RSS Feed for This Post

Taksim Dayanışması mert mi namert mi?

Posta kutumuza “yaygınlaştırılması” ricasıyla yeni bir mesaj geldi, Taksim Dayanışması’dan bir basın bildirisi bu: T.C. Anayasasının 34cü maddesini hatırlatarak başlıyor metin:

“Madde 34. – Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.”

Henüz Özgür Olamadık gibi gruplara, siyasî forumlara da gönderilen bildiriyi yazanlara bir kaç itirazımız olacak:

  1. Anayasanın 34cü madesi “silahsız” diyor. Siz silahlısınız, molotof kokteyli ve çelik bilye atıyorsunuz. Bunların ikisi de öldürücü birer silah. Dayandığınız anayasanın T.C.’sinde molotof kokteyli atmak da bir suç.
  2. Yere düşen polislerin tabancalarını aldınız. Neden? Ne yapmayı düşünüyorsunuz?
  3. Attığınız çelik bilyeler tabanca mermisiyle aynı hıza sahip, göstericilerin ve polisin kasklarını dahi delebilir. (Bkz. Bazı sapanlar oyuncak değildir!)
  4. Devletin otoritesini tanımıyorsanız neden anayasadan, mahkemelerden, basın ve gösteri hürriyetinden bahsediyorsunuz? Bunlar kanunları TANIYAN T.C. vatandaşları için geçerli. Siz ise ilk günden beri T.C. hükümetinin meşruiyetini tartışıyorsunuz. “Biz halkız” diyorsunuz. Gösterilere destek olmayan bizleri dışladınız.
  5. İlk günden başlayarak hükümet devirmekten, başbakanı asmaktan, devrim yapmaktan, rejimi değiştirmekten bahsettiniz. Hükümet binalarını, parti merkezlerini yaktınız. MEŞRU KABUL ETMEDİĞİNİZ T.C. hükümetinin adaletine ne yüzle sığınıyorsunuz?
  6. Neden gösterici gibi değil de bir düşman ordusu gibi davranıyorsunuz? Eğer “bizden” iseniz şiddeti terk edin. Seçimlere girin. Kazanıp iktidar olun. Yok eğer bize düşmansanız polisin şiddetine mertçe göğüs gerin. Kazanırsanız zafer sizin. Kaybederseniz “kahraman” olursunuz. Ama önce mert olun, tercihlerinizin sonuçlarına katlanın.

 

Sivil itaatsizlik, isyan ve devrim konusunda:

Trackback URL

  1. 26 Yorum

  2. Yazan:Kartal 92 Tarih: Tem 16, 2013 | Reply

    aynen, Taksim sanki no man’s land zannediyorlar.

  3. Yazan:Yamaç Kundra Tarih: Tem 16, 2013 | Reply

    bunlara “gösterici” demek kimin fikriydi? adamlar resmen terörist. esnaf olarak zararımız büyük.

  4. Yazan:Tayfun Tarih: Tem 16, 2013 | Reply

    Hayatı sadece bir güç savaşı olarak gören, dünyanın orman kanunlarıyla yönetildiğini, güçlünün güçsüzü ezdiğini zannedenler bunlar. “Ya ezeceksin, ya ezileceksin” felsefesiyle yaşıyorlar. Bunların makyavelist felsefesine göre amaca; yani iktidara, güce, paraya, şöhrete, yatlara, katlara giden her yol mübah. Son birkaç yıldır bu amaca ulaşabilmek için tekrar bir sosyalizm türküsü tutturdular. Dünyanın en zengin, kendi aralarında bile eşit olmayan sosyalistleri halbuki bunlar. Güya “burjuva AKP”den iktidarı alıp, ülkenin nimetlerini halka dağıtacaklarmış. Biliyoruz bu masallarla Türkiye’nin en güzel turistik köşelerini nasıl yandaşa, yoldaşa peşkeş çektiklerini, askerin memleketin en güzel yerlerine nasıl çöreklendiğini, kamu kurumlarının imkanlarını nasıl fazlasıyla kullanarak bizim ödediğimiz vergilerle günlerini gün ettiklerini. “Herkes eşit, ama birileri biraz daha eşit” der bizim tatlı su sosyalistlerimiz. Bu masallara artık dünyanın hiçbir doğru düzgün eğitimle yetişmiş toplumunda inanılmıyor. İşsiz insanları, alkol alan, uyuşturucu alan ve işinde verimsiz, dolayısıyla para kazanamayan, kazandığının çoğunu bu zararlı alışkanlıklara harcayan, çalışmadan yaşayabilmenin derdinde olan kişiler ise hedef kitleleri ve en büyük destekçileri. İşi gücü olan, daha doğrusu hayatını devam ettirebilmek için sabah erken kalkıp işe gitmek, akşam dönmek zorunda olan insan zaten o meydanlarda günlerce duramaz. Kimse de bana “Türkiye’de iş mi var?” demesin. Birçok kişi çalıştıracak kimse bulamıyor. ABD’de Work and Travel yaz programlarında bok temizlemeye razı olanlar, Türkiye’de masabaşı işleri beğenmiyor. Ondan sonra, “aman efendim iş yok”.

    Bunların hayalini kurduğu hayatın yaşanabildiği ülkeler: Venezuela, Küba, Kuzey Kore vb. Herşey yasak, ama alkol, uyuşturucu, maymun iştahıyla önüne gelenle seks vb. Bu tür diktatör devletler geçici haz verici araçlarla halklarını uyutur, kendilerini mutluymuş gibi hissetmelerini sağlar. O arada malı götürürler. İran’da uyuşturucunun sadece kağıt üzerinde yasak olduğunu, devletin uyuşturucuyu tolere ettiğini biliyor muydunuz?

    Son olarak, gösteri dediğin şey yarım gün sürer, bir gün sürer. Gece konaklamalı gösteriler serbesttir diye bir ibare yok kanunda. Bu kanunun da derhal düzenlenmesi, “gösteri” adı altında işgal yapılmasının önüne geçilmesi gerekmektedir. Örneğin, “gösteri süresi 5 saati geçemez, diğer insanların hayatlarının akışını etkileyemez” gibi.

  5. Yazan:beklenen Tarih: Tem 16, 2013 | Reply

    esnafın sabrı varda devletin sabrı yokmu sanıyorsunuz? VEya şöyle sorayım. Karşınızdaki insanları sabırla sınamaya kalkmakla ne kazanacaksınız? Çok fena altında kalırsınız çokkkk.

  6. Yazan:Sebnem Tarih: Tem 16, 2013 | Reply

    Taksim Dayanışması’ndan kim eline silah veya molotof kokteyli almış mesela? Mücella Yapıcı mı?

