Çapulculuk ve sivil itaatsizlik arasındaki fark nedir?
By Tavit Kilimciyan on Haz 17, 2013 in devrim, Gezi Parkı terbiye edilebilir mi?, Kitap Alıntısı, şiddet, Sivil itaatsizlik
“… Sivil itaatsizlik Gandhi’yi ve Martin Luther King’i çağrıştırdığı için saygı uyandıran bir kavram ama tam olarak ne olduğunu tarif etmek zor. Bir kere işin içinde bir itaatsizlik var. Yani kanunlara aykırı bir şeyler yaparak halkın dikkatini üzerinize çekmek, mümkünse desteğini kazanmak söz konusu. Diğer yandan “sivil” yani medenî bir boyutu var. İster Latince isterse Arapçasına bakın, uygarlığa, sivil-izasyona, medeniyete yani birlikte yaşamaya bir vurgu var. Sivil itaatsizliğin GÜCÜ VE ZEKÂSI tam da burada yatıyor: Meselâ aptal ve/veya ırkçı bir kanunun saçmalığını ispat etmek için o kanunu herkesin gözü önünde çiğneyeceksiniz. Ama kimsenin burnu bile kanamayacak. Tam da bu sebeple yani kimseye zarar vermeden yaptığınız bir şey “yasak” olduğu için Sivil itaatsizlik söz konusu. Halk kanıksanmış olan bir zulmü siz dediğiniz için değil bizzat şahit olarak, kendi aklıyla fark edecek. Yasakların gereksizliğini, saçmalığını o kadar çok insan o kadar NET bir biçimde görecek ki devlet, polis, hükümet yalnız kalacak. Çünkü siz yazılı kanunların üzerindeki bir kanuna, vicdana ve akıla hitab edeceksiniz. […]
Martin Luther King’in liderliğindeki Zenci hareketi de 6-7 eylül olayları gibi 1955′te gerçekleşti. Zenci Rosa Parks otobüste yerini bir beyaza vermeyi reddetti. Kanunları çiğnedi ama kimsenin burnunu kanatmadan. Alabama’da zenciler otobüsleri boykot ettiler. Otobüse binMEmek diye bir suç da yoktu zaten! Halkın dikkatini ırkçı uygulamalara çekmekti amaç. Martin Luther King tutuklandı ama sonunda kazandılar. Otobüslere molotof kokteyli atarak yolcuları ve sürücüleri yakabilirlerdi ama bunu yapmadılar. Çünkü bu polisin uygulamakta olduğu şiddeti meşru gösterirdi …” (Kitap pdf olarak buradan indirilebilir)
… Bu konuda okumak için…
İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında
Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
6 Trackback(s)