konusunda ortaya konan politikaların fikirlerinde nasıl olumsuz etkiye neden olduğunu açıklamaları istendi. Ardından da bu politikalar hakkında daha ılımlı görüşleri bildirmeleri imkânı verildi. Sonrasında ise katılımcıların kendilerinde ve birbirileri aralarında fikirlerinde değişimler gözlendi. Sonuç olarak, aşırı uç fikirlere sahip olmanın fikirlerinde değişikliğe neden olmaları ile ilişkili olduğu görüldü. Şöyle ki, aşırı uç fikirlere sahip olan kişilerin düşüncelerinde yaşanan hızlı değişim sonrasında, bu konuyla ilgili normalden çok daha fazla ılımlı bir konuma gelme eğilimde oldukları saptandı.”
Çalışmada elde edilen ciddi veriler neticesinde, yazarlar bir konu hakkında neden böyle düşündüğü konusunda gerçekçi açıklamalar yapılmasının o konu katılımcılara neden bu konu hakkında böyle bir görüşe sahip olduklarının sorulmasından daha fazla fikirlerin değişimine katkı sağladığını tespit ettiler.
Aynı fikirdeki insanların birbirlerine “yankı odası” etkisi göstererek (Türkçe ’de amiyane tabirle ‘gaza getirme’ diyoruz. Ç.N.) aşırı uç fikirlere sürüklemesi konusunu tartışan birçok bilimsel çalışma bulunmaktadır. Bu yeni çalışma ise bize sorunun insanların ürettikleri siyasi diyalogların çokluğunun ya da azlığının bir anlam ifade etmediğini, önemli olan bu diyaloğun nasıl olduğu ve niteliğine dikkat çekiyor. Sonuç olarak, bir politika konusunda görüşlerimizi açıklamak zorunda kaldığımız zaman, o konu hakkında düşüncelerimiz bulunduğu noktada sağlam bir duruşumuzun bulunmadığını görüyoruz.
İhsan Eliaçık ve Kandil Geceleri
…Kemalcilik ve Atatürkizm üzerine e-kitap…
Evet… Tarih şaşırmaktır. Atatürk’e şaşırmak, Kürtlere şaşırmak, Lozan’a şaşırmaktır. Geçmişe hayret edip bugüne eleştirel bakabilmek, yarını hazırlamaktır Tarih. Geçmişe değil geleceğe dönüktür amacı. Özetle siyasî bir propaganda aygıtı değildir. Gaz vermek, “Asker millet” üretmek, atalarımızla gurur duymak için tarih araştırılmaz. Eğer resmî tarihin beyin yıkamasından bıktıysanız bu kitap ilginizi çekecektir…Buradan indirebilirsiniz.
Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”
Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.
“Kemalizm Türk kadınına özgürlük verdi” gibi sloganlarla düşünmeye daha doğrusu ezberlemeye itildiği için sık sık şaşırmaya mahkûm bir kuşak bizimki. Tarihi, belgeleri, siyasî söylemleri ve sloganları aklın imtihanına tabi tutan herkes hayretler içinde kalıyor. “İyi de biz bunu bunca sene nasıl yuttuk?” diye sormaktan alamıyoruz kendimizi. Kemalist düşüncenin, çağdaşlığın ve Atatürk devrimlerinin yılmaz bekçisi “çağdaş Türk kadını’nın sesi” Cumhuriyet Gazetesi’nin başyazarı olan Yunus Nadi kadınların siyasete atılmasına nasıl tepki vermiş meselâ? “Havva’nın kızları, Meclis’e girip yılın manto modasını tartışacak” Kadınlar Halk Fırkası kapatılınca yerine Türk Kadınlar Birliği kurulmuş. O da kapatılınca Cumhuriyet Gazetesi’nde şu başlık atılmış: “Türk Kadınlar Birliği kapatıldı, fesat çıkaran hatun kişilere haddi bildirildi.” Derin Düşünce Fikir Platformu yakasını resmî tarihten kurtarmak isteyen okurlarına ezber bozan bir kitap öneriyor : Kadın hakları ve Kemalizm ilişkisine alternatif bir bakış
2 Trackback(s)