    Veya “başbakanı asmaktan, hükümeti devirmekten” kim bahsetmiş?

    Bir tarafta insanlar demokratik haklarından bahsediyor, siz de kendi yarattığınız komplo teorileri, korku senaryolarına sıkıca tutundunuz.

    Polis şiddetiyle gençlerin öldüğü ülkede hala “yere düşen polislerin silahını aldılar” gibi kaynağı bile belli olmayan bilgileri öne sürüyorsunuz, kuzum siz hakikaten kafayı mı yediniz? Bu ne düşmanlık bu ne kin?

    “Kazanıp iktidar olmak” bir zafer değildir, futbol maçı oynamıyoruz burada, her iktidarın empati kurma sınavını vereceği bir “ötekisi” vardır, önemli olan da burası.

    P.S. Dücane Cündioğlu’nun Habertürk’deki konuşmasını izledim, tavsiye ederim.

  7. Yazan:my Tarih: Tem 16, 2013 | Reply

    artik ak parti pak parti meselesi bitmistir. Bu politika degil asayis meselesi olmustur. Basit bir siddet ve hukuk olayi. Taksim dayanisma’nin yaptiklarinin ondabirini Fransa’da veya ABD’de YAPAMAZSINIZ. Gözleri yiyorsa Paris’e gelip polise çelik bilye atsinlar, mert iseler NewYork’ta molotof atip dükkan yaksinlar, sikiyorsa Obama’nin akrabalarini dövüp üzerine çis yapsinlar.

    “bunlar olmadi” diye tutturmayin.
    bu videonun son saniyelerinde yere dusen polisin tabancasini araklayan bir “gösterici” var. Tabancayla fikir özgürlügü bagdasiyorsa biber gazina niye itiraz ediyorsunuz?

    http://www.derindusunce.org/2013/07/05/agac-sevgisi-insana-neler-yaptirmaz-ki/

    basbakan asma, darbe yapma için ulusal kanali, levent kirca’yi dinleyin, TGB baskani çagdas bey’i dinleyin. bakalim “mayis ayinda türkiyeyi karistiracaz, bu hukumeti devirmek demokratliktir” vs derken hala dik durabilecek misniiz?

    devrim-Darbe lafina 50 defa itiraz ettiniz, 50 defa çapulcularin afislerini, videolarini gösterdik bu sayfalarda. bizi artik aptal yerine koymayin!

    sebnem hanim bunlarin hepsi oldu, “kim yapmis, kim demis” deyip insannin tepesini attirmayin!

    haa herkesi baglar mi? ARTIK baglar. ilk günler tamam. ama baktin ki siddet artti, çekil degil mi? Geri çekilmeyen, provokatörlerin yaninda kalip onlara etten duvar olan herkes sorumludur.

    pkk’ya destek olan, darbeci kenan evrene destek olan nasil sorumluysa gezi parkindaki provokatörleri destekleyenler, onlarla yürüyenler de ARTIK sorumludur.

  8. Yazan:my Tarih: Tem 16, 2013 | Reply

    2008 subatindan kalma bir yazi, çapulcularin, idamcilarin, darbecilerin AYNI PiSLiK oldugunun ispati:

    “Deniz Baykal geçenlerde “idamı göze alırsın” diye çıkıştı vatandaşı olduğu ülkenin başbakanına. Engin Günaydın gibi eliyle mola işareti yapıyor CHP, demokrasinin hakemi zannettiği silahlı güçlere yan gözle bakıyor, “mola verelim, bizim takım yorgun!” diyor.”

    YAZININ TAMAMI:

    mola vermek

    Demokrasimize mola verelim mi?

    on zamanlarda gördüğüm en matrak reklamlardan birini « Aşkımıza mola vereli mi ? » ile Engin Günaydın gerçekleştirmiş. Demokrasi de aşk gibi, herkese göre değil, bıktırıyor tabi bir zaman sonra.

    Deniz Baykal geçenlerde “idamı göze alırsın” diye çıkıştı vatandaşı olduğu ülkenin başbakanına. Engin Günaydın gibi eliyle mola işareti yapıyor CHP, demokrasinin hakemi zannettiği silahlı güçlere yan gözle bakıyor, “mola verelim, bizim takım yorgun!” diyor.

    Demokrasimize mola verildiği seferlerden birinde, 1970 model, açık sarı renkli Anadol marka bir arabanın içindeydim. Babamı son görüşümüz olabilirdi o gece yarısı ama biz ablamla gülmekten kırılıyorduk arka koltukta. Zavallı babam ellerini arabanın üzerine dayamış, ensesine doğrultulmuş G3 piyade tüfeğini tutan askerin emirlerini yerine getiriyordu:

    Ellerini arabaya yasla, kıpırdama!

    Babam denileni yapıyor, asker tüfeğini omzuna asıyor, boşta kalan elleriyle arama yapmak için vücuduna hızlı hızlı vurarak bel hizasına, oradan da bacak aralarına yöneliyordu. İşte tam bu anda birden aşağıya inen pantolonu babam elleriyle kemerinden yakalayarak olabildiğince yukarı çekiyor, asker aramayı bırakıp tüfeği babamın ensesine dayıyor, “ellerini arabaya koy, kıpırdama dedim!” diye haykırıyordu.

    İzmit körfezini çevreleyen yolun üzerinde bir yerlerdeydik. Yoldaki köylülerden aldığımız kırmızı soğanlar, elle örülmüş hediyelik sepetler, yedek lastiğe kadar bagajda ne varsa boşalmıştı dışarı. Bu “düşen pantolon – sinirli asker” sahnesi gözlerimizin önünde defalarca tekrar etti. Annemin korkudan sinirleri bozulmuş tıslayarak gülüyordu, gözlerinden yaş gelmişti. Biz de çocuk aklımızla anneme bakarak gülünecek bir şey var sandığımız için onun gibi yapıyorduk. Ne babam “Kürt tipli” idi ne de annem başörtülüydü… Otomobilimiz bile yerliydi. Yani rejim için tehdit olabilecek bir görüntümüz yoktu. Ama 12 Eylül darbesi yeni yapılmıştı. Askerler tedirgindi. Şehirlerarası yollara kurulan bir “checkpoint” görünce hemen durmak gerekiyordu. 12 Eylül darbesini izleyen günlerde ülkemiz işgal altındaki bir ülkeyi andırıyordu.

    Bize checkpoint girişindeki asker eliyle “geç” işareti yapmış ancak astsubay “DUR” diye bağırmıştı. Ama biz durmamıştık. İşte babamın suçu buydu. Bu ağır bir suçtu. Dur ihtarına uymayanları vurma emri verilmişti askerlere. Ama astsubayın bilmediği 3 şey vardı:

    1970 model bir Anadol’un içinde motor gürültüsü yüzünden değil bir insanın haykırmasını bir silah sesini bile duymak kolay değildi.
    Babam çocukken geçirdiği bir hastalıktan dolayı zaten iyi duymuyordu.
    Akşam çok sevdiği kuru fasulyeyi fazla kaçırdığı için gaz yapmış o da pantolonunun kemerini gevşetmişti.
    Bütün bunlar rejim için bir tehlike değildi ama babamın (ve ailemizin) başı dertte idi. Asker bir kez daha haykırdı : ”Ellerini arabaya yasla, kıpırdama!”

    Askerliğini Aşkale’de yapmıştı babam. Yedek subay olduğu için bıyık bırakmasına müsade edilmişti. Sarı bıyıkları donarmış dışarı çıktığı zaman. Varlık vergisini ödeyemeyen Gayrimüslimlerin gönderildiği toplama kamplarından fazla uzak değildi görev yeri. Onun için “Vur” emri almış bir askerin neler yapabileceğini çok iyi biliyordu.

    Babam ellerini arabadan uzaklaştırmadan işaret parmakları ile pantolonunu gösterdi, astsubay başıyla müsade etti. Babam kemerini sıktı. Yeniden istenen pozisyona geçti. Asker aramayı bitirdi. Herkes rahat bir nefes aldı.

    Askerin silahı dolu muydu? Silahın emniyeti açık mıydı? Asker babamı vurmaya hazır mıydı? İhtimal. O günlerde “dur” ihtarına uymadığı için vurulan çok oldu.

    Kesin olan bir şey vardı: Bir Türk kendi ülkesinde İsrail askerlerinin Filistinlilere yaptığı muameleyi görmüştü. Ama asker Türk askeri idi. Üniforması, silahı bizim vergilerimizle alınıyordu. Kışlasındaki karavana bizim vergilerimizle doluyordu.

    O akşam eve dönene kadar ne annem ne de babam hiç konuşmadılar. Korku? Utanç? Ülkenin geleceğine dair belirsizlik? Bunların hepsi?

    Kalbi kin ve nefretle dolu, kan kokusuyla sarhoş olmuş insanlar idamları, darbeleri hasretle anınca gerçekten çok üzülüyorum. Zira 12 Eylül sürecini bizim gibi hafif sıyrıklarla atlatmadı herkes.

    12 Eylül Darbesi’ne zemin hazırlayan olaylardan biri 1 mayıs 1977′de Taksim’de yapılan saldırı oldu. 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı kutlamak üzere İstanbul’a gelen yüzbinlerce kişi Taksim Meydanı’nda toplandı. Dönemin DİSK Başkanı Kemal Türkler konuşmasının sonuna geldiğinde etraftan silah sesleri duyuldu. Sular İdaresi binasının üstünden açılan ateş sonucu insanlar panik halinde kaçmaya başladı, kısa bir süre içinde Intercontinental Oteli’nin de üst katlarından ateş edildi. 28 kişi izdihamdan ezilerek ya da boğularak, 5 kişi vurularak, 1 kişi de panzer altında kalarak hayatını kaybetti, yaklaşık 130 kişi de yaralandı. 470 kişi gözaltına alındı; ancak hiçbirinin olayla ilgisi kurulamadı.12 Eylül darbesiyle:

    650.000 kişi gözaltına alındı.
    1 milyon 683 bin kişi fişlendi.
    Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.
    7 bin kişi için idam cezası istendi.
    517 kişiye idam cezası verildi.
    Haklarında idam cezası verilenlerden 50′si asıldı.
    İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis’e gönderildi.
    71 bin kişi TCK’nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı.
    98 bin 404 kişi örgüt üyesi olmak suçundan yargılandı.
    388 bin kişiye pasaport verilmedi.
    30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı.
    14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.
    30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti.
    300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.
    171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi.
    937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı.
    23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.
    3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi.
    400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi.
    Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
    31 gazeteci cezaevine girdi.
    300 gazeteci saldırıya uğradı.
    3 gazeteci silahla öldürüldü.
    Gazeteler 300 gün yayın yapamadı.
    13 büyük gazete için 303 dava açıldı.
    39 ton gazete ve dergi imha edildi.
    Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi.
    144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.
    14 kişi açlık grevinde öldü.
    16 kişi kaçarken vuruldu.
    95 kişi çatışmada öldü.
    73 kişiye doğal ölüm raporu verildi.
    43 kişinin intihar ettiği bildirildi.

  9. Yazan:Sebnem Tarih: Tem 16, 2013 | Reply

    Sürekli genellemeler ve dezenformasyonlardan bahseden, geçmişin günahlarını anlatıp bu gün ceberrut devletin “başka” insanları tehdit ettiğini kabul edemeyen, kendi yaşadığı kötü deneyimleri başkalarının da yaşama ihtimalini küçümseyen ve inkar eden, devletçi bir “Ak-Ulusalcı” refleksi var şu anda karşımda.

    Benim de olayları fazla pir-u pak görmek, TGB’li ya da Levent Kırca zırvalararını önemsiz bulup, yeteri kadar tepki vermemek gibi ya da olayları fazla romantize etmek gibi saflıklarım olabilir, bunların saflık mı yoksa kötü tohumların ayıklanması yolunda açık kalplilik mi olduğunu zaman gösterecek; peki sizin esas “yakıp yıkan” ceberrut devletin nizam koruyuculuğu görevini üstlenmenize ve onun dilini konuşmanıza ne buyrulur? Ya olaylar düşündünüz gibi değilse ve karşınızda gerçekten “bedenini bulamamış bir ruh” var ise?

  10. Yazan:beklenen Tarih: Tem 16, 2013 | Reply

    12 eylül ile ilgili rakamlar gerçekten çok etkileyici… alenen asker kendi insanına (derken kast ettiim askerin biri diğer askerin anasına babasına diğeride onun anasına babasına vs resine aynı muamele..) yapmadığını bırakmamış. Şimdi gezici diye adlandırılan insanlar bu rakamların çok daha üzerinde bir kıyım hedeflediklerini ve bu kıyımdaki rakamlardan sadece 1 tanesi artık hangi kısımda oluruz bilmem benim olabileceğim gerçeği… inanılmaz derece korkunç… Allahtan asker artık o asker değil.

  11. Yazan:Tayfun Tarih: Tem 16, 2013 | Reply

    “Yazan:Sebnem Tarih: Jul 16, 2013 | Reply

    Taksim Dayanışması’ndan kim eline silah veya molotof kokteyli almış mesela? Mücella Yapıcı mı?

    Veya “başbakanı asmaktan, hükümeti devirmekten” kim bahsetmiş?

    Bir tarafta insanlar demokratik haklarından bahsediyor, siz de kendi yarattığınız komplo teorileri, korku senaryolarına sıkıca tutundunuz.

    Polis şiddetiyle gençlerin öldüğü ülkede hala “yere düşen polislerin silahını aldılar” gibi kaynağı bile belli olmayan bilgileri öne sürüyorsunuz, kuzum siz hakikaten kafayı mı yediniz? Bu ne düşmanlık bu ne kin?

    “Kazanıp iktidar olmak” bir zafer değildir, futbol maçı oynamıyoruz burada, her iktidarın empati kurma sınavını vereceği bir “ötekisi” vardır, önemli olan da burası.

    P.S. Dücane Cündioğlu’nun Habertürk’deki konuşmasını izledim, tavsiye ederim.”

    Ben o meydanlarda epeyce bir devrim konulu pankart gördüm. Arkadaşım Beşiktaş’ta bizzat dozerle TOMA aracının arka tarafına basarak TOMA aracının önünü kaldıranı görmüş. (Bunları duyunca hoşunuza gidiyor, yüzünüzde gayr-ı ihtiyari bir tebessüm oluşuyor, değil mi? Hadi itiraf edin)

    ABD’nin El Kaide ile en yoğun savaşta olduğu dönemde NY’un merkezinde neredeyse her haftasonu polisler trafiği kapatıp, konvoylar halinde sirenlerini açarak geziyorlardı. Halk da kenardan alkışlıyordu. Orada da o dönem mezhebini ön planda tutarak devlet başkanı olmuş George W. Bush iktidardaydı ve devlet başkanlığı yeminini İncil üzerine yapmıştı diğer Amerikan devlet başkanları gibi. Bizde böyle bir devlet başkanı ve böyle polisler olduğunu düşünün ve orantılılık, orantısızlık denkleminizi ona göre kurun. Bizde orantısız güç kullananlar göstericiler (Taksim Dayanışması da masum değil. Gösterinin geldiği hali göre göre orada durup beklediler, şiddete çanak tuttular). Pasif duran, sineye çeken ise polis. O polise bölgedeki esnaf, işine gidemeyen insanlar da öfkeli çünkü Türkiye halkının çoğu polisin çok pasif uyguladığını, göstericilere yeterince sert müdahale edilmediğini, bundan dolayı göstericilerin birçok kişinin malına ve hatta canına zarar verdiğini düşünüyor. Polis de iki arada bir derede kaldı. Rize’de göstericinin birini ellerinden aldı diye polise öfkeli bir ülkücü kalabalığı vardı.

  12. Yazan:olcay Tarih: Tem 16, 2013 | Reply

    merhaba,
    herşeyden önce gezi parkı protestolarına,içinde barındırdığı sivil itaatsizlik damarı üzerinden bakılması daha sağlıklı olacak,olaya salt akp düşmanlığı,darbe seviciliği v.b kavramlar ile klasik kemalist düzlemde değerlendrip yorum yapmak gerçeği ıskalamak olur,buradan bakılırsa da bin türlü komplo teorisi üretilir.
    devletin otoritesini tanımak,her türlü baskı politikalarına sessiz kalmak mı ? tabi ki uluslararası sözleşmelere,grev ve toplantı yasalarına güvenelicek,hükümetin seçmeni olmayan bertaraf mı oluyor ? yasaları ihlal eden,yürütmeyi sağlayan hükümetin kendisidir,unutulmamalı eylemin ilk günlerinde şiddetsizlik ortamında çadırlar yakılmıştı,polis-devlet şiddetinin ilk gününden kendisini gösterdiği,yaptım olacak kimden neden izin alayım egosu son 10 yıllık bir siyasi otorite iken,sokakta on yedisinde gencecik insanlar can verirken,atılan bilye ile her tarafı halkın vergileri ile güvenlik tedbirlerini alan polisin (kaskından copuna çelik yeleğinden kalkanına kadar)can güvenliğinden bahsetmek ve eylemi itibarsızlaştırmak vicdansızlığın daniskasıdır.
    bu hareketten nemalanmaya çalışacak bir çok siyasi oluşmda olur,doğaldır,ama bu uyanışın nihai hedefi asla parlementoda son bulacak olan legal siyasete indirgenmemeli,yani gelecek olan bütün hükümetlere birer gözdağı mesajı vermek,asıl mesele idi.kürt halkının yıllardır maruz kaldığı devlet şiddetinin de ne boyutlarda olabileceği artık tartışılır oldu,bir yanım taksim,bir yanım lice diye haykıran halklar ile daha umutlu günler görecek bu coğrafya..

  13. Yazan:my Tarih: Tem 16, 2013 | Reply

    “… Sürekli genellemeler ve dezenformasyonlardan bahseden, geçmişin günahlarını anlatıp…” (Sebnem)

    hayir, daha dün atilan çelik bilyeleri ve molotoflari kasdediyoruz. Ayrica “geçmisin günahlari” diye kestirip attiginiz seylerin bedelini hala ödüyoruz: Kürt meselesi, Ergenekon, tesettür magdurlari. Kanunlar degismis olabilir ama hayati kayanlar için çok geç. Zorla göç ettirilen Kürtler de sizin için “geçmisin günahlari” olabilir ama ailesi darmadagin olmus, topragini, lisanini yitirmis ve HALA HAYATTA olan Kürtler için geçmis henüz geçmedi.

    bu gün ceberrut devletin “başka” insanları tehdit ettiğini kabul edemeyen, kendi yaşadığı kötü deneyimleri başkalarının da yaşama ihtimalini küçümseyen ve inkar eden.. (Sebnem)

    yazdiklarimi okumuyorsunuz, 2008’de basbakani idam etmekle tehdir eden bir deniz baykal var, CHP. Bugün gezi olaylari sürdükçe CHP göbek atiyor, ulusalci çizgideki bir TV kanalinin basi Levent Kirca Londra’dan “basbakanin sonu menderes gibi olacak” diye naralar atiyor. Gezi parkinda basi çeken, TSK telefon edip “kurtarin bizi, darbe yapin” diyen TGB’nin basi çagdas efendi darbe istiyor.

    Kisaca ulusalcilar, CHP, TGB, darbeciler, taa menderesi asanlara kadar uzanan darbe gelenegini gururla tasiyorlar. Yine CHP’li Öymen Dersim’i övüyor. Yani geçmis olan bir sey yok. Sadece Türkiye’yi anlamayanlara “geçmis olsun” demek düsüyor bize 🙂

    devletçi bir “Ak-Ulusalcı” refleksi…

    AKP hakkinda yazdklarimizi okumadan önyargili yaziyorsunuz. bu yakistirmaniz çok saçma, aynen iade ediyorum

  14. Yazan:my Tarih: Tem 16, 2013 | Reply

    Olcay Bey Selam,

    “bizimkiler hakli ötekiler haksiz” demek anlamsiz. Bizim iddiamiz bu degil. umarim sizinki de bu degildir 🙂

    ABD’de Rodney King isimli zencinin beyaz polislerce dövüldügü o günü hatirliyor musunuz? zenciler öfkelenmekte hakliydilar ama… birinci videoyu seyredin, isin bir de amasi var…

    irkçi polislerin zenciyi dövmesi: http://www.youtube.com/watch?v=SW1ZDIXiuS4

    zenciler öfkelendiler ve Los Angeles sehrini yaktilar. insanlar öldü. Kendileri gibi irkçilik magduru olan meksikali, çinli, arap bir çok insanin evi, arabasi, dükkani yandi. Sonra magazalari talan ettiler, TV müzik seti vs çaldilar. simdi bunlara bakip eh polis hatali, napalim? mi demek lazim?

    ayaklanma ve yagma: http://www.youtube.com/watch?v=pltyHB1MoPQ

  15. Yazan:my Tarih: Tem 16, 2013 | Reply

  16. Yazan:my Tarih: Tem 16, 2013 | Reply

  17. Yazan:my Tarih: Tem 16, 2013 | Reply

    neticede “zenciler dayak yedi, onlar her zaman hakli” demek de bir irkçilik. bu sebeple akp’li olmayanlarin (hakli) magduriyetlerine dayanarak Taksim Dayanisma’nin siddetine destek olanlar hata ediyor.

    Hem Sebnem hanim’a hem de Olcay Bey’e su röportaji tavsiye ediyorum:

    Cemile Bayraktar: “PKK’nın öfkesini anlarım şiddetini değil”
     
    ofke ve siddet

  18. Yazan:my Tarih: Tem 16, 2013 | Reply

    OLCAY: herşeyden önce gezi parkı protestolarına,içinde barındırdığı sivil itaatsizlik damarı üzerinden bakılması daha sağlıklı olacak

    emin misiniz? Sivil itaatsizlik ile alakası var mı yapılanların? Önce kavramlarda ve kelimelerde anlaşalım isterseniz. Sivil itaatsizlik konusunda iki yazı tavsiye ediyorum:

    Sivil itaatsizlikten sivil serseriliğe doğru
    http://www.derindusunce.org/2011/05/04/bdp-sivil-itaatsizlikten-sivil-serserilige-dogru/
    Ötekiler için sivil itaatsizlik rehberi (Ümit Kardaş)
    http://www.derindusunce.org/2009/12/01/otekiler-icin-sivil-itaatsizlik-rehberi-umit-kardas/

    OLCAY: olaya salt akp düşmanlığı,darbe seviciliği v.b kavramlar ile klasik kemalist düzlemde değerlendrip yorum yapmak gerçeği ıskalamak olur,buradan bakılırsa da bin türlü komplo teorisi üretilir.

    AKP’ye taraftar olanlar siddet söylemine girdikleri zaman onlari da sert dille kinadik:

    AKP’nin o faşist gençlerine açık telgraf
    http://www.derindusunce.org/2013/06/07/akpnin-o-fasist-genclerine-acik-telgraf/

    Mesele taraftarlık değil . Mesele şiddetin siyasi bir araç gibi kullanılması. Komplo teorisi yok.

    OLCAY: devletin otoritesini tanımak,her türlü baskı politikalarına sessiz kalmak mı ? tabi ki uluslararası sözleşmelere,grev ve toplantı yasalarına güvenelicek,hükümetin seçmeni olmayan bertaraf mı oluyor ? yasaları ihlal eden,yürütmeyi sağlayan hükümetin kendisidir,

    Devleti / hükümeti eleştirmenin yolu taksim meydanında otobüs yakmak değildir. “başbakanı idam edeceğiz” diyen bir grup artık devletin hukukî çerçevesinden çıkmıştır. Onlara karşı devletin “meşru” şiddetinden başka bir şey uygulanmaz.

    Bakınız Max Weber, meşru şiddet tekeli: Biber gazı mı istersin yoksa satır mı?
    http://www.derindusunce.org/2013/07/15/biber-gazi-mi-istersin-yoksa-satir-mi/

    OLCAY: unutulmamalı eylemin ilk günlerinde şiddetsizlik ortamında çadırlar yakılmıştı,polis-devlet şiddetinin ilk gününden kendisini gösterdiği,yaptım olacak kimden neden izin alayım egosu son 10 yıllık bir siyasi otorite iken,sokakta on yedisinde gencecik insanlar can verirken,atılan bilye ile her tarafı halkın vergileri ile güvenlik tedbirlerini alan polisin (kaskından copuna çelik yeleğinden kalkanına kadar)can güvenliğinden bahsetmek ve eylemi itibarsızlaştırmak vicdansızlığın daniskasıdır.

    Emin değilim bundan. Haksız yere, orantısız şiddet kullanan polisten ya kaçarsın ya da can havliyle yerden kaptığın taşı alıp atarsın. Ama yüzlerce insan çelik bilyeler, sapanlar ve molotof ile gelmişse meydana işin rengi farklıdır. Fikirlerini göstermek ile şiddet göstermek arasında KALIN bir çizgi var Olcay Bey. Sözümona göstericiler oldukça hazırlıklı gelmişlerdi. Ateşe dayanıklı eldivenler, havai fişekler… Barışçı bir gösteriye giderken bunları yanında götürmez insan. Lütfen kimseyi aptal yerine koymayın.

    OLCAY: bu hareketten nemalanmaya çalışacak bir çok siyasi oluşmda olur,doğaldır,ama bu uyanışın nihai hedefi asla parlementoda son bulacak olan legal siyasete indirgenmemeli,yani gelecek olan bütün hükümetlere birer gözdağı mesajı vermek,asıl mesele idi.kürt halkının yıllardır maruz kaldığı devlet şiddetinin de ne boyutlarda olabileceği artık tartışılır oldu,bir yanım taksim,bir yanım lice diye haykıran halklar ile daha umutlu günler görecek bu coğrafya..

    Bir kaç istisna dışında Kürtler takip etmedi hareketi. Sitemize mesaj bırakan Kürtler ulusalcılardan hakaret gördüklerini söylediler. Yine günlerde yorum yazan geziciler Kürtçe şarkı söylemek isteyenleri susturduklarını gururla anlattılar. Sizin “güzel günler” dedığiniz etnik kavgalardan başka bir şey değil. Kemalistler kendi aralarında bile öyle şiddet ve hakaretle davranıyor ki…

  19. Yazan:olcay Tarih: Tem 16, 2013 | Reply

    aydınlatılması gereken ilk kavram sanırım “şiddet”kavramı,taksim’de gezi direnişi başlangıcında ilk olarak verilen mücadele,polis şiddetine karşı verilmiştir.bunun adı da şiddet değildir,çünkü başkaları üzerinde bir tahakküm amacı taşımaz,ne yazık ki postfaşizan uygulamaların deney tahtası haline gelen t.c’de özgürlüğe giden yolun içinde,uygulanan polis-devlet şiddetine karşı,karşı kuvvet uygulama gereksinimi vardır,bu çok açıktır,baskının bu kadar yekten olmadığı bir ülkede farklı eylem formları denenebilir,eylem pratikleri hiçbir zaman kutsal değildir çünkü,devlet şiddeti ile eylemci şiddetini (karşı kuvvet) lütfen bir teraziye koyun,devlet terörü varsa karşı kuvvet var,şuan neden hiçbir araç yakılmıyor ? kaldı ki eğer o mücadele verilmese idi,bu direniş ülke geneline yayılamazdı,ben bunun gerekliliğine inanıyorum,muhalif olmanın bir gücü olmalı,oraya ellerinde sapanlar ile gidenlerin amacı gönül eğlendirmek miydi ? her can verilişte meydan daha da doldu,öfke ile doldu,bütün bu olaylara,sopa eline geçtiğinde kürtlere ve akp temelli gerici,fırsatçı zihniyete kan kusturma temelli görüşle,ulusalcı kemalist harekete indirgenmeyeceğini söylemiştim,bu saptırmadan başka birşey değil,benim görüşüm temsili demokrasinin hiçbir halta yaramadığı ve bu temsiliyetin halkların direkt katılımı ile doğrudan,katılımcı demokrasi ile halk insiyatiflerinin elinde olması yönünde,
    hem 6-7 eylül olaylarının kadınlara tecavüzden tutun her türlü pisliği ile yaşadığımız sürecin, sivil itaatsizliğe iki örnek olarak nasıl karşılaştırırsınız ? oradaki amaç ile aynı şey mi yaşananlar ? 6-7 eylül’deki olayların damarı aşırı sert milliyetçiydi,ama sadece onlar vardı, beyni yanmış faşizan kalabalıktı oradakiler,ulusalcı kesimin aynı hisler ile saldıracağı arzusu,bu hareketi sahiplenecekleri anlamına gelmiyor yine söylüyorum,direnişten sonra oluşan forumlarda bunun mücadelesi verildi-veriliyor,sokakta canlar verildi,hala devam ediyor bu minvalden bakmak gerekliyken hala malk-mülk eksenli esnaf zarar gördü edebiyatı mı yapacağız ?
    ayrıca,nesnel koşullarda bu sosyolojik patlama asgari ücretin açlık sınırının yarısında olan bir ülkede meydana geliyor ve daha sayamacağım bin türlü neoliberal ekonomik sistemin dayatmalara maruz kalan bir ülkede cereyan ediyor, bu eylemler bize (kendi adıma)muhalif olmanın,halkın halk bilincine varmasını,dayanışma duygusunu öğretti-geliştirdi,kolektif mücadelenin adımları atıldı devamı da sendikal hareketler ile yaşamın her alanına yayılarak gelecek,belki çok ütopik bir temenni ama olabilitesini ben şahsen sokakta gördüm,korku eşiğini aşan insanlar ile birlikte,hala devlet gözlüğü ile yada liberal bir dil ile olaya yaklaşılması hareketi hiç etmekten başka amacı doğurmaz.
    yine ayrıca kürt halkının maruz kaldığı milliyetçi bilinç erozyonu onları bu hareketin dışında kalmaya itmişte olabilir ama ben orada bulunduğum süre içinde azımsanmayacak bir radikal hareketin temsil ettiği komünalist demokrasi içinde bulunduğumu söyleyebilirim,milliyetçi zihin bariyeri devrimci duruş ile aşılmalı..
    benimde naçizane tavsiyem olayların etnik kavgalara ulaşacağı korkunuza yönelik;
    http://www.radikal.com.tr/gezi/aktivizm_dogal_antidepresan_oldu-1138811

  20. Yazan:Tayfun Tarih: Tem 17, 2013 | Reply

    @ Olcay,

    Defalarca fikir düzeyinde çürütülmüş, yüzyıllarca denenmiş, her deneyenin ağzını yakmış olan komünizmi ısrar ve inatla savunmanın bir nedeni olmalı. Bu neden “herkes eşit, ama birileri daha eşit”çilik. Yani eşitlik adı altında halkın büyük bir kesimini yoksullukta eşitleyip, küçük bir kesimi inanılmaz zenginliklere ulaştırmaktır. Bu tür sokak gösterileriyle başlayan devrimlerle komünist sistemi uygulayan ülkelerin hepsinde durum böyledir. Bkz. Venezuela, Küba, Kuzey Kore… Bu ülkelerde halk eşittir evet, çalışıp kazananın malı yağmalanıp, fırsatçılara dağıtıldığı için kimse çalışmak derdinde de değil. Marijuana da serbest, içip, içinde bulunduğun boktan durumu görmezden gelebilirsin. Markete gittiğinde saatlerce sıra bekleyip, ihtiyacın olan şeyi bulamayabilirsin. Çünkü o yasakladığın özel sermaye sana farklı yerlerde, farklı markalarda süt bulma imkanı verirken, şimdi Venezuela’da sütü bile arar hale geliyorsun. Devletleri komünist olan ülkelerde halk hani o “kahrolsun” dediği ABD’ye kaçabilmek için ne taklalar atıyor. Venezuela’lı kadınların çoğunun rüyası bir Amerikalıyla evlenip, Venezuelayla ilişiğini kesmek. Açlık, fakirlik, hijyensizlik, altyapısızlık, rezalet dizboyudur bu komünalist ülkelerde. Doğu Avrupa şimdilerde komünizme lanet okuyor. Bir tanıdığımın bir Doğu Avrupa ülkesinden eşi bizim ülkemizdeki ateşli komünizm savunucularını görünce şaşırıyor, bütün dünyanın komünizmin nasıl baş belası bir rejim olduğu, diktatörler için nasıl bulunmaz hint kumaşı olduğunu bildiğini ve bizim en iyi üniversitelerimizde okuyanların nasıl bu kadar cahil kalabildiğini anlayamadığını söylüyordu. Her sabah Atatürk büstünün önünde çocukların tek kıyafet giyip, cetvelle dayak yeme korkusuyla hazır olda öksürüğünü bile tutarak yemin etmeleri sizi Tayyip Erdoğan kadar rahatsız etmiyorsa, bırakalım tartışmayı, siz Fenerbahçeyi, Galatasarayı tutar gibi ideolojik grup tutuyorsunuz o zaman.

    Bugün hala hakim güç Gezi Protestolarını organize eden güç. Spontane bir halk hareketi değil bu. Haklı nedenlerle patlama noktasına gelmiş insanlar var. Her dönemde de olmuştur, her zaman da olacaktır. Patlayacak bir sebebi olmadığı halde o kalabalığı, yapay eğlence ortamını görüp de gelenler de olabilir. Ama lütfen 16 yaşındaki çocuğun Tayyip Erdoğan’ın politikalarını eleştirebilecek, ona alternatif politikalar sunabileceğini söylemeyin. Gezi Parkı gösterilerine katılan normal insanların olması, gösterilerin gizli bir el tarafından yönlendirildiği gerçeğini değiştirmez. Oraya katılanların bir kısmı farkında olmayabilir, normaldir.

    Polis şiddeti demişsiniz de, ben Türkiye’deki polis kadar pasif polis dünyada görmedim. İktidarcı güdülerle şiddet eğilimi olan polis, trafikte durdurduğu aracın sürücüsünü de döver, kaldırımda oturanı da, dışarıda bira içeni de, kız arkadaşıyla öpüşeni de. Ama bu tarz şeylere hiçbirşey demeyip de sadece o gösteride şiddet görüyorsak, biraz da o göstericilerin çuvaldızı kendilerine batırması gerekiyor. Orası otel değil, orayı süresiz işgal etme hakkına sahip değilsin. Ankara’nın göbeğine Ankara Büyükşehir Belediyesi bana göre de gereksiz, yolu daraltan, trafiğin tıkanmasına yol açan, biçimsiz bir bina dikmeye kalktı. Danıştaya dava açıldı, danıştay inşaatı durdurdu. Şimdi bina sökülüyor. Demek ki meydanlar işgal edilmeden de, demokratik yollardan mücadele edilerek de hak aranabiliyor. O zaman neden işgal, neden terör?

    Son olarak, birçok farklı ülkede yaşadım, çalıştım. Türkiye’nin ekonomisi, Türkiye halkının satın alım gücü birçoğununkinden daha iyi. Aldığınız maaşın tümünü kiraya vermek zorunda olmadığınız nadir ülkelerdendir Türkiye. Gidin Paris’e, maaşınızın tümünü kiraya verirsiniz ya da işinize metroyla yarım saat mesafede bir evi 2-3 çiftle beraber tutarsınız. Ne aile mahremiyeti, ne konfor var. Banyo için sıra beklersin sürekli. Bir ev düzeni tutturamazsın. Yani mecburi komünalist hayat bir nevi. Avrupa’nın çoğunda birçok üniversite mezunu işli, işsiz “ne zaman kimseyle paylaşmak zorunda olmadığım bir evde kalacağım?” hayalleriyle 40 yaşlarına geliyor. Biraz insaf. Herşeyi eleştirin de ekonomi konusunda insaf edin bari. Hayır yani rakamlar, istatistikler de var, yalana manipülasyona kapalı bir eleştiri alanı. Yaşadığımız hayattan da biliyoruz. Bu konuda kimseyi kandıramazsınız.

    “benim görüşüm temsili demokrasinin hiçbir halta yaramadığı ve bu temsiliyetin halkların direkt katılımı ile doğrudan,katılımcı demokrasi ile halk insiyatiflerinin elinde olması yönünde”

    Saçmalamanın da bir sınırı olmalı. Doğrudan demokrasi birkaç bin kişilik şehir devletlerinde uygulanmış, bir daha da uygulanAmamış bir demokrasi türü. 75 milyonluk ülkede nasıl olacakmış o? 😀 Ayrıca, Türkiye’de halk inisiyatifleri, Sivil Toplum Kuruluşları cumhuriyet tarihi boyunca hiç bu kadar güçlü olmamıştı, STK adı altında hiç polisle çatışıp, 15 gün Türkiye’nin en önemli meydanını işgal edememişti. Bugün çevreye zarar verme ihtimali bulunan her altyapı projesinde mutlaka “halkın katılımı toplantısı” yapma mecburiyeti var. BİMER vb. birçok halk-devlet iletişim mekanizmalarıyla halkın yönetime katılımının maksimum düzeyde olduğu bir dönem yaşıyoruz. Bundan neden rahatsız oluyorsunuz? Yoksa bireysel başvuru hakkı mı canınızı sıkan? Herşey komüniteler üzerinden mi yürüsün? Tek tek herkesi yönlendirmek zor tabi, kontrol altındaki halk inisiyatifi görünümlü militan grupları yönlendirerek, ülkede hüküm sürmek daha kolay olsa gerek.

    AKP’yi neden seviyorum? Bireyi güçlendirdi. Küçük sermaye sahiplerine sermayelerini büyük balıklara kaptırmadan büyütme fırsatı verdi. En önemlisi, icraat yaptı. İdeolojiden ari, icraat odaklı bir devlet yönetimi sergiledi. Ancak, bende de ileride bir gün Tayyip Erdoğan’ın cihadist duyguları açığa çıkacak, icraatçılıktan ideolojizme kayacak diye bir korku var. Bazı söylemleri bunu destekler nitelikte. İşte tam da bu nedenle, ülkede kuvvetli rasyonalist ve liberalist bir muhalefete ihtiyaç var, komünist değil. Komünist muhalefet, daha çok halkın “eyvah komünizm geliyor, Tayyip’i destekleyelim” demesine yol açıyor. Ölmüş, üstüne toprak atılmış, kemikleri bile çürümüş komünizmi tekrar hortlatmaya çalışmanın bir manası yok. Daha da rahatsız edicisi, komünist söylemlerin kapitalist para babaları tarafından el altından yayılması. Komünizm hiçbir zaman bir amaç değildir, küçük bir grubun büyük grup üzerinde tahakkümünü sağlayan bir araçtır.

  21. Yazan:my Tarih: Tem 17, 2013 | Reply

    Olcay Bey,

    Bu adam fikirlerini mi gösteriyor yoksa baska bir sey GÖSTER-meye mi gelmis?

    bu HAZIRLIKLI adam öylesine öfkelenmis, mesru müdafa yapan birine mi benziyor?
     
    gezi parki

  22. Yazan:my Tarih: Tem 17, 2013 | Reply

    Olcay Bey,

    Bu pankarti asan ve/veya itiraz etmeeyen “göstericiler” ne gösteriyorlar sizce?

    Gözaltina alinan yandaslarindan “TUTSAKLAR” dediklerine göre T.C.’ye alternatif bir otoriteyi temsil ediyorlar. Yani (hakli/haksiz) bir öfkeyle kanun disi is yapmis insanlar yok. Resmen T.C. devletini TANIMIYORLAR. Alternatif devlet konumundalar. Kisaca DARBECi dedigimiz insan türü. Erken seçim ya da referandum talebi yok. Demek ki Taksim Dayanisma darbeci ve dayatmaci bir örgüttür. Demokrat degil DAYATMACI. T.C.’yi resmen tanimayan, anti-demokrat ve siddet yanlisi bir örgüte karsi polis elbette siddet kullanacak. Ne saniyordunuz?

    Halkin seçtigi hükümet dagitilacak, silahli güçler DEVRiMCiLERiN “halk” dedigi bir azinlik tarafindan yeniden organize edilecek, ticaret, endüstri, özel mülkiyet devrimcilerin eline veriliyor, “tutsaklar” serbest 🙂 ….

    Olcay Bey ya çok safsiniz ya da bizi çok saf zannediyorsunuz 🙂
     
    Taksim dayanisma darbecidir

  23. Yazan:Aysel Yankol (Manisa) Tarih: Tem 17, 2013 | Reply

    her darbe denildiginde tepki gibi “komplo teorisi” demenizden bikkinlik geldi, teorisi yok kendisi var.gezi parkindaki darbecilerin gercekten darbeci olduguna inanmaniz icin ne gerekiyor? birini asmalari mi?

  24. Yazan:olcay Tarih: Tem 17, 2013 | Reply

    aslında ben bu ağızlara göre kulak değilim demiştim,ama son olsun.
    hayır kimseyi saf gördüğüm falan yok,sadece sizlerin,insanoğlunun aşması gereken bu kokuşmuş düzende ücretli kölelik sisteminin,toplumsal yaşamda varoluşumuzun sadece sistemin dayattıkları ile ileri gelmesini ve bunun hayata geçişini sağlamak için gereksinilen devlet formlarından kurtulunmasının gerekliliğini kavrayamadığınızı söylemek istiyorum.halkların üzeride uygulanan faşizan tahakkümün nasıl son bulacağına yönelik alternatifinizin;t.c’yi dünyada iş cinayetleri sıralamaasında en başta gelen devlet haline getiren,her iki üniversite öğrencisini potansiyel terörist algısı yaratarak cezalandıran,kadınlara karşı şiddetin boyutlarının esamesi okunamayacak boyutlara vardıran LİBERAL ekonomi politikaları ve LİBERAL demokrasi olması,görüşünüzün sığlığının resmidir.
    ayrıca kavramları bilmiyorsunuz,sosyalizm ölmedi,ölemezde.sığ algınız ile sosyalizme nihai bir sonuç olarak baktığınız sürecede yanılacaksınız,sosyalizm kapitalizmin çocuğudur bu sistemden doğar,nihayetinde tabiki doğum lekeleri olacak,salt bu açıdan bakıp,aslında komünal yaşam formuna geçiş için gereksinilen bir süreç olarak bakılmaz ise,dünya üzerindeki örneklerinde olduğu gibi tecrübe edilmesi doğaldır.Temsili politikaya, partilerin cefakar tabanlarına ve liberal STK siyasetine alışmış konforlu beyinlerin dünyadaki yeni direniş hareketleri ve yeni politik özneler karşısında afallamaları normaldir.hala daha denendi olmadı v.s edebiyatı yapılıyor,Kapitalizm varsa,esitsizlik varsa,yoksulluk varsa,siniflar varsa,sinif mucadeleleride var olacaktir ! bunun hayata geçirilmesi için de liberal politikalar biçilmiş kaftandır.klasik sosyalist söylemlerin yapışıp kalarak,ideolojinin bütününe eleştiri getiremezsiniz.kavramlar doğru okunmadığı sürecede tabanında anti-kapitalist bir hareket olan halk hareketi işte böyle itibarsızlaştırılır.
    “Kapitalizme karşı olmadan faşizme karşı olanlar… danayı kesmeden onun etini yemek isteyen insanlara benzer. Danayı yemek isterler ama kan görmeyi sevmezler. Kasap eti tartmadan önce ellerini yıkarsa tatmin olurlar. Barbarlığı ortaya çıkaran mülk ilişkilerine karşı değillerdir, yalnızca barbarlığa karşıdırlar. Barbarlığa karşı seslerini yükseltirler, hem de bunu aynı mülkiyet ilişkilerinin yayıldığı ancak kasapların eti tartmadan önce ellerini yıkadığı ülkelerde yaparlar”… [Bertolt Brecht]
    eyvallah.

  25. Yazan:Hakan Yetişmiş Tarih: Tem 18, 2013 | Reply

    @Olcay,
    ya polis çekilince adamlar “şimdi hedef Silivri’dekileri kurtarmak” dediler. sen hala “demokrat halk hareketi” zannediyorsun. geziciler bal gibi ergenekon çetesine taşeronluk yapyor

  26. Yazan:Dark Blue Tarih: Tem 18, 2013 | Reply

    butun yorumlari dikkatle okudum.katilimcilara tesekkur ediyorum.taraflar ikna edici sozler yazmislar.ancak Olcay Bey’e sormak istedigim bazi sorular var.eger cevap verebilirse sevinirim:
    1) Gezi eylemcileri komunist orgutlerin flamalarini tasidilar.hayatini kaybetmis solcularin posterlerini tasidilar.neden divan oteli bunlara destek oldu? neden bu solcular istanbulun en lux, en pahali oteline gitmeyi kabul etti?
    2) dunyanin baska yerlerinde alter-mondialist hareketler olunca bankalar korkar.bizde ise bankalar komunistlere destek oldu.bunu nasil acikliyorsunuz?

  27. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Tem 25, 2013 | Reply

    Şeytanın en büyük hilesi, kendisinin var olmadığına inandırmasıymış derler. Kendilerini yeni direniş hareketlerinin ve dünyadaki değişimin öznesi olarak görenler de rüya içinde rüyaya dalDIRILmışlar. O kadar kaptırmışlar ki kendilerini uyanıp kendilerini oynatan ipleri farkedemiyorlar.
    Onlara tek tavsiyem kendilerine gaz verenlerin kimler olduklarına bir bakmaları. Yani kapitalizmi yıkacağız derken, yürü be koçum, kim tutar seni diyenler kimler? Bir baksınlar Allah aşkına…

  1. 1 Trackback(s)

  2. Haz 7, 2015: Erdoğan ile de Gaulle arasındaki garip benzerlikler

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